28. BÖLÜM:
"GİZLENMİŞ AŞK"
Perdelerin arasından sızan güneş ışığı yüzüme doğru dokunurken bu durumdan rahatsız oldum ve kaşlarımı çattım.
Yatak fazla rahattı, bir o kadar da yabancı... Ama bedenimi sıkan bir şey vardı, fazlasıyla sıkan, nefesimi kesecek türden...
Burnuma dolan o güzel koku pek de yabancı bir şey değildi ama hayatımda sık sık ciğerlerime çektiğim bir koku da değildi.
Peki bu ses?
Biri yanımda derin derin nefesler alıyordu. Hatta öyle ki onun aldığı nefesi ben de alıyordum. Fazla yakındık sanki.
Peki karnımın üzerinde hareket eden şey ne? Kalkıp iniyor. Bu sanki bizim nefes aldığımzda karnımızın inip kalkması gibi bir şeydi.
Peki elimin altında atan şey?
Bu kimin kalbiydi?
Gözlerimi açmak istemiyordum. Yorgundum ama enteresan bir şekilde huzurluydum.
En son ne zaman kendimi bu kadar huzurlu, tamamlanmış hissetmiştim ki?
Lakin yüzüme değen bir el beni ürpertti.
Gözlerimi açtığımda ise buluştuğum gözler bana uzun çaplı bir kalp krizi geçirtti.
Jeon Jungkook?!
Nereden bilebilirdim ki gözlerimi açar açmaz aynı yatakta beni izleyen bir Jungkook'u bulacağımı? Hem de ben uyurken...
Bu gerçek miydi?
Yani gerçekten biz onunla aynı yatakta uyumuş muyduk?
Gerçekten o beni uyumama rağmen izleyip yüzüme mi dokunmuş muydu?
Bir saniye. NE?
JUNGKOOK YARAMIN OLDUĞU YERE Mİ DOKUNDU AZ ÖNCE
Evet ve sen sadece bunu dert ediyorsun Mi Hi. Sevdiğin adamla aynı yatakta uyudun, hem de birbirinize sımsıkı sarılmış bir şekilde. Ve senin dert ettiğin tek şey bu.
Hıçkırdım ve hemen elimle yaramı kapattım.
Acaba sabah gözünü açtığında yüzümü görünce korkmuş muydu?
Bunu düşünmek istemiyordum.
Hafızam uyanmış, kendine gelmişti. Hatırlıyordum. Gece yanıma gelmiş, benimle uyumuştu. Hemde sarmaş dolaş! Bu benim uzun zamandır gördüğüm bir rüyaydı ve gerçek olmuştu.
Jungkook yaramı kapatan elimi sertçe tuttu ve çekti. Yüzünün yarısı yastığa gömülsede ifadesini rahat bir şekilde görebiliyordum.
"Benim yanımda rahat olmanı istiyorum Mi Hi, yaranı saklamanı değil."
Bunu biraz sitem, biraz öfke, biraz ciddi bir şekilde söylemişti.
Kendimi ondan uzaklaştırdım ve yatağın diğer ucuna gittim.
"Sen neden buradasın? Git birisi görmesin."
Pişkin bir şekilde gülümsedi ve beni yine kollarının arasına çekti. Kafamı göğsüne koydu ve kollarıyla beni sarmaladı. Ne oluyordu şu an? Ne yapıyordu o?
"Unuttun galiba, burası benim evim Mi Hi. Hiç kimse bir şey diyemez."
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Tamam dediklerinde haklı olabilirdi. Hatta bu durum benim de hoşuma gidiyor olabilirdi. Ama düşünsenize, birden kapı açılıyor ve abim geliyor, bizi öyle görüyor... Sonrasını hayal etmeye hayal gücüm bile yetmez.
Ay, Allah korusun.
"Ne olursa olsun, uzaklaş Jungkook!"
Uzaklaşma Jungkook, kolların çok sıcak, çok iyi.
"Yoo," İçimden dediğim şeyi duymuş gibi kollarını vücuduma daha iyi sardırdı ve sıktı. Saçlarım yüzüne değiyordu ve o derin derin nefesler alıyordu.
İnşallah saçlarım güzel kokuyordur, amin.
"Seninle uyumaktan hoşlandım Mi Hi. Bunu sık sık yapalım."
Kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. "Şaka mısın sen? Bir genç kızın olduğu odaya gece girmemelisin, hatta onunla aynı yatakta bile uyumamalısın Jungkook!"
"Yahu zaten ben de yanlışıkla geldim gece!"
Kaşlarımı kaldırdım. "İnanmalı mıyım?"
İnan bence, seninle bilerek uyuyacak değil ya.
Sen sus be!
"Tabii ki! Gece çok susadım, su içmeye kalktım. Uykuluyum tabii, odaları karıştırdım. Aslında karıştırmadım, sonuçta burası benim odam ama odamda yabancı bir maddenin olduğunu unutmuşum yani o uyku haliyle."
Büyük ihtimalle o yabancı madde ben oluyordum.
Vay be, kadere bak kadere. Sevdiğim beyin gözünde yabancı madde olmakta varmış.
"Sonradan gidebilirdin ama!"
"Ben çok üşengeç bir insanım Mi Hi, üzgünüm."
"Off, hadi Jungkook kalk işimiz var. Buraya keyif çatmaya değil, seni sınavlara hazırlamaya geldim!"
"5 dakika daha da böyle kalsak?" dedi uykulu bir şekilde mırıldanarak.
"Jungkook!"
"Tamam be, bir uyutmadınız arkadaş!"
Hay senin uyumana da uyutmana da başlayacağım Jungkook. Görmüyor musunuz, hissetmiyor musun kalbimin nasıl attığını? Sen bana zararsın Jungkook. Anla bunu.
Yataktan kalktıktan sonra yüzüme bile bakmadan odadan çıktı.
Uyuz.
Ben de üzerimi değiştirip, günlük rutin işlerimi hallettim ve mutfağa gittim. Tüm aile toplanmıştı. Jungkook'un gıcık abisi de...
"Rahat uyudun mu kızım?" Dedi Bayan Jeon.
Oğlunuzla beraber çok güzel uyudum. "Evet efendim,"
"Enteresan bir şekilde ben de çok rahat uyudum," dedi Jungkook gözlerini kısıp çenesini kaşıyarak. "Sevdim, hep misafir odasında uyuyayım bence." Çaktırmadan göz kırpmıştı bana doğru.
Ne ima ettiğini çok iyi anlamıştım. Ve yanaklarım sayesinde al al olmuştu. Meyve suyumdan birkaç yudum aldım. Benimle uyumayı bir daha rüyasında bile zor görürdü o.
Büyük konuşma.
Güzel bir kahvaltıdan sonra birlikte dersin başına oturmuştuk. Jungkook gerçekten beklediğimin aksine derslerinde üstün bir başarı gösteriyordu. Sınavlarda nasıl bir başarı elde edecekti bilmiyordum ama tahmin edebiliyordum.
Onunla gurur duyuyordum.
"Mi Hi, görüyorsun çok çalıştım, çalışıyorum da biraz ara mı versek artık? Hani benimki de beyin yani bir süre sonra error veriyor, mavi ekran gösteriyor."
Saate baktım. Günde 6 saat matematik çalışmak bence idealdi. "Peki o zaman, serbestsin."
Gülümsedi ve bir bebek gibi elini çırptı. Çok tatlıydı. "Hazırlan o zaman gidiyoruz!"
"Nereye?"
"Sana bowling oynamayı öğretmeye!"
-
"Cidden koskoca salonu mu kapattın Jungkook?" dedim şaşkınlığımı gizlemeyerek.
"Evet," dedi çok rahat bir şekilde. Sanki her hafta bowling salonu kapatıyormuş gibi bir hali vardı. Gerçi yapardı, sonuçta o Jeon Jungkook, değil mi?
"Vay canına gerçekten." dedim.
"Hadi başlayalım!"
"Neye?"
Gözlerini kırpıştırıp bana uzun uzun baktı. "Türk kahvesi içip fal baktırmaya... Bir söz vardır bilir misin? Fala inanma, falsız da kalma. Gerçi Mi Hi, sen hiç falına baktırdın mı ki?"
"Ha?"
"Tabii ki bowling oynamayı öğrenmeye Mi Hi!"
"Haa, sen onu diyorsun." dedim. Şey, benim jeton biraz köşeli de.
"Evet onu diyorum."
"Hiç gerek yok ya. Ben anlamam zaten öyle şeylerden, kötü de oynuyorum biliyorsun. Hiç gerek yok. Bunun yerine sen bana yemek ısmarla."
"Hayır olmaz öyle şey Mi Hi. Sen bana dersleri öğretiyorsun. Buna karşılık benim de sana bir şey öğretmen lazım ve bu da bowling. Sanırım bir tek bunda iyiyim."
"Sen?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "Sen bir tek bunda iyisin öyle mi? Güldürme beni. Lan, sesin iyimiş bir kere. Ayrıca vücudun da esnek, çok güzel dans ediyorsun. Ki basketbol da okulumuzun ismini dağlara yazıyorsun, daha ne olsun? Bir tek derslerin kötü. O da benim sayemde artık süper."
Kendimi övmezsem sonunda asla olmazdı.
"Hatta biliyor musun sen bana bowling falan öğretme de direk şarkı söylemeyi öğret."
Başını öne eğdi ve saçlarını karıştı. Ya çen utandın mı? Yerim ben çeni. Ham.
"Neyse hadi başlayalım."
Derin bir nefes aldım. "Peki,"
Ve 10 dakika sonraki durumumuz aynen şöyleydi:
"Mi Hi topu laneye atacaksın, arkaya değil!"
"Olmuyor işte Jungkook!"
"Sen ısınma hareketi yaparmış gibi top elindeyken kolunu 180 derece döndürürsen top tabii arkaya gider, olmaz!"
"Off!" diye mızmızlandım. "Sana bu işte iyi olmadığımı söylemiştim!"
"Ulan ben de onu düzeltmeye çalışıyorum işte!"
Boşluğuma gelen bir anda Jungkook arkama geçti ve bir eli belimde bir eli elimde olacak şekilde kendini ayarladı.
"Şimdi sana topun nasıl atıldığını çok iyi bir şekilde öğreteceğim."
Hiç gerek yoktu ya, cidden.
Yanağı maskesiz tarafıma değiyordu. Çok yakındı ve ben böyle durumlarda çabuk etkilenip mantığımı kaybediyordum. Bunun farkında değil miydi acaba?
"İlk başta elinin gücünü ayarlaman lazım, okuldan kaçmak için demirliklerden atılan çanta gibi görmeyeceksin bu topu. Narin davranacaksın ve 'Ne kadar hızla, tam ortaya atıp, lobutları deviririm' diye düşünüceksin. Ayrıca elinde tuttuğun topta ağır olmayacak, hafif olacak. Manavdan karpuz seçer gibi bowling topu seçemezsin. Anladın mı?"
Öğretmen Jeon Jungkook ile Lane'ye Doğru...
Tanrı aşkına sen benim böyle dibimdeyken ben nasıl seni anlayabilirdim ki? Kafamı çok hafif çevirsem öpüşeceğiz resmen.
"Hı, hı anladım."
Tabii canım, kesin anladım.
Elimi yönlendirdi ve topu bütün lobutları devrilecek çekilde laneye gönderdi. Evet, tüm lobutlar devrilmişti aynı benim de devrildiğim gibi.
"Çok kolay değil mi?"
"Aynen, aynen çok kolay."
Benden uzaklaştı ve ball rackten bir top aldı. "Bir kez daha deneyelim bakalım."
Günün sonunda onun kadar iyi olmasa da kötünün iyisi olacak şekilde öğrenmiştim bowling oynamayı. Yani önceden kötünün de kötüsüydüm.
Salondan sonra bir pizzacıya gidip bol malzemeli pizza yemiştik. Çok açıkmıştım. Normalde o yanımda diye narin bir şekilde yemem lazımdı ama üzgünüm, ben kesinlikle narin bir kız değildim.
Ona birlikte geçirdiğimiz tüm zamanlar boyunca geçmişi açmamış, benden neden kendini sakladın diye sormamıştım. Zira sorsam ya susacaktı ya da yalan söyleyecekti. Ve yalanlar artık benim midemi bulandırmaya başlamıştı.
Eve gidince hemen uyumuştuk. Tek başımıza... Çünkü Jungkook bir daha odaya gelmesin gece diye kapıyı kilitlemiştim. Ve o ise gecenin yarısında birçok kez kapımı çalmıştı ama ben birkez olsun açmamıştım.
Pişman mıydım? Belki ama bu da benim kendimi koruma şeklimdi.
Onunla sevgili olsam ya da onun da kalbi benim için atsa buna izin verirdim ama öyle bir şey olması imkansızdı. Ve onunla onun keyfi için uyumak günün sonunda zehirli bir makasın onun bana verdiği umut tohumlarının yeşermeye başladığı dallarını kesmesiyle son bulacaktı.
Buna daha fazla ne kadar kaldırabilirdim, bilmiyordum.
-
Sınav haftasını yarılamıştık ve Jungkook herkesi şaşırtacak bir şekilde büyük bir başarı elde ediyordu.
Onunla gurur duyuyordum ve herkese onu parmakla gösterip 'İşte benim öğrencim' diye naralar atmak istiyordum.
Ben mi ne yapıyorum?
Ben ise okuldaki derslerin çirkin kraliçesi lakabımı koruyordum. Tek rakibim Kore Havayolları.
Lakin bu gidişle Jungkook da derslerin kralı lakabı alacaktı. Bir şeyin içinde benim kraliçe olduğum yerde onun da kral olması benim işime gelirdi.
Peki Jimin mi?
Jimin ile konuşuyorduk ama eskisi gibi olamıyorduk bir türlü. Jungkook'u da tembihlemiş onun evinde kaldığımı kimseye söylememesi gerektiğini söylemiştim, özellikle Jimin'e...
Bir tek Yu Jin biliyordu zaten. O da annem gibi sapık supuk konuşup beni sinir ediyordu. Tanrım, neden benim yanımda hiç aklı başında bir insan yok ki?
Kafamı sallayıp derin bir nefes aldım. Çantamdaki çizim defterini çıkardım ve masaya koydum. Uzun zamandır onu çizmiyordum. Ve şimdi elimde tamamlamam gereken bir çizim vardı.
Onu hep uyurken merak ederdim. Uyuduğu zaman ki o yüz ifadesi... Artık biliyordum ve onu resmileştirmek istiyordum.
Çizimin çoğu şeyi bitmişti zaten. Bir tek şey kalmıştı: Not
Her çizdiğim resmin arkasına onun için bir not bırakıyordum, şimdi de olduğu gibi.
Hayalini kurduğum şey gerçek olduğunda seni çizmek istedim. Hep merak ederdim, sorardım kendi kendime 'Uyuyan bir tavşan nasıl olur acaba?' diye. Ve artık merak ettiğim şeyi biliyorum :)
Seni seviyorum, Jungkook. Senin beni sevdiğin gibi arkadaşça değil ama. Merak ediyorum o gece hissettin mi kalbimin atışını? Bak, senin yanındayken nasıl atıyor adını fısıldayarak. Duymadın mı? Yoksa ellerinle kulaklarını mı kapattın? Sorun değil. Alışkınım. Benim sevgim, aşkım ikimize yetecek şekilde büyük. Sen yorulma, ben senin yerine de severim.
Gözümden bir iki damla yaş kağıda akarken gülümsedim. Her notun sonunda gözümden akan yaşlar kağıda aşkımı mühürlüyordu.
Saat de epey geç olmuştu ve yarın Kimya sınavım vardı. Dişlerimi fırçalayıp uyumayı planlıyordum hemen.
Çantamı ve çalışma masasını toplama tenezzülüne girmeden maskemi çıkarttım ve banyoya gidip dişlerimi fırçaladım. Ev ahalisi çoktan odalarına çekilmişti. Ev insanı ürpertecek şekilde sessizdi.
Odama geri gittiğimde ise başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yer ayaklarım altından kaydı ve ben tutunacak bir şey bulamadım.
Jungkook benden habersiz odama girmiş her şeyi görmüştü.
Çizdiğim silüetlerde kendini görmüş, ona karşı olan hislerimi yazdığım bütün notları okumuştu.
Gözlerini masadan alamıyor, şaşkınlıkla resimlerine bakıyordu.
"M-mi Hi tüm bunlar ne demek? Sen, sen..."
Göz yaşlarım görünüşümü bulanıklaştırırken sessiz kaldım. Ne diyebilirdim? Nasıl bir açıklama sunabilirdim ki ona bu durumda?
Başımı öne eğdim ve dudaklarımı ısırdım.
Öğrenmişti.
Jeon Jungkook sonunda ondan sakladığım, gizlediğim aşkı öğrenmişti.