BÖLÜM 1:UYANIŞ
Elis gözlerini açtığında, odası gri bir sabah ışığıyla doluydu. Perdeler hafifçe salınıyor, duvar saati tik taklarla uykunun ritmini hâlâ sürdürüyordu. Ama o uykudan değil… başka bir yerden dönmüş gibiydi.
Tanıdık bir his bütün vücuduna yayılmıştı.. Elini uzattı, hiçbir iz yoktu. Ama teninde… biri ona dokunmuş gibi bir ürperti kalmıştı.
Yastığının altından küçük defterini çıkardı. Son birkaç gecedir rüyalarını yazıyordu — ya da hatırlayabildiği kadarını.
“Taş döşeli bir sokak. Her yer sisli. Adım attıkça ayaklarım çıplak, soğuk zemini hissediyorum. Lambalar titrek.Issız ve tenha sokakta adım attıkça ürperiyorum. Ama biri var.
Beni izliyor.
Gözleri karanlığın içinden geçiyor, sanki beni tanıyor.
Ama ben onu tanımıyorum.
Henüz.”
Kalemi elinden bırakırken bir an tereddüt etti. Son cümleyi silip yeniden yazdı:
“Ama tanıyacak gibiyim.”
Yüzünü ellerine gömdü. Bu his… geçmiyordu.
Sadece bir rüya olmamalıydı.Bu gördüklerinin bir anlamı olmalıydı.Gerçek hayattan daha tanıdık hislerle kaplıydı ve bu durum gün geçtikçe beynini daha çok kurcalıyordu.Son birkaç gündür yaptığı gibi defterini yastığının altına koydu ve düşüncelerine bir son verdi. Her zaman ki yaşantısına geri dönmeliydi. Bitirmesi gereken bir okulu bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi vardı. Kendini “normal olmaya zorladı. Belki de tek çözüm buydu:
Rüyayı unutmak. Duvara dayalı kitaplıkta duran saate baktı 7:46
Kalktı. Hızlıca saçlarını topladı, gri boğazlı kazağını giydi, çantasına defterini yerleştirdi.
Defteri kaldırırken bir an duraksadı.
Kapakta, sanki parmak izleri vardı.
Dün gece en son kendi mi dokunmuştu?
İçinden “Yine başlıyorum” diye geçirdi. Defteri çantaya koydu ve evden çıktı.
Otobüs durağında her zamanki insanlar vardı.
Yanında sürekli telefonuyla oynayan çocuk, yaşlı kadın ve elinde çizim defteriyle duran esmer kız.
Her şey yerli yerindeydi.
Ama gökyüzü…
Bugün griydi.
Tıpkı rüyasındaki gibi.
Daldığı düşüncelerinden otobüsün sesiyle sıyrıldı. En arka koltuğa oturduğunda otobüs çoktan hareket etmişti. Yol boyunca dışarıyı izledi. Kulaklığından yükselen müziğin sesiyle kendini daha iyi hissetmişti.Müzik her zaman ona iyi gelmişti.Ruhunun sakinlik anahtarıydı. Okula vardığında saat öğlene gelmişti.Otobüsten inmeye yeltendiğinde önündeki çizim defteriyle inen kıza gözü takıldı. Bir işaret.
Yarı silinmiş.
Ama aynı.
Rüyadaki gibi.
Gözlerini kırptı. Tekrar baktı.
Orada hâlâ duruyordu.Defterden ona doğru bakan işaret çok tanıdıktı…Elis bir an duraksadı. Ayakta kaldı, inmeyi unuttu neredeyse.
İşaret…
Kızın defterinin kapağında silik bir şekilde kazınmış gibiydi.
Dairesel.
İç içe geçmiş kıvrımlar.
Tam olarak aynı olmasa da, hissi aynıydı.
Rüyadaki.
Otobüs kapısı uyarı sesiyle kapanmak üzereydi. Elis hızla inip, kızın peşinden birkaç adım attı.
Ama kız, kampüs kalabalığına karışmıştı bile.
Gözden kayboldu.
Elis başını iki yana salladı.
“Kendini iyice kaptırdın.”
İçinden kendine çıkıştı ama boğazındaki o hafif düğüm inmedi.
Okul bahçesine girdi.
Öğlen kalabalığı arasında ilerledi, ama aklı hâlâ o defterdeydi.
Bir çizim defterinde ne işi vardı böyle bir işaretin?
Tesadüf müydü?
Yoksa başkaları da mı…?
Kafasının içinde sorular uğuldamaya başlamıştı bile.