BÖLÜM4:KAPININ EŞİĞİNDE

860 Words
“Tanımadığın biri, seni senden daha iyi tanıyorsa…” Ya bu mümkünse? Ya o gözler, sadece bir yabancıya ait değilse? Göz kapakları ağırlaştı ama zihni uyanıktı. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeydi. Ve tam o sınırdayken, karanlığın içinden yankılanan bir ses duydu: “Gözlerini kapatma. Bu kez unutmaman gerek.” Bir görüntü belirdi karanlıkta. Sisli bir sokak, lambanın altındaki taş. Taşın üzerinde bu kez yalnızca işaret değil, adını da andıran bir harf vardı. Sanki biri oraya, yalnızca onun görebileceği şekilde kazımıştı. E harfi. İnce, zarif ama derin bir iz. Sonra ayak sesleri. Yaklaştı. Ve durdu. Gölgeler içinden çıkan figür bu kez daha netti. Sadece gözleri değil, sesi de tanıdıktı artık. “Sana ait olmayan bir şey taşıyorsun, Elis.” “Ama seni sana geri götürecek olan da o.” Elis nefes almakta zorlandı. Gözleri açıktı ama bedenini hareket ettiremiyordu. Bir tür uyanık rüya. Bir geçit anı. Figür geri çekildiğinde Elis’in elinde bir anahtar vardı. Gerçek mi, değil mi ayırt edemediği bir anahtar. Ucu kıvrımlıydı, tıpkı o semboldeki gibi. Sanki o şeklin içinden kopup gelmişti. Elis gözlerini kırptı. Ve uyandı. Odanın içi sessizdi. Ama elleri hâlâ titriyordu. Ve yastığın hemen yanında… Bir şey vardı. Bir anahtar. Aynı şekil. Aynı kıvrım. Soğuk, metal bir gerçeklik. Rüya değildi bu. Artık hiçbir şey yalnızca rüya değildi. Elis’in parmakları titreyerek anahtarı kavradı. Soğuktu. Gerçekti. Emin olmak için yanaklarına dokundurdu, ardından ışığı açtı. Gözleri kamaştı. Ama elindeki şekil hâlâ oradaydı. Bir şey çağırıyordu onu. Görünmeyen bir ip gibi zihnine bağlanan bir yön. O gün okuldan izin aldı. Sebep sormadılar, belki gözlerindeki ciddiyet yeterince açıklayıcıydı. Ada’yı almak için otogara doğru yol aldı.Onu bir an önce görmeliydi. İçindeki bilinmezliklerle tek başına baş etmesi imkansızdı.Birinin ona destek olmasına ihtiyacı vardı. Ada geldiğinde gökyüzü griydi. Hava, kar yağmadan önceki sessizliğe gömülmüştü sanki. Elis onu otogardan alırken ikisinin de içi kıpır kıpırdı — ama heyecanla korku arasında bir yerde. Evdeki ilk saatlerini sessizce geçirdiler. Konuşmalar küçük şeylerdi: yol, hava, kahve.Kimse bir türlü konuya girmiyordu.Elis son yaşadıklarının etkisini üstünden atamamışken bir de anahtar çıkmıştı ortaya.Nerden başlayacağını bilmiyordu.Yastığının altından defterini çıkardı.Rüyalarını kaplayan o işaret bütün gerçekliğiyle karşısında duruyordu.Defteri Ada’ya uzattı onun da görmesini sağlayarak ve sordu: ‘’Ne anlama geliyor olabilir ki?’’ Ada omuz silkti ama gözleri ciddileşti. “Tam bilmiyorum. Ama bazı semboller, kişiler arasında bağ kurmak için kullanılırmış. Mesela 'rüyada görülüp gerçekte tanınan figürler'… Sanki bir tür kapı gibi düşün.” Elis’in kalbinde yankılanan bir kelime oldu: kapı. Belki de tüm bu yaşadıkları, onu bir yere çağırıyordu. Ne yapacağını nasıl hayatına devam edeceğini bilmiyordu.Git gide daha fazla soru işaretleri daha fazla bilinmezlik çıkıyordu ortaya. ‘’Sen merak etme’’ dedi Ada. ‘’Bu işi çözeceğiz.’’ Ertesi gün Ada’nın kiraladığı arabayla sembol araştırmacısı olan adamın evine doğru yola çıktılar. Yol, önce taşlık, sonra toprak bir patikaya dönüştü. Ağaçlar seyrekleşti, çam kokusu keskinleşti. Ve sonunda küçük bir kulübe belirdi. Çatısı yosun tutmuştu. Pencereler perdelerle kapalıydı. Kapının üstünde paslanmış bir çan vardı — sessizdi. Ada kapıyı tıklattı. İlkinde ses gelmedi. İkinci vuruşta içeriden bir tıkırtı duyuldu. Kapı aralandı. Karşılarında 60’larının başında, ince uzun bir adam duruyordu. Saçları beyazlamış, gözlükleri kalın çerçeveliydi. Bakışları, keskin ama yorgundu. “Siz... kimdiniz?” dedi sessizce. Ada hemen söze girdi: “Ben Ada. Bu da arkadaşım Elis.Size anlatmamız gereken önemli bir konu var. Adam bir an durdu. Sonra gözlüklerini düzeltti. “İçeri girin,” dedi yalnızca. Kulübenin içi eski kitaplarla doluydu. Raflar yer yer çökmüş, not defterleri üst üste yığılmıştı.Kitapların üstünde katman olmuş toz dikkatleri hemen çekiyordu.Elis merakla etrafı incelerken adamın boğazını temizlemesiyle kendine gelmesi bir oldu. ‘’Sizi dinliyorum neymiş bu kadar önemli olan konu’’ Elis bakışları üstünde hissedince dayanamayıp konuştu: "Bu çok saçma gelebilir ama... geçen gece... bir şey gördüm." Adam, başını eğerek onu dikkatle dinlemeye başladı. Elis devam etti: “Uyumadan önce aklımda garip bir cümle döndü durdu. Tanımadığın biri, seni senden daha iyi tanıyorsa… Sonra… bir ses duydum. ‘Gözlerini kapatma. Bu kez unutmaman gerek.’ Sokağın ortasında bir taş vardı. Onun üstünde bir işaret. Ve… bir anahtar. Uyanınca gerçek sandım. Ama… o anahtar, gerçekten yastığımın yanındaydı. Onu getirdim.” Sırt çantasını yavaşça açtı. Küçük, kadifemsi kese içindeki anahtarı çıkardı. Avucunun içinde açtı. Adam, elindekine baktığında bakışları derinleşti. Gözlerindeki hafif parıltı kayboldu. Bir adım yaklaştı. Elis’in avcuna baktı, sonra gözlerinin içine. ‘’Başka ne gördün?’’Elis devam etti. ‘’Bir işaret zemini oluşturan zayıf bir daire vardı — düzgün değildi, sanki aceleyle çizilmişti. Dairenin içinde, bir sonsuzluk işaretine benzeyen kıvrımlı bir çizgi uzanıyordu. Ama bu çizgi, tam kapanmıyordu. Bir yerinde açık kalıyor, oradan ince bir çizgi yukarıya doğru sarkıyor, sonra kesiliyordu. O sarkık çizginin ucunda, gözyaşını andıran küçük bir damla sembolü vardı. Simsiyah.’’ Adam gözlerini Elis’in gözlerinden ayırmadan konuştu. “Rüyanda gördüğün yer,” dedi fısıltıyla, “gerçekti.” “Ve o anahtar, sadece bir kapıyı değil… seni de açacak.” Elis’in sesi çatallandı: “Ne demek bu?” Adam cebinden ince, eski görünümlü bir kağıt çıkardı. Ortasında aynı işaret vardı. Dairesel, kıvrımlı figür. “Bu, bir sembol değil. Bir mühür,” dedi. “Elis… sen bu adada doğmadın. Ama bu ada seni hiç unutmadı.” O an, denizden gelen dalga sesi şiddetlendi. Uzakta bir martı çığlığı duyuldu. Elis’in içinde uğuldayan fırtına, yerini sessiz bir yankıya bıraktı. Kendi geçmişi... Bir rüya kadar bulanıktı. Ama artık uyanma zamanıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD