Giriş

425 Words
GİRİŞ   “Yıllar sonra gelecek, kainata iki kişi Biri erkek, öteki dişi Bozacaklar kehaneti ve yemini Getirerek dünyaya bir fani…”   Arkasına bakmadan koşarken zihninde yankılanan sesi kovmaya çalışıyordu. Yıllarca bir şeylerin farkında olarak yetiştirilmişti. Buna sözü yoktu ama ondan saklanan şeylerin ağırlığı… Bunu kaldırabileceğini düşünmüyordu. Acıyla kasılıyordu bedeni. Ayaklarının altında ezilen çimlerin ve yaprakların sesine odaklanmaya çalıştı. Bir tek kendi ayak seslerini duyuyordu. Bunun verdiği güven duygusu ile labirentin kuytu derinliklerine ilerlemeye devam etti. Nefes alışverişleri düzene girince etrafı dinlemeye başladı. Ortalık güvenli gözüküyordu. Fakat kaleden öyle sorgusuz sualsiz kaçmasaydı şimdi hasmının meziyetlerinden haberdar olabilirdi. En azından birkaç dakika oyunculuk sergilemekten zarar gelmezdi. Hayıflanarak geri geri yürümeye devam etti. Arkasının sağlam olduğunu biliyordu. Bu labirentte geçmişti çocukluğu. Fakat attığı son adımla çarptığı cisim ona çok yabancıydı. Labirentte tek bir ağaç vardı o da labirentin merkezindeydi. O ise merkezden fazlasıyla uzaktı. Ensesinde hissettiği sıcak soluk ile nefesini tuttu ve sol ayağını öne attı. Tekrardan kaçmaya yeltenecekti fakat beline dolanan sert kollar onu havaya uçurmuştu. Belasının gelmiş olduğunu anlamak güç değildi. “Bırak beni lanet olasıca çirkin yaratık!” diye tısladığında da içindeki nefreti kusmaya çalışıyordu. Bedenini sarmalayan güçlü kolları tırmalayarak adamdan kurtulmaya çalışıyordu. “Tatlım, artık göz göze gelmemiz gerekmiyor mu? Bütün önyargılarını yıkabilecek kadar yakışıklı olduğumu düşünüyorum. Hani kehanet yüzünden katlanmak için fazlasıyla dayanılmazım.” Aldığı karşılıktan sonra midesi bulanmaya başladı. Oysa adamın sesi fazlasıyla hoştu. Kokusu ve sert bedeni gibi. Fakat bunlardan etkilenmek istemiyordu. Ensesinde hissettiği sıcak nefesler doğru düşünmesini engelliyordu. Bütün tüyleri diken diken olmuştu. Ömrü boyunca düşünse Kırmızı Klanından birinin bedenine el süreceğini tahmin edemezdi. Bu düşüncenin acıtıcı hissi ile çığlık atmaya devam etti. Beline dolanan ellere ayak uyduran bedeninden nefret etti. “Beni hemen yere bırak! Nefret ediyorum senden! Nefret! ” Birden yere doğru bir düşüş yaşadı ve popo üstü nemli çimenleri boyladı. Acı ile inleyerek elini kalçasına attı ve başına dikilip sisli havada üstüne karanlık gibi çöken bedene doğru çevirdi başını. Yükseldikçe yükselen çenesi sonunda onun yüzünü bulmuştu. Uzun boylu ve atletik yapılı rakibi sarışındı ve o sarışınlardan nefret ederdi. Fakat yeşil gözlü bir sarışın ise ve böylesine yakışıklıysa… Ayrıca bir yerlerden tanıdık gelen o gözler böylesine güzel bakarken… Bu savaşın ne kadar zor olacağını iliklerine kadar hissetti. İşi hiç de kolay değildi ve o mücadele etmeyi severdi. Ne yazık ki yenileceğinden şimdiden emin olduğu bu savaşı kendisinden nefret ederek fakat her dakikasından ayrı bir zevk alarak sürdürecekti. Hayat, cidden adil değildi. Kartlarını açık oynuyordu. Çok açık hem de! * Yasakların ardında saklıdır kaderin son nefesi, Güneşin kanıyla yıkanır anneleri, Çekilir yeryüzünden ışığı ve ateşi, Lanetlenince efendileri… KEHANETİN RENGİ   
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD