2. Bölüm

1918 Words
''Lachlan McKenzie'ye!" Yemek masası etrafında duyulan çatal bıçak sesleri esnasında havaya kalkan kadehler birbirine sertçe vururken hepsi bir ağızdan büyük bir sevinçle liderlerinin zaferini kutluyorlardı. Yaklaşık bir ay önce McCoy klanı ile girdikleri muharebede ateşkes ilan etmişler ve bu gün McCoy'dan savaşın bitmesini istediklerine dair elçiyi Campell kalesine kabul etmişlerdi. McCoy'un bundan başka şansı olmamasına rağmen bir süre daha dayanabileceklerini düşünseler de zafer sandıklarından erken gelmişti. Kim Lachlan McKenzie karşısında galip olabilirdi ki? Kim Lachlan McKenzie'ye meydan okuyabilirdi? Adını duyan herkes korkuyla bir adım geri atmak zorunda kalır, onu görenler şeytanı görmüş gibi kaçarlardı. Atalarının asil kanını taşıyan bu güçlü İskoç savaşçı şimdi onlar gibi zaferden zafere koşuyor, klanının sınırlarını genişletiyor ve hazinesini dolduruyordu. "Liderliği daim olsun!" Lachlan dirseğini masaya koymuş eli çenesinde zaferlerini kutlayan halkına göğsü kabararak bakarken yüzünde ne düşündüğünü belli etmeyen bir ifadeyle kardeşine döndü. Ailbert , uzun boyu geniş omuzları ve iri vücuduyla tıpkı kendisini andıran bir sima taşıyordu yüzünde. Uzun süredir savaşlarda yanında yer alıyor, ordusunu komuta ediyordu. Onun savaş stratejileri sayesinde düşman karşısında hep bir adım önde olmuşlardı ve bununla gurur duyuyordu. McKenzie soyuna yaraşır bir adamdı Ailbert. Onun için planladığı geleceğe istekle dönüp bakabilseydi eğer bir yıldız gibi parlayacaktı. Artık McCoy klanı da kendilerine biat edecekti ve güvendiği bir adamını klan yönetimine vermesi gerekliydi. Kardeşinden daha çok güvendiği bir adam da olmadığından seçeneği kısıtlıydı. Fakat Ailbert'in buna karşı çıkacağından adının Lachlan olduğu kadar emindi ve bu sorunu nasıl çözeceğini henüz bilmiyordu. Onun kendisine gülümseyerek kadeh kaldırışına aynı gülümsemeyle karşılık verdiğinde "Zafer hiç bu kadar tatlı gelmemişti kardeşim " dedi. Ailbert, McCoy 'u alabilmek için çok uğraşmıştı. Bu zafer en çok onundu. Bu zafer en çok ona yakışıyordu. "Simon McCoy korkağın teki . Savaşmadan kaleyi teslim etmek ancak onun gibi bir adama yakışırdı" Ailbert başını olumsuzca iki yana salladı. Sonunda kaybetmek de olsa kanının son damlasına kadar savaşmak vardı onun kitabında. Simon McCoy onursuzca başlattığı savaşı ağır kayıpar vererek yine onursuzca bitirmişti. Lahclan bu konuda Ailbert'in haklı olduğunu biliyordu. Simon McCoy kendi hatasının bedelini halkına ödetmişti. Tahtın gerçek varisini öldürdüğünü herkes biliyordu. Günlerini klanının hazinelerini eğlencelerde harcayarak geçiriyor ve sefalet günden güne artıyordu. Bu savaşı kazanamayacağını bildiği halde onca insanı kaybetmeyi göze alarak meydan okumuştu. Lachlan ise ona en güzel cevabı ordusunun tecrübesiyle vermişti. "Onların her saldırısını geri püskürten sen , bu başarının tek sebebisin. Bir ödülü hak ediyorsun" Kardeşinin savaş alanında orduyu stratejik açından en iyi şekilde yönetmesi sonu belli bir galibiyetin ilk işareti olurdu her zaman. Ailbert ağabeyinin savaş alanında bir kaplan gibi savaştığını bilmese kendisine söylediği iltifatları ciddiye alabilirdi belki. Adı bile düşmanı gerileten adam, şimdi mütevazılık dersleri mi alıyordu? "Biraz rom, müzik ve bir kaç kadın benim için fazlasıyla iyi bir ödül " Ağabeyine çapkınca gülümserken onun bakışlarından geçen anlık parıltıyı fark edip gülümsemesini yarıda keserek "Hayır ," dedi net bir ses tonuyla. Onun ne söyleyeceğini biliyormuş gibiydi. Aynı konuşmaları defalarca yapmaktan sıkılmıştı. Ağabeyi ne sanıyordu? Her şeyi öylece kabulleneceğini mi? Artık çocuk değildi. Ağabeyinin kendisini bir kaleye hapsetmesine izin verir miydi? "Biraz düşün" Lachlan kardeşinin bu konuyu kestirip atmasını istemiyordu. Klanın sınırları genişlerken düşman sayıları da her geçen gün artıyordu. İyi ordu oluşturmak marifeti onu korumaktan geçerdi. Ailbert'in de görevini layıkıyla yerine getireceğini bildiğinden geriye sadece onu ikna etmek kalmıştı. "Daha önce de konuştuk. Herhangi bir klanı yönetmek istemiyorum" Neden anlamıyordu? Israrları devam ettikçe fikri değişmeyecekti, göremiyor muydu? ''Ne McCoy'yu ne de başka herhangi bir kaleyi .'' "Fakat güneydeki savunma hattını güçlendirmek için senin yardımın gerek. McCoy ordu düzeni konusunda berbat halde, halkı da aynı şekilde. " Ailbert'in bu konudaki inadı ancak bir keçiyle yarışırdı. "Bir sürü komutanın var. "Ailbert konuyu uzatmak istemediğini belirterek omuzlarını silktiğinde Lachlan onu ikna etmenin bir yolunu düşünüyordu. "Güvendiğim tek kişi sensin." "Eminim yeni insanlara güvenmek konusunda yeterince tecrübe edinmişsindir" Lachlan kardeşinin asılan surat ifadesinden konuyu başka bir zamana ertelemesi gerektiğini idrak ederek" Pekala bu konuyu kapatıyorum fakat şimdilik " dedi. Biliyordu ki emrivakiler Ailbert'i daha da inatlaştırıyordu. Bir ağabeyi olarak değil de lideri olarak emretse yerine getirmekte tereddüt etmeyecekti fakat istemediği bir klanı yönetemezdi. Hep bir sorun ortaya çıkardı. Ailbert ağabeyinin bu konunun peşini bırakmayacağını biliyordu fakat eğlencesini burnundan getirmesine izin vermeyecekti. "Senin için şimdilik ağabey..." İçkisinden büyük bir yudum daha alırken kadehini ağabeyine doğru kaldırdı. "Benim için sonsuza dek" Lachlan kardeşinin umursamaz tavrı karşısında neredeyse gözlerini devirecekti. Onun bu konudaki anlamsız uzayıp giden katı tavrı daha fazla üstüne gitmesini engelliyordu. Fakat McCoy'un en kısa zamanda bir lider arayışı içinde olacağını da biliyordu. Başını olumsuzca iki yana sallarken masada keyiflice sohbet eden komutanlara kısa bir bakış attı. Üzerine binen yorgunlukla gözleri ağırlaşırken ağır adımlarla ayağa kalktığında "Eğlencenize devam edin " diyerek kimsenin rahatsız olmasını istemedi. Adımlarını merdivenlere yönelterek odasının yolunu tuttu. *** Ani bir ürpertiyle gözlerini açan Keira'nın nerede olduğunu anlaması için biraz zaman geçmesi gerekmişti. Soğuk ve nemli duvardan tutunarak zorlama bir gayretle ayağa kalktığında her yerinin tutulmuş olduğunu gördü. Karanlığa uyum sağlamaya çalışan gözlerini ovuşturduğunda asıl amacını hatırladı. Bir an önce gerdanlığı almalıyım diye düşündü. Kulak kesilerek artık içeriden ses gelmediğini fark ettiğinde ne kadar süredir uyuyordu emin olamadı. Saatin kaç olduğundan dahi haberi yoktu fakat seslerin kesilmesi iyiye işaretti. Harekete geçip eski tahta kapıyı yavaşça kenara kaydırarak - ki göründüğünden daha ağırdı- boş bir odaya girdi. Tahmin ettiği gibi kalenin daha az kullanılan bölümündeydi. Gözleri karanlığa biraz olsun alıştığında yerde duran çuvalları , raflarda asılı kuru etleri fark ederek burasının kalenin erzak deposu olduğunu anladı. Kim erzak deposuna gizli bir tünel koyardı ki? Başını olumsuzca iki yana sallayarak karşısında duran merdivenlere yöneldi. Ağır ve sessiz adımlarla merdivenleri çıkarken nefesini tutmuş her an tetikteydi. Eli belindeki hançer kabzasında olası her tehlikeye karşı uyanık olmaya çalışıyordu. Keira bir kadın olabilirdi fakat çoğu erkekten daha iyi kılıç sallayabilirdi. Okunu gerilmiş yaydan her atışında isabet ettiremediği zamanları hatırlamazdı bile . Tüm bu marifetlerine rağmen düşman bölgesinde olduğunu -ki Lachlan McKenzie o gerdanlığı aldığından beri düşmanıydı - unutmamalıydı. Olabildiği kadar yavaş olmaya çalışıyor, ani hareketlerden özenle kaçınıyordu. Merdiven bitişindeki ikinci bir kapıyı aralayınca büyük mutfağa adım attı. Pencereden gördüğü kadarıyla hava henüz aydınlanmamıştı ve sanki bir kaç saat önce büyük bir eğlence düzenlenmemiş gibi sessizdi kale. Tanrı bilmediği bir nedenden dolayı kendisine yardım ediyor olmalıydı. Şükürler olsun! Masa üstünde gözüne çarpan bir dilim ekmeği fark ettiğinde acıkmış olduğunu hissetti . Her şeyini atının üzerinde bırakmıştı ve saatlerdir açtı. Bir dilim ekmekten zarar gelmezdi değil mi diye düşünmeye kalmadan çabucak ekmeğin bir parçasını alıp ısırdığında Lachlan'nın aşçılarının marifetine methiyeler dizmek istedi. Fakat o soyguncuya ait hiçbir şeyi övesi gelmiyordu yine de karnını doyurabildiği için seviniyordu. "Tanrım," dedi gözlerini yumarak. Açlıktan nefret ederdi ve bu durum kendisini daha çabuk sinirlendiriyordu. Öfkenin şu an kendisine bir yararı olmayacağını bilerek sakin kalmaya çalışıyordu ve ne kadar başarılı olduğunu ise yalnızca Tanrı bilirdi. Bir an önce gerdanlığı alıp gitmesi gerekiyordu. Çabucak toparlanıp mutfaktan çıktığında kendisini geniş bir koridorda buldu. Yemek salonu , oturma alanı yan yanaydı ve gerdanlığın yatak odasında ya da çalışma odasında olabileceğini düşünüyordu. Lachlan hakkında hiçbir şey bilmemesine rağmen onun o nadide parçayı ganimet odasında tutmayacak kadar sahiplendiğinden emindi. Belki de değildi şu an sadece hislerine güvenebilirdi zira başka çaresi yoktu. Üst kata doğru temkinli adımlarla çıkarken karanlıkta önünü görmekte zorlanıyordu. Meşalelerle aydınlatılmış koridora çıktığında lanet olsun dedi ve bu kalede ne kadar çok lanet okuduğuna şaşırdı. Tek bir koridorda sağlı sollu yerleştirilmiş kapılar her birinin başka bir odaya açıldığını gösterirken Keira'nın her odayı tek tek gezmesi anlamına geliyordu ki bu defa şans ona sırtını dönmüştü. Bu kadar odayı ne yapıyorlardı Tanrı aşkına ? Ses çıkarmadan her odanın kapısını açıp yoklamaya çalışması imkansızdı. Fakat olduğu yerde durmaya devam ederse yakında kendini Campell kalesinin leş kokulu zindanlarında bulacaktı. Derin bir nefes alarak ilerlemeye başladığında koridorun karşısında her kapıdan daha büyük geniş oymalı kapı gözüne ilişti. Hiç düşünmeden kibirli lordun odası olduğunu anladı. Gösterişli şeyleri seviyordu demek ? Keira onun istediği her şeyi elde edemeyeceğini görmesini sağlayacaktı. O gerdanlığı aldığında yüzünün ifadesini görmek isterdi. Gözünü karartıp da harekete geçtiği vakit Gerçekten bunu yapacak mısın Keira? diyen iç sesinin kararsız tınısını duyabiliyordu. Yapacak mıydı? Keira iç sesinin kendisine olumsuz bakışlar attığını da görebiliyordu . Tanrım yapamayacaksa eğer ne diye bu cehenneme gelmişti? Ne diye kendi canını tehlikeye atmış ,ne diye ağabeyinin arkasını toplamaya meyilli bir kız kardeş olmayı seçmişti? Akıl sağlığı yerinde miydi? Öyle olsaydı gecenin bu vakti Campell kalesine hırsızlık yapmaya gelir miydi? Bu düşünceler içinde kapıya diktiği gözlerini kıstı. Lachlan eğer o odadaysa başı büyük beladaydı. Uyuyor olmasını dilemekten başka şansı yoktu . Düşman kalesini tek başına kuşatmaya gelmiş acemi bir askerin gerginliği vardı üzerinde. Ya bu işi yarım bırakıp geldiği gibi çekip gidecekti ya da her şeyi göze alıp o odaya girecekti. Keira fazla cesaretin aptallık olduğunun bilincindeydi . Yine de büyük kapılı odaya doğru giden adımlarını durduramadı. Kapıya yaklaştıkça daha da büyüyordu, üzerinde eski kelt dilinde "Treòraichidh an solas air cùl an dorchadais thu" yazıyordu. "Karanlığın arkasındaki ışık sana rehberlik edecek ." Gerçekten mi? Keira tek kaşını kaldırarak dudaklarına alaycı bir gülüş yerleştirdi. Lachlan'ın ataları filozof muydu yoksa savaşçı mı? Tanrım ne garip bir yer diye düşündü. Kapıdaki yazıya son kez bakarak yavaşça kapı tokmağına uzandı. Kapıyı aralarken ses çıkmaması için ayrıca gayret gösteriyordu. Geçebileceği kadar aralandığında derin bir nefes alarak içeri adımını attı. Mumlarla aydınlatılmış loş ve hoş kokulu oda -ne beklediğini bilmese de -beklediğinden daha düzenli ve sadeydi. Tam karşısında duran geniş ceviz ağacı oyması masa üzerindeki dağınık kağıtlar onun zamanının çocuğunu burada geçirdiğini düşünmesine sebep oluyordu. Yatak odasını çalışma odası olarak kullanması Keira'nın işine gelirdi. Zira gerdanlık için çalışma odasını araması gerekecekti. İlerlemeye başladığında etrafına iyice bakınıyor bir kasa yahut sandık bulmayı umut ediyordu. Kulağına ilişen hafif mırıldanma bir anlık duraksamasına neden oldu. Başını sağa çevirdiğinde yüz üstü yatağa uzanmış yatan adamın beline kadar olan çıplaklığını fark ederek hemen bakışlarını kaçırdı. Ne yapıyordu? Tanrım ! Adam yatağında çıplak uyuyordu ve bu adamın odasına hırsızlık yapmaya gelmişti. Aman ne harika diye düşündü. Başına bir sürü bela almak gibi bir hobi edinmiş olmalıydı yoksa tüm bu yaptıklarının başka bir açıklaması olamazdı. Yeniden bakışlarını yatakta bir dev misali büyüyen adamın olduğu tarafa çevirdi ve onun kendi kendine bir şeyler mırıldanışını derin olan uykusuna yordu. Ayı postu yorganı belini ve biraz da kalçalarını açıkta bırakacak kadar açılmıştı ve sırtındaki kasların dağ yamacı gibi girinti çıkıntıları karşısında şaşkınlığını saklayamadı. Yaşlı bir adam için fazlasıyla dinçti. Yaşlı bir adama ağzın açık baktığın için cehennemde yanacaksın. Ne? Hayır ! Keira bunu tamamen şaşkınlığına yoruyordu. Elbette daha önce hayatında bir sürü çıplak adam görmüştü. Kalede yaşıyordu. Kale lordunun kızıydı etrafta askeri talim yapan binlerce adam görüyordu. Şimdi burada yatağında uyuyan bu barbar adamı elbette ki övgüyle izlemiyordu. Ne için burada olduğunu hatırlayarak çalışma masasına doğru yürüdü. İşlerle ilgili bir sürü ıvır zıvır ve kağıtlarla doluydu. Eline aldığı bir mektupta McCoy klanının barış istediği yazıyordu. McCoy Lordu Simon McCoy , Lachlan'a biat ediyordu. Keira kaşlarını çattı. Lachlan klanları kendi hükümdarlığı altında birleştirmeye mi çalışıyordu? Sırada kim vardı ? McQuuen mi? McLeod mu? Sıra kendilerine geldiğinde ne yapacaklardı? Ağabeyi sorumsuz bir dallamaydı ve babası artık klanı tek başına idare edemeyecek kadar yaşlanmıştı. Sıra kendilerine geldiğinde Lachlan'a nasıl direneceklerdi? Keira döner dönmez babasıyla bu konuyu konuşmalıydı. Elleri masa kenarında duran çekmeceye uzandığında çekmecenin gıcırdayarak açılması karşısında hızla bakışlarını Lachlan'ın olduğu tarafa çevirdi. Adamın yatağında bir iki kıpırdanışını nefesini tutarak izledi. Sonunda sorun olmadığını anlayarak çekmeceyi daha yavaş belki de milimlik hareketlerle açtı ve içindekini gören gözleri ışıltıyla parladı. Gerdanlığın el işlemeli kutusunu nerde görse tanırdı. Aradığını bulmanın verdiği sevinçle hızla kutuyu alarak çekmeceyi kapatma gereği duymadan odadan çıkmaya yeltendi fakat arkasında "Dur !" diyen ses ile olduğu yerde kaldı. Kalbi hızla atarken açık kapıya göz atıp hızla odadan çıktı. Kapının sürgüsünü çekerek -ki bu onu biraz oyalardı- hızla arkasına bakmadan kaçmaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD