5.Bölüm ❅ "Nefes"

2710 Words
Merih'in söylediğine karşılık kaşlarım çatıldı. Yaşamamı istiyordu öyle mi? Birbirimizi tanımamamıza rağmen, benim nasıl birisi olduğumu bilmeden yaşamamı istiyordu? "Kimsin sen?" dedim neden yaşamamı istiyorsun sorusunu es geçerek. "Bunun ne önemi var Karen." dediğinde gülecek gibi oldum fakat dudaklarım acıyla kasıldı. "Sen kimsin ki?" derin bir nefes aldım "Yaşamanı istiyorum diyorsun?" Oturduğu sandalyeden usulca kalktı ardından bana doğru adımladı, geniş omuzları vardı ve boyu benden oldukça uzundu. Çenesine kadar ancak geliyordum herhalde. Uzun kirpikleri arasında ki açık mavi gözleriyle ürkütücü duruyordu. Keskin hatları olan çenesi, en ufak hatayı bile gösterecek beyaz temi ve orantılı dolgun dudaklarıyla objektif bir şekilde değerlendirirsem yakışıklı bir çocuktu. Yine de bu onun bir erkek olduğu ve benim için tehlike arz ettiği gerçeğini değiştirmiyordu. "Sen benim yerimde olsaydın, benim ya da herhangi birisinin yaşamasını istemez misin?" diye sorduğunda içimde insan sevgisinin kırıntısı dahi yok bu yüzden hiç düşünmeden cevap verdim, "Hayır, bana ne başkalarından. İsteyen yaşar isteyen ölür." dediğimde tam önümde durmuştu. "Gerçek düşüncen böyle değil." Önünden çekilip yemeğin karşısındaki sandalyeye oturdum. İnatçı birisi olduğunun farkındaydım bu yüzden yemeği yedikten sonra önce bu kazan dairesinden ardından okuldan gidecektim. Daha fazla ne Merih ile ne de Ateş ile uğraşamayacaktım. Ben sakin ve kimsesiz bir hayat dinledikçe belayı kendime çekiyordum. "Yemeği yedikten sonra çıkacağım." dediğimde hiçbir şey demedi ve az önce kalktığı sandalyeye geri oturdu. Cebinden çıkardığı sigara paketine göz ucuyla baktıktan sonra önümdeki yemeğe baktım. Soslu tavuk ve makarna mı? "Kim yaptı bu yemeği?" dediğimde dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı çekme zahmetinde bulunmadan boğuk bir şekilde konuştu, "Annem." Annesi benim için mi yapmıştı bu yemeği yoksa oğlu için mi? Merih'e kaydı bakışlarım, yapılı oluşuna bakarsa yemek yemeyi seviyordu. "Annen bunu sana yaptı ama ben mi yiyeceğim?" "Senin için yaptı." dediğinde çakmaktan çıkan sesle tekrar ona bakmıştım. Ateşin turuncu ışığı yüzüne düşerken, sigarasının ucunda kızıl bir yıldız yandı. Hiçbir şey söylemedim, bunda Nefes gibi bana zorla bir şeyler yedirecek olması korkusunun büyük bir payı olmasının yanı sıra savaşacak gücüm de yoktu. Bütün mide bulantıma rağmen birkaç kaşık yemekten yedim. "Midem bulanıyor." Dediğimde dudaklarının arasından zehirli gri dumanı üfledi. "Yiyebildiğin kadar ye o zaman." Hiçbir şey demedim. Öfkem ufak ufak tenimin altında kaynarken birkaç kaşık yemeği yemeyi başarmıştım. "Midem bulanıyor gidebilir miyim artık?" dediğimde biten sigarasını yere atıp ezdi ve ayağa kalktı. "Doydun mu?" Kaşlarımı çatacak oldum fakat yüzüm alçı dökülmüş gibi hareket etmiyordu. "Evet." dedim kısaca başını salladığında rahatlamış bir şekilde ayağa kalktım, "Bir daha buraya çağırma beni. Gelmeyeceğim. Yalancının tekisin zaten." Dediğimde sırıttı, zaferin verdiği hazzı gözlerinde eritmekle meşguldü. "Tamam çağırmam." dediğinde kapıya yöneldim, cebinden anahtarı çıkardığını duyduğumda elim kapımın kolunu çoktan kavramıştı. Gelmesi uzun sürdüğünde arkamı döndüm. "Bunu da al." diyerek hemen arkamda belirdiğinde bana uzattığı süte kaşlarımı çatarak baktım. "Bu ne şimdi?" dediğimde omuz silkti, "Dengeli beslen." dediğinde tek istediğim buradan çıkmaktı bu yüzden onu ikiletmeden sütü alıp kaşlarımla kapıyı işaret ettim. "Kapıyı açacağım ama son bir şey istiyorum." dediğinde ofladım artık gerçekten bıkmıştım. "Bir şey falan isteme aç kapıyı yoksa çığlık atmaya başlarım." "Ağzını kapatırım." "Ben de koşarak bağırırım hiçbir şey yapamazsın." "Yaparım." "Yapamazsın." "Yaparım." "Yapamazsın." Anahtarı gözümün önüne getirdi gözlerimi devirdikten sonra uzandığımda anahtarı yukarı kaldırdı ve yüzüme doğru eğildi. "Bana gülümsemeni istiyorum." dediğinde ciddi bir ifade takınmıştı, bu isteğinde ısrarcı olacağını biliyordum fakat gülümsemek benim için sandığından çok daha zordu. "Merih yeter artık. Aç hadi şu kapıyı." dediğimde sırıttı, "Merih mi? Adımı bir daha söylesene." Yüzüne atmak istediğim yumruğumu bedenimin yanında sıkarken yutkundum. Nefes'ten sonra böyle bir çocukla karşılaşmak zorunda mıydım? "O zaman gülümse." Arkamdaki kapıya yaslanıp gözlerimi kapattım. Tam olarak nasıl bir öfke hissettiğimi bilmiyorum, içim kaynıyordu ve onu öldürmek istiyordum diğer yandan da bağıra bağıra ağlamak istiyordum. "Oyuncak değilim ben." dedim tek nefeste dahası içinde konuşacak gücüm yoktu. "Benim için bir oyuncak olduğunu mu düşünüyorsun?" Gözlerimi yavaş yavaş araladım aksini düşünmemi gerektiren hiçbir sebep yokken söylediğim şeyi hissettiren çok şey vardı. "Senin için bir oyuncak değilsem neden benimle oynayıp duruyorsun?" dediğimde hiçbir şey demedi ardından anahtarı kilidin yuvasına yerleştirip geri çekildi. Onun sessizliğini bozmayarak kolu aşağı indirdim ve yumruğumun içinde patlamak üzere olan sütü gevşeyen parmaklarımın arasına bıraktım. Açılan kapının arkasından çekilip çıkmak için adım attığım sırada Merih'in sesi beni durdurdu, "Karen..." Durdum ama yüzümü dahi dönmedim. "Benim için oyuncak değilsin. Yaşamanı istiyorum." Dediğinde tepki vermeden adımlarımı sıraladım ve dışarı çıktım. Merdivenlere döneceğim sırada karşımda Ateş'i görünce şaşırmıştım. "Karen?" dediğinde kaşları hafifçe çatılmıştı. Bugün de adımı ne çok söyleyen vardı. "Ateş?" dedim sesini ve mimiklerini taklit ederek. "Merih'in yanında ne işin var?" dediğinde derin bir nefes aldım ardından yanından geçerken söylendim, "Ben bile bilmiyorum ki ne işim var." Merdivenlerden çıktığımda teneffüsün bittiğini söyleyen zil çalmıştı. Düşen omuzlarım eşliğinde sınıfa çıkarken sadece 10 dakika Merih'in yanında olmak tuhaf hissettirmişti, süre çok daha uzun gelmişti oysa. "Karen!" Yukarı merdivenlerden inen Füsun'a baktım. "Hoca seni yok yazdı." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne?" dediğimde anlamakta güçlük çekiyordum, "Bu teneffüsün başlama zili miydi?" "Evet bir derstir neredesin? Yanına gelecektim ama nöbetçi hoca yakaladı beni izin vermedi aşağı inmeme. Derste de lavaboda dedim ama gelmeyince yok yazıldın." dediğinde dişlerimi sıktım, babama mesaj gidecekti ve fırça yiyecektim. "Müdürden falan geç kaldı kağıdı alamam mı?" dediğimde dudak büzdü, "İlk ders vardın, ikinci ders yoktun vermez yüksek ihtimalle ama soralım istersen." dediğinde ofladım, yeni dönem başlayalı bir hafta olmadan her şeyi mahvetmeye başlamıştım. "Neyse sınıfa çıkalım." Dediğimde başını salladı ardından koluma girdi. Bugün Füsun ilk derse geç kalmıştı. Ben ona ilk dersin notlarını verirsem belki o da bana ikinci dersin notlarını verirdi böylece istememe gerek kalmazdı. "Derste not tuttun mu?" dediğimde Füsun iç çekti, "Ben not tutmam." Ateş yanımızdan geçip hızlı bir şekilde merdivenlerden çıkarken bakışlarımı hızlıca ondan çektim. Nihayet sınıfa geldiğimizde sırama geçip oturdum. O kadar yorgun hissediyordum ki. Sınıfta bulunan diğer öğrenciler konuşup, şakalaşırken uğultu sesleri dört duvar arasında yankılanıp durdu. Zil çaldığında ve öğretmen geldiğinde herkes susmuştu, tahta açılırken öğretmen yoklama almıştı. "Sınıf başkanı kimler yok?" Bir kız ayağa kalkıp bir kaç isim sayarken benim adımı da söylemişti. "Ben buradayım." diyerek atıldığımda bana döndü, "Pardon geldiğini görmedim." Arka sıralardan bir kız sesi yükseldi, "Yine Merih'in yanında sandığın içindir." Herkes kendi arasında gülüşürken onlara bakma gereği bile duymadım, öğretmen onları susturma zahmeti bile göstermeden devam ettiğinde olanları o kadar da umursamamıştım. Böyle olacağı tahmin edilir bir sondu. Öyle ya da böyle Merih ya da Ateş ile beni görenler özellikle kıskanan kızlar adımı çıkarmak için elinden geleni yapacaklardı. Annemin katili olarak adımın çıkmasındansa bu şekilde çıkması çokta koymazdı. Dersi dinleyip, gerekli notları aldıktan sonra aklıma takılan soru için elimi kaldıracaktım fakat vazgeçtim başka bir alay malzemesi vermek istemiyordum sınıfa. Ders bittiğinde, aldığım notlara konu anlatımına baktım fakat hala anlamıyordum. "Karen..." Füsun'un heyecanlı sesiyle başımı kaldırdığımda Ateş'in içeri girdiğini gördüm. Elindeki kağıtlara anlamsız bir kaç bakış attıktan sonra önüme baktım. "Karen..." Bu kez adımı söyleyen Ateş' ti. Bakışlarımı kaldırırken sınıfta oturan birkaç kişinin bize baktığını gördüm. "Efendim." dedim dümdüz bir sesle. "Bunlar senin için." dediğinde önüme bıraktığı kağıtta yazan notlara baktım. "Benim için mi?" dediğimde söylediğini anlamıştım fakat şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilememiştim. "Evet, ikinci ders revirde olduğun için..." dedi sınıftakilerin duymasını sağlayarak "Not tutmadığını söylemiştin. Hemşire bir de bunu kafasına takmasın, okuldaki pislikler yeter de artar dedi." dediğinde bize bakanlar önlerine dönmüşlerdi. "Teşekkür ederim." Dediğimde silik bir gülümseme dudaklarından esip geçti ardından hiçbir şey demeden sınıftan çıkıp gitti. "Revirde miydin?" dedi Füsun şaşkınca, bana eğilmiş fısıldıyordu. "Hayır..." dedim sessizce "Aptal Merih'in oyununa geldim." Füsun başını anlıyorum der gibi salladı, "O zaman Ateş neden böyle söyledi?" "Dedikodu çıkmasın diye herhalde." Bir şey demeden arkasına yaslandı, omzumun üzerinden ona bakmayı bırakıp önüme döndüm ve Ateş'in bıraktığı notlara baktım. Bu gerçekten çok iyi olmuştu. Son derse kadar öğretmenleri dinlemiş, teneffüslerde ise konuları tekrar etmiştim. Çıkış saati geldiğinde çantamı toparlarken Füsun telefonuna bakarak adımı söyledi ardından konuştu, "Annem beni almaya gelmiş gitmem lazım." Ben daha görüşürüz bile demeden sınıftan çıktığında masanın üzerindeki kalemliğimi çantaya atıp sonrasında çantamı da alıp sınıftan çıktım. Merdivenleri ağır ağır inerken bir yandan da son derste işlediğimiz konu hakkında düşünüyordum. Düşüncelerim eşliğinde okul binasından çıktığımda Yusuf'u görmüştüm, tekerlekli sandalyesi bir yere takılmış gibiydi. "Yusuf!" Seslenerek hızlı adımlarla ona yürüdüğümde bakışları bana döndü, "Sorun ne?" Nihayet yanına geldiğimde tekerlekli sandalyesinin tekerin ve bankın altından geçen kat kat düğümlenmiş ipi gördüm. "Sandalyemi bağladılar." Öfkem öyle bir kaynadı ki birisini öldürecek kadar gözüm dönmüştü. "Kim yaptı bunu? Yağız mı?" İleri de telefonla konuşup gülen Yağız'a kaydı bakışlarım. Yusuf hiçbir şey demezken, çantamı banka koyup ön gözünden makasımı çıkardım. "Biraz köreldi ama keser yine de." Dediğimde gülümsedi, "Teşekkür ederim." "Rica ederim." dediğimde gülümseyemesem de sıcak olduğunu düşündüğüm bakışlarımı gözlerine diktim. "O pisliğin icabına da bakacağım." Dediğimde elini salladı başıyla birlikte, "Hayır böyle bir şey yapma. Bir de senin başına bela olmasın." Oldu bile Yusuf ama senin bunu bilmene gerek yok. Dizlerimin üzerine çöküp tekerin altından banka bağlı olan ipi kesmeye başladım. Yusuf açamasın diye alttan ve kat daha bağlamıştı bir de. Şerefsiz. Zar zor körelmiş makasla iplerin tamamını kesip çıkardığımda ayağa kalktım. "Ellerine ne oldu?" Yusuf'un sorusuna karşılık yorulan bacaklarımın sızısıyla banka oturdum. Çok zayıf olmanın en kötü yanı dizlerin sızlaması ve çabuk yorulmaktı. "Yenilerde olmadı," avuçlarımın içlerine bakıp omuz silktim "Ben ve aptallıklarım işte." "Aptallık değil." dediğinde avuçlarıma bakıyordu, "Öfken içinde kalamamış." Avuçlarıma baktım tekrar, çizik çizik ve yara kabuklarıyla doluydular ruhum gibi. Öfkeden mi yoksa çektiğim acıdan mı yapmıştım bunu? "Ne öfkem ne de acım içimde kalamıyor zaten." Kendime gelmiş gibi makası çantama koydum ve Yağız' a baktım. Hala telefonla konuşuyordu. "Karen bence düşündüğün şeyi yapma." dedi Yusuf aklımı okumuş gibi, "Onun gibi pisliklerden bıktım artık." dediğimde gözlerine bakıyordum, "Kaçacağım, o yüzden şimdiden görüşürüz." Dediğimde başını çaresizce salladı. "Görüşürüz." Çantamı alıp ayağa kalktığımda derin bir nefes aldım. Güçlü olmayı ve durmayı öğrenmekten başka çarem yoktu. Buna Yağız'ı haklamakla başlayabilirdim. Adımlarımı hızlandırıp çantamı sıkıca kavradım ve kafasına geçirdim. Elindeki telefonu kulağından çekip bana öfkeli gözlerle döndükten sonra telefonu kulağına yeniden koyup sakin kalmaya çalışır bir tonda konuştu, "Baba seni sonra ararım." Kaçmak için attığım adımı durduran şey söylediği cümle olmuştu. "Baba mı?" dedim inanamayarak "Babanın...yaptıklarını bilmene rağmen sen nasıl---" "Söylediğin hafıza kartı yoktu." diye kesti lafımı öfkeyle, "Ne demek yoktu?" dediğimde yeri sallayan adımlarını bana doğru attı. "Asel'in ölümünü kullanmana ayrı öfkeliyim. Bir de kafama vurdun! Dua et Merih'in kızısın yoksa sana yapacağımı iyi bilirdim." Dediğinde ikinci kez çantamı kafasına geçirmiştim, "Ben kimsemin kızı değilim!" diye gürledim. "Senin!" dedim ardından bahçede başkalarının olduğunu idrak ederek Yağız'a yaklaştım ve sessizce konuştum, "Asel tecavüze uğradı hem de o az önce güle güle konuştuğun baban tarafından. Nasıl bu işin peşine düşmek yerine hiçbir şey olmamış gibi davranırsın?" başımı iki yana ve işaret parmağımı ona doğru salladım, "Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?" "Bilmiyorum ama anlaşılan o ki sen biliyorsun anlatsana." Beni iteklediğinde arkaya yalpalayarak bir bedene çarptım. Çabucak toparlanıp arkamı döndüğümde Merih'i görmek hoşuma gitmemişti. "Ne biçim konuşuyorsun sen?" dedi Yağız'a uyarıcı bir ses tonuyla. "Kızına sahip çık o zaman." Yağız'ın öfkeli bakışları beni bulurken aynı öfkeyle karşılık verdim. "Asıl sen Asel'in acısına, ruhuna sahip çık. Şerefsiz!" Sesim fazla yükseldiğinde Merih kolumu çekerek beni Yağız'dan uzaklaştırdı. "Ne diyorsun lan sen?" dedi Yağız öfke saçan bedeniyle üzerime yürürken, "Kendi yaşadıklarını Asel yaşamış gibi davranma." Merih aramıza girerken Yağız'ı göğsünden itekleyerek gerilemesine sebep oldu. "Yağız söylediklerine dikkat et." dediğinde delirecek gibi oldum bu işin peşine düşmek yerine beni suçluyordu. "Sana o hafıza kartını getireceğim. O zaman benden özür dileyeceksin herkesin önünde." Alayla güldü. "Sen o kartı getir bokunu bile yerim." Yüzümü buruşturdum. Merih bana doğru döndü adım atmak üzereydi ki elimi kaldırdım. "Uzak dur benden." "Durun hepiniz." diye düzelttikten sonra okulun bahçesinden çıkıp otobüs durağına yürümeye başladım. Telefonumu çantamdan çıkarıp bildirim olmayan ekranını açtıktan sonra rehbere girip anneannemi buldum ve aradım. "Karen'im." Telefonu açtığında ağır adımlarımın eşliğinde yeri izledim. "Anneannecim, nasılsın?" "Nasıl olayım güzel yavrum," derin bir iç çekti annem öldüğünden beri onunda bir kez bile güldüğünü görmemiştim. "Ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim işte. Sen nasılsın?" "İyiyim." dedim çabucak, kötüyüm dediğim zaman olmazdı zaten. İyi olduğumu duyması ona daha iyi hissettirirdi zaten. "İyi ol yavrucum." dedi yorgun sesiyle. "Anneanne şey diyecektim, birkaç gün sizde kalabilir miyim? Babam eve geç geliyor bu yüzden..." bu kez iç çeken bendim "Biraz yalnız hissediyorum." "Sorman hata güzelimin emaneti, çık çık gel canın istedikçe." Canımın istediğinden değildi, evden de okuldan da uzaklaşmak istiyordum. O gün Nefes'i de görmüşken evin yakınlarında olmak istemiyordum. "Olur. Eve uğrayım birkaç eşya alıp geleceğim." "Teyzen alsın iş dönüşü istersen." "Yok anneanne yolunun üstü değil hem. Ben gelirim otobüsle." Israr etmedi, teyzemle o kadar sıkı fıkı değildik bu yüzden rica da bulunmak ya da minnet duymak istemiyordum. Taksiye verecek kadar param da yoktu o yüzden paşa paşa otobüse binecektim. "Aç gelirsin değil mi? Ne yemek yapayım sana?" "Evet aç gelirim ama çok bir şey yapmana gerek yok. Pek iştahım yok." dedikten sonra biraz daha konuşup telefonu kapattık. Otobüs durağına gelmiş çoktan beklerken telefonumu cebime koyacağım sırada karşı kaldırımda duran kişiyle göz göze geldim ve donup kaldım. Yanımda Ateş yoktu, Sarp da yoktu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ekranı yeniden açıp Sarp'ın numarasını tuşlarken karşıdan karşıya geçtiğini görmemle koşmaya başladım. "Karen?" Arkamı dönüp doğru görüp görmediğime baktım gerçekten oydu ve peşimden koşuyordu. "Sarp burada." Dehşete kapılmıştım. Fare olsam bir delik bulup içine girerdim. "Kim orada?" "Nefes, beni buldu yine. Ne yapacağım? Beni öldürecek!" dediğimde tekrar arkama bakma cesareti gösteremedim. "Ateş yakınlarda olabilir onu ara hemen." dediğinde sağa dönen yolu takip ettim. "Numarası yok." "Siktir. Ne yapacağız?" dediğinde koşmaktan başka düşündüğüm bir şey yoktu. "Tamam bir kafeye falan gir bana konum at geliyorum." Telefonu kapatırken sokakta koşmaya devam ettim. Tekeli, birkaç bakkalı es geçerken ne yapacağımı bilemez halde koşup duruyordum öyle ki bacak kaslarım yırtılıyor gibi hissediyorum. Sola dönen köşeden koşarken bir bedene çarpıp geriye doğru savruldum fakat bir kol beni çabucak yakaladı. "Karen?" dedi Merih bana şaşkınca bakarken, "Merih." dedim korku içinde "Bana yardım etmen lazım." Düşünemiyordum. Elimle karşıdan gelen Nefes'i gösterdim. "Beni öldürecek." dediğimde geriye doğru adımlamaya başlamıştım, onu gösteren parmağım titriyordu. "Ne?" "O..." dedim parmağımla göstermekten bir an olsun vazgeçmezken, "Beni öldürecek." Baktığım yere anlamsız ve çatık kaşlarla bakarken çıldıracak gibi oldum. Merih'ten ümidi kesip kaçmak için yeniden hareketlendiğimde kolumu sıkıca kavradı. "Karen..." dediğinde kolumu kurtarmaya çalıştım, "Delirdin mi? Bırak beni yakalanmamı mı istiyorsun?" dediğimde çıldıracak gibi görünen bu kez oydu. "Asıl sen delirdin mi? Kime yakalanmaktan bahsediyorsun." "Ona!" diyerek döndüğümde donup kaldım sokakta kimse yoktu. "Karen orada kimse yok." Merih kolumu bıraktığında tamamen dönüp sokağa baktım. Nefes nereye kaybolmuştu? "Peşimdeydi." Etrafıma bakındım, delirmeye başlamıştım. Beni kovaladığına yemin edebilirdim fakat şimdi yoktu. "Karen..." dedi Merih ne diyeceğini bilemez halde "Peşinde kimse yoktu senin." Çığlık atmak istedim fakat çığlığım parçalara ayrılıp boğazımı deşerek aşağı indi. Halisülasyonlar başlamıştı. Belki de gerçekten yardım almam lazımdı. Telefonumu çıkarıp son aramalara girdiğimde Sarp'ı hiç aramanış olduğumu görmek bulunduğum anı daha korkutucu hale getirmeye başlamıştı. "Kimi gördüğünü sandın? Bahsettiğin o takıntılı sapığı mı?" Cevap veremedim. Gerçekten gördüğümü mü sanmıştım yoksa Merih'i görünce kaçmış mıydı? Öyle bile olsa Merih görürdü değil mi? "Delirmiş olmalıyım." dedikten sonra kendime zaman verebilmek adına ilerleyip kaldırıma oturdum. Beni taklit ederek yanıma oturduğunda asfaltı izliyordum. "Sende büyük bir hasar bırakmış." Merih sessizliğini bozduğunda öylece yere bakıyordum. "Keşke sadece ben de bıraksaydı hasarı." Dediğimde alt dudağımı çiğnedim. "Keşke en başında ona istediğini verseydim. Belki o zaman annem yaşardı." Bakışlarının bana döndüğünü yan gözle görmüştüm. "Senden ne istedi?" dediğinde çenemi dizlerime yasladım, "Beni istedi. Bedenimi, ruhumu neyim varsa onun olsun istedi." Hiçbir şey söylemedi, bir süre öylece yerde oturduk. Telefonum çalmaya başladığında çıkarıp ekranda yazan isime baktım ve ahizeyi kaydırdım. "Efendim baba?" "Kızım neredesin? Okuldan çıkalı bir saat oldu." dediğinde derin bir nefes aldım. "Otobüsü kaçırdım baba." diyerek yalan söyledim "Anneannemgile geçeceğim bugün. Beni bekleme anahtarım var." dediğinde arkadan kadın sesi geldiğini duyar gibi oldum. "Tamam o zaman ben çıkıyorum." Telefonu suratıma kapattığında ekrana çatık kaşlarla baktım. Başka bir kadınla ilişki yaşıyorsa bile onu nasıl eve getirmeye cüret ederdi? "Ben gidiyorum." dedim Merih'e, neden haber verdiğimi dahi bilmeden.. "İyi misin? Seni bırakmamı ister misin?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır gerek yok." Dediğimde diretmedi. Ayağa kalkıp üzerimi çırptıktan sonra çantamı da alıp koluma taktım. "Karen..." Merih ayağa kalkıp elini cebine attığında derin bir nefes aldı. "Bunun için pek doğru bir zaman değil belki ama..." Cebinden çıkardığı yumruğunu bana doğru uzatıp, parmaklarını açtığında annemin kolyesine şaşkınca baktım. Bunun Merih de ne işi vardı? "Sen bunu nereden buldun?" dediğimde kolyeyi alacal cesareti kendimde bulamamıştım. "Ben..." Bir şey diyemedi. "Bu annemin kolyesi, bunu nereden buldun Merih." Dediğimde yutkundu, "Doğru soru nereden buldun değil kimden aldın olmalıydı." dediğinde parmak uçlarım kolyeyi aldı, "Merih..." Hüzün ve acı dolu bir bakış kolyeyi buldu, "Bunu kimden aldın." "Nefes'ten."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD