BÖLÜM 7- KURTLARIN TOPRAKLARI

1111 Words
Ormanın derinliklerinde yürürken, Elena’nın kalbi her adımda biraz daha hızlanıyordu. Sis dağıldıkça, ağaçların arasından kocaman bir geçit belirdi. Taşlarla örülmüş, üstünde eski semboller işlenmişti. Dolunayın ışığı o sembollere vurduğunda, taşlar hafifçe parlıyor, sanki yaşayan bir varlık gibi titreşiyordu. “Burası…” diye fısıldadı Elena, gözlerini büyüterek. Arden, bakışlarını kapıdan ayırmadan cevap verdi. “Kurtların Toprakları. Bizim gerçek yurdumuz. Dışarıdakiler sadece gölge.” Elena, geçide yaklaştığında içgüdüsel bir ürperti hissetti. Bir adım atmak istediğinde, görünmez bir güç onu geri itti. Arden, sessizce yaklaşıp elini onun omzuna koydu. Parmağının dokunuşu bile Elena’nın tüm bedenini ürpertti. “Henüz kabul edilmedin,” dedi Arden alçak sesle. “Bu topraklara girmek için kanın seni tanıtmalı.” Elena şaşkınlıkla bakıyordu. “Kanım mı?” Arden, hançerini çıkardı. Karanlıkta gümüş gibi parlayan bıçağı Elena’ya uzattı. “Sadece küçük bir damla… ama bu seni her şeyin içine çeker. Bir kere girdin mi geri dönüş yok.” Elena, titreyen parmaklarıyla hançeri aldı. Bileğine bakarken kalbi hızla atıyordu. Kendi kendine soruyordu: Hazır mıyım? Ama gözleri Arden’in gözleriyle buluştuğunda bir cevap buldu. Onun bakışlarında hem korku hem güven vardı. Derin bir nefes aldı, hançeri derisine bastırdı. Bir damla kan toprağa düştüğü anda geçit sarsıldı. Taşların üzerindeki semboller kan kırmızısına döndü ve kapı yavaşça açıldı. Ardından yükselen uğultu, kurt ulumalarıyla birleşti. Elena’nın gözleri parladı; kulaklarında yankılanan ses artık daha da güçlüydü: “Hoş geldin, seçilmiş olan…” Geçidin ötesinde geniş bir vadide, sislerin arasında parlayan gözler vardı. Kurt sürüsü, onları bekliyordu. Ve her biri Elena’yı tanıyormuş gibi bakıyordu. Arden, Elena’ya dönerek alçak bir sesle fısıldadı: “Artık onların da kaderindesin. Unutma, bu sadece başlangıç.” Elena ise ilk kez korkudan çok merak duyuyordu. Çünkü o an hissetti: Artık sıradan bir hayatı olmayacaktı. Geçitten içeri adım atar atmaz Elena’nın tenine batan bir enerji dalgası hissetti. Sanki görünmez ipler onu içine çekiyor, kanıyla kapı arasındaki bağ daha da güçleniyordu. Bir an sendeledi ama Arden’in eli belinde belirdi; sert ve güven veren bir dokunuştu. Vadiye girdiklerinde Elena’nın gözleri şaşkınlıktan büyüdü. Geniş bir meydan, çevresini saran devasa kayalıklar ve göğe doğru yükselen, ateşle aydınlanan taş sütunlar vardı. Her bir sütunun etrafında kurtlar dolaşıyor, gözleri altın ve gümüş gibi parlıyordu. Elena’nın varlığı fark edildiği anda ulumalar yükseldi. Önce tek bir ses, ardından sürünün tamamı… göğe uzanan yankılı bir koro. Elena’nın kalbi gürültüyle birlikte atıyordu. Bu ulumalar tehdit mi, yoksa hoş geldin mi demekti, anlayamıyordu. “Beni… kabul ediyorlar mı?” diye fısıldadı. Arden, gözlerini sürüden ayırmadan konuştu. “Onlar seni görüyor, Elena. Kanını hissettiler. Sen artık bizden sayılırsın… ama henüz güvenmiyorlar.” Tam o sırada kalabalığın arasından yaşlı bir kurt adam belirdi. Gri saçları omuzlarına dökülüyor, yüzünde derin çizgiler vardı. Gözlerinde ise sert, sorgulayıcı bir ifade… Elena’ya yaklaştığında ulumalar birden kesildi. Sessizlik, her şeyi yuttu. “Bu kız…” dedi yaşlı adam, sesi tok ve buyurgandı. “Dışarıdan gelen bir yabancı. Topraklarımızı açmakla hata ediyorsun, Arden.” Elena geri çekilmek istedi ama Arden bir adım öne çıktı. “Bu kız lanetin anahtarı. Onu buraya getirmek zorundaydım.” Yaşlı kurt, Elena’yı baştan aşağı süzdü. Birkaç saniye içinde, Elena sanki ruhunun derinliklerine kadar inceleniyormuş gibi hissetti. Sonra yaşlı kurt başını kaldırdı, ulumaya benzer bir nefes verdi. “Anahtar olabilir… ya da felaketin ta kendisi.” Sürünün geri kalanı mırıldanır gibi hırladı. Elena’nın elleri terledi, kalbi hızlandı. Ama dudaklarından tek bir cümle çıktı: “Ben seçimimi yaptım. Buradayım.” Yaşlı kurt gözlerini kısarak gülümsedi. “Cesurmuş… belki fazla cesur.” Ardından sürüye dönerek elini kaldırdı. “O hâlde göreceğiz. Zamanla.” Elena’nın kaderi artık mühürlenmişti. O gece, kurtların topraklarında başlayan yolculuk, hem kendi kimliğini hem de lanetin sırlarını açığa çıkaracaktı. Gece çökmüştü. Vadinin ortasında büyük bir ateş yakılmış, kıvılcımlar göğe doğru savrulmuştu. Kurtlar halka oluşturmuş, sessizce Elena’yı izliyordu. Ateşin ışığı yüzüne vuruyor, gözlerinde hem korku hem merak okunuyordu. Arden, yanında duruyordu ama bu kez sessizdi. Onun da bakışlarında hafif bir gerilim vardı; sanki Elena’nın ne yapacağını görmek istiyordu. Yaşlı kurt, taş bir sopayla ateşe vurdu, kıvılcımlar saçıldı. Ardından derin bir sesle konuştu: “Her yabancı, topraklarımızı adımlamadan önce sınanır. Eğer içindeki güç gerçekte var ise, bu gece ortaya çıkacak. Eğer yoksa… bu ateş onu yutar.” Elena’nın kalbi sıkıştı. “Ne demek istiyor?” diye fısıldadı Arden’e. “İlk sınavın,” dedi Arden, gözlerini ondan ayırmadan. “Kurtların ateşi, senin kanını tanıyacak.” Yaşlı kurt, elini uzatarak Elena’yı ateşin yanına çağırdı. Elena ağır adımlarla yürüdü, gözleri alevlerin dansını takip ediyordu. İçinden bir ses geri dönmesini söylüyordu ama bacakları inatla ilerledi. “Avuç içini ateşe uzat,” dedi yaşlı kurt. Elena tereddüt etti. Sıcak dalgaları yüzüne vuruyor, cildini yakıyordu. Arkasında fısıldaşan kurtların gözleri sırtına saplanıyordu. Arden’in bakışlarını hissettiğinde derin bir nefes aldı, elini ileri uzattı. Ateş, eline dokunduğu an beklediği acıyı hissetmedi. Tam tersi… alevler sanki onu tanımış gibi avucuna doldu. Yanan bir acı yerine sıcak, titreşimli bir enerji damarlarına aktı. Elena’nın göz bebekleri büyüdü, dudaklarından bir nefes kaçtı. Sürüden şaşkınlık dolu mırıldanmalar yükseldi. Ateş, Elena’nın etrafında kıvrılıp göğe doğru yükseldi, sonra yeniden normale döndü. Elinde tek bir yanık izi yoktu. Yaşlı kurt sessizce baktı, sonra kısık bir sesle mırıldandı: “Demek doğruymuş… İçindeki güç uyanmaya başlamış.” Arden’in dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi ama gözlerinde hâlâ endişe vardı. Çünkü o da biliyordu: Bu sadece ilk adımdı. Elena ise ateşin verdiği enerjiyi hâlâ damarlarında hissediyordu. Sanki uykuda olan bir şey, yavaş yavaş gözlerini açmaya başlamıştı. Ama bu gücün ona ne getireceğini henüz bilmiyordu. Ve sürünün ulumaları, o geceyi mühürledi: Elena artık yabancı değildi. Fakat tam anlamıyla kabul edilmesi için daha çok sınavdan geçecekti. Ateş sönmeye yüz tuttuğunda sürü yavaşça dağılmaya başladı. Fakat gözler hâlâ Elena’nın üzerindeydi. Kimisi hayranlıkla, kimisi şüpheyle bakıyordu. Her bakış, onun kalbine yeni bir yük ekliyordu. Arden yanına yaklaşıp hafifçe başını eğdi. “İlk sınavı geçtin. Ama bundan sonrası daha zor olacak.” Elena başını kaldırıp ona baktı. “Bu… sadece başlangıç mıydı?” Arden’in gözleri karanlıkta parladı. “Her alfa adayının geçmesi gereken bir yol vardır. Ama sen… farklısın. Sen lanetin ortasında doğdun. Bu yüzden senin yolun daha kanlı olacak.” Elena’nın yutkunduğunu gören yaşlı kurt tekrar konuştu: “Gücün alevle kabul edildi. Ama ateş sadece kapıyı aralar. Gerçek sınavın, sürünün içinde yaşayarak başlar. Eğer içindeki güç seni ele geçirirse, bizden biri değil, düşmanımız olursun.” Elena yumruklarını sıktı. “O halde kontrol etmeyi öğrenmem gerek.” Arden, onun kararlı bakışlarını gördüğünde kısa bir süre sessiz kaldı. Sonra başını onaylarcasına salladı. “Öyleyse yarın şafakta başlıyoruz. Sürünün arasında ayakta kalmayı öğrenmezsen, bu topraklarda bir gün bile yaşayamazsın.” Elena, gözlerini ateşin sönmekte olan korlarına dikti. İçinde büyüyen korku, yerini giderek daha da güçlü bir iradeye bırakıyordu. Artık geri dönmek yoktu. O gece, kurtların ulumaları vadinin üzerine tekrar yayıldı. Elena gözlerini kapadığında bile o sesleri duyuyordu. Ve her uluma, ona aynı şeyi fısıldıyordu: Kurtların kaderi artık senin de kaderin.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD