Fırtınanın Ayak Sesleri

794 Words
Karaköy, Kışa Hazırlanan Huzur ​Ege’nin fırtına gibi gelişi ve Serap’ın dürüst itirafı, Demir ile Serap arasındaki ilişkiyi beklenmedik bir şekilde derinleştirmişti. Artık Demir’in çay ocağındaki varlığı, bir ziyaret değil, Serap’ın yeni rutininin temel direğiydi. ​Serap, masasında hukuk kitaplarının sarı sayfaları arasında kaybolurken, Demir bir köşede, Umut’u dizine yatırmış, beyaz tahta atıyla oynatıyordu. Umut’un kıkırdamaları, çay ocağının eski, ahşap tavanına tırmanan en tatlı melodiydi. Demir’in sakin enerjisi, Serap’ın içindeki sürekli kaygı fısıltısını bastırıyordu. ​ (Serap): Demir, yanımda olduğunda, Ege’nin parası ve gücü anlamsızlaşıyor. Onun parmağını tutan Umut’un minik eli, benim tüm servetimden daha değerli. Onunla kurduğumuz bu küçük dünya, Ege’nin asla satın alamayacağı bir onur ile inşa edilmişti. ​Bir akşamüstü, Serap başını kitaptan kaldırdı. Gözleri yorgundu ama içinde yeni bir umut parlıyordu. Demir’e baktı. ​Serap: “Demir Bey, bazen her şeyin iyiye gideceğine inanmak o kadar zor ki… Sanki o karanlık geçmiş, her an gelip Umut’un geleceğini elimden alacakmış gibi hissediyorum.” ​Demir: (Umut’un saçını okşayarak) “Geçmiş, Serap Hanım, sadece bir hafızadır. Sizi tanımlayan, her sabah Umut’a baktığınızda kurduğunuz bugündür. Ben sizin mücadelenize şahit oldum. Bir kâğıt parçası, ya da bir adamın hırsı, Umut’un size olan ihtiyacını değiştiremez. Biz, bu huzuru koruyacağız.” ​Tam o anda, kapı zili sertçe çaldı. Kapıdaki adam, elinde kahverengi, resmi bir zarf tutuyordu. Yüzünde soğuk ve mekanik bir ifade vardı. ​Beklenen Darbe ​Adam, Serap’ın masasına yaklaştı, Demir ve Hasan Usta’yı görmezden gelerek, zarfı Serap’ın önüne bıraktı. ​Kurye: “Serap Karay. Size tebliğ edilmiştir. İmzalayınız.” ​Serap’ın eli titreyerek kalemi aldı. Zarfın üzerindeki Ege’nin avukatlık bürosunun logosu, içindeki zehirli içeriği fısıldıyordu. ​Demir, Umut’u hızla Hasan Usta’ya verdi ve Serap’ın yanına geçti. ​Serap zarfı açtı. İçindeki belgeler, okudukça Serap’ın yüzündeki kanı çekiyordu. Gözleri, Ege’nin avukatı Levent’in acımasızca kaleme aldığı ifadelerin üzerinde takılı kaldı: “…ahlaki istikrar eksikliği…”, “…küçük çocuğun gelişimi için yetersiz ve gayri sıhhi iş ortamı…”, “…bir süredir tanınmayan, şüpheli erkeklerle münasebet…” (Demir’i ima ediyordu). ​En büyük darbe, belgenin başlığıydı: Tam Velayet Davası (Müvekkil Ege Karay lehine). ​Serap’ın yüzü bembeyaz oldu. Soluğu kesildi, belgeler elinden yere düştü. ​Serap: (Fısıldayarak, dehşet içinde) “Velayet… Umut’u… benden almak istiyor.” ​Demir hızla kâğıtları yerden aldı. Serap’ın omzunu sıktı. ​Demir: (Sakin, ama sesi çelik gibi) “Serap Hanım, bana bakın. Bu, Ege’nin son çırpınışı. O, size psikolojik savaş açıyor. Korkmanızı istiyor. Ama biz korkmayacağız.” ​Hasan Usta, Umut’u kucağında sallayarak masaya yaklaştı. ​Hasan Usta: “Serap kızım, bu adamın kâğıt parçaları, senin anneliğinin tırnağı bile olamaz. Benim çay ocağım, onun gökdeleninden daha dürüst bir yuvadır. Şahitlik yapacağım. Gerekirse tüm Karaköy şahitlik yapar.” ​Strateji ve Kararlılık ​Demir, Serap’ı alıp köşedeki daha sakin bir masaya oturttu. Serap, hala şokun etkisi altındaydı. ​Serap: “O benim geçmişimi kullanacak, Demir Bey. Benim itiraflarımı, o hataları… Ben Umut’a lüks bir hayat veremedim, sadece sevgi ve dürüstlük verdim. Mahkeme… zenginliği seçer.” ​Demir: (Gözleri Serap’ın gözlerine kilitlendi) “Yanılıyorsunuz. Bir mahkeme, kanıtı seçer. Ege, sizin kötü bir anne olduğunuza dair bir kanıt sunamaz. Sizin bu çay ocağında Umut’u büyütmek için verdiğiniz çaba, onun gösterişli oturduğu makamdan çok daha güçlü bir kanıttır.” ​Demir, yasal evrakları dikkatle okudu. ​Demir: “Hemen şimdi, bir avukata ihtiyacımız var. Sadece iyi bir avukat değil, Ege’nin taktiklerini bilen, onunla savaşmaktan korkmayacak birine. Ben tanıdığım birkaç ismi araştıracağım.” ​Serap: “Param yok ki…” ​Demir: “Bu benim problemim. Sizin tek işiniz, güçlü kalmak ve Umut’u sarıp sarmalamak. Ben avukat masraflarını halledeceğim. Bu, benim Umut’a ve size olan inancımın bir göstergesi olsun. Bunu bir borç olarak görmeyin, ortak bir mücadele olarak görün.” ​Serap, Demir’in bu kararlı ve karşılıksız desteği karşısında sessiz kaldı. Bu, hayatında ilk kez, sadece duygusal değil, aynı zamanda pratik ve maddi olarak da korunduğunu hissettiği andı. ​Serap: “Peki ya Ege’nin benden bahsettiği o ‘şüpheli erkeklerle münasebet’ konusu? Sizinle olan ilişkimizi kullanacak.” ​Demir: “Kullansın. Bizim ilişkimiz saklanacak bir şey değil. Eğer bana güveniyorsanız, avukatımızla birlikte, aramızdaki her şeyi dürüstçe açıklayacağız. Korkak değil, şeffaf olacağız. Bu, Ege’nin en güçlü silahını, yani dedikoduyu, elinden alacak.” ​Serap, derin bir nefes aldı. Gözlerindeki dehşet, yavaş yavaş savaşçı bir kararlılığa dönüyordu. Artık sadece kaçan bir kurban değil, yuvasını korumak için her şeye hazır bir anneydi. ​Serap: “Tamam. Ne gerekiyorsa yapalım. Umut’u ona vermeyeceğim.” ​Demir gülümsedi. O gülümseme, Serap’a, yalnız olmadığını ve önlerindeki fırtınanın en karanlık anında bile yanında dimdik duracak bir ışık olduğunu hissettirdi. Artık Karaköy’deki çay ocağı, sadece bir iş yeri değil, büyük bir hukuki ve ahlaki savaşın ilk mevzisiydi. ​Demir, Ege'nin gücüne karşı koyabilecek doğru avukatı bulabilecek mi? Ve Serap'ın geçmişi, mahkeme salonunda Umut'u elinden almak için Ege'nin elinde bir koz olmaya devam edecek mi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD