3. BÖLÜM

2055 Words
"Ben mutlu olacağım ağabey. En azından deneyeceğim. Siz mutlu olup bir arada kaldıkça ben daha da mutlu olacağım. Lakin bileyim. Arkamda kapı gibi ağabeyim ve ailem var diyeyim." Sıkıca yetimine sarıldı. Gecelerce beşik başında oturan annesine çok üzülür, kardeşi Murat ile nöbetleşe kollarındaki kızın beşiğini sallarlardı. İlk adımları ona doğru olmuştu dilinden çıkan söz "Abi", düştüğünde dizine üfleyip geçti diyen de yine ağabeyi olmuştu. Yüsra aile için oldukça önemli ve kıymetliydi. Kolay mı? Allah onlara öksüz ve yetim bir yavru kuş emanet etmişti. Gönlü kırılsa gözü yaşlansa Yaradan’ın buğuzundan korkarlardı. Gün akşama yaklaşırken Samet arabasına Yüsra atına atladığı gibi konağın yolunu tuttu. Samet araba ile mecbur yolları dolanırken, genç kız atı ile kestirmelerden tarlalardan geçiyordu. Yol boyunca uzanan tarladan o da geçip yola çıktığında geriden gelen son model bir ciple yarışa tutuşmuş gibiydi. Bir süre at dört nala koşup araba da hızını azaltmazken kız başka kestirme yola saptı. Araç ise Kurtoğlu konağına doğru devam etti. **** Berzan, ağrıyan boynunu oynatırken saatlerdir yollarda olması sinirlerini daha da bozuyor katlanarak çoğalmasına neden oluyordu. Düşünmek istiyor lakin saman alevi gibi öfkesi durulmuyordu. Anız yangını gibiydi. Düşen büyük alev topu yakmış, kurumaya yüz tutmuş bahçelerini küle çevirmişti. Siyah duman göğünü kaplamış önünü görmesine izin vermiyordu. “Keskin sirke küpüne zarar” deyiminin beden bulmuş haliydi. Aslında mantıklı ve durup düşünen biriydi. Önce bekler akıl süzgecinden geçirir sonra da olabilecek şeylerin olasılığını hesap ederdi ama bu başkaydı. Kız kardeşi kaçmış ailesinin onurunu ayaklar altına almıştı. ‘Kardeşim’ dediği Murat başta gelip onunla konuşmak işin içine aileleri katmak yerine olayı buralara kadar getirmişti. Özellikle kaçma yoluna girmeleri aklına başka ihtimaller sokuyordu. İşte bu ucu açık ihtimaller de içindeki öfkeyi geri dönülmeyecek kadar büyütüyordu. Sonunda Kurtoğlu konağının önüne geldiğinde kapısını açan adama baş selamı verip hemen içeri girdi. Sağlam duruşu dik bedeni ve emin adımları kapıda bekleyen adamları bile sessiz bir hizaya sokmuştu. Etrafına bakındı ama avluda kimse yoktu. Büyük salona gitmek için adımlamıştı ki mutfaktan koşarak gelen dört yaşındaki üçüz yeğenleri bacaklarına dolanıp "Amca geldi! amca geldi!" diye bağırmaya başladı. Yüreği öfke ile delirirken bir anda sanki pamuklara düştü. Eğilip üçüne de sarılırken alçak sesle "Hoş gelmişsin Berzan Ağam" diyen yengesi Yezda ya bakıp "Hoş buldum yenge. Bu kaçaklar senden mi kaçıyordu?" değince başını genç kadın başını eğdi. Kardeşi gibi severdi adamı ama yetiştirilme tarzından ötürü yüzüne dik dik bakamazdı. "Yemekten kaçtılar ağam. Ayak altına salmadan mutfakta doyurayım dedim karınlarını ama işte tut tutabilirsen." Kahve rengi gözlerini üçüzlere çevirip "Amcalarının gülleri ananızın sözünden çıkmak yok anlaştık mı? Yoksa size bebek de bebeğin evi de yok" dedi. Bunu duyan kızlarsa gözlerini kedi yavrusu gibi büyütüp kafalarını sallayarak sırayla amcalarının yanağını öptüler. Sonra da geri mutfağa doğru koştular. Yezda "Sağ olasın ağam yine dinlettin sözünü" dediğinde yine sesi alçaktı. Aslında hep böyleydi. Sesini soluğunu koca konakta pek işiten olmazdı. "Anamla babamlar küçük salondalar. Ben size hemen kahve yapayım." “Tamam yenge, iyi olur yorgunluğumu alır.” Berzan yengesi mutfağa girerken kadının bir kez olsun yüzüne bakmamasından işlerin çok kötü olduğunu sezebiliyordu. Yezda yengesi her daim sessiz sakin saygılı bir kadındı ama bugün olanlardan ötürü sanki kendi kabahat işlemiş gibi daha da mahcup bir hal almıştı. Kardeşi kaçmaktan utanmıyordu ama yengesi ailenin düştüğü durum için üzülüyor utanıyordu. Kişilik meselesi diye düşündü. Dişleri arasından soluğunu çeken adam bu defa küçük salona geçti. İçeri girdiğinde babası köşesinde oturmuş derin düşünceler eşliğinde teşbihini çekiyor anası eli başında içli içli ağlıyordu. "Selamın Aleyküm, hayırlı akşamlar" değince anası ağlamaklı sesiyle "Evladım, Aleyküm selam oğul hoş gelmişsin," diyerek ayaklanıp adama sarıldı. Babası gözlerini oğluna diktiğinde genç adam o gözlerde yıkılmışlığı görüyordu. Koskoca Haşim Ağa bir günde çökmüş daha da yaşlanmıştı. Saçlarındaki aklar artmış gözleri solmuştu. Anasından ayrılıp babasının yanına oturarak elini öpünce yaşlı adam dolmuş gözlerini şöyle bir sildi. Karısına "Berivan Hanım sen bir çık hele. Fırat'ı da yolla o da gelsin. Konuşacaklarımız var" dediğinde kaşları çatılan kadın "Etme ağam. Elbet vardır bir yolu" dese de adamın sert bakışı ile odadan çıktı. Merdivenleri inmeden evvel çalışma odasındaki oğluna seslenip "Kardeşin Berzan geldi oğul. Baban seni bekler" dedi ve mutfağa geçti. Yezda çocukları yedirirken içeri giren kaynanası ile "Gel ana buyur, kahve yapıyordum ağamlara sana da vereyim" diye iyi niyetini konuşsa da kaynanası sert bir dille onu tersledi. "Ev başımıza yıkılmış hala kahve dersin gelin. Senin aklın mı yerinde değil benle alay mı edersin."  "Ana niye öyle dedin ben senin için dediydim. Biraz olsun iyi gelir belki diye." "Sus sus kendin gibi mıymıntıları doğurup başıma saldığın yetmedi çenenle de illallah ettirme. Bir de başıma o soysuzun kızı çıktı. Berzan kabul ederse bu ev ona da bana da dar gelir. Lanet şey anası gibi geberip gidemedi." Yaşlı kadının ağzından resmen irin dökülüyor içindeki nefreti çekinmeden etrafa saçıyordu. "Etme ana deme öyle, yetimin öksüzün günahına girme." Daha da hiddetlenen Berivan Hanım "Bana o soysuzun dölünü savunama sakın gelin. Onun ne kadar uğursuz olduğu doğduğu gün olanlarla bellidir. Haneme uğursuzluk bulaştırmasına müsaade etmem." Dediğinde genç kadını yerinden sıçratmıştı. Siyah gözleri çektiği sürme ile daha da ürkütücü bir hal alırken sesi kin doluydu. Sert ne nefret dolu sözlerinden sonra mutfaktan çıkınca geride kalan gelini "Ana unutma Allah var. Mazlumu o korur. Rabbim sonunu hayır eylesin" diye mırıldanıp kaynanasının nefretinden nasibini alan korkmuş kızlarını alarak yukarı odaya çıktı. Berzan, babası ve ağabeyinin karşısına oturduğunda Haşim ağa kaşlarını çatarak söze başladı. "Havin, bu konaktan beyaz gelinliği ile değil yüzüne çaldığı kara ile kaçıp gitmiştir. Ciğerim yanar tek kız evladımdan yediğim darbe yüzünden ama diğer yandan töreler var. Kimse duymamış olsa normal bir düğün ile evlendirir hanemden uzak ederdim ama işler değişti. Tüm ağaların haberi var. Bir hüküm verilmesi lazım. İki ailenin büyükleri evlatlarının kanı akmasın diye bir karara vardı. Üstelik en doğrusu da budur." Genç adam korktuğunun başına gelme düşüncesi ile gerilirken kasları birbirine geçmişti. "Bacım bunu nasıl etti derdi neydi bilmiyorum ama bize yaşattığı utancı hiç unutmayacağım. Ayrıca ne kararı çıktı?" "Berdel." İşte düşündüğü şey başına gelmişti. "Anlamadım. Baba kiminle berdel? Hamit Amcanın kızı Ayşe Sena daha on dördünde siz farkında mısınız?" Yaşlı adam yorgun gözlerini oğlunun ateş almış kahvelerinden çekmeden olanı söyledi. "Oğul berdel Ayşe kız ile olmayacak rahmetli Mehmet’in kızı Yüsra ile olacak. Yüsra ve sen berdelle evleneceksiniz. Bir ay sonra nikah ve düğün olmuş olacak." Genç adam sanki felç geçirdiğini düşündü. Kıpırdayamıyordu. Aklına onca ihtimal gelirdi. Berdeli de düşünmüştü ama Yüsra ile olması aklına gelecek son şeydi. Üstelik de evleneceksin dedikleri kızı yıllardır görmemişti. En son gördüğünde de sümüklü yağlı sivilceli on yaşında bir veletti. Şimdilerde yıllardır peçeli diye nam salmış o kızla mı evlenecekti? Peçenin altındaki yüzü gözlerinin önüne hayal meyal getirince bile içi kalktı. Hırsla "Asla! duydun mu baba asla. Benim bacım bize ihanet ettiyse eğer varsın ölsün ama o yaşayacak diye ömrümü sevmediğim yüzünü dahi görmediğim bir kızla geçirmeyeceğim" dediğinde ayağa kalkan babası hiddetle bağırmaya başladı. Evladından böyle bir tepki bekliyordu lakin beklemek ayrı duymak ayrıydı. "Senin ağzından çıkanı kulağın duyar mı Berzan. Dilin ne söyler bir işit duy hele. Ne demek ölsün? Evlenmem dediğin kız bile ağabeyi ile senin arsız bacının canı için evet derken sen ne biçim bir ağabeysin nasıl bir vicdana sahipsin de bunları söylersin. Kendine gel ağa kendine. Senin karşında baban atan var. Ben bu zaman kadar ne dediysen tamam dedim. Evladımsın el üzerinde tuttum. Şimdi senden ömrü hayatımda bir şey istiyorum. Ağabeyinin elini kana bulatma. Üç evladı var Allah uzun ömür versin. Nasıl gönlün razı gelecek hapse girmesine. Ya ellerinden ömür boyu gitmeyecek kardeş kanı ne olacak. Aklını başına al ve törenin hükmüne göre davran. Az da olsa o yüzünü görmedim diye horladığın kız kadar vicdanın yüreğin cesaretin olsun. O kız bugün gözlerimin önünde bir ağaya kurşun sıktı. Sırf ölmüş ana babasına namusuna laf etti diye. Fırat'ın Samet'in elinden silah düşsün kan akmasın diye kendi hayatını ortaya koydu. Sen şimdi bu afları ediyorsan sana daha ne diyecek lafım sözüm yok." Fırat "Kardeşim bir dur önce düşünelim. Sakin kafa ile konuşalım" dese de iyice kinlenen adam hırsla odadan da konaktan da çıkıp arabasına atladı. İstikameti Kardar konağıydı. ***** Eve geldiklerinde Yüsra ile Samet odalarına çekilip üzerlerini değiştirdi. Siyahlı beyazlı dizlerinde bir tunik, altına siyah pantolon giyen genç kız kömür karası saçlarını şöyle bir kurutup beyaz bir şalla gelişi güzel örterek odasından çıktı. Merdivenleri indiğinde karşısındaki odanın kapısı aralıktı ve içeriden sesler geliyordu. "Tamam, biliyorum ama ben Ayşe için berdel dedim. O soğuk nevale için değil. Bir şekilde bu işi bozmamız lazım yoksa o kız konağa girerse her şeyi öğrenir. Biliyorum, bende biliyorum. Lanet uğursuz." Sözlerine devam edebilirdi ama başını kaldırdığında aleve dönen koyu kahve gözleri görmeseydi. Hemen telefonu kapasa da sertçe kendine doğru adımlayan kızdan kaçışı yoktu. Kapıyı ardından kapatan Yüsra genç kıza bakıp "O yılan dilinle ağabeyimi nasıl kandırdın kör ettin gözlerini bilmiyorum. Fakat bu çatı altında ben gidene kadar tek bir yanlışını gram zehrini görür hisseder ya da anlarsam işte o zaman ne senin ne de benim ailemdeki kimse beni durduramaz ve seni gebertirim. Bu işe onay vermemin nedeni ağabeyim. Sadece onun canı için ağabeyinle evliliğe evet dedim. Bir de babanla ağabeyine bunu yaşatmak istemedim. Konuştuğun her kimse bu sondu anladın mı? Şimdi o telefonu bana veriyorsun ve sesini kısıp ayıbını yılanlığını bilerek olduğun yerde oturuyorsun. Yıldırım nikahı ile imza atsan da değişen bir şey yok. Ben hala bu edeyim. Sen de bunu bilip ayağını denk alacaksın. İki damla göz yaşı ile kandıracağın biri değilim. Bunu en az benim kadar sen de bilirsin. Tek kelime ağzından çıkarsa da olacakları sen düşün" deyip bir hamle de elindeki telefonu aldı. Yere atıp topuklu terliği ile bir güzel ezdi. Odadan çıkarken avucundaki parçaları fark ettirmeden çöpe atıp büyük salona girdi. Murat ağabeyi bir köşe de diğerleri bir köşede oturuyordu. Yüzüne neşeli bir gülümseme yerleştirip "Hamit Ağam müsaaden var mı? İçeri geleyim mi?" değince yüzü aydınlanan adam "Deli kız gel tabi. Ortalık yangın yeri yüzümü yine sen güldürdün" dedi. Kollarını açınca derince bir nefes çeken kız o kolların arasına girdi. Sorsalar baba kokusu nedir diye mis gibi tütün kolonyasının hafif tene işlemiş kokusu derdi. Baba kokusu buydu. Amcasının kolları arasında diğerlerine bakıp "Allah aşkına asmayın yüzünüzü. Bak ben asıyor muyum? Siz değil miydiniz her şerde bir hayır her hayırda bir şer gizlidir diye. Belki böylesi hayır olandı. Bilemeyiz ki. Şimdi lütfen o tonton yüzlerini asmayın da ağabeyimin dağılan sıfatını toparlayalım" deyince hepsinin yüzünde buruk bir gülüş belirdi. Derken onların sessizliğini delicesine çalınan konağın kapısı bozdu. Saatler önce de yine böyle çalınmış kapı ile kıyametin ayak sesleri kendini belli etmişti. İçeri dalan Berzan'ın konağı inletir gibi "Murat, çık dışarı ırz düşmanı. Lan Murat!" Diye bağırması ile ok gibi ağrısına sızısına rağmen salondan çıkan adamın ardından ile Yüsra sonra da Samet ve anne babası koştu. İki genç adam karşı karşıya gelince belinden silahını çıkaran Berzan "Düş lan önüme namussuz," diye resmen hırladı. Konuşmak için tek fırsat diyen Murat ise itirazsız arabaya binerken yüzünü kapatan Yüsra çoktan atanı ahırdan çıkarmış Samet ile Hamit ise arabaya geçmişti. Geride kalan Melike Hanım ve Ayşe birbirine sarılıp ağlarken odanın camından aşağıyı izleyen Havin sırıtıyordu. Araç hızla ilerlerken peşlerinden giden Yüsra "Başlayacağım sizin ağalığınıza da yol yordam bilirliğinize de. Kazma herif, aptal. Burnunun dikine giden öküz. Eğer ağabeyime bir şey yap kılına zarar getir işte o zaman gör Yüsra kimmiş. Yüzeysel manyak," diye söyleniyor atına "Hadi Karayel'im hadi benim güzel atım. Yakalayalım şu beyni kıt çalışanı. İşleri yoluna koymaya çalışırken mahvetmesine izin vermeyelim. Deh hadi, deh!" diyordu. At sanki onu anlamış gibi karanlık yollarda ilerliyor onlardan uzaklaşan araca yaklaşmaya çalışıyordu. Sonunda Ani nehrinin uçurum kenarında sert bir frenle araba durunca içinden çıkan Berzan hırsla diğer tarafa geçip konuşmaya çalışan adamı dışarı çekti. Yere düşen adama yumruklarını her geçirişinde daha hırslanıyor nefesi boğazından bir hayvanın hırıltısı gibi çıkıyordu. "Kardeş dedim lan ben sana. Namusuma göz diktin. Aceleniz neydi söyle bana yüzsüz köpek. Niye kaçtınız lan. Niye sizin diyetinizi ben ödüyorum." Her yumruğunda dilinden resmen kan damlıyordu. Arabanın yanına gelip atından inen kız yerde kanlar içindeki ağabeyini görünce "Aman Allah'ım ağabey!" diye bağırsa da sesini Berzan'a duyuramıyordu. Belinden silahı çekmesi zaten son noktaydı. Bir anlık deli kuvveti ile "Dur! yapma sakın!" deyip Berzan'ın koluna yapıştığında silah havaya ateşlendi. Kızdan kurtulmak isteyen Berzan sertçe geriye doğru kolunu savurunca elleri tuttuğu koldan kurtulan genç kız acı bir çığlıkla dengesini sağlayamayıp uçurumdan nehre düştü. O an her şey durdu. Daha arabalarından yeni inen Samet ve Hamit Ağa elleri başlarında "Yüsra!" diye haykırırken arkalarından gelip büyümüş gözlerle düşen kızı gören Fırat ile Haşim Ağa pişmanlığı yaşıyordu. Derin çığlık suya karışan beden ile yok olurken Ani nehri babası gibi kızına da mezar olmaya niyetlendi. Fatura bir kez daha yine en masuma kesilmişti. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD