6. YÜZLEŞME

1490 Words
Uçak havaalanına indiğinde Akın açılan kapıdan geçip bekleyen araca bindi ve bir kez daha yola çıktı. Gün yeni doğmaya başlamıştı, alacakaranlık her yanda hüküm sürüyordu. ‘’Patron.’’ diyen adamın ön taraftan sesi duyuldu. ‘’Detayları aldık.’’ ‘’Anlat.’’ dedi Akın ölümcül sesiyle. ‘’Kadın hâlâ hastanede yatıyor meme kanseri teşhisi konulmuş ve son evredeymiş. Bir de birkaç organa daha metastaz yapmış yani ölmesini bekliyorlar. Bu kadını ne yapacağız? Ölümünü mü hızlandıracağız yoksa kesilecek bir ceza için acı mı çektireceğiz ya da bakması için farklı doktor mu bulacağız?’’ Genç adam uzun süre sessiz kaldı. Duyduklarının kendisinde hangi duyguları oluşturduğunu anlamaya çalışıyordu ama öfkenin dışında her şey hiçlikteydi. ‘’Hiçbir şey yapmayacağız sadece konuşacağım sonra geri döneceğiz uçağı hazırda bekletin.’’ Hastanenin önünde durduklarında açılan kapıdan dışarı adım attı. İçeri girdiklerinde adamının yönlendirmesiyle Cavidan Hanım’ın yattığı servise çıktı. Girişteki güvenlik görevlisi bu saatte ziyaretçi kabul edilmeyeceğini söyleyince Akın adamlarına attığı bir bakışla güvenlik görevlisini kenara çekip yolu açtılar. İki hemşirenin beklediği yere gittiklerinde adamlardan bir diğeri hangi odada olduğuna bakmak için hemşirenin önündeki kayıt defterini almıştı. ‘’Hey ne yaptığını sanıyorsun?’’ diyen hemşire karşı çıkmaya çalıştığında engel oldular. Akın yanındaki adamına baktı. ‘’Başhekimle konuşun hastanenin bir eksiği varsa giderin. Nöbetçi arkadaşlar da belli geceyi uykusuz geçirince yorulmuş, agresifleşmişler kendilerine birer kahve, börek, tatlı falan ikram edin biraz dinlensinler.’’ ‘’Anlaşıldı patron.’’ diyen adamından sonra kayıt defterine bakan adamı konuştu. ‘’Üç yüz beş numaralı odada.’’ Odaya doğru ilerleyip önünde durdu. ‘’Siz burada bekleyin içeri doktor bile olsa kimse girmeyecek.’’ Kapıyı açıp girdiğinde odanın loş ışığında hasta yatağında kolunda serum ile uyuyan kadına dikkatle baktı. Yaşlanmıştı ama yine de yüzü tanıdıktı. Çocukluğundan kalan anılardaki kadını bu şekilde görmek kalbinde öfke, sevgi karışımı bir duygu fırtınasını tetiklemişti. Gözünde beliren yaşı hızlıca silip yüzüne o sert ifadesini geri oturttu. Aklında beliren binlerce soru vardı ama şu an aciz hissediyordu bu yüzden kendisine de öfkeleniyordu. Hasta yatağının yanındaki tek kişilik refakatçi koltuğunda kıvrılmış uyuyan bedene baktı. Kızı mıydı? Çocuğu doğurmuş muydu yoksa başka bir tanıdığı mıydı? Yatağa doğru birkaç adım daha attığında Cavidan Hanım uyanmıştı ve içeridekini görmüştü. Yattığı yerden doğrulurken gelenin doktor ya da diğer çalışanlardan biri olduğunu düşündü ama biraz daha dikkat edince karanlık gözleri gördü. Gözlerinin kahverengisi o kadar koyuydu ki bakınca siyah gibi görünüyordu ve bu dünyada bu göz renginde tanıdığı tek bir kişi vardı. ‘’Akın!’’ dediğinde şaşkınlığı sesine yansıdı. Umur gelseydi şaşırmazdı ama Akın hiçbir zaman beklediği kişi olmamıştı. ‘’Kocaman olmuşsun.’’ diyerek elini uzattığında gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Akın uzanan ele karşılık vermedi. ‘’Cezanı çektiğini görmek güzel.’’ dedi ölümcül sesiyle. Sözlerle diğerinin şaşkınlığına biraz anlamsızlık eklenmişti. ‘’Kızınla mutlu bir hayat yaşadın mı?’’ dediğinde kenarda uyuyan genç kızı işaret etti. ‘’Akın!’’ Cavidan Hanım uzattığı elini geri çektiğinde yattığı yataktan tamamen kalktı. ‘’Lütfen dışarıda konuşalım.’’ ‘’Neden, sebep olduklarını anlatmadın mı?’’ diyen genç adamla kısa bir sessizlik oldu. ‘’Ne söylemeye çalıştığını anlamıyorum ama belli ki bana bir kızgınlığın var dışarıda konuşalım burada olmaz.’’ Akın sessiz kalıp odadan çıktı ve diğerinin gelmesini bekledi. Servisin bekleme odasına doğru ilerlerken adamlardan biri gelip genç adamın kulağına doğru fısıldadı. ‘’Patron, Umur Bey geliyormuş.’’ Adamını yakasından tutup kendine çekti. ‘’Engel olun. Arabasının lastiğini mi patlatırsınız, gündüz vakti silahla mı tararsınız ne yaparsanız yapın ben bu hastaneden çıkmadan buraya gelmeyecek.’’ Cavidan Hanım, koridoru kapatmış adamları ve Akın’ın onlarla konuşmasını gördüğünde gelen yeğeninin bıraktığı gibi olmadığını anlamıştı. Bekleme odasına girdiklerinde ayakta durmakta zorlandığı için oturdu. ‘’Buraya kadar gelme sebebin ne?’’ diye sordu. ‘’Sadece vicdan azabı çekip çekmediğini merak etmiştim.’’ ‘’Vicdan azabı çekmesi gereken kişi ben miyim?’’ Arkadaşının ve kocasının ölümünden bihaberdi. O gün kaçtıktan sonra kimseyle tekrar iletişime geçmemişti. ‘’Beni bulup buraya neden geldin? Geldiysen de neden tek geldin?’’ Sözlerle Akın sert bir kahkaha atmıştı ama gerçek bir kahkaha değildi. ‘’Neden tek mi geldim?’’ Attığı kahkaha biraz daha güçlendi. ‘’Senin yüzünden ailem öldüğü için olabilir mi?’’ Cavidan Hanım duyduğuyla şoka uğramıştı. ‘’Öldü?’’ ‘’Evet öldüler ve nasıl öldüklerini bilmek ister misin? İkisi de seni ve karnındakini korumak istediği için öldü. Gözlerimin önünde akan kanlarını tarif edeyim mi ya da annemin nasıl çığlık attığını duymak ister misin? Sen kendine yeni bir hayat kurup, doğurduğun çocuğunla mutlu bir şekilde yaşarken benim nasıl ailesiz büyüdüğümü öğrenmek ister misin?’’ Bağırarak konuşuyordu ve öfkeden gözlerinin karanlığı gittikçe artıyordu. ‘’Sadece kendini düşünüp çekip giderken arkanda bıraktıklarını bir saniye bile umursamadın. Sen bencil kadının tekisin.’’ Cavidan Hanım duyduklarıyla ağlamaya başlamıştı. ‘’Bilmiyordum. Kaçıp gidersem Umur onları rahat bırakır diye düşünmüştüm. Bilseydim asla kaçmazdım.’’ Akın öfkeyle önünde duran koltuğa tekme attı. ‘’Yalan üstüne yalan. Ölüp gidenin ardından konuşmak kolay.’’ Koltuğun kenarlarını sıkan elleri beyazlamıştı. ‘’Madem bu kadar düşünceli bir insandın o zaman kaçıp gitmeyecektin. Ardında bir aile bıraktığını ve onların küçük bir çocuğu olduğunu düşünecektin. Ben seni teyze bilmiştim ama sen beni ailesiz bıraktın.’’ ‘’Özür dilerim. Bilmiyordum.’’ Genç adam karşısında ağlayana öfkeyle bakmaya devam ediyordu. ‘’O gözünden akan yaşlarla sadece anne ve babamı kandırabilirdin ki bunu da yaptın ama bende işe yaramaz. Normalde olsa buradan gitmeden önce canını alırdım ama zaten cezanı bulmuşsun. Kızının gözü önünde acı çekerek yavaşça öl ki bana yaşattığını kendi kızına da yaşat. Tabi o zamana kadar kızını Umur’a kurban vermezsen!’’ ‘’Onun bir suçu yok.’’ diyen Cavidan Hanım’ın ağlaması artmıştı. ‘’Benim de suçum yoktu.’’ Oldukları bekleme odasından çıktığında, ‘’Gidiyoruz.’’ diyerek çıkışa doğru adımladı. Açılan arabanın kapısıyla koltuğa oturdu ve hastaneyi ardında bıraktı. Uçağa bindiğinde kendi düşüncelerine dalmıştı. Yüz yüze görüşürse biraz olsun rahatlayacağını düşünmüştü ama olmamıştı. Eliyle işaret verdiğinde adamlarından biri yanına geldi. ‘’Buyur patron.’’ ‘’Biriniz burada kalın ve uzaktan hem Umur’u hem de Cavidan ile kızını takip edin. Özellikle o kadının kızından gözünüzü ayırmayın. Umur’un ne yapacağını bilmek istiyorum.’’ ‘’Herhangi bir durumda müdahale edelim mi?’’ diyen sorana hayır anlamında başını salladı. ‘’Ne olursa olsun karışmayacaksınız kendi içlerindeki hesaplaşmayı görmek istiyorum sadece olan biteni her ayrıntısıyla bana rapor edin.’’ Adamı yanından gittiğinde uçak havalanmadan önce içlerinden biri emri yerine getirmek için uçaktan inmişti. Akın evine geri döndüğünde kendisini odaya kapatarak piyanosunun başına oturdu. Uzun zamandır çalmadığı için parmakları tembelleşmişti ama çaldıkça açılıyordu. Babası intikamı için en iyi şekilde yetiştirirken annesinin ısrarıyla yıllarca piyano dersi almak zorunda kalmıştı. Bu durumdan şikayetçi değildi piyano çalmayı kendine kaçış yeri yapmıştı. Düşünerek içinden çıkamayacağı bir duygu seline kapıldığında soluğu bu odada alıyordu ve her şeyi düşünmeyi bırakıyordu. Parmakları tuşların üzerinde hızlıca gezinirken içindeki bütün öfkeyi ellerine yönlendirmişti ve çalması gittikçe sertleşmeye başlamıştı. En sonunda yumruk halini almış iki eli de tuşların üzerine indi ve aynı anda arkadan ince kollar boynuna sarıldı. Başını geriye aşina olduğu göğse yaslandığında tanıdık parfüm kokusu burnuna doldu. Tek kelime etmeden ağlamaya başladı. ‘’Teyzenle konuşman pek iç açıcı geçmemiş.’’ ‘’Beklediğim gibi değildi.’’ ‘’Tam olarak ne bekliyordun?’’ diye sordu Meryem Hanım. ‘’Ben de bilmiyorum.’’ Akın gözlerindeki yaşları silip oturduğu yerden annesine doğru döndü. ‘’Ölüyor bundan kurtuluşu yok ve çocuğunu doğurmuş. Ben ailemin ardından onun yüzünden yas tutarken o kızıyla kendine sıfırdan bir hayat kurmuş.’’ Meryem Hanım, oğlunun oturduğu koltuğun kenarına sıkışıp yanına oturarak ellerini elleri arasına aldı. ‘’Umur’u istediğin gibi suçla ama bunu teyzen için yapma. O da bu olayda mağdur.’’ ‘’Onun mağdur olduğu tek konu tecavüze uğraması kaçıp gitmesi değil. O kaçtığı için ben ailemden oldum. Kalsaydı Umur en fazla çocuğunu alırdı Cavidan’a daha fazla zarar vermezdi.’’ ‘’Oğlum böyle olacağını bilemezdi ve eminim o an düşündüğü tek şey karnındaki bebeğini korumaktı çünkü istemese de artık anne olmuştu.’’ Akın alaycı bir ses çıkardı. ‘’Yapma anne bana o kadını savunma.’’ Meryem Hanım, oğlunun yaşlarla ıslanmış yanaklarını okşadı. ‘’Sen neden Ogün’ü koruyorsun? Seni kıskandığını ve bu yüzden senden nefret ettiğini bildiğin hâlde bir gözün hep üzerinde.’’ ‘’Çünkü kardeşim.’’ ‘’Kardeşin değil mi? Annen ile teyzen de kardeşti ve onların aralarında nefret, kıskançlık gibi bir durum yoktu. Birbirlerini korumak istemeleri çok normaldi ve annen de tam olarak bunu yaptı. İçindeki nefreti yanlış yönde besleme.’’ Genç adam olumsuz yönde başını salladı. ‘’Piyano çalmayı öğreneceksin dediğinde bile sözünü dinledim ama bu konuda dinlememi bekleme. Bu olayda tek suçsuz ailemdi ve bendim ama en çok zararı gören biz olduk. Onlar canlarından oldu ben ise ailemden.’’ ‘’Peki O kız? Onun ne suçu vardı ki Umur’un gideceğini bildiğin hâlde yardım etmek yerine bırakıp geldin.’’ ‘’İstediğini yapsın umrumda değil. Dünyaya gelmeseydi ailem hayatta olurdu. Sonuçta Cavidan’ın kaçıp gitme sebebi hamile kaldığı içindi.’’ Meryem Hanım, oğluna üzgün gözlerle bakıyordu. ‘’Yıllarca uğraştım ama o kalbindeki nefreti biraz olsun azaltmayı başaramadım. Herkese karşı öyle büyük öfkeyle dolusun ki bir yerde sınırı aşıp masumlara zarar vermenden korkuyorum.’’ ‘’Bu konuları seninle değil babamla konuşmayı tercih ederim.’’ ‘’Tabi babanla konuş ki seni pohpohlasın iyice cesaret versin değil mi?’’ Oturduğu yerden kalkan annesi oğlunun saçlarından öptü. ‘’Uzun zamandır anne oğul vakit geçirmedik yemek yemek için dışarıya çıkalım mı?’’ ‘’Her zamanki gibi mi?’’ diyen Akın’ın yüzünde bir tebessüm belirmişti. Oğlunun tebessümüyle Meryem Hanım da tebessüm etti. ‘’Her zamanki gibi.’’ ‘’Bana uyar.’’ Genç adam oturduğu yerden kalktığında koluna giren annesiyle beraber evden çıktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD