8. ÖLÜM

1261 Words
Umur Bey elindeki DNA sonucuna bakarken öfkeyle burnundan soluyordu. Sonuç kağıdını buruşturup yere fırlattı. ‘’Ulan Cavidan!’’ diyerek duvara yumruk attı. ‘’Bana kızın nerede olduğunu bulun!’’ ‘’Öğrendik patron. Adı Biricik, veterinermiş kendine ait bir klinik açmış gündüzleri orada çalışıyor akşam olunca hastaneye annesinin yanına gidiyor. Annesinin hastalığından önce de bir dans okulunda ders alıyormuş.’’ ‘’Gidiyoruz.’’ deyince veteriner kliniğinin olduğu yere geldiler. Arabadan inmeden beklemeye başladı. Nasıl yaklaşması gerektiğini düşünüyordu. Cavidan Hanım nasıl dünyaya geldiğini anlatmış mıydı? Eğer anlatmışsa babanım diyerek karşısına çıkarsa karşılık alamazdı. Bu hayatta kendisinden başka kimseyi önemsemeyen adam sadece kendi canından dünyaya geldiği için kızını önemsemeye başlamıştı. Birkaç saat arabada bekledi. Hava kararmaya başladığında Biricik kliniği toparlayıp, montunu giyerek dışarı çıktı. Yolda yürürken elleri soğuktan korunmak için montunun ceplerindeydi ve başı annesinin öğrettiği gibi öne eğikti. Dolmuş durağına geldiğinde bineceği dolmuşu beklerken uzaktan kendisini izleyenlerden bihaber annesinin yanına gitmek için sabırsızlanıyordu. ‘’Benim kızım başı öne eğik yürüyor.’’ diyen Umur Bey öfkeyle dizine yumruğunu vurdu. ‘’Yanımda büyüseydi böyle özgüvensiz olmazdı!’’ Biricik’in bindiği dolmuşu takip ederken yanındaki adamlarına baktı. ‘’Kızımı aralıksız koruyacaksınız. Bir kişi bile zarar verirse hepinizin canını alırım.’’ Genç kız hastaneye geldiğinde oyalanmadan annesinin yanına gitmişti. ‘’Annem.’’ diyerek yanaklarından öptü. ‘’Nasılsın, ağrıların çok mu?’’ ‘’İyiyim kızım yaptıkları ilaçlar dindiriyor ağrılarımı.’’ Cavidan Hanım yanına oturan kızının elini ellerinin arasına aldı. Kızına bu şehirden git diye saatlerce yalvarmıştı ama artık vazgeçmişti. Akın gelmiş öfkesini kusmuştu, Umur gelmiş tehditlerini savurmuştu olanlardan sonra Biricik bu şehirden gitse bile izini bulacaklarını düşünüyordu. Kızına gerçekleri anlatmayı düşünmüştü ama tecavüz sonucu dünyaya gelmeyi kaldıramayacağını bildiğinden sessiz kalmıştı. Genç kız gelen akşam yemeğini annesine yedirdikten sonra destek olup biraz hastane koridorunda yürüttü. Odaya gelip tekrar yatağına yatırdığında yanına uzanıp telefonundan film açtı ve beraber izlemeye başladılar. Filmin yarısında Cavidan Hanım uyuyakalınca Biricik bir süre daha annesinin sıcaklığında yatarak bu sıcaklığı yakında hissedemeyeceği bilmenin acısıyla sessiz gözyaşlarını akıttı. Annesinin üzerini örtüp biraz hava almak için hastanenin bahçesine çıktı. Soğuk tahta bankın üzerine oturduğunda gözyaşları artmıştı. Annesinin öleceğini biliyordu ama elinden gelen hiçbir şey yoktu. Çaresizliğin ağırlığı altında eziliyordu. Umur Bey uzaktan ağlayan kızını gördükçe o gözyaşlarına sebep olduğu için Cavidan Hanım’a karşı geçmeyecek bir nefretle doluyordu. Arabadan indiğinde hastaneye doğru ilerledi. ‘’Kızım içeri girmesin.’’ diyerek adamlarından birini hastane bahçesinde nöbetçi olarak bıraktı ve doğrudan Cavidan Hanım’ın yanına girdi. Kapının sesine uyanan Cavidan Hanım içeri gireni görünce odanın içine kızına bakındı ama yoktu. ‘’Umur!’’ diyen sesi korkuyla titriyordu. ‘’Sen kızımı benden yıllarca sakladın ve kızım dışarıda senin yüzünden gözyaşı döküyor.’’ Cavidan Hanım, hemşireyi çağırmak için yatağın başucundaki düğmeye uzandı ama diğeri engel oldu. ‘’Hastasın zaten geberiyorsun diye kendi haline bırakacaktım ama kızımı ağlatan kendi annesi de olsa affetmem.’’ ‘’Hasta ruhlu adamın tekisin. Kızını çok düşünüyorsan ondan uzak dur.’’ diye bağırdı. ‘’Benim yerime ölmesi gereken sensin. Kendi zevkin için kaç kişinin hayatını mahvettin?’’ Umur Bey, karşısındakini kolaylıkla yatağa yatırdı ve boğazını sıkarak gözlerinin içine baktı. ‘’O zamanda karşı koyamayacak kadar güçsüzdün şimdi de güçsüzsün ve kızımı da kendine benzetmişsin ama artık buna izin vermem.’’ Yastığı Cavidan Hanım’ın başının altından çekip yüzüne bastırdı. Hasta kadın alamadığı nefeslerle çırpınıyordu. ‘’Senin için her gün gözyaşı dökerek ölmeni bekleyeceğine üç gün ağlar sonra acılarını ben dindiririm.’’ Çırpınan beden yavaşça duruldu ve tamamen hareketsiz kaldı. Yüzündeki yastığı kaldıran Umur Bey rahat bir şekilde yastığı tekrar ölen kadının başının altına yerleştirdi ve dağılan saçlarını düzeltip, üzerini örttü. ‘’Huzur içinde uyu!’’ dedikten sonra açık kalan gözleri kapatarak odadan çıktı. Biricik ağlamaktan şişmiş gözlerini silip geri dönmek için oturduğu banktan kalktı. Nöbet bekleyen adam içeri gireceğini görünce yavaşça yanına doğru adımladı ve genç kızın yakınından geçen yaşlı kadının kimseye belli etmeden bastonunu ayağıyla çektirdi. Yaşlı kadın yere düştüğünde Biricik hızlıca yanına gelmişti. ‘’İyi misiniz?’’ diyerek koluna girdi ve ayağa kalkmasına yardım etti. ‘’Bastonum düştü kızım anlamadım nasıl oldu.’’ diyen yaşlı kadın şaşkınca etrafına bakıyordu. Genç kız yerdeki bastonu alıp titreyen ele tutturdu. ‘’İsterseniz gideceğiniz yere kadar eşlik edebilirim.’’ ‘’Oğlum tuvalete gitmişti o gelene kadar yavaş yavaş yürüyeyim dedim ama beceremedim.’’ ‘’Tamam oğlunuzu beraber bekleriz.’’ Biricik, yaşlı kadını bırakıp gidememişti ve oğlu gelene kadar yanında beklemişti. Gelen adama annesini teslim ettiğinde yaşlı kadın şefkatle yanağını okşadı. ‘’Sağ ol kızım.’’ ‘’Rica ederim, geçmiş olsun.’’ diyerek tebessüm etti ve hastanenin girişine doğru ilerledi. Odaya çıktığında annesini uyurken bulmuştu ama hastaneye yattıklarından beri bebeğine bakan anneler gibi her uyuduğunda istemsizce nefes alışverişlerini kontrol ediyordu. Yanına yaklaştığında göğüs hareketlerini göremeyince yüzünü yüzüne yaklaştırdı ama hiç sıcaklık hissetmedi. ‘’Anne!’’ diyerek korkuyla annesini omzundan dürttü. Cevap alamadıkça, ‘’Anne!’’ diye bağırışları artmıştı. Sesine içeri giren hemşireler genç kızı zorla uzaklaştırarak müdahaleye başladılar ama her şey için çok geçti. Biricik’in, ‘’Anne!’’ feryatları bütün servise yayılmıştı. Acı bağırışlarına diğer odalardan hasta yakınları gelmiş teselli etmeye çalışıyordu ama kimseyi duymuyordu. ‘’Anne uyan! Beni bırakıp gidemezsin ne olur uyan!’’ Kendisini tutan ellerden kurtulup annesinin cansız bedenine koştu ve göğsüne yüzünü kapadı. ‘’Lütfen kalk şimdi olmaz, gitmen için çok erken.’’ Genç kızı sakinleştirebilmek için en sonunda sakinleştirici iğne yapmışlardı ve acil serviste ilacın etkisiyle huzursuz bir uykuya dalmıştı. Umur Bey uyuyan kızının yanına yaklaştığında yastığa yayılmış saçları okşadı. ‘’Sana yaşadığın her şeyi unutturacağım. Benimle daha güzel bir hayat yaşayacaksın.’’ Biricik’i uyandırmamaya dikkat ederek alnından öpüp acil servisten çıktı. ‘’Cavidan’ın cenaze işlemleriyle el altından ilgilenin kızım hiçbir konuda zorluk yaşamasın.’’ ‘’Tamam patron.’’ diyen Refik arabanın kapısını açtı. Umur Bey açılan kapıdan arabasına oturup kaldığı otele doğru yola çıktı. ~~~~ Akın, ‘’İçerideki adamımızdan haber geldi Cavidan Hanım ölmüş.’’ diyen adamına baktı. ‘’Ölmüş mü yoksa Umur mu öldürmüş?’’ ‘’Umur Bey, Biricik Hanım’ın kızı olduğunu öğrendikten sonra öldürmüş videosu geldi.’’ Akın tuttuğu çakısını parmakları arasında döndürüyordu. Ne hissedeceğini bilmediği için yine sessizleşmişti. Teyzesi öldüğü için üzülecek miydi yoksa sevinecek miydi? En sonunda, ‘’Umur tam olarak neyin peşinde? Refik’e söyle gözüm olmayı beceremiyorsa başkasını bulacağım.’’ dedi. ‘’Refik’in anlattığına göre Umur Bey, kızını annesi için ağlarken görünce sinirlenmiş ve öldürmüş. Biricik Hanım’ı korumak için adamlarını görevlendirmiş. Refik; şimdilik uzaktan takip ettiriyor ama doğru an geldiğinde karşısına çıkacak, dedi.’’ Akın eliyle işaret yaptığında adamı dışarı çıktı. Sigarasını yaktığında gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti. Dudaklarından fırlayan kahkahası odanın duvarlarına çarpıp yankılanmıştı. Anne ve babasının korumak için öldükleri iki kadında avcısının eline düşmüştü ve biri ölürken diğerinin ne yaşayacağı belirsiz, takıldığı ağdan habersizdi. Ailesini koca bir hiç için kaybetmişti. Dudaklarından isterik bir kahkaha daha fırladı. ‘’Ah be Umur sen benim ağıma takılalı çok oldu da farkında olmadan kendi ağını salıyorsun dipsiz sulara.’’ Telefonunu çıkararak rehberine girdi. ‘Maşa’ ismini gördüğünde arama tuşuna bastı. Telefon kulağında beklerken bir süre sonra karşıdan, ‘’Beni neden arıyorsun?’’ diyen sesi duydu. ‘’Telefon, ‘Beni neden arıyorsun?’ diyerek açılmaz.’’ dedi gülerek. ‘’Uzatma.’’ diyenle sigarasından bir nefes çekti. ‘’Sana bir isim ve konum vereceğim. Benim için onu tutuklat ve ben bırak diyene kadar hapishanede yalnız bir hücre hayatı yaşat ama avukatı da dahil hiç kimseyle iletişimi olmayacak.’’ ‘’Kafayı mı yedin? Suç olmadan birini nasıl tutuklatıp tecrit hayatı yaşatayım?’’ ‘’Ben senin bana söylediğin gibi temizle demiyorum sadece bir süre misafir et diyorum.’’ Akın’ın sesi alaycıydı. ‘’İstediğimi yapmazsan senin için temizlediğim bütün adamları isim listesiyle beraber bana verdiğin emirlerin olduğu telefon konuşmalarını ve bana temizlettiğin adamların seninle olan iş bağlantılarını açıklarım o güvendiğin yerin sadece beş dakika içinde yarılır sende içine düşersin!" Karşıdan endişeli ses yükseldi. ‘’Bunu yaparsan sen de bitersin.’’ ‘’Sen beni düşünme ben ipimi sağlam kazığa bağlamayı bilirim. Söylediğimi yapman için sadece üç saatin var. Bilgileri mesaj atacağım.’’ Telefonu kapatıp Umur’un adını ve yerini yazıp gönderdi. ‘’Bakalım planladığın zamanda ve yerde kızının yanında olamayınca ne yapacaksın!’’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD