10

1151 Words
Salonda on kişi ya vardı ya da yoktu. Asaf biletleri alırken -Yade’nin ısmarlamasına izin vermemişti- babası aramış, Yade meşgule atıp sinemaya geldiğine dair bir mesaj atmıştı. Telefon tekrar çalmamıştı fakat yine de kapattı. Babasından bir şeyleri saklamayı sevmiyordu, bu yüzden planı kabul görene kadar onunla konuşmamak en iyisiydi. Şimdi elinde koca bir mısır kutusu ve portakal suyuyla oturmuş, bir gerilim filmi izliyordu. Onun hissettiği gerilim, filmin üzerinde bırakabileceği etkinin on misliydi ve Yade ne kadar bu tür filmleri sevse de aklı onunla filme gelmeyi kabul etmiş, ona mısır almış ve yanında bir hayli rahat bir şekilde oturmakta olan Asaf’taydı. Asaf isteğini kabul edecek miydi? Yade’nin tüm düşünceleri birbirinden saçmaydı ama genel yersizliğini göz ardı ettiğinizde planın az buçuk bir mantığı vardı. Aklındaki tam olarak şöyleydi: Asaf onu eve bırakırken yahut daha evvelinde Asaf’la arabaya binmek üzere dışarı çıkmışlarken ona seslenecekti. Asaf, seninle konuşmak istediğim bir mesele var. Benim için biraz daha vakit ayırabilir misin? Asaf Karayel, onu reddedecek değildi. Sonuçta sinemaya bile geldiyse beş dakikalık sohbeti geri çevirmesi ayıp olurdu. Adam kabul ettikten sonra Yade ona bakacak, ciddiyetle başını sallayacak ve şöyle diyecekti: Senden bir şey isteyebilir miyim? İşte bu kritik an olacaktı. Asaf bunu kabul etmeyebilirdi, hakkı vardı. Yahut ne olduğuna göre cevabının değişeceğini söyleyebilirdi ve bu da makul sayılırdı. Sonuç pozitif ilerlediğindeyse Yade pimi çekip bombayı adamın avucuna bırakacaktı: Benimle mezuniyet baloma gelir misin? Her koşulda bir patlama olacağı aşikârdı. Onun dileği, sonunda bu kazadan sağ çıkmak ve kolunda Asaf Karayel ile mezuniyet ıvır zıvırlarını yaptırmaktı. Özgüveni için bir etkisi olur muydu bilemiyordu ama kırılan gururunun bir parça olsun toparlanacağı ortadaydı. Sonuçta Asaf’ı yanında gören insanlar terk edilmiş bir zavallı değil, büyük ihtimalle sadece manken gibi yakışıklı bir adamla gezen Yade’yi görürdü. Bu, en azından mezuniyet için ona yeterdi. “Yade, neden filmi izlemiyorsun?” Adama aval aval baktığını fısıltısıyla fark edip aynı ses tonuyla cevap verdi. “Şey, bu sahneden biraz ürktüm de o yüzden bakmayayım dedim.” Asaf ona bakarken yüzü nasıldı bilmiyordu fakat sesi dalga geçer gibiydi. “Kadın araba kullanıyor, bunun nesi korkunç?” “Demek ki o sahne geçmiş!” Önüne dönüp içeceğinden koca bir yudum aldı. Portakal suyunu severdi ama şu an yemeklere karşı zaafından eser yoktu. Henüz mısırının yarısını bile bitirmemiş olması bir yana içeceği de olduğu gibi duruyordu. Gerginliğin bu kadar iştah kapadığını bilseydi, Yavuz’la her gün bir filme giderdi. Asaf tekrar konuştuğunda filmle ilgili en ufak bir fikri bile olmasa da ekrana bakıyordu. “Mısırından alabilir miyim?” Adamın bitmiş kutusuna bakıp şaşırırken kendi mısırını ortalarına yerleştirdi. “Tabii ki...” Ona hah, dünyadaki tek yemek canavarı ben değilmişim demek istiyordu ancak hiç de iri olmayan cüssesiyle canavarı andırmadığı gerçeği çenesini kapadı. Bunun yanında adam ona eski sevgilisinin neler söylediğini bilmediğine göre böyle bir şey söylemesi anlamsız olurdu. Hem Asaf’ın şişko bir patates çuvalı gibi hissettiğini bilmesinin bir lüzumu yoktu. Film bitene kadar içeceğiyle oynamayı, gerilmeyi, adama bakmadan durmayı başarmıştı. Nihayet salondan çıktıklarında izin isteyip lavaboya girdi. Ellerini yıkadı, yüzünü yıkadı, saçlarını düzeltti, ceketini giydi, vazgeçip çıkardı ve koluna attı, ceplerindeki eşyaların yerlerini değiştirdi, telefonunu açmak istediyse de ekrana bir süre bakıp açmadı ve sonunda pes edip dışarı çıktı. Asaf bıraktığı yerde değildi. Panik içinde etrafına bakınmaya başladı. Adamın telefon numarası onda yoktu, henüz planı tamamlanmamıştı ve onu bırakıp gittiyse ne yapacağını bilmiyordu. Neredeyse gördüğü bir görevliye merhaba, acaba buralarda uzun boylu, esmer ve bir hayli yakışıklı, ciddi görünümlü, siyah gür saçlı bir adam gördünüz mü, diye soracaktı. Bu pek detaylı bir tanım sayılmazdı ama Asaf’ı gören biri ondan bahsettiğinizi anlardı. “Yade?” Adamın sesini duyunca derin bir nefes aldı. Asaf ellerini yıkamış olmalıydı, bir peçeteyle elinin tersini siliyordu. “Hazır mısın?” Hayır, değilim. Henüz seninle konuşacak kadar kendime gelmeyi başaramadım. Üstelik gerginliğim zaman geçtikçe azalacağına artıyor. Belki de böyle çetrefilli bir yol seçmek yerine sana sadece aklımdakini sorsaydım. Ama… Ya beni reddedersen Asaf? “Evet. Tabii. Sen?” dedi hızlı hızlı. “Hazırım. Seni evine mi bırakayım?” “Senin için sorun olmayacaksa?” Başını iki yana sallayıp gülümsemesi üzerine bir parça da olsa rahatladı. Adamla aralarında üç adımlık bir mesafe bırakıp yürümeye başladılar. Arabaya yaklaşırken mi sormalıydı yoksa evin önünde mi? Evin önü biraz riskliydi. Belki de eve yaklaşırken sormalıydı. Yoksa arabada mı sorması gerekirdi? Otoparka geçtiklerinde Asaf telefonunu çıkarıp birini aradı. Yade bu kez onu duyabiliyordu ve neredeyse kalbi duracaktı. “Efendim Mahir?” İşte şimdi bitmişti. Planı daha başlamadan sona erecekti. Mahir birlikte olduklarını anlarsa hemen ablasından işkillenirdi. Bir amacı olduğunu anında sezerdi. Kardeşler böyle konularda tam bir baş belası olabiliyordu. “Sinemadaydım, telefonum sessizdeydi.” Sakın burada olduğumu söyleme Asaf! “Gerilim filmiydi ama pek hoş değildi.” Adam dönüp ona baktığında hızlı hızlı soluklanıyordu. Asaf’ın kardeşine bir şey söylememesi iyiydi ama niyeydi? Yoksa bir şeylerden mi şüphelenmişti? “Tamam, yarın görüşürüz. Tamam, selam söyle.” Telefonu kapattığında göz göze geldiler. Bir şey söylemesinden, ona hesap sormasından yahut onunla dalga geçmesinden öyle çok korkuyordu ki o sadece arabanın kapısını açıp geçmesi için beklerken ellerini birbirine kenetledi. Koltuğuna yerleşip kemerini taktı ve araba hareket ederken de sessizlikleri devam etti. Asaf bir şey anlamış mıydı, ondan şüpheleniyor muydu yahut aklında bir şey mi vardı bilmiyordu ancak bu gerilim yüzünden ömründen birkaç yılı yitirmişti. Bir an önce söyleyip kurtulmalıydı. En fazla reddedilirdi, niye korkuyordu ki sanki? Bir süre derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Tam sessiz yolculukları sona ermek üzereyken Yade’nin sesi tiz bir şekilde aralarında çınladı. “Asaf, seninle konuşmam gereken bir şey var!” Hayal ettiği gibi değildi ama adamın onu duyduğu ve dikkate aldığı belliydi. “Şimdi mi?” “Evet. Şimdi. Hemen. Lütfen!” Caddeden sapıp bir sokağa girdiklerinde şükrederek arabanın durmasını bekledi. Asaf sokağın boş bir kenarına park etmiş, ona doğru dönmüş ve merakla yüzüne bakmaya başlamıştı. Yade camı açıp derin derin nefes aldı. “Öncelikle, bugün beni kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim.” Asaf’ın iki kaşı hafifçe kalksa da yüzünde başka bir tepki oluşmadı. Hiç yardımcı olmuyor ve konuşması için onu hiç teşvik etmiyordu. Acaba gerçekten, gerçekten ama gerçekten, Yade’nin planı sandığından daha aptalca olabilir miydi? Yap gitsin, diye düşündü. Sonra tekrar derin bir nefes aldı. “Şey… Belki fark etmişsindir, bilemiyorum ama bunu söylemek benim için pek kolay değil.” Asaf başını sallayıp gülümsedi. Ah, şu gülümseme! Sinir bozucu derecede dikkat dağıtıcıydı. Yade başını iki yana salladı, şimdi adamın gülümsemesini düşünmenin sırası değildi. Ağzını açıp aklındakini söylemeliydi. Bu o kadar da kötü olamazdı. En fazla Asaf buna ortak olmak istemez ve onu evine bırakıp çekip giderdi. Bir daha yüzüne bakmasaydı bile bir şey değişmezdi çünkü Yade zaten haftaya İzmit’e dönmek zorunda kalacaktı. Bu yüzden korkaklık etmek aptalcaydı. Buraya kadar gelmişti. Sabahtan beri adamın vaktini alıyordu. Niye bu kadar gerildiğini bilmiyordu ama söylemeden bu arabadan inemezdi! Söyle gitsin! Söyle gitsin! Söyle gitsin! Sanki beyninde bir alarm ötüyormuş gibiydi ve sürekli bu iki kelime aklına geliyor, gözlerinin önünde beliriyordu. Titreyen elleriyle emniyet kemerini sımsıkı kavradı ve bir anda, ağzından aklının ucuna bile gelmeyecek bir cümle çıktı. “Senden hoşlanıyorum!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD