7

849 Words
Asaf gelip de eskiden yaptığı gibi tam karşısına oturduğunda şaşırmıştı fakat yanında Mahir oturduğuna göre bunun Yade ile alakası olmama ihtimali de vardı. Neden bugün kafayı Asaf’a takmıştı ki? Bir yanı ona, bunun yanlış olduğunu haykırıyordu. Eskiden Asaf’ı düşünmezdi, Asaf hakkında bir şeyleri incelemez yahut merak etmezdi. O hâlde neden şimdi eskiyi hatırlıyor, onu bir dedektif gibi gözlemliyor ve yaptığı her harekete bir anlam yüklemeye çalışıyordu? Belki de delirmişti. Siparişleri vermelerinin ardından oğlanlar gürültülü bir muhabbete başladı. Onların bu hâline alışkın olduğu için pek aldırdığı söylenemezdi ve açıkçası bir savaş oyununda hangi ülkede, kaç bin dolar kazanıldığını öğrenmekle de ilgilenmiyordu. Bu yüzden sessizce oturuyordu. En azından planı buydu. “Eee Asaf…” Ağzından bir anda çıkan bu anlamsız başlangıcın ardından adam ona baktı. “Eee,” dedi tekrar, neden konuştuğunu anlamaya çalışarak. “Senin okulun yok mu?” Harika bir giriş ve mükemmel bir sonuç, diye düşündü umutsuzca. Niye şimdi ona seslenmiş ve konuşma gereği hissetmişti ki? Asaf’ın bir an anlamayarak yüzüne baktığını, sonra saçmaladığı gerçeğini ayırt ederek sırıttığını ve bu ifadesiyle nasıl da yakışıklı göründüğünü fark etti. Yoksa daha önce onu hiç gülerken görmemiş miydi? “Okulum var,” dedi keyifli tebessümü yüzüne yerleşirken. “Evet ama… Neden gitmiyorsun ki? Yani şimdi?” Kaşlarını çattı. Bir yandan onu daha önce böyle görüp görmediğine dair bir anı bulmaya çalışırken bir yandan da konuşmaya çalışmak saçmalamaya devam etmesine sebep oluyordu. “Demek istediğim,” diye başladı fakat Asaf şaşırtıcı bir şekilde kahkaha attığında, bunu duyduysa bile fark etmediğinden emin oldu. Çünkü bir adam size böyle güldüğünde bunu hafızanıza yerleştirirdiniz. Bir şekilde, böyle bir gülüşü tekrar duyduğunuzda hatırlamanız gerektiğinden emindi. “Hafta sonunda değiliz ve sen okula gitmedin, değil mi?” dedi utancını gizlemeye çalışarak. Asaf başını aşağı yukarı sallarken bir kez daha onun kendisinde ne gördüğünü merak etti. Şimdi, bu yeni hâliyle Yade onun için nasıldı? Ona da bir patates çuvalı gibi mi görünüyordu? Darmadağınık, şişman ve bakımsız koca bir yemek canavarı mıydı onun için de? “Artık sınavlar haricinde okula gitmem gerekmiyor. Devamsızlık meselesi sadece staj için geçerli ve o da haftanın üç günü olduğu için geri kalan süre bana ait.” Siparişleri getirildiğinde dikkati dağıldı ve adama başını sallarken düşüncelerine çekidüzen vermek için karnını doyurması gerektiğine karar verdi. Önündeki yemekten böyle güzel kokular gelirken başka bir ihtiyacı dikkate almak kolay değildi. Asaf da yemeğine odaklandığında iştahla tabağına yönelmiş ve bir süre, midesi dolmaya başlayana kadar ona bakma iştiyakı hissetmemişti. Tam başını kaldırdığı sırada onun da kendisine dikkatle baktığını fark edince afalladı. Asaf onun başını kaldıracağını düşünmüyor olmalıydı, öylece durmuş Yade’ye bakıyor ve tüm dikkatiyle onu izliyordu. Nasıl olduğunu söylemek güçtü ama bir şekilde Yade o gözlerin içinde yıllar öncesinden izler fark etti ve kendini tekrar o günü düşünürken buldu. Asaf lisede yaptığı itirafın ardından onunla gerekmedikçe konuşmamıştı yahut Yade o zamanlar onu o kadar çok görmezden geliyordu ki ne yaptığının farkına bile varmamıştı. Üniversite için İzmit’e gidip ilk dönemi atlattığında evine gerçek bir özlemle dönmüş ve kardeşiyle Asaf’ın hâlâ sıkı birer dost olduğunu fark etmişti. Asaf onlara geliyordu, bu garip değildi. Asaf masada hep karşısında oturuyordu, buna alışmıştı. Asaf onunla çok sık konuşmaz ve Yade onun bakışlarını hissetse de rahatsız olmazdı ancak bir şeyler farklı geliyordu. Yade onunla ilgili bir beklentisi olmadığı ve Yavuz’la henüz tamamen sevgili olmasalar da sürekli konuştukları bir döneme denk geldiği için Asaf’a kafa yormuyordu. Sonuçta Asaf onun canını sıkacak yahut onu rahatsız edecek biri değildi. Belki onu unutmamış olabilirdi lakin bunun için ona kızmak mantıklı sayılmazdı. Sonra bir gün Asaf onunla konuşmak istediğini söyledi. Bunu planlamış olduğu belliydi ve Yade çok şaşırmıştı ama ona hayır demek istememişti. Birlikte bahçeye çıkmış ve sonra sokakta öylesine yürümeye başlamışlardı. Asaf onu hâlâ sevdiğini, ona çok değer verdiğini ve bu hislerin geçici olmadığını söylemişti. Eğer Yade ona bir şans verebilirse mutlu olacaklarına inanıyordu. Söyleyişindeki bir şey sizi gülmekten alıkoyuyordu. Adam resmen onunla evlenmek istediğini ima ederken gözlerine öylece, şaşkın bir şekilde bakmıştı ve itiraf etmesi gerekirse gözü korkmuştu. O henüz lisedeki hâlinden pek de sıyrılamamış, aşırı neşeli bir çocuk gibiyken ve ciddiyetle uzaktan yakından alakası yokken Asaf bir deliden farklı gelmiyordu Yade’ye. Hem de aklında Yavuz vardı. Onu bir kez daha reddetmişti ama bu kez gerçekten de üzgündü. Asaf ondan tek bir şans istemişti ve o Yavuz’u düşünerek onun hislerini önemsememeyi seçmişti. Sonuçta bir gün unutacaktı, karşısına başka biri çıktığında Yade’nin önemi kalmayacaktı. Öyle olmuş muydu emin değildi. Şimdi karşısında ne lisedeki o sivilceli, sessiz çocuk vardı ne de üniversitede kalbini kırdığı genç adam. Onca yılın ardından bambaşka bir Asaf, bambaşka bir Yade’nin karşısında duruyor ve gözlerine dikkatle bakıyordu. Değiştiğini hissedebiliyordu ama bir parçasının eskiyle aynı olduğundan da emindi. Belki de Yade, onun için hâlâ değerliydi? Aslında bir dakika bile sürmeyen bakışmaları adamın kibarca tebessüm edip yüzünü kardeşine çevirmesiyle sona ermiş ve sonra bir daha hiç konuşmamışlardı. Umutsuzca iç çekerken düşünmeden edemedi: Belki de Yade artık onun için önemli biri değildi. Bu mesele eskiden onu rahatsız eder miydi, kestiremiyordu. Lakin bunca şeyin ardından en azından ona bunca sene platonik âşık olan birinin hâlâ değer verdiğini bilmek Yade’nin kırılan gururuna iyi gelirdi. Bencilce olduğunu biliyordu fakat elinden bir şey gelmiyordu. Bu özgüvensizlik hâli ne zamana kadar sürecekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD