8

1500 Words
Yemeğin ardından tekrar arabadaki yerlerini almışlardı ve oğlanlar oyun oynamak istediyse de Mahir buna engel oldu. Kardeşi, sürekli telefona bakıp durmaktan gözlerinin bozulabileceğine dair bir nutuğa başladığında Yade gülmemek için dudaklarını ısırıyordu ve gözlerinin ihanetiyle birlikte Asaf’a baktığında, onun da kendisi gibi gülmek üzere olduğunu anladı. Nihayet Mahir telefonlarına el koyduğunda çocuklara baktı. İkisi de alınmış gibi değildi çünkü onların gözünde Mahir -ailenin en büyük erkek çocuğu- bir hayli değerliydi. Mahir’in onlara sorular sorduğu, çocuklarınsa hevesle anlattıkları okul meseleleri eşliğinde eve ulaştılar. Yade niye her şeyi fark ediyor, garipsiyor ve düşünüp duruyordu hiçbir fikri yoktu fakat arabadan inip de sol tarafında, ona bir hayli yakın hâlde yürümekte olan Asaf’ı fark ettiğinde gerilmişti. Ağzından istemsizce “Sen de mi bizimle geliyorsun?” sorusu çıktığında Asaf’ın bir adım daha gerilediğini ve yüzüne şaşkın bir hâlde baktığını fark etti. “Gelmemeli miyim?” “Şey… Hayır, tabii ki öyle değil. Gel! Yani gelebilirsin. Hep gelirsin.” İçinden dilini tutup ayağına kadar çekmek geliyordu. Bir konuşmada, bir anda nasıl bu kadar gereksiz kelimeyi birlikte kullanabildiğinden emin değildi. “Yade…” Asaf şimdi durmuş ve seslenişiyle Yade’nin de olduğu yere sabitlenmesine sebep olmuştu. Önden giden çocuklara kısa bir an bakıp gözlerini adama çevirdi. Şimdi o kahkahalar gelecekti, emindi. Çirkinleşmekle kalmamış, akıl sağlığını da yitirmişsin Yade Karaman! Beni senden kurtardığın için gerçekten çok teşekkür ederim. Ha- ha- ha! “Sen… İyi misin?” Asaf’ın bunu soruş şeklinde bir şey vardı, ne olduğunu bilmiyordu ama içini sızlattı. O kadar nazik görünüyordu ki gözüne, kendini bıraksa öfkeli hâlden ağlamaklı hâle geçişi bir saniye kadar sürebilirdi. Yavuz neden kalbini kırmıştı sanki? “İyiyim,” dedi başını hızlıca sallayıp. “Çok iyiyim. Sadece hem düşünüp hem konuştuğumda saçmalıyorum galiba.” “Güzel, iyi ol.” Hafif bir tebessümle, gamzesini göz önüne sermeden başını bir kere öne eğdi. Elini öne doğru açıp yürümesini işaret ettiğinde hareketlendi Yade. Daha sonra konuşmamış ve yine tüm ailenin bir arada toplandığı oturma odalarında koyu sohbetler başlamıştı. Asaf kahve yerine çayı tercih ettiği için annesi yerine mutfağa geçerken -evde çayı genelde o hazırlardı- halasının da peşine takıldığını fark etti. İki demlik çıkarırken Yavuz’a karşı hissettiği öfke geri gelmişti. Koca bir aileye çay yetiştirebilecek kadar hamarat bir kız için darmadağınık kelimesini kullanmak hiç mantıklı mıydı? “Yade?” Halası oturduğu sandalyeden ona seslenince kadına döndü. “Efendim hala?” Kadının gözleri aşırı neşeli bir hâlde parlıyordu ve konuşmaya başladığında ciddi bir merak hissi de sesine yansıdı. “Asaf senden mi hoşlanıyor?” Elinde bir şey olsa düşer, ağzında lokma olsa boğazında kalır, mümkün olsa gözleri yuvalarını jet hızıyla terk ederdi herhalde. Ağzını açtı, kapadı, yutkundu, nefes aldı ve halası tüm bunları fark ettiğinde gülmeye başladı. “Hayır!” diyebildi nihayet. “Hayır, hayır! Saçmalama hala, bunu da nereden çıkardın?” Ece Alkanlı, tek kaşını kaldırıp tüm bilmişliğiyle kollarını göğsünde kavuşturduğunda Yade kendini mutfaktan kaçabilmeyi dilerken buldu. Halası bu işin peşini katiyen bırakmazdı. “Yade?” Isıtıcıya su koyma bahanesiyle arkasını döndüğünde onu doğrular gibi pes etmeyip ayağa kalkmış ve yanına gelmişti bile. “Yade?” “Efendim hala?” “Bana anlatmadan mutfaktan çıkmana izin verir miyim sence?” Pes ederek iç çekti. “Tamam ama en azından şunları halletmeme izin ver.” Halası memnun bir hâlde gülümserken eniştesine acıdığını hissedebiliyordu. Adam karısından ufacık bir şey bile gizlemek istese ya sert hâliyle karşılaşırdı ya da şu hayır diyemediğiniz tebessümle. Her koşulda kadın istediği cevabı alırdı, direnmenin manası yoktu. İşi bittiğinde kadının yanına oturup derin bir nefes aldı. “Bak hala, bu konuyu bir daha açmanı istemiyorum o yüzden dürüstçe anlatacağım. Tamam mı?” Başını aşağı yukarı sallarken çocuk gibi gülümsüyordu. “Asaf benden hoşlanıyordu. Eskiden yani.” Ece bıkkın bir şekilde gözlerini devirdi fakat Yade umursamadı. “Bana duygularını itiraf ettiğinde ona karşı ne hissettiğimi sordu, hiçbir şey hissetmediğimi söyledim ve konu kapandı. Hem de yıllar önce!” “Sizi gördüm.” Halası şimdi bir dedektif gibiydi ama ciddiyetten yoksun, keyifli, hamile bir dedektif olduğu gözden kaçmamalıydı tabii. “Tesadüf eseri, siz bahçedeyken konuştuğunuzu gördüm.” Tesadüf olduğuna inanmak, söz konusu halasıyken mümkün değildi lakin Yade gözlerini kısmak dışında bir tepki vermedi. “Konuşmanız bittiğinde gözlerini bir an olsun üzerinden çekmedi. Az önce içeride otururken de ara sıra sana bakıp duruyordu.” Bir an halasına uyup öyle olabileceğini düşündü. Asaf ona karşı hâlâ bir şeyler hissediyor olabilirdi fakat bunu düşünmeye hakkı bile olmadığı gerçeği bir yana, şimdi Asaf eskisi gibi olsa bile Yade eskisi gibi değildi. Yine Yavuz’un söyledikleri önüne çıkmış, özgüvenine bir darbe daha indirmekteydi ve Yade acı da olsa halasına aklındakileri söyleyemeyeceğini fark etti. “Bugün birkaç saçma şey yaşadık, o yüzden iyi olup olmadığımı merak ediyordu.” Ece Alkanlı ikna olmuş gibi görünmediğinden devam etti. “Sanırım Mahir ona terk edildiğimi söyledi.” Bu kadını susturmuş, üzüntüyle dudak bükmesine yetmişti. Bir an sonra elini tutup gözlerine baktı, Yade de derin bir nefes aldı. “Özür dilerim Yade, boş boş konuşup seni üzdüm değil mi?” “Hayır hala, sorun değil. Sadece konuyu kapatalım lütfen, olur mu?” Halası onu öpüp diğerlerinin yanına döndüğünde gerçek bir rahatlamayla birlikte çayları demleyip telefonunu kontrol etti. Sınıf temsilcisinin yıllık ve fotoğrafçıyla ilgili gönderdiği mesajı okumadan grubun yorumlarına göz attı. Herkes heyecanla bir şeyler hayal ederken Yade’nin onlara uzaktan bakması gerçekten haksızlıktı. Ne yapacaktı? İnsanlar döndüğü vakit nerede olduğunu, Yavuz’un nerede olduğunu, hangi elbiseyi giyeceğini, albüm yaptırıp yaptırmayacağını, neden Yavuz’un artık yanında olmadığını ve daha nice soruyu direkt olmasa dahi gözleriyle soracaktı. Yade her soruyla biraz daha içine kapanacak, utancından nefes alamayacak hâle gelmek dışında ne yapacaktı? Cevapları bilmiyordu ama bildiği tek bir şey vardı: Baloya yalnız gidemezdi. İnsanların acıyan bakışları eşliğinde, yanında yeni sevgilisiyle gelen Yavuz’u izleyemezdi. Gitmemesi de söz konusu değildi, çünkü o zaman özgüveni ve gururu tamamen maziye gömülebilirdi. O halde ne yapacağım, diye düşündü çaresizce. Kaynayan suyun fokurtusuna bakılacak olursa çayla ilgilenmesi şu an elinden gelen tek işti. Geri kalanları bir şekilde zamanla halledecekti. En azından bunu umuyordu. *** Elinde tepsiyle odaya girdiğinde kendini sanki mümkünmüş gibi daha şişman, daha çirkin ve daha dağınık hissetmekteydi. Çaylarını uzattığı her aile bireyine gülümsüyor olsa dahi Asaf’a tebessüm edebilmiş değildi. Adam da teşekkür etmesine rağmen gülümsemiyordu, ciddi bir ifadeyle gözlerine bakmaktaydı. “Tüm işleri neden benim prensesim yapıyor bu evde?” Bu söz elbette erkeklere yönelikti. Aras Karaman’ın tüm huysuzluğu oğlanlara hitap ederdi. Dedesi kaşlarını çatarken Mahir bıkkın bir hâlde iç çekti, Ömer dudak büktü ve Yağız ise sakince mutfağa geçmek için ayaklandı. Yade onu her koşulda gülümsetebilen yaşlı adamın yanına yerleştiğinde üçü de isteksiz de olsa çayın yanına hazırlanan tabakları taşımaya başlamıştı. Tam bir beş çayı hâli, saat onu geçtiği sıralarda evlerinin içinde yaşanmaktaydı ve Yade onlarla otururken biraz olsun neşelenmeyi başarmıştı. Saat ilerlediğinde dedesi ve babaannesi bu kez onlarla kalacağı için odalarına çekildi, diğerleri de evlerine döndü. Herkes yatmak için hazırlanmaya başladığında Yade de üst kata çıktı. Onun ve kardeşlerinin odası bu kattaydı, büyüklerin odası ise aşağıda. Odasına geçerken Asaf ve Mahir’in bir şeye güldüklerini duyabiliyordu fakat ne olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Onun dikkatini çeken bu gülüşün diğerinden farklı olduğu hissiydi ama üzerinde düşünmeyecekti. Safa Aras bazı geceler yaptığı gibi odasına girmeden önce yanağını öpüp iyi geceler dilemek için yanına geldi. Yade de çocuğa genişçe gülümseyerek karşılık verdi. Onun ardından odasına girip bir süre etrafına bakındı. Aynaya bakmak için Safa Aras’ın öpücüğünden kuvvet bulup yan tarafına döndü ve acı gerçekle bir kez daha yüzleşti. Üzerinde Mahir’in tişörtü vardı. Solgun yüzü, darmadağınık saçları ve umutsuz bakan gözleriyle Yavuz’un bahsettiği kız karşısındaydı. Ailesi onu böyle görmüyordu, bundan emindi fakat Yade duyduklarından sonra bir türlü eski neşeli ve eğlenceli hâline dönemediğini fark ediyordu. Her gün bu manzaraya bakıp duruyor ve ayrılığa dair hissettiği acı hafifliyor olsa da Yavuz’un sözlerinin üzerinde bıraktığı etkiden kurtulamıyordu işte. Ne yapacaktı? İnsan kendini nasıl severdi? Yahut insan kendini, tekrar, nasıl severdi? Kilo mu vermeliydi? Farklı şeyler mi giymesi gerekiyordu? Asaf Karayel de ona baktığında bunları mı görüyordu? Zihni konuyu yine adama bağladığında kendine karşı öfkeyle doldu. Sırf adam bir zamanlar onu seviyor diye şimdi niye bunu düşünüp duruyordu? Bu kadar umutsuz muydu? En sevdiği sarı renkli ve tavşan desenli pijamasını giyip yatağına uzandı. İşin aslı umutsuzdu. Bu Asaf’a karşı haksızlık olabilirdi ama ona karşı birazcık ilgisi varsa belli etmesi gerekmez miydi? Yade’nin buna ihtiyaç duyduğunu hissedemiyor muydu? Kendini hafifçe çimdikledi. İyiden iyiye saçmalamaya başlamıştı. Oldu olacak adama onunla baloya gelmesini teklif etseydi. Hah! Asaf ona bu kez gerçekten gülebilirdi. Belki ellerini karnının üzerine yerleştirir ve bedenini savura savura gülerdi. Güler miydi? Gözlerini ovarak yatakta dönüp durdu. Henüz dişlerini bile fırçalamamış olduğu gerçeği göz önüne alındığında Asaf’ı düşünmeyi bırakıp uyumaya hazırlanması en iyisiydi. Kalkıp banyoya geçti, dişlerini fırçaladı. Yüzüne gece kremi sürdü, saçlarını tarayıp ördü. En sevdiği pijamasıyla ve bu kadar uğraşmışken bile güzel görünmediğine göre bir hayli umutsuzdu. Asaf acaba düşündüklerini bilse ona gerçekten güler miydi? Odasına geçmeden önce gözlerini kardeşinin kapısına dikti. Kapı kapalıydı elbette ancak ışığın açık olduğunu görebiliyordu. Eğer odadaki diğer kişi Mahir olmasaydı şu an Asaf’ın onun hakkında konuşup kahkahalarla güldüğünü düşünebilirdi, neyse ki kardeşi vardı. Ayrıca Asaf öyle biri değildi, ona gülmezdi. Değil mi? Sadece Yade’nin bu saçma sapan fikirlerden ve endişelerden kurtulması gerekiyordu. Acilen!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD