bc

Kan Avı & Kan Kokusu

book_age16+
219
FOLLOW
1K
READ
revenge
tragedy
mystery
scary
supernature earth
witchcraft
supernatural
cruel
brutal
vampire's pet
like
intro-logo
Blurb

Kan kokusunu alabiliyor musunuz?

Damarların içinde süzülüşünü, sıcak ve haz uyandırıcı kokusunu...

Claudia Mayer duyuyordu. Karşısında duran kadının narin, beyaz boynunda beliren o kalın damarı seçiyor ve içinden yavaşça akışını hissediyordu. Tek bir amacı vardı o kana sahip olup tadabilmek. O bir kan avcısıydı. Sizin deyiminizle bir vampir, lanetli bir insan.

Kalbi soğuyalı uzun zaman olmuştu ve o ufak köylü kızı vahşi bir yaratığa dönüşmüştü. Kendisine yapılan bu lanetin sorumlusunun peşindeydi Claudia.

Claudia Mayer kendisini dönüştüren adamın o taş kalbini sökmeye gidiyordu. Kin dolu bu vampir yoluna çıkan herkesi öldürecekti. Hem de hiç acımadan...

chap-preview
Free preview
Kan Avı 1.Bölüm
''Leonore Claudia Mayer, derhal o ağaçtan inin yoksa anneniz bu yaptığınızı öğrenecek'' ''Hiç eğlenceli değilsin Marrien!'' diyerek dil çıkarttı genç kız. Henüz 17'sindeydi ve böyle şeyler yapmak hoşuna gidiyordu. Bu sıkıcı köydeki tek eğlencesi ağaçlara tırmanmaktı zaten. Ahh, tabi bir de köyün yakışıklı delikanlısı Dimitri... Dimitri'nin babası balıkçıydı ve eve balık gerektiğinde Leonore balık almaya koşa koşa giderdi. Ailesi onun balığı çok sevdiğini düşünür ve bu heyecanının arkasında bir şey aramazdı ama küçük kız kardeşi Anna her şeyin farkındaydı. Anna henüz 14 yaşındaydı ve ablasının sapsarı uzun saçlarını hep kıskanırdı. Kendi bakımsız görünen koyu kahverengi saçlarının sebebi olan babasını da sırf bu yüzden sevmezdi. Keşke annesine benzeseydi. Hem Leonore kocaman mavi gözlere sahipti ve dolgun, her zaman kırmızı görünen güzel dudaklara. Bembeyaz teni en az kendisininki kadar güzel ve pürüzsüz olsa da beline kadar olan saçlarıyla tüm bunlar birleştiğinde Anna'nın hiç şansı kalmıyordu. Tüm erkekler onu seçiyordu, ablasını! ***** Bakıcısı Marrien'in ısrarları sebebiyle ağaçtan indi Leonore. O inerken kadın aşağıda kalp krizi geçirmek üzereydi. Genç kız aşağı indiği gibi kollarına çekip sıkıca sarıldı. Kızın kafasını iri göğüslerine bastırdığında nefes almak için debelenen genç kız onu zor da olsa uzaklaştırmayı başardı. ''Göğüslerinde nefessizlikten ölmek için çok gencim Marrien. Onlarla beni boğmamalısın.'' diyerek kadının göğüslerini işaret etti ve kıkırdadı. Kadın kıpkırmızı olan tombik yanaklarını gizlemek için hızlı adımlarla içeri gitti. Tabi Leonore da peşinden. Leonore içeri girince annesi ve kız kardeşini nakış işlerken bulmuştu. Anna hiç de mutlu görünmüyordu, büyük ihtimalle annesinin zoruyla orada oturuyor ve çeyizi için gül motifli bir şeyler yapıyordu. Leonore hiç görünmeden odasına kaçmaya yeltendi ama başarılı olamadı. Annesinin sanki kafasının üstünde de gözü vardı. Gözlerini nakıştan kaldırmayarak seslendi. ''Leonore, bize katılmak ister misin? Senin için çok güzel bir nakış örneği buldum.'' ''Ahh, sanmıyorum. Yani ben odamdaki eşyaları falan mı düzenlesem diyordum. Biliyorsun dağınıklık iyi değildir.'' Kadın bu sefer gözlerini kızınınkilere dikti. Otoriter bir anneydi. Babasının tam aksi bir karaktere sahipti yani. Kızlarını da kendisi gibi yetiştirmek ve soylu bir aileye gelin vermek istiyordu. Kendileri de pek fakir bir aile değildi, hatta orada yaşayan saygın aileler arasındaydılar ama asil bir aileden gelmiyorlardı. Bu da onlara çok şey kaybettiriyordu. Para gibi. Kızının bu durumu önemsememesi Bayan Roselda'yı çok kızdırıyordu. Leonore 17'sine gelmişti ve hala küçük bir çocuk kadar sorumsuz, özgür ruhluydu. Bir an önce koca bulmaya çalışıp, çeyizini tamamlamak yerine hala ağaç tepelerinde oyunlar oynuyordu. ''Leonore, bunu daha kaç kez konuşacağız? Artık 17 yaşındasın ve güzel bir genç kız gibi davranmalısın. Bildiğim kadarıyla da genç kızlar ağaçlara tırmanmaz, oturup çeyiz hazırlar.'' ''Ağaca tırmandığımı da nereden çıkarttın?'' diyerek Marrien'e ölümcül bir bakış attı. Kadın hemen paniklemiş ve kafasını kendisinin söylemediğini gösterir şekilde iki yana sallamıştı. Roselda söze girdi. ''Eteklerine bulaşan yaprak parçaları ve toprağı temizlemeyi unutmuşsun güzel kızım.'' Lanet olsun, bu salaklığı nasıl yaptım! diye geçirdi içinden Leonore. Annesinin yanında bu tabirleri kullanamıyordu. ''Lanet olsun, kahretsin, Tanrı aşkına, Cehenneme git ve pek çoğu... hepsi yasaklı şeylerdi ve bu durum canını çok sıkıyordu. Başını eğip nakış yapmaya başladı. Elleri bu yüzden yara bere içindeydi ama annesi ısrarcıydı. Öğrenene kadar yapmaya çalışmalıydı. Kendi kızı yeteneksiz olamazdı. Leonore iğneyi kasnağa gerilmiş bezden çok parmaklarına batırıyordu. Annesi kızın umutsuz vaka olduğuna kanaat getirince gözlerini devirip'' Tamam Leonore, git de balık al. Akşama güzel bir ziyafet çekelim.'' dedi. Genç kız gülümseyerek elindeki kasnağı fırlattı ve koşa koşa odasına gitti. Sonuçta Dimitri'nin karşısına bu tozlanmış elbise ile çıkamazdı. Hemen göğüs kısmı bağcıklı, ince kumaşlı açık mavi elbisesini aldı ve üstüne geçirdi. Bu ton gözleriyle güzel bir uyum sağlıyordu, bu yüzden yakıştırıyordu kendisine. Saçlarının dalgasına bir baktı ve kabaran kısımları yatıştırdı. Sepetini de alıp kapıya yöneldiğinde annesinin seslendiğini duydu. ''Pelerinini almayacak mısın Leonore? Sokak fahişeleri gibi ortalıkta dolanamazsın. Başlığını da kapatmayı unutma ve başın yerde yürü. Arsızlığına tahammülüm artık yok.'' Kız somurtarak hızlıca pelerinini giydi ve başlığını kafasına geçirdi. Çıktığı gibi annesinin konuşmalarını taklit edip gülmüştü. Evleri kasabaya epey uzaktı. Yakın civardaki köyler lanetliler tarafından talan edilmişti. Köy halkı bu yüzden köydeki genç delikanlıları ormanın girişinde köylerini korumakla görevlendirmişti. Bu yüzden alışveriş işlerine kimse yanaşmazdı. Leonore'dan başka tabi. Dimitri'yi göreceği için heyecanlıydı. Çocuk da kendisine karşı ilgiliydi hatta bir keresinde Leonore'a çok güzel olduğunu söylemişti. Bu söz üzerine Leonore tam bir hafta utançtan çocuğun yüzüne bakamadı. Şimdi ise tüm cesaretini toplamış ona gidiyordu. Her gece asil koca yerine Dimitri'yi hayal ederdi. Onun güçlü kolları arasında olduğunu ve koyu kahverengi gözlerine hapsolduğunu. Kalbi bunları düşünürken yine hızla çarpmaya başlamıştı. Kendisine gelmesi zaman alsa da başardı ve patikayı hızlı adımlarla geçmeye çalıştı. Bitmek bilmeyen patika sinirini bozmuştu. Daha yeni yıkadığı elbisesinin etek uçları şimdiden tozlanmıştı bile. Kasaba girişine gelince gülümsedi. Tüm olanlardan habersizce yüzündeki gülümsemeyle balıkçıya ilerledi. Bir tuhaflık olduğunu seziyordu, daha kasaba girişinde fark etmişti. Etrafta hiç kimse yoktu! Günlerden pazar değildi, yani kimse kilisede dua ediyor olamazdı. Nereye gitmişti bu insanlar? Aklındaki soru işaretleriyle kasaba sokağında ilerlemeye başladı. Evlerin bazılarının ateşe verildiğini görünce korkusu artıyordu. Ortalık savaş alanı gibiydi. 'Yerdekiler kan mı?' Kalbi daha da hızlı çarpmaya başlamıştı artık. 'Her yerde kan gölcükleri var, burada neler olmuş?' Beyni tüm bunların cevabını ararken insanları görmeye başladı. Kanlar içinde yatan cansız bedenleri, gizlice kaçmaya çalışanları, çığlık atanları... Kasabanın ortasında kıyamet kopuyordu! ''Dimitri, Tanrım Dimitri!'' dedi aklına geldiğinde. Yerde yatan insanları bıraktı. Dimitri'nin ona ihtiyacı vardı. Koşarken beyninden hep aynı düşünce geçiyordu. Ne olur o iyi olsun, Tanrım ne olur onu bana bağışla! Beyninde dönen tüm bu düşünceler kendisini engellemeden balıkçıya vardı. İçeride kimse yoktu. Etraf henüz düzenli görünüyordu. Tezgahın arkasına baktı. Dimitri'den bir iz bulmaya çalışıyordu. Hiçbir iz bulamayınca korktu. Titrek sesiyle seslendi. ''Dimitri?'' kimse yanıt vermemişti. Daha yüksek sesle denedi şansını. ''Dimitri, neredesin?'' Bir gıcırtı duydu. Yüreği ağzına gelmiş bir durumdaydı. Korkuyordu. Bir kuşun ki kadar hızlı çarpan kalbini engelleyemiyordu. Köşedeki kapı açıldı ve Dimitri'nin iri bedeni göründü. ''Çabuk buraya gel.'' dedi kıza fısıltıyla. Leonore sorgulamadan çocuğu dinledi ve peşinden içeri süzüldü. İçeride tam altı kişi vardı. Dimitri'nin babası Eduardo, annesi Samantha, küçük erkek kardeşi Nicholas ve kasabadan olduğunu düşündüğü 2'si kadın üç kişi daha. Gelenin Leonore olduğunu görünce hepsinin korku dolu yüzü rahatlamayla aydınlandı. Küçük çocuk korkmuş, annesine sımsıkı sarılmıştı. Dimitri, kızın oturmasını ve ses çıkarmamasını söyledi ama ne fayda. ''Burada neler oldu böyle? Kasaba cehennem yeri gibi.'' diye fısıldadı Leonore. ''Onlar geldi Leo, lanetliler. Koruyucular engel bile olamadı köye girmelerine. İnsanlarımıza saldırdılar ve pek çoğumuzu tutsak aldılar. Küçük çocukları ve genç kızları.'' ''Yüce İsa aşkına, ne yapacağız? Ya bizi bulurlarsa?'' ''Böyle konuşmaya devam edersen bulacaklar ve o incecik boynundan güzel kafanı koparacaklar. Çeneni kapayamaz mısın?'' dedi içerideki kadınlardan genç olanı. Leonore ona öfkeyle baktı ama Dimitri'nin omzuna dokunmasıyla karşılık vermedi. Çocuk kulağına sakin ol diye fısıldamıştı. Onu dinledi ve sessizce beklemeye başladı. Bekleyiş zamanla daha da sıkıcı oluyordu. Dışarıdan gelen çığlık sesleri on dakika kadar önce kesilmişti. Gitmiş olabilirler diye düşündü hepsi. Dimitri yine de içeride kalma taraftarıydı. Onu dinlediler ve bir süre daha içeride kaldılar. ''Kimse gelmiyor, artık çıkalım.'' dedi az önce Leonore'a çemkiren kadın. Kömür karası saçlarının çevrelediği bembeyaz tende parlayan kırmızı dudaklarını birbirine bastırıp. Kadının güzel olduğunu düşündü ve o an bile Dimitri ile konuşuyor olması kalbini sıkıştırdı Leo'nun. Kendi canını düşüneceğine, burada tutsak kalmış kadının güzelliğini kıskanıyordu. Neyse ki Dimitri kadına bir kez bile bakmadı, onu eliyle susturdu ve dışarıdaki seslere kulak kabarttı. Bir ses duymuş olmalıydı. Herkes nefesini tutmuş, sese odaklanmıştı. Biri balıkçıya girmişti. Ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Ayak sesleri daha da yakınlaşmaya başladığında korku dolu gözlerle Dimitri'ye baktı kız ve çocuğun koluna sıkıca sarıldı. Yaklaşan ayaklara ait olduğunu tahmin ettikleri adam boru gibi sesiyle konuştu. ''Kokuyu alıyorum, burada birileri var patron.'' Leonore korkuyla gözlerini açtı ve Dimitri'nin koluna daha sıkı sarıldı. Genç adam işaret parmağını dudağına götürüp sessiz kalmasını belirtti. Herkes kafasını salladı ama artık çok geçti. Tahta kapı sertçe açıldı ve katilleriyle yüz yüze geldiler. Adam uzun siyah bir palto giymişti. Siyah gözlüklerinin ardından onlara baktığına emindi Leonore. Kime baktığı belli bile değildi ama Leonore kendisini berbat hissediyordu. Adamın şu an kendisine baktığına adı gibi emindi ve bu onu korkutuyordu. Dimitri genç kızdan kolunu kurtarıp ayağa kalktı ve önlerine geçti. ''Burada sizin işinize yarayacak kimse yok efendim, istediğiniz kadar para verebilirim. Altınımız da var. İsterseniz balık ve şarap?'' derken adam tek tokatla Dimitri'yi yere serdi. Bu saydıklarını zaten ele geçireceklerdi. Ona balık ve şarap değil, kan lazımdı. Taze ve güzel bir kan. Yere yığılan çocuğu gören kadınlar çığlık atarak birbirlerine sarıldı. Dimitri'nin babası bu adamlarla başa çıkamayacağını biliyordu. Gencecik delikanlılar bile onlara engel olamamıştı. Güçlükle ayakta durabilen, titrek ellere sahip bir adam mı karşı çıkacaktı? Lanetlilere kafa tutmak intihar etmekle eş değerdi. Bu yüzden merhamet dilenmekten başka çaresi yoktu. Tüm gururunu ayakları altına alan Eduardo yalvarmaya başladı. Karısına ve oğullarına dokunmamalarını, kendisini öldürmelerini söylüyordu. Her isteklerini yapardı falan filan. Leonore dehşete düşmüş bir şekilde adamın çaresizliğini izliyordu. Katil adamın yalvarışları karşısında onu köpek kovalar gibi kovaları. Diğer adamlarına işaret çaktı ve yaşlı adamı aldırttı. Odadaki diğer kadınlara bir kez bile bakmadı lanetli adam, doğruca Leonore'a yaklaşarak eğildi. ''Adın ne senin?'' dedi iğrenç kokusuyla kızın burun direğini sızlatırken. Adam ölüm koyuyordu. Kan kokusu kızın yüzünü buruşturmasına sebep olsa da hiç bir şey demedi. Kendisine cevap bile vermeye tenezzül etmeyen kız karşısında adam sinirlenmişti. Kızın incecik kolunu eliyle kavradı ve sertçe yukarı kaldırdı. Bu hareketle adama göre kısa olan kızın ayakları havalanmıştı. Kendisini tek elle böyle kaldırması genç kızın daha da korkmasına sebep oldu. ''Adın ne dedim!'' diye bağırdığında tüm odada ses yankılanmıştı sanki. Ya da kızın beyninde yankılanmıştı, emin değildi. Adam sorusunu tekrarlayıp kızı duvara yapıştırdığında Leonore titreyen dudaklarını araladı. ''Leonore, adım Leonore.'' dedi korkuyla kendisine gözlüğünün üzerinden öfke dolu bakışlar atam adama. Yediği tokatla yere savrulan Dimitri sonunda kendisine gelmiş ve ayağa kalkmıştı. Tam adama saldırmak üzere hamle yaparken diğer adamlardan biri onu gördü ve hemen yanına gidip yakaladı. Diğer iki kadın daha Leonore ismini söylerken odadan çıkarılmıştı. Dimitri'nin annesi ve kardeşi de. Sadece genç oğlanın babası ve Dimitri oradaki muhafızlar tarafından tutuluyordu. ''Leonore...'' diye fısıldadı adam gözlüğünü çıkarırken. Adamın gözleri neredeyse sarıydı. Açık kahverenginin sarı kılığına girmiş hali diye içinden geçirdi Leonore. Buz gibi gözlere bakmak istemediği için bakışlarını çaresizlikle Dimitri'ye yöneltti. Göz göze geldiler. Dimitri kurtulmak için debeleniyordu ama muhafız ondan çok daha güçlüydü. ''Ne yapalım bunları?'' dedi muhafız debelenen genç adamla daha fazla uğraşmak istemediği için. Bir an önce kafasını koparıp, krallığa geri dönmek istiyordu. Patronları muhafızın yüzüne bile bakmadan ''Öldürün.'' dedi. Adamın buz gibi sesi genç kızı daha da ürkütmüştü ve çığlığına hakim olamadı. ''Hayır, onu öldüremezsiniz. Dimitri! Ona dokunmayın.'' diye bağırıyordu adamın omzunu yumruklarken. Adam sadece sırıttı. Kızın kolunu daha da sıkarak yavaşça ayaklarının yere değmesini sağladı. Eli hala kızın kolundaydı ve şimdi gülümsüyordu. Kendisine vuran küçük ellerle dalga geçen bir gülümsemeydi bu. ''Yoksa ona aşık falan mısın? Ahh küçüğüm, masum aşkında seninle birlikte masumiyetini kaybedecek. İzlemek ister misin? Onu nasıl öldürdüğümüzü?'' ''Lütfen yapmayın.'' diye yalvardı genç kız gözlerine hücum eden gözyaşlarıyla. Adam aldırmadı. ''Yaşlının işini orada bitirin, genç olanı dışarıda, bu bayanın gözlerinin önünde.'' dedi Leonore'u oyuncak bebek gibi diğer muhafıza verirken. Giderken muhafıza fısıldadı. ''Diğer kadınlarla aynı kafese koy. Kendini bir şey sanmasın. Ben onu nerede görsem tanırım.'' ''Peki efendim.'' dedi muhafız ve Leonore'u dışarı çıkarıp kafese tıktı. İçeride pek çok kadın vardı, hepsi de genç ve güzel kadınlar. 40'lı yaşlarda birini bile göremiyordu Leo. Az önce kendisine söylenen siyah saçlı kadın da oradaydı. Bir köşeye sinmiş ağlıyordu. Demek ki herkes en az onun kadar korkuyordu. Tüm bu korku yetmezmiş gibi Dimitri'yi ite kaka balıkçıdan çıkarttılar. Hepsi sırıtıyordu. Patron dedikleri siyah gözlüklü adam gözlüklerini burnuna indirmiş, soğuk kahverengi gözlerini Leonore'dan ayırmıyordu. Genç kız da aynı şekilde öfke ve korkuyla ona karşılık veriyordu. Adam bakışlarını kızınkilerden ayırmadan Dimitri'ye yaklaştı. Çocuğun üstü başı harap olmuş, zayıf düşmüştü. İçerde muhafızlar kendi aralarında eğlenmek için çocuğu hırpalamışlardı. Adam Dimitri'nin kafasını tuttu ve başını yana eğdi. Gözleri hala Leonore'a bakıyordu, önündeki sıcak kanın aktığı boyuna değil. Sivri dişleri parladı ışığın altında ve gömdü onları Dimitri'nin boynuna. Genç çocuk gözlerini kapatmış, artık pes etmişti. Az önce babasının öldürüldüğünü görmüştü ve ailesi esir alınmış durumdaydı. Onları alt edemezdi, lanetliler onlardan çok daha güçlüydü. Ölüme hazırlamıştı kendisini, teslim olmuştu bu acıya. Boynuna batan sivri dişler sonucu kapattı gözlerini çocuk. Dimitri'nin boynundan süzülen kanla başladı Leonore'un da gözyaşları yanaklarından süzülmeye. Dimitri kanadı, Leonore ağladı...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

evli kadın evli adama aşık oldu

read
10.0K
bc

Ölüm Yıllıkları

read
1K
bc

ALFABETA (+18)

read
28.9K
bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
3.3K
bc

Tutku'nun Esiri

read
23.2K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
1K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
5.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook