2.Bölüm

1375 Words
“Nerdesin kız sen..?” diye kapıda dikilip, kendisine sinirle bakan babasını görmesiyle sessizce yutkundu kız. “Keçileri otlatmaya götürdüm baba.” diyip sanki bir kabahat işlemiş gibi eğmişti başını. Sürekli hor görülmekten, itilip kakılmaktan suçu olmasada alışmıştı eğilip bükülmeye Berivan. “Gitmeyeceksin bir daha dağa taşa, kırarım kemiklerini.” diyip kolundan çekip içeri ittirdi zavallı kızı babası. İçeri girdiği gibi hemen ellerini yıkayıp mutfağa daldı Berivan akşam yemeği için. Dünden kalan tarhanayı ocağa koyup, yanına da bulgur pilavını çıkarttı ısıtmak için. Tepsiyi hazır ettikten sonra, sofra bezini serip, getirip koydu kendinden ağır bakır tepsiyi sofranın ortasına. “Yine mi bulgur lan. İçim dışım bulgur oldu..” diye söylenip burun kıvıran abisiyle sinirden sofra bezini sıkmaya başlamıştı kız. “Evde olan bu abi, ben ne edeyim.” diyip çorbasını yudumlayan kızını süzüyordu Osman efendi. “Bundan gayrı sofradan et eksik olmayacak inşallah.” derken gözlerini kızından bir saniye olsun ayırmıyordu. Bakışlarındaki tuhaflık Berivan’ın dikkatinden kaçmasa da babasına soru sormak ne haddineydi. İçindeki merağı bastırıp devam etti yemeğini yemeye. “Hayırdır baba, gömü buldun heralde ..” diyen oğluyla dudakları kıvrılmıştı iki yana adamın. “Sayılır.. Hadi zıkkımlan da kalk işimiz var.” diyip devam etti yemeğine Osman efendi. Nihayet yenen yemekten sonra, Berivan sofrayı kaldırırken abisi ve babası geçip kurulmuşlardı sedire. “Ne işimiz var baba.?” diyen oğluna döndü bakışları adamın. “Botan ağanın işi var senle, oyalanma doğru konağa git.” dedi yaşlı adam. Babasının sözleriyle kaşları anlamsızca çatılmıştı Ahmet’in. “Botan ağanın benle ne işi olur baba. Sen biliyorsun ne olduğunu?.” “Ne bileyim lan ben. Oğlunu yolla işimiz var dedi, ağaya hesap mı soracaktım bide. Hadi acele et bekletme adamı.” diyen babasıyla hemen fırlayıp çıkmıştı Ahmet evden. “Berivan..!” diye seslenen babasının soğuk sesiyle ellerinin sabununu sildirip hemen koştu kız babasının yanına. “Buyur baba.” “Sabah hazır ol. Botan ağanın tarlasına işçi lazımmış, sende gideceksin.” “Ama bab…” demesiyle lafını kesip, kükreyen babasının sert sesiyle eğmişti başını mahçupca kız. “Ne aması lan.. Yok öyle bedavaya yiyip içmek, az faydan olsun. Sabah hazır ol..” diyip çevirmişti Osman efendi başını camdan dışarıya. Babasının bağırmasıyla başını tamam diyerek sallayıp mecburen dönmüştü tekrar mutfağa. Oysa hiç istemiyordu o adamın olduğu yere gitmeyi, onun ekmeğini yemeyi. Botan ağanın iğrenç bakışlarını defalarca yakalamıştı kızcağız. Kendisine yanaşmaya çalışmasından kaçmak için her defasında tarlanın içinde köşe kapmaca oynuyordu bu adamla. “Allahım sen büyüksün. Kötü insanlara fırsat verme, koru beni Yarabbim.” diye içinden mırıldanıp, elindeki son tabağına da kapattı bulasıklığa. İçeri girdiğinde babasının her zamanki gibi sedirde uyuyakaldığını görüp, üzerini örttü ve girdi odasına. Başını yastığa koyup, yastığın altında ki resmi aldı eline. Her gece yaptığı gibi annesi için önce dualar edip, ardından defalarca öptü elindeki resmi. Hiç görmediği, kokusunu hiç alamadığı annesine özlemini bir resimle gidermek istedi yine. Ama insan hiç görmediği, kokusunu bile bilmediği birini özler miydi ? Özlerdi ya.. Özlem duyulan belki bir koku değildi, belkide Berivan’ın özlemi annesinin hiç bilmediğini şevkatiydi. “Bana cennetten dua et olur mu annem. Kötü insanları benden senin duan uzak tutar ancak..” diyip son kez öpüp koydu resmi geri yastığının altına. ~~~ Sabah olmuş, hava aydınlanmaya başlamıştı yavaş yavaş. Gelen korna sesiyle, Berivan hızla çarıklarını geçirdi ayağına ve koştu minibüse. Kendisi gibi köyün kadınları, eli iş tutacak gibi olan kızlarıda vardı minibüste. “Duydunuz mu Botan ağa karı alacakmış kendine.” diyen kadınla tüm herkes şaşkınlıkla ağzını kapatmıştı. Köyün dedikodu kazanı Zekiye, herkesten önce tüm dedikoduları ,olayları toplar, ardından da tüm köye naklen yayın yapardı her zaman. “Nerden duydun kız Zekiye..” “Nerden duydumsa duydum. Üzümünü ye bağını sorma. Hemde kız oğlan kız alacakmış Botan ağa.” demesiyle kadınlar bir kez daha şoka girmişlerdi. “Yalandır kız. Kim kız oğlan kızı üç çocuklu adama kuma eder.” “Damat Botan Erxânî ise güle oynaya ederler bacım. Taş gibi adam, boylu poslu, cebi dolu, koca memleketin ağası adam.” diye Botan ağayı ballandıra ballandıra anlatan Zekiye’yle, kadınlar kendi aralarında kikirdemeye başlamışlardı. İçlerinden birinin; “Kız Zekiye, Botan ağam seni gelin edecek kendine zahır. Ağzının suyu aktı anlatırken..” diyip gülen kadınla Zekiye ellerini açmıştı havaya. “Dua kapın açıktır inşallah Allahım.” diyip havaya açtığı ellerini sürmüştü yüzüne. Tarlanın kenarında duran minibüsle dedikodular son bulup, tüm işçiler inmişti araçtan. Herkes eşyalarını bir kenara bırakıp, başladılar kavurucu güneşin altında çalışmaya. Aradan geçen bir saatte, tarlanın kenarına yanaşan siyah passatla herkesin bakışları arabadan inen Botan ağaya dönmüştü. Zekiye’nin sabah verdiği dedikodudan sonra tüm bekar kızlar, başlarındaki yazmayı düzeltip, göz ucuyla kesmeye başlamıştı tüm heybetiyle tarlaya giren ağalarını. Bir tek Berivan’ın gördüğü adamla içine bir huzursuzluk çökmüş, başını deve kuşu gibi gömdükçe gömmüştü toprağa. Ama yanına kadar gelip, ellerini arkada birleştirmiş sırıta sırıta kendisine bakan adamla, gizlenmenin bir faydası olmadığını görmüştü kızcağız. Elindeki su şişesini Berivan’a uzatıp baktı Botan ağa, basını bile yerden kaldırmayan kıza; “Hava sıcak, yorulmuşsundur buyur.” diyen adamla sessizce yutkunmuştu kız. “Yok ağam yorulmadım sağol.” diyip devam etti çalışmaya. “Yorulmuşsun yorulmuşsun belli. Al dedim..” diyip ısrarla kendisine su uzatan adamla, mecburen almıştı suyu Berivan. Bir yudum aldıktan sonra, başını sallayıp teşekkür etti Botan ağaya ve hemen ilerledi kadınların çoğunluk olduğu tarafa doğru. Bu adamdan kaçmanın tek yolu kalabalıkta olmaktı biliyordu. Kaçarcasına giden kızla dudakları kıvrılmıştı adamın iki yana. “Kaç bakalım yavru ceylan kaç.. Eninde sonunda benimsin..” diyip ellerini götürdü sakallarına. Akşam olmaya başlamış, sonunda bitmişti tarla işi. Tüm kadınlar eşyalarını toparlayıp minibüse binerken, Berivan kendisine seslenen adamla kalmıştı olduğu yerde. “Berivan..” diyen duyduğunda bile irkildiği o sese döndü mecburen. “Buyur ağam.” “Gel, ben bırakayım seni eve. Sıkış tepiş gitme.” dedi Botan ağa. Adamın teklifi ile, kadınlar birbirlerine bakmaya başlamışlardı. Tüm herkesin kendisine baktığını hissettiğinden utançtan yüzü kıpkırmızı kesilmişti kızın. “Yok ağam, sağol.” diyip hızla bindi minibüse. Hareket eden araçla, kadınlardan biri; “Kız Zekiye, hevesin kursağında kaldı valla.” diyip gülmeye başlamıştı. “O ne demek kız. Ne hevesi.?” “Ne hevesi olacak ağa karısı olma hevesi. Botan ağanın kimi gelin alacağı belli oldu.” diyip kıs kıs gülüp bakmaya başladı Berivan’a. Densiz densiz konuşan kadınla Berivan sinirden sıkmaya başlamıştı yumruğunu. “Zevzek zevzek konuşma Hacer abla. Tövbe estağfurullah.” diyip başını çevirmişti camdan dışarıya. “Berivan doğru der Hacer. Boş boğazlık yapma. Berivan daha on sekiz yaşında, otuz yaşındaki adam çocuk mu gelin edecek kendine.” dedi Zekiye. Kimisi kadına hak verirken, çoğunluk Botan ağanın bakışlarından niyetini çok iyi anlamıştı. ~~~~ Sonunda yolculuk bitmiş, Berivan inmişti minibüsten. Eve girdiği gibi hemen banyoya girip güzelce duşunu almıştı. Üzerini giyinip çıktığında, kendisine seslenen babasıyla hemen koşup gitmişti içeriye. “Buyur baba..” “Abin horozu kesti, akşama güzelce yemek yap. Misafirimiz var.” diyen babasıyla gözleri kocaman açılmıştı kızın. “Hangi horozu baba?” “Kaç tane horozumuz var kız. Salak salak konuşma yürü hadi.” diyen babasıyla gözleri dola dola geçmişti mutfağa. Ağlaya ağlaya yemeği yapıp, hazır etmişti bir saat içinde. Dışarıdan gelen seslerle, babasının bahsettiği misafirin geldiğini anlayıp, karşılamak için mutfaktan çıktığında gördüğü adamla bir adım geri gitmişti istemsizce. Botan ağa önde, elleri kolları bir dünya erzakla dolu adamları peşinde girmişlerdi eve. Botan ağanın o rahatsız edici bakışları daha kapıdan girer girmez bulmuştu kızı. “Hoşgelmişsin ağam, buyur buyur.” diyip el pençe kesilen babasıyla Berivan’ın içini bir öfke kaplamıştı adeta. Kapının ağzından “hoşgeldiniz” dediği gibi hemen kaçmıştı mutfağa. Yemekleri hazır edip, sofrayı getirip kurmuştu babasıyla, Botan ağanın önüne. Tam kapıdan çıkacakken; “Buyur Berivan, sofra ayrı gayrı olmaz.” diyen adamla sinirle sıkmaya başladı eteğinin ucunu. Ne yapıp ne edip, bu adama haddini bildirmesi gerekti artık. “Sağol Botan amca. Ben tokum.” diyip hızla çıkmıştı odadan. Berivan’ın amca demesiyle Botan ağanın yüzü kızarıp bozarmaya başlamıştı. Elindeki kaşığı olan gücüyle sıkıp, kaşıklamaya başladı önündeki yemekleri. Osman efendinin ise kızının yaptığı hareketle utançtan yüzü gece boyunca yerden kalkmamıştı. İçinden tonlarca küfür savurup, kızının yaptığının cezasını kesmek için zor tutuyordu kendini. Sessiz sedasız yenen yemekten sonra Berivan sofrayı toplayıp çay servisine başlamıştı. Ellindeki çay tepsisiyle içeri girdiği anda, gözlerine baka baka; “Hanene geldim, sofrana oturdum Osman efendi. Ziyaretimi az çok anlamışsındır. Ama adet yerini bulsun değil mi?” diyen adamla Berivanın gözleri korkuyla açılırken, babası keyiften dört köşeydi adeta. “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızını kendime isterim.” demesiyle de yere düşen tepsiyle herkesin ayağa sıçraması bir olmuştu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD