Ertesi sabah, köşkte sadece ikimiz olduğumuz için sessizliğin keyfini sürüyorduk. Coren çay içerek kitabını okurken ben de çayımı yudumlayarak onun kusursuzluğunu izliyordum.
Bu adamı bu hale getirmiş olmam mucizeydi. Ya da bu adam özünde gerçekten de böyleydi, ben sadece ona bir şeyleri hatırlatmıştım.
Coren’ın eski yaşantısına dair her şey merak girdabında ilerleyip dururken aklıma onun zihin büyüsünü kırmak geldi ama büyü konusunda yeteneklerim vasatın bir tık üstü olduğu için kendime pek de güvene-
Patlama sesiyle yerimden sıçradım ve başımı cama çevirdim.
Sadece havai fişek.
“İyi misin?” Endişeyle ona baktım.
“İyiyim.” Gayet sakindi.
“İyi ki doğmuş ikinci prens.” Diye mırıldandım ama art arda patlayan sesler yüzünden gerildiğini düşünüyordum. “Sesler sana savaş alanındaki bomba seslerini hatırlatmış olabilir. Stres oluyorsan kendini sıkma, sana yardımcı olurum.”
Kitabını dizine koydu. “İyiyim ben, sıkıntı yok.” Başını pencerenin kenarına yaslayıp ruhumu okuyan gözlerle bana bakıyordu. “Sen yanımda olduğun sürece her şey yolunda Irena.”
“Gerçekten mi?” Gözlerim ışıldadı. Normalde olsa onun gibi bir adam bana gözünün kenarıyla bile bakmazdı ama bir ayın sonunda aramızdaki bağ oldukça güçlenmişti. Ben kendimi onsuz düşünmekte zorlanırken Coren’ın da aynı düşünceye yakın olduğunu bilmek beni daha da zorluyordu.
“Bir süredir gergin ya da sinirli değilsin Coren. Artık normal insanlar gibi ben olmadan da idare edebilir misin?”
Hafif bir gerildi. “Normali tanımla.”
“Gürültülü oldukları için insanları öldürmeden, sıradan bir insan gibi sorulara cevap veren ve her şey gürültülü olduğu için kendini yerden yere vurmadan yaşayabilir-“
“İmkansız.” Elindeki kitabı masaya bıraktı. “Bu şekilde yaşamak için yanımda olmana ihtiyacım var.”
“Ben de öyle düşünmüştüm.” Gülümsedim. Bir anlığına iki ay kalan sürenin de biteceğini düşündüm ama Coren hala böyle düşünüyorsa daha beraber geçirecek zamanımız var demekti.
Havai fişeklerin kalıntılarına bakarken gözlerimi kıstım. “Coren. Ben yanındayken her şeyin üstesinden gelebilir misin?”
“Muhtemelen.”
Aslına bakarsak festival için dışarıda büyük bir kalabalık olacaktı. Şarkılar, gösteriler, geçit törenleri ve bir sürü sokak lezzeti olacak. Bu sosyal etkinlikler için mükemmel bir pratik alanı olabilir. Lord olarak tanıtıldığında böyle yerlerde bulunması gerekecek sonuçta.
“Festivale gidelim mi?” Dedim heyecanla.
“Festival?”
“Evet. Sadece kitaplarda okuduğun için nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Bir sürü insan ve çooook gürültü olacak!” Gözlerini kaçırdı ve anında yüzü düştü. Sıfır ilgi! “Soylu bir lord olduğunda bu tür partilere katılman gerekecek. Gidip pratik yapalım. Sonuçta sen o partilere katıldığında yanında ben olmayacağım.”
Önce yüzü çaresizlikle düştü ve hemen sonra kaşları çatıldı. “Partilere katılmayacak mısın?”
“Eh, ben soylu olmadığım için soylu partilerine katılamam. Bu festival eğlenmen için harika bir fırsat olabilir! Güzel bir anı olur bize de.” Gerçekten bu anın tatlılığıyla gülümsediğimde yüzü anında yumuşadı ve başını salladı.
Ona ne giydirirsem giydireyim inanılmaz dikkat çekiyordu. Basit olsun diye giydirdiğim siyah takım bile göz alıcı ve tehlikeli göründüğünden aklımı kaçıracaktım.
HALKA UYGUN DEĞİLDİ. HALK ARASINDA ÇOK SIRITACAKTI.
Dikkat çekmemesi gerektiği için ona basit bir beyaz gömlek ve siyah pantolon verdim. O giyinirken ben de kendi odama geçtim.
Çok elbisem yoktu ama terziler Coren’a dikerken bana da birkaç kıyafet tasarlamışlardı. Genelde önlük gibi aynı basit kıyafetlerle dolaştığım için şimdi farklı bir şey giyecek olmak her kız gibi beni de heyecanlandırdı. Ne de olsa kısa zaman önce ben de asil bir leydiydim. Elbiselerim, mücevherlerim ve topuklu ayakkabılarım vardı.
Yeşil ve krem renkli elbiseyi giyinip altına krem rengi bileğinde ip olan bir topuklu ayakkabı seçtim. Saçlarımı salıp şekillendirdikten sonra yanaklarıma ve dudağıma ufak bir renk kattım. Süzülerek elbiseme baktığımda kabarık kısımdaki detayları hoşuma gitti. Gözleri, elbisenin yeşiliyle daha çok ortaya çıkarken üzerime tam oturması fiziğimi de gözler önüne sermişti.
Saçımın kenarına taktığım kurdeleyi doğru takıp takmadığımdan emin değildim ama yine de güzel görünüyordu.
Bayıldım buna!
Kapım çalındı ve Coren seslendi. “Hazır mısın?”
“Coren, içeri gel!”
“Nasıl olmuşum?” Saçımı hafifçe savurup elbisenin eteklerini tutarak ona doğru döndüm ve gülümsedim. Güzellik algısı olmadığı için pek fark edeceğini sanmıyordum ama neyse.
Kısa bir an beni inceledikten sonra yavaş adımlarla yanıma gelip saçımın kenarına tutturduğum kurdeleye dokundu. Siyah gözleri benim gözlerimin içine akıyor, hafif dokunuşuyla tüm vücudum uyuşuyordu. Başımı eline yaslamayı, ona sarılmayı ve onunla bir bütün olmayı istedim.
“Bir çiçeğin açışını izlemek gibi.” Dedi elini saçımda usulca gezdirirken.
Demek ki biraz para kazanıp güzel giyinirsem giderim vardı benim de!
“Beni biraz gözünde büyütmüş olsan da teşekkür ederim!”
Başını yana eğdi ve beni bakışlarıyla delip geçti. “Seni gözümde büyütmüyorum. Hislerimi dile dökmemi söyleyen sendin.”
“Doğru…”
“Benim gözümde çiçekten farksızsın Irena.”
Dizlerim de sesim gibi titremeye başladı. “Ta-tamam.”
Ben alev alırken onu yüksek sosyetede bir kadına böyle şeyler söyleyerek saniyesinde kendine aşık edeceğini düşünmek alev katımı arttırıyordu.
Onu mükemmel bir adama çevirmiştim.
“Gidelim mi artık!”
“Olur.”
Topuklu ayakkabılarıma eşlik eden askeri botlarıyla bir nefes kadar arkamdaydı.
Bir anlığına hep böyle olmak istedim. Onunla beraber. Her gün, her an, sonsuza dek.
Ama bu sadece benim bencilliğim olurdu. Onun çok daha iyi bir hayata ihtiyacı olduğunu biliyordum. Kendisine layık bir kadına, mevkiye ve yaşantıya ihtiyacı vardı.
Ben sadece Irena olarak ona destek olacaktım. Yapmam gereken tek şey bu.
Kapıyı açtım ve bizi karşılayan mükemmel havaya gülümsedim. Bu çok özgür hissettirdi!
Bir dakika. Çıkmadan önce Lord Lucen’dan izin almalı mıydım?
Amaan, neyse. Önce gezip tozalım. Sonuçlarını sonra düşünürüz. Zaten bu zamana kadar yaptığım her şeyi görmezden geldi.
“Coren, köşkü kaç kişi gözetliyor?”
“Yaklaşık otuz. Binanın önünde ve arkasında altı muhafız daha var.”
“Çokmuş.” Ee, nasıl çıkacaktık ki?
“Onları atlatmamız mı gerekiyor?” Bu ilgisini çekti.
“Yapabilir miyiz?”
Dizlerimin altından kavrayarak beni kucakladığında kaçmaya hazırdık. Gözleri savaş modunu açarak kırmızı bir parıltıya büründüğünde üzerinde gezinen büyünün kızıllığını açıkça görüyordum.
“Operasyona başlıyoruz.” Dedi ve koşmaya başladı.
🐶
1 Saat sonra dışarıdaydık.
“Aferin sana! Kimseyi öldürmeden sıvıştık!” Yanağını yanağıma bastırarak onu severken uslu bir köpek gibi bekledi.
“Ama zaman kaybettik.”
“Sorun değil, zamanımız çok. Geç olmadan dönsek yeterli!” Saçlarını da okşadım ve onun da yumuşamasını sağladım.
Şimdi ise festivalin düzenlendiği sokak ve köşkün arasında bir dağ, büyük bir orman, bir gölet ve birkaç köy bulunuyor.
Evet oldukça izole ve devasa bir köşkte kalıyorduk.
“Gölün oraya giderken araba bulabiliriz, festivale de onunla gideriz.”
“Tamam.”
“Arabada kötü hissedersen söyle. Alışkın değilsen mide bulantısı yapabilir.”
“Tamam söylerim.”
“Gençler! Festivale mi!?” Arabacı adamı gördüğüm gibi zıpladım ve Coren’ı peşimden sürükleyerek adama koştum. “EVET!”
“Şimdi yola koyulursak ikinci prensin geçit törenine yetişebilirsiniz.”
“İzlemek için sabırsızlanıyorum!”
Çünkü havai fişekler de olacaktı!
Ancak arabada giderken Coren’ın kaskatı kesilmesi, gözlerinin kanlanması ve vücudundan ter boşalması hiç de hayra alamet değildi.
“Coren?”
🐶
COREN
Neler oluyor?
Hassas tepkilerimi artık kontrol edebilmem gerekirdi. Baş edemeyeceğim kadar büyük bir uyaran olduğundan değil.
Atların toynak sesi, kişnemeleri, arabanın gıcırtısı ve tekerlerin dönüşü…
Nefeslerim hızlı ve derindi ama yine de ciğerlerime yetmiyordu.
Tehdit tespit edildi.
İyi de ne tür bir tehdit?
Anlayamıyorum. Dumanlı hava, çığlık sesleri, kırılıyor, yanıyor, damlıyor.
Kımıldayamıyorum.
Kımıldayamıyorum.
Neden kımıldayamıyorum?
Cani bir kıkırtı kulaklarıma doluşuyor. Korkunç.
KİM?
“COREN!” Irena’nın parmakları yüzümde. Suratı çok gergin. Korkmuş. “İyi misin? BANA ODAKLAN!”
Derin nefesler alıyorum. Sakinleşmeye çalışıyorum. Tir tir titriyorum. Gerçek değil. Sadece ellere odaklan. Gerçek olan tek şey bu sıcak eller.
Yine de kaçamıyorum işte.
“Araba mı tuttu? Hasta mı hissediyorsun?”
Çok korkuyor. Kalbinin çarpışını duyabiliyorum. Ona zarar verecek kadar hızlı. Zaten çok zayıf bir vücudu var.
“Arabacı! Durdur arabayı!” Cama çıkıp bas bas bağırdı.
Elimden tutarak beni indirdi ama titremem durmuyor. Sakinleşmek istiyorum.
Onu tutup kendime çektim ve ince bedenini kocaman bedenime sararak o ufak yerde korunmayı dilendim.
“Hayır…” Titremem geçmiyor. Panik ve korku bedenimi ele geçiriyor. Beter haldeyim. Kendime ve çıkardığım acı dolu seslere hakim olamıyorum. İnliyorum. Korkuyla inim inim iniyorum. “Hayır!”
“Şşh, dayan lütfen.”
Bir ısı yavaşça bedenimi sarmalıyor. Irena’nın kolları titriyor. İsmimi bağırıyor ve o da benim gibi…Ağlıyor.