“Herkes sakin olsun!” Lucen etrafta bağıran askerleri sakinleştirmeye çalışıyordu. “Etrafta böyle bağırmaya devam ederseniz- BAYAN IRENA LÜTFEN DÜDÜĞÜ…”
NAH ÇALARIM!
Coren dehşete düşmüş ifadesiyle etrafa baktıktan sonra kaşları çatıldı, boynundaki damarlar belirginleşti ve gözleri kırmızının en zehirli tonuna bürünürken bedeninden taşan büyüye bizzat şahit oldum. Vücudunun etrafında kırmızı bir enerji açığa çıkmıştı.
Artık Coren yoktu. Üçüncü birliğin canavarı vardı.
Ve o ormana koşarken ben de peşinden koşuyordum.
Arkasından bağırarak bir süre peşinden gitsem de bir anda fırlayıp ağaçların arasında kaybolduğunda göt gibi kalmıştım. Ha… Her yerde olabilirdi. Nasıl bulacaktım ki?
Panikle sağa sola bakınırken arkamdan gelen bir imparatorluk muhafızı bana güvenli alana geçmemi söylerken ona da bağırmaya başladım. “Üçüncü birlik askeri savaş modunu aktif ettiğinde en uzak alana çekilmen gerekir! Kraliçeyi koru ve buradan uzaklaşın! HEMEN!”
Tanrı aşkına Lucen onlara bunu söylememiş miydi?!
Coren, suikastçıyı yakaladıktan sonra uslu uslu gelmeyecekti. Zaten savaş modu çoktan aktif hale geldiği için kan kokusu, parçalanmış etler, adrenalin onu ele geçirecekti ve durdurulamaz biçimde karşısına çıkan herkesi, nefes alan herkesi, imha etmeye devam edecekti.
Çünkü tüm bunlar aşina olduğu duygulardı. Kana susamış canavar bundan zevk alarak herkesi lime lime edecekti.
Korkum buydu.
“Lütfen gidin ve sessizce bekleyin.” Dedim muhafızlara. Tam o anda ormandan gelen acı dolu çığlıklarla dikkatimi o yöne çevirdim.
“Lütfen dur!-Aggh!-YAPMAAA!”
Çığlıklar arttı ve en yakındaki ağacı gövdesine sıçrayan kanlarla irkilerek bir adım geri çekildim. Hemen sonra parçalanmış bir kol çalıların arasından yere düştü.
Karşımdaki ağaç dalları hışırdıyordu.
Siktir. Pekala. Bu gerçekten karşıma aslan çıkacak ve beni de paramparça edecekmiş gibi hissettiriyordu ama o Coren’dı. Akıllı Coren. Benim sözümden çıkmayan Coren.
Yersen…
Derin bir nefes aldığımda arkamdaki muhafızların kılıçlarını çektiğini gördüm ama hiç ses çıkartmadılar.
Arkamızdan gelen Lucen bağırmaya devam etti. “RAVENHALL! DÜDÜĞÜ ÇALSANA LAAAN!”
O anda ağaçların arasından fırlayan Coren’ın bedeni kanlarla kaplıydı. Saçı darmadağın olmuş, Kraliçe gelecek diye özenle giydirdiğim kıyafetler paramparça olmuş ve tüm kasları daha da gerilerek tanımadığım vahşi bir yaratığa dönmüştü.
Sikerler. Canıma tak etti artık. Tüm emeğimi çöp ettiler.
Coren var gücüyle benim arkamda kalanlara koşarken ben de var gücümle atıldım ve ona koşmaya başladım. Dehşet verici gözleri sadece bakışıyla bile beni ürpertirken onun yanımdan geçmesine izin vermeden sert göğsüne çarpıp üzerine atladım.
Kollarımı boynuna dolayıp bacaklarımı da beline doladığımda durur sandım ama beni de beraberinde götürerek hırlamaya ve koşmaya devam etti.
“LÜTFEN DÜDÜĞÜ ÜFLEYİN!” Diye bağırdığını duydum Lucen’ın. Tüm insanların arasında zikzaklar çizerek koşarken Coren’a sıkı sıkı sarılmaya devam ettim. “ÜFLE ŞUNU KAHROLASI!”
Coren bir gram sakinleşmemişti. Vücudundan taşan yoğun düşmancıl enerjiyi hissediyordum ama durmadım.
“IRENA!” Lucen’ın sesi artık korku doluydu. “ÖLECEKSİN!”
“Lütfen derin nefes al.” Elimi saçlarına uzattım ve beni duymasını umarak konuşmaya devam ettim. Buradaki insanları öldürürse biz de ölecektik zaten. “Dur ve nefes al.” Yükselerek kollarımı başına doladım, başını da göğsüme bastırarak içimdeki tüm manayı onu iyileştirmeye harcadım.
Onun öfkesini iyileştirmeye.
Ve kahretsin, böyle bir güç beklemiyordum. O kadar yoğun, o kadar güçlüydü ki şimdiden sarsılmaya başlamıştım. Kendinde olmamasına şaşmamak lazımdı. Böylesine bir gücü yönetmek neredeyse imkansızdı.
“Sakinleşmezsen öleceğiz.” Dedim sessizce. Bir anlığına durdu ve ben işe yarıyor diye düşündüm ama sonra onu duydum.
“Ölümden korkmuyorum.”
Ve tekrar koşmaya başladı.
“DUR DEDİM SANA!” Yumruğumu hiç durmadan kafasına geçirmeye devam ettim. “COREN! DUR!”
“Öldürmeliyim. Yoksa sona ermeyecek.” Kendi kendine konuşuyordu.
“DÜŞMAN YOK!” Dedim bas bas bağırarak. Varsa da öldürmüştü zaten.
“Ben yok ederim. Katlederim.”
“COREN!”
“Düşman. Tehlike.”
Onu durduracağıma dair umutlarım azalıyordu. “COREN DİYORUM!”
“Öfke. Acı. Parçala. Çığlık ve huzur.”
“SANA DUR VE SAKİNLEŞ DEDİM KAHROLASI KÖPEK BENİ NEDEN DİNLEMİYORSUN GEBERİP GİDELİM Mİ HA? BEN DE KUCAĞINDA KALDIM! BEN DE Mİ ÖLECEĞİM!” İçimdeki tüm gücü tüketene kadar kafasına bastırdım ve zihniyle savaştım.
“Rahatsız.” Dedi boğuk sesi. O anda koşmayı bıraktı. Ben onun saçını başını yolar halde dururken etrafımızı saran muhafızları hissederek “Düşman.” Diye fısıldadı. “Hepsi düşman.”
“LAN DEĞİL DİYORUM!” Beynine erişmiyor muydu bu büyüler?! Varımı yoğumu akıtmıştım adama!
“Ses…” Dedi olduğu yerde kalmayı başararak kafasını yavaşça bana kaldırdı. İkimiz de kan içinde kalmıştık ve ben onun resmen tepesine kadar tırmanmıştım. “Sen.”
“İyi misin?” Onu sakinleştirebildim mi?
Yüzünü göğsüme yaklaştırdı. “Kalp atışı.” Dedi. Göğsüme değen burnuyla irkildim.
“Çok mu gürültülü. Özür dilerim. Üzerinden inece-“ İnmek için kendimi sallıyordum ki Coren kollarını belime sararak beni kendine yapıştırdı ve başını göğsüme gömüp derin nefesler almaya başladı. Ben şaşkınlıkla ellerimi saçına götürürken “Daha fazla…” Dedi çaresiz sesi. “Daha fazlasına ihtiyacım var.”
🐶
Coren kalp sesimle sakinleştiğinde kucağından inmiş ve onun elini tutmuştum. Onu bir saniye bile yanımdan ayırmayacaktım. Zaten ortalık fena halde batmıştı. Onun bedeni baştan aşağı kanlarla kaplıyken ben de onun kanına bulanmıştım. Yürüdüğümüz yerlerde kanlı ayak izlerimiz oluşurken an itibariyle Kraliçenin karşısındaydık.
Lucen ve muhafızlar da Kraliçenin etrafındaydı.
“Oldukça etkileyiciydi.” Dedi Kraliçe aç gözlerle Coren’ı süzerken. “Kesinlikle geldiğime değdi.”
Lucen’la kısa bir an bakıştık ama onun da ruhu çekilmişti. “Yaşananlar için üzgünüm majesteleri.”
“Suikastçileri kafaya takma. İlk defa yaşamıyorum bunu.” Başını yana eğdiğinde, geldiğinden beri gözlerini Coren’dan hiç ayırmadığını fark etmiştim. “Onu sakinleştirebiliyorsun. İşin oldukça zahmetli olsa da sen iyi ilerlemişsin.”
Altın…Ekstra altın…Hadi ama…
“Sizler için en iyisini yapmaya çalışıyorum.” Yalandan reverans getirdiğimde Lucen bana gözleriyle YALAKA! diye bağırıyordu.
“Bir dahaki görüşmemiz için sabırsızlanıyorum.” Yelpazesiyle dudaklarını örten Kraliçe Lucen’a döndü. “Bayan Ravenhall için ekstra ödeme yapın Bay Lucen.”
HER ŞEYE DEĞDİ…
“Cömertliğiniz için teşekkür ederim majesteleri.”
“Hmm…” Kraliçe bana doğru bir adım attı ve hafifçe eğildi. “Bir dahaki sefere ona yaklaşmak istiyorum.” Kulağıma doluşan sözler ister istemez kalbimde bir sertliğe neden oldu. “Halledeceğine eminim.”
Yüzlerimiz birbirine yaklaştığında bana gülümsedi.
Ben gülümseyemedim.
Mahvolmuştum. Şuraya yığılıp kalacak gibiydim. Kraliçenin ne kadar olumlu bir imajı olduğunu bilmeme ve onun hakkında kötü olan hiçbir şey duymamama rağmen bugün kalbimde bir karartı hissetmiştim.
Arkasını dönüp arabaya bindi ve gittiler. Lucen hariç.
O bir köşede dikilmiş çatık kaşlarla bana bakıyordu. İç çekip Coren’a döndüm. Oldukça sessizdi ve ayakta uyuyor gibi duruyordu. Boşluğa dalan gözleri ve hafif aralık dudaklarıyla mala bağlamış gibiydi.
“Odana git ve beni bekle Coren. Hemen geleceğim.”
Başını sallayıp yanımızdan ayrıldığında Lucen’a döndüm.
“Düdüğü neden kullanmadın?” Onu ilk defa böyle gergin ve sinirli görüyordum. “Oradaki herkes paramparça olabilirdi. Kraliçe dahil. Bunun ne demek olduğunun farkında mısın?”
“O zaman herkes bu riski bilecek ve ona göre hareket edecek.”
Bana bir adım yaklaştı. “Kraliçe diyorum Irena. Ölebilirdi.”
“Ama ölmedi.” Dedim ben de aynı şekilde. “Onun bir insan olmasını istiyorsanız ona bir insan gibi davranmak zorundasınız.”
Sessiz savaşımız onun yenilgisiyle bitti. “Pekala. Onunla ilgilenen sen olduğun için sözüne güveniyorum. Şimdi gitmem lazım. Ortalığı toplayacağım, leşlerle ilgileneceğim, kim olduğunu bulmaya çalışacağım, bir rapor yazacağım, duş alacağım-“
“Altınımı unutma.” Dedim kaşlarımı kaldırarak.
Güldü ve bu gerçekten de samimiydi. “Ah merak etme Ravenhall. İçimi kemiren tek şey bu zaten.”
🐶
Lucen’ı yolcu edip Coren’ın yanına gittiğimde onu camın önünde buldum. “İyi misin?”
Bana yavaşça döndü. “İyiyim.”
İyi falan değildi. Kan, pislik ve ter içindeydik. “Berbat haldeyiz-“
“Sana yakın mı?” Diye sözümü kestiğinde sallanan adımlarım durdu ve sorduğu soruyu anlamadım.
“Ne?”
“Lucen.” Dedi. “Sana yakın mı?”
Bu sorudan ne anlamam gerektiğini bilmediğim için “Patronum gibi bir şey.” Diye açıkladım. “Bana altın veriyor.”
Kaşları hafifçe çatıldı. “Benim altınım yok.”
“Dert etme!” Yanına gittim ve elinden tutarak onu çekiştirdim. “Yeni bir görevimiz var. Yıkanmak.”
Onu geniş ve kocaman küvete soktuğumda beyaz zemin kıpkırmızı olmuştu. Dizlerini karnına çekmiş ve iki büklüm olmuş halde sessizce oturuyordu.
“Sabun orada, su da orada.” Hepsini tek tek gösterdim. “Yıkandıktan sonra havluna sarıl ve üstünü giyin! Görüşürüz!”
Onu banyoda bırakıp sallana sallana kendi odama giderken sonunda temizleneceğim için çok keyifliydim.
Küveti doldurup sıcak suyun altında mayışırken kafamda bugün ve her güne ait şeyler dolaşıyordu. Üçüncü birliğin 11 askeri olmalıydı. Bunlardan birisi de Coren’dı. Peki diğer askerler için de böyle bir eğitim veriliyor muydu? Sadece Coren’a mı özeldi?
Olanlarla alakalı Lucen’la pek konuşmuyorduk. Genelde paramı alıp işime bakardım ama Coren’a karşı hassas olmaya başladığımdan beri ileride başımın belaya gireceğine dair bir his içimde dolanıp duruyordu.
Başımı arkaya yasladım ve kollarımı köpükledim. Şurada uyusam bile olurdu-
Banyonun kapısı öyle sert açıldı ki duvarların üzerindeki taşlar ezik büzük halde yere düştüler. Coren tüm ÇIPLAKLIĞIYLA, devasa bedeniyle ve sırılsıklam vücuduyla karşımda dikiliyordu.
Onu tetikleyeceğini unutarak devasa bir çığlık patlattım.
🐶
COREN
Kıyafetleri üzerimden çıkarttım ve sabuna dokundum. Yapısı yumuşaktı. Kokusu güzeldi. İmha edilmesine gerek yok. Hangi alanda faydalanabilirim?
Havlu. Kalın. Operasyonda gerekli mi?
Bunlara ihtiyacım var mı? Temizlenmek gerekli mi?
Sevdin mi sevmedin mi? Irena’nın sözleri.
“Sevmedim.” Havluyu bıraktım ve sabuna baktım. “Sevdim.” Sabunu elime aldım ve çeşmeye döndüm. Damlayan su sesi beni öldürmek üzereydi. Düşman gibi. “Sevmedim.”
Irena yıkan dedi.
Çeşmeyi çevirdim ve su basınçla akmaya başladı. Hemen hallet. Çabuk çıkmam gerek. Ses rahatsız edici.
Kalbim şiddetle atarken sabunu ezmemeye dikkat ederek üzerime sürttüm ve yere attım. Üzerime akıttığım su, sabunu alıp götürdükten sonra suyu kapattım ama kalp atışım sakinleşmemişti.
Tüm seslerden nefret ediyorum. Hepsi beni delirtiyor. Kafamın içinde. Tüm sesler-
O an aklıma bir ses geldi. Beni rahatsız etmeyen bir ses.
Duymak istediğim bir ses.
Aceleyle sudan çıktım ve havluyu üzerime sürüp yere attım. Sesi duyuyordum.
“Ona ihtiyacım var.”
Narin kalp ritmi sakinliği kulaklarıma aşılarken koşar adımlarla odasına geldim. Kapının ardından gelen sese kavuşmak için hızla kapıyı açtım ama duyduğum çığlıkla yüzümü buruşturdum.
“KAPA LAN GÖZLERİNİ!”
Irena kollarını kendine sardığında gözlerimi kapattım ama narin kalp ritmi kaybolmuş, yerine çılgınlar gibi atan korkunç ritim gelmişti. Çok hızlıydı. Rahatsız edici derecede hızlıydı. Onu sakinleştirmem lazım. Ona ihtiyacım var.
Kapalı gözlerime rağmen ona yürümeye devam ettim.
“GÖZÜN KAPALIYKEN NEDEN BANA DOĞRU GELİYORSUN!”
Çünkü ihtiyacım var.
İçinde bulunduğu küvete yaklaştım ve dizlerimin üzerine çöktüm.
“Acil bir durum mu var Coren?” Derken sesi titremişti.
“Kalbinin sesi.” Dedim küvetin kenarlarına tutunup ona yaklaşırken. Çok güzel kokuyordu. Yumuşak görünüyordu ve yeşil gözleri nazikti. Burada kalmak, hayır buraya yapışmak istedim. “Çok uzaktan geliyordu.” Bana şaşkın bakan gözlerine büyük bir açıkla baktım. “Ben. Yanında olmak istiyorum.”