Bölüm|4

1898 Words
Salih'in rahatsızlığıyla zor günler geçiren Biçer Ailesi'nde her şey eski haline dönmeye başlamıştı. Ömür işe, Ömer de okula gitmiş Kader de annesiyle birlikte babasının iyileşmesi için evde kalmayı tercih etmişti. Kevser, kafeye yetiştirmek üzere mutfakta kurabiye yapıyordu. Salih ise odasında uyuyordu. Kader de günlerdir ulaşmaya çalıştığı adamı 5 saniyede bir aramakla meşguldü. İstanbul'a döndüğünden beri Cihan'ı aralıklarla aramış ama telefonu kapalı olan adama bir türlü ulaşamamıştı. Bir sesli mesaj daha bırakıp telefonu yatağının üstüne bıraktı. Derin bir iç çekip yatağına uzandı. "Bir şey mi oldu acaba?" diye sordu kendi kendine. "Yok ya ne olacak? Telefonu çekmiyordur .... 5 gündür mü? ... Belki telefonu bozulmuştur. Ne bileyim ya belki de faturasını ödemedi telefonu kapandı. Aa, çaldırmışta olabilir. Bak bu da mantıklı ... Ya da bilerek kapalı," deyip yatakta yüz üstü döndü ve başını yastığına gömerek bir çığlık attı. Nefessiz kaldığı anda başını kaldırıp soluklandı. Sonra tekrardan yüzünü yastığa gömüp çığlık attı. Göz yaşlarının yastığa bulaştığını fark edince de oturur pozisyon alıp yüzünü sildi. "Kurma Kader. Eminim mantıklı bir açıklaması vardır," diye mırıldanıp duş almak için banyonun yolunu tuttu. Bedenine temas eden sıcaklık kaslarının gevşemesine ve kötü düşünceleri silip atmasına sebep olmuştu. Daha dinç bir şekilde duştan çıkıp havlusunu üzerinde sabitledi. Eline aldığı küçük havluyu saçlarına saracağı esnada kapı birden açıldı ve açılan kapı ile gördüğü Devrim sayesinde gözleri büyüdü. Genç adam gördüğü manzara ile Kader kadar afallarken hızla başını aşağı indirip "Özür dilerim," diyerek çıktığı kapıyı kapattı. "İnsan bir kapı çalar!" diye bağıran genç kız, yanaklarının kızarmasını sıcak suyla duş almasına yormayı tercih etti. "Özür diliyor bir de! Bu olmadı bir daha bekleriz ..." diye mırıldanarak saçlarını havluyla sardı. Devrim ise Kader’in arkasından tebessüm ederek, Kevser'in yanına geri döndü. Ellerini yıkamak için mutfak lavabosuna yönelip "Banyo doluymuş" diye kısa bir açıklama yaptı. "Bir kerede boş olsa şaşarım zaten," diye söylenen Kevser, yoğurduğu hamuruna baskısını arttırarak söylenmeye devam etti: "Kocası bitse çocuğu başlar. Ah ah bir evlenip gidemediler başımdan! Hepsi bıyıklı tosbanın suçu. Kaç kere dedim turşu değil ki bunlar durdukça güzelleşsin gel evlendirelim şu kızları, diye ama yok illa oğlu gibi seveceği biri olacakmış, içi rahat etmezmiş. İki tane doğurdum işte neyine yetmiyor adam? Nereden bulayım ben sana bir oğul daha pazarda satılmıyor ki çıkıp alayım." Bu esnada öksürerek varlığını belli eden Devrim'le irkildi. Kendi kendine konuşmaya alışık olduğundan biraz önce evine misafir gelen genci çoktan unutmuştu. "Ay oğlum sen benim kusuruma bakma. Dert bir değil ki aman deyip geçesin. Hepsinden ayrı çekiyorum. Allah'tan hamurla uğraşıyorum da tüm hıncımı alıyorum," diyen kadına karşılık verdi Devrim. "Valla onu anladım abla. Hamurun canını okudun resmen. Fırına girmeden pişecek." Devrim'in uyarısıyla elinin altındaki hamura bakıp yüzünü buruşturdu. Sonra ellerini temizleyip dinlenmesi için hamurun üstünü örttü. Demlenmiş çaydan iki bardak doldurup mutfak masasının önündeki sandalyeye oturmuş Devrim'e uzattı bardaklardan birini. Diğerini kendi önüne alıp "E, anlat bakalım özlemiş misin buraları?" diye sordu gence. "Özlemem mi ablam? Göz görmese de gönül katlanıyormuş ama şimdi bakıyorum da etrafa ne çok şey kaçırmışım meğer." "İnsanın kendi memleketi gibisi olur mu canım? Sen en başından hata yaptın Salih'im sana ta o zaman demişti, evim evindir al valizini gel, diye. Mert’le büyütürdünüz çocukları." "Böylesi hayırlıymış abla. Hem ... Abimin başkasıyla evlendiğini görmek istemezdim ..." Kederle başını önüne eğen gencin omzunu sıvazladı. "Yalnızlık Allah'a mahsus canım benim. O çocukların bir anneye Mert'in de bir yarene ihtiyacı vardı. Sakın gönül koyma Mert'ime. O en doğrusunu yaptı. Ah bir görsen ne mutlular şimdi, maşallah," deyip baş ve işaret parmağıyla kulak memesini tutup çekti ardından parmaklarını masaya vurdu. Devrim, saatler önce yeğenlerini üvey anneleriyle gördüğünü söylemek istemedi Kevser'e. Bu konuyu kendi içinde hazmetmesi gerekiyordu. Sızlayan burnuna derin bir nefes çekip konuyu değiştirmek için "Abla sana ne diyeceğim, gelirken bir eczane gördüm. Kader Eczanesi yazıyordu tabelasında. Kader'le bir ilgisi var mı?" diye sordu. Gözlerini deviren Kevser, "Maalesef var" deyip derin bir iç çekti. Devrim ise Kader'in tıp okuduğunu hatırladığından "Abla tıp okuyordu o?" diye sordu. Çayını sinirle masaya bırakan kadın, "Öyleydi oğlum," deyip aklına gelen hadiseler ile Devrim'in gelirken getirdiği kolonyayı açıp avuçlarına döktü ve iyice yedirdi. "Kızım diye demiyorum çok iyidir Kader'im ama bir o kadar da salak!" İçtiği çay boğazında kalan Devrim, öksürmeye başladı. Sonra toparlanıp "Yapma abla," diye uyardı. "Aa, eğriye eğri doğruya doğru diyeceksin oğlum. Benim gibi bir kadının nasıl böyle salak çocukları oldu vallahi anlayamıyorum. Baba tarafına çektiler herhalde," deyip kıkırdayan kadına tebessüm etti. "Neyse zamanında ne olduysa bu bir gün geldi ben tıp okuyacağım dedi. Dedik kızım oyun değil bu zor gelir sana bulaşma ama dinletemedik. Ay Devrim sabahlara kadar çalıştı bu kız. Vallahi bak. Sınavdan da çok iyi puan aldı yerleşti okula. İyiydi de başlarda ama sonra staja mı ne çıkarmışlar... Bak yalan yok bizde de var kabahat, hiç aklımıza gelmedi... Bizim salak uygulamada kan görünce bayılmış. Tabii bu noktadan sonra devam edemedi. Hocalarının sayesinde dönemi bitirip eczacılığa geçiş yaptı." "Kan mı tutuyormuş?" deyip kahkaha atan adama gülerek karşılık verdi. "Öyle valla. Koskoca profesörün kollarına bayılmış bizim salak. Sonra tabii hemen vazgeçmedi. Günlerce diretti geçecek bu bayılmalar diye," deyip kaşlarını olumsuz anlamda yukarı kaldırdı ve "Geçmedi tabii. Sonra mecbur bölüm değiştirdi," diye bitirdi cümlesini. Mutfağa giren Kader'in "Neye gülüyorsunuz siz?" diye sormasıyla yüzünü astı ve "Neye olacak kızım salaklığına tabii," diyerek kızına laf attı. "Anne ya. Misafirin yanında ayıp olmuyor mu?" diye soran kızıyla başını olumsuz yönde salladı Kevser ve "Aa misafir de ne? Devrim oğlum sayılır," benim diyerek genç adamın sırtını sıvazladı. "Aslan oğlum benim," diyerek gence olan sevgisini dile getirirken duraksadı ve "Tabii ya," diye mırıldandı. 'Benim kadersizime Devrim'den iyi koca mı bulacağım? Oğlum diye seviyorum bari tam olsun,' diye geçirip kıkırdayan kadına "Abla hayırdır?" diyen Devrim, Kevser'in neden yüzüne bakıp güldüğünü anlayamamıştı. "Anne bir şey mi oldu?" diyen Kader'le kendine gelip "Ha? Ay çaylar soğudu. Hadi tazele de içelim," diyen annesiyle yanlarına kadar gelip boş bardaklara çay doldurdu. Kevser ise pür dikkat Devrim'i izliyordu. 'Acaba bizim salakla olur mu?' Böyle düşünürken farklı bir sorusuna cevap bulmaya karar verdi ve kendine de bir bardak çay koyup boştaki sandalyeye oturan kızına bir bakış atarak konuya girdi: "Oğlum sen söyle bakalım eskiden bu kadar muhabbetli değildin. Böyle beceriksiz bir insan gördün hemen ortamdan çıkardın. Ne oldu da yumuşadın, insanlara tahammül seviyen arttı?" Kaşları çatılan genç adam "Abla öyle bir anlattın ki hiç de çekilir bir yanım yokmuş," diyen adama "Evet, yoktu zaten," karşılığını veren Kader'di. Devrim tebessüm etmekle yetinip Kevser'e yönelik "Zaman insanı olgunlaştırıyor. Eskiden beceriksiz veya mental olarak benim seviyemde olmayan insanlara kızar, onları küçümserdim ama zamanla bunun onların suçu olmadığını yaradılış gereği olduğunu anladım. Ki doğuştan bir uzvu eksik ya da hasta olan bir insana kızamayacağım gibi aynı şekilde doğuştan zeka ve beceri seviyesi yeterli olmayan birine de kızamayacağımı fark edince bir rahatlama geldi ki sorma! " deyince "Oh oh maşallah," diyen kadın çayından keyifli bir yudum aldı. "Çok güzel dedin oğlum. Naparsın işte seçemiyorsun," deyip omuzlarını silkti. "Yani öyle de demeyelim abla. Eskiden iletişim becerilerim iyi değildi hatırlıyorsundur o zamanları," deyince Devrim, "Oğlum öyle olsaydı Salih abin, ben seni bu kadar çok sever miydik? 4 tane pırlanta gibi evladım var ama üçünün hali belli. Hepsi birbirinden saf,” karşılığını verdi Kevser. Gözlerini deviren Kader, "Ben de ne zaman bize değecekti ucu merak ediyordum,” diye mırıldandı. Araya giren Devrim, "Abla haksızlık etme çocuklarına. Ömür tıpkı sen. Tuttuğunu koparan birine benziyor. Ömer zaten banka açıklarını yakalayacak kadar iyiyse üstüne konuşmaya gerek yok," diye cümleleri sıralarken dikkat kesilen bir tek Kevser değildi. Kader de Devrim'in cümlelerini pür dikkat dinliyordu. Sıra kendine geldiğinde nefesini tuttu. "Kader ise ... Hatırladığım kadarıyla çocukken terzinin yanına çırak diye vermiştiniz. Epey iyiydi de terzilikte. Şimdide eczacı olmuş. Yani saf salak diyerek biraz haksızlık ediyorsun bence çocuklarına. " Dudaklarındaki gülümsemeyi silemeyeceğini anlayınca "Ee, valla haklısın galiba oğlum. Ben bir Kadir'e bakayım, babasıyla koyuna uyuyorlardı, uyandıysa Salih'imi de uyandırır canözüm," diyerek mutfaktan çıktı Kevser. Kader ise şaşkındı. Devrim'i 13 yaşındayken tanımıştı. Onu ilk kez Mert ve Müjde'nin nikahında görmüştü. Üstünde beyaz bir gömlek olan gencin masmavi gözleri çekmişti dikkatini. Televizyonda izlediği artistlere benzeyen gence karşı o gün bir hayranlık uyandığını çok sonraları kabul etmişti. Çünkü Devrim gittiğinde hissettiği hayal kırıklığını ancak böyle açıklayabilmişti. Çok konuşmayan, sürekli kitap okuyan ve babasıyla çok iyi anlaşan biriydi Devrim. Cuma namazı çıkışları babasıyla evlerine gelip okuldan dönünce ona ve kardeşlerine ders çalıştırırdı. Akşam yemeğinden sonra da ablasıyla ve eniştesiyle yaşadığı evlerine giderdi. Sonraları yaşı büyüdükçe Devrim'in ona karşı olan tavırlarının kabalaşmasına bir anlam verememişti Kader. Sürekli onu ve zekasını küçümseyen bir adam halini almıştı yıllarca hayranlık beslediği genç. Kibrini tıp okumasına yorup kendi de azimle çalışıp tıp fakültesine yerleşmişti ancak havasını atamadan Devrim'in hayatlarından çıkmasına tanık olmuştu. Daldığı anılardan çıkıp "Anneme karşı güzel konuştun, teşekkür ederim," dedi Devrim'e dönerek. "Ben sadece düşüncelerimi paylaştım." "Gerçekten böyle düşündüğünü hiç tahmin etmezdim. Sen bana karşı biraz kabaydın. Ben şaşırdım açıkçası..." Dudaklarına bir gülümseme yerleşti Devrim'in. "Özür dilerim. Ergenliğime veremez misin?" diye sordu. "Ergenlik mi? Sen ciddi misin?" diye soran Kader, aslında bir cevap beklemiyordu. Devrim'in ona bir çöp gibi davrandığını iyi anımsıyordu. "Biraz da götlüğüme versen olmaz mı?" diye soran adamla kahkahasını elini ağzına kapatarak bastırdı. Devrim, Kader'in gülümseyince iyice kaybolan gözlerine baktı. 28 yaşında olmasına rağmen en fazla 22 yaşında görünen kadın gençliğini, tasasızlığını ve ablasının sıcaklığını anımsatıyordu. "Bir insan hiç mi değişmez?" diye sorduğu kadın, durulunca "Kim, ben mi?" diye sordu. "Evet, sen... Sana baktıkça eski güzel günleri anımsıyorum," diyen adamla utandığını hissetti genç kız. Sol eliyle sıcaktan yanağına yapışan saçlarını arkasına itti. Avuç içiyle sol yanağını sıvazlayıp elinin tersiyle de boynunu sildi. Karşısındaki manzarayla kaşları çatılan Devrim, genç kadına uzanıp Kader'in şaşkın bakışları arasında sol elini avucunun içine aldı. Yüzük parmağındaki yeşil yüzüğe bakan adam ile gerildiğini hissetti. "Ne... ne oldu?" diye sorup elini çeken Kader, ellerini kenetleyip dizlerinin üstünde birleştirdi. "Yüzüğün ... güzelmiş. Antika bir şeye benziyor o yüzden dikkatimi çekti," diyen adamla rahatladığını hissetti. "Ya evet eski ... Eskiciden aldım, ohhooo çok oldu ..." "Anladım ancak o parmağa sadece evlilik yüzüğü takılır diye biliyorum. Sağ el miydi yoksa?" diye soran adamla kalbinin kulaklarında attığına yemin edebilirdi Kader. Alelacele yüzüğü parmağından çıkarıp avucunun içine aldı ve "Aa, şey öylesine denerken parmağımda unutmuşum. Yoksa başka bir sebebi yok," diye çevirdi lafı. "Evli olacak değilsin ya zaten," diyen adamla yutkundu. Sahte bir kahkaha atıp "O da olur inşallah" dedi. Konunun istediği yere gelmesiyle "Ama biri yok sanırım doğru mu?" diye soran adama utanarak baktı. "Şey..." diye gevelediği esnada mutfağa giren annesiyle derin bir nefes aldı Kader. "Kadir şimdi uyanır. Çorba ısıtayım da uyanınca içsin küçüğüm... Oğlum sen de açsındır sana da çorba ısıtayım ister misin?" "Olur ablam, özledim yemeklerini," diyen Devrim, sorusu cevapsız kaldığı için huzursuzdu. Boncuk teyzesinin sözleri kulaklarında çınladığından içini rahatlatmak adına konuyu nihayetlendirmeye karar verdi. "Ee Kader, var mı hayatında biri?" diye sorunca genç kızı bir öksürük aldı. Annesinin ona dönüp cevabını beklediğini görünce toparlanıp "Yok... Yok tabii Devrim. İnşallah hayırlısıyla olur," diye geveledi ağzının içinde. Kevser ise topun ayağına geldiğini düşündüğünden "Ah be oğlum senin gibi helal süt emmiş biri mi çıktı karşımıza da baş göz etmedik Kader'imi? Biz de isterdik evlensin yuvasını kursun ama nasip değilmiş," diye sonlandırdı cümlesini. Devrim, Kevser'in yoğunluğundaki anlamların farkında olarak "Âmin inşallah," diyerek karşılık verdi kadına. Kader ise günlerdir ulaşamadığı Cihan'ı düşünüyordu. 'Neredesin sevgilim? Bak annem senden bahsediyor ama ben göğsümü gere gere seni anlatamıyorum kimseye. Ne olur bir haber gönder bana.' Derin bir iç çekip "Hayırlısı olsun inşallah hakkımızda," diyen Kader, Kevser ve Devrim tarafından çok farklı algılanmıştı. İkisi de Kader'in de imayı anladığını ve söz konusu bir evliliğe yeşil ışık yaktığını sanmıştı. Oysa Kader'in gerçekleri çok başkaydı. Bunları öğrenmeleri de biraz zaman alacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD