Akşam yemeğinden sonra gitmesine izin vermedikleri Devrim ile salonda oturmuş çay içiyordu Biçer Ailesi. Salih'in rahat dinlenebilmesi için üçlü koltuğa yer hazırlanmıştı. Kadir hemen kolunun altında uyukluyor, Ömer ise ayaklarının ucunda oturuyordu.
Kevser ile Ömür tekli koltuklarda otururken Devrim ile Kader de ikili koltukta dirsek dirseğe oturuyordu.
Eski güzel günleri yad ederlerken aklına gelen şeyle çayını dikleyip bardağını orta sehpaya bıraktı Ömür ve "Kız anne size ne anlatacağım," diyerek annesi olmak üzere tüm ailesinin dikkatini çekti.
Kızının bir havadisle geldiğini düşünen Kevser, yüzüne yerleştirdiği tebessümle "Hayırdır karaçalı yine ne oldu?" diye sordu.
"Vallahi bu senenin olayı desem yeridir anne," deyip herkesin dikkatini çekince devam etti: "Bugün bir kadın geldi büroya sosyeteden yaşlı dul bir kadın ..."
"Ee, hani bunun haber değeri karaçalı?" diye soran annesiyle gözlerini devirdi genç kız. "Yahu anne bir dur da lafım bitin," deyince "Abla imkansızı istesen daha kolaydı," diye araya girdi Ömer. Ayağındaki terliği çıkarıp oğluna doğru fırlatacaktı ki "Karıcım aman diyeyim Kadir'e filan gelir yapma!" diyen kocasıyla oğlunu gözleriyle dövüp terliğini ayağına giydi.
"Vay be helal olsun baba! Ha yani Kadir olmasa Ömer kim ki zaten?" diye söylenen oğluna göz kırptı Salih ve "Kadir'i demeseydim yerdin terliği otur oturduğun yerde," diyerek uyardı oğlunu.
"Off ben devam edebilir miyim?" diye sorup cevap beklemeden "Neyse işte bu kadın geldi bugün dedi ki beni boşayın ... Meğer iki ay önce çıktığı yurt dışı seyahatinde birine âşık olup yıldırım nikahıyla evlenmişler," cümlesi ile devam etti.
"Aa, bu devirde millet koca bulamıyorum diye ağlıyor bu da bulmuş bunuyor," diye serzenişte bulunan Kevser'le başını olumsuz anlamda salladı.
"İşte kazın ayağı öyle değil anne. Sen adam gel, büyük bir tesadüf eseri tanış. Sonra bunun kader olduğuna, kadının hayatının aşkı olduğuna inandır ..."
"Ama Ömür insanlar böyle düşünüp evleniyor zaten," diye fikrini beyan eden Kader'di.
Gözlerini deviren Ömür, "O kadar emin olma ablacım ... İşte adam bu sosyetik dulu öyle etkilemiş ki 5 günde nikah masasına oturmuşlar. Evlilik sözleşmesi vs hiçbir şey gelmemiş kadının aklına; tabii çok aşıklar ya sözde…" diye söyleyince, Kader tanıdık gelen hikaye ile zihninin karıncalandığını hissetti.
"Ee sonra?" diye sorması da aslında meraktan değildi ama Ömür böyle sandığından daha büyük bir istekle anlatmaya devam etti: "Sonra işte adam balayı ayağına bir sürü uygunsuz fotoğraflarını çekmiş. Sonra yok cüzdanımı kaybettim yok kartımın son tarihi doldu yok nakit sıkıntısı yaşıyorum gibi bahanelerle kadına çöreklenmiş. Sonra bir sürü pahalı hediye alması için kadını ikna etmiş. Yetmemiş adam ona hediyeleri kaybettim ya da çaldırdım diye inandırıcı olmayan bahanelerde bulunmuş. Kadının tahmini hediyeleri sattığı. En sonunda da kadına bir tezgâh kurup hakkında onu aldatmış gibi göstermiş. Tazminat talebiyle boşanma davası açmış. Kadıncağız da bize geldi ki bu üçkağıtçıya karşı onu savunalım diye... "
"Ayy Salih'im duyuyor musun ne adamlar var? Allah seni başımızdan eksik etmesin inşallah," diyerek kocasına olan minnetini belli eden kadın, Salih'in kaşlarını çatmasına neden oldu.
"Hayırdır Kevser Hanım, benden sonra evlenme planların mı var?"
"Aa, o da nereden çıktı adam?"
"Nereden olacak? Allah seni başımızdan eksik etmesin diyorsun ... Yani olmasam belki böyle bir düzenbaza kanabilirdin demek oluyor bu ..."
"Ee, yuh ama! Sana hiçbir şey demiyorum," diyen Kevser, yüzünün beyazladığını fark ettiği Kader'e döndü ve "Kız kadersiz sana ne oldu? Çok mu üzüldün bu salak kadına?" diye sordu.
Genç kız, Cihan ile geçirdikleri haftayı tekrar tekrar zihninde canlandırıyordu. İlk yedikleri akşam yemeğini Cihan'ın kartı güya hata verdiği için kendi ödemişti. Daha sonra adama değerli hediyeler de vermişti ve hepsinden önemlisi Cihan'a ulaşamıyordu. Üstelik içinde tüm parasının olduğu hesap kartı da Cihan'da kalmıştı. Parçalar zihninde birleşirken boğazına bir yumru oturdu.
"Kader, iyi misin?" diye ona fısıldayan sesle, yaşlarla dolan gözlerini Devrim'e çevirdi.
"Başım... Başıma ağrı girdi," deyip ayağa kalkan genç kız, elleri titreyerek elindeki bardağı sehpaya bıraktı ve "Ben bir ağrı kesici alıp geliyorum," diyerek koşar adım salondan çıktı.
"Aa, ne oldu şimdi buna?" diye soran Kevser'e cevap Ömer'den geldi: "Ne olacak anne ya belli ki kadına üzüldü ablam."
"Ah benim hisli kızım... Kız karaçalı sende ablanın yanında anlatma artık. İyice soğutacaksın yavrumu evlilikten. Olmaz ama olur da biri talip olur bizim kız korkudan hayır derse senden bilirim ona göre!" diye onu uyaran annesiyle omuzlarını silkti Ömür.
"Aman anne ya! Kim ne yapsın ablamı? Hem madem Devrim abi gibisini istiyorsun direkt sorsak ya belki acır da alır ablamı," deyip kahkaha attı Ömür.
Kızardığını hisseden Devrim, kaçamak bakışlarla Kevser'e baktığında tebessüm aldı. Bakışları Salih'e kaydığında ise adamın yüzünün asıklığı çekti dikkatini.
"Hiç utanmıyorsunuz değil mi ablanızı küçük düşürmeye? Hem neyi varmış benim Kader'imin? Devrim oğlum istese acıdığı için değil beğendiği, sevdiği için ister benim güzeller güzeli kızımı, " diye söylenen Salih'e "İyi dedin Salih'im," diyerek katıldı Kevser. Sonra Devrim'e dönüp "Değil mi oğlum?" diye sorunca genç adam "Evet, ablam öyle tabii," karşılığını verdi.
Bu cevapla ıslık çalan Ömer'e "Ben o zaman kahveleri yapayım sanırım bir isteme olacak," şakasıyla destek verdi Ömür.
Salih, kızına bakıp "Deli kız," diye tebessüm ederken Kevser mutluluktan uçacaktı sanki.
"Sen dur karaçalı, münasip bir zamanda içeriz inşallah ablan yapar," diyerek düşüncesini dile getirdi.
Derin bir iç çeken Devrim, ' İnşallah olacak bu iş ,' düşüncesiyle sırıttı. 8 senedir en huzurlu akşamını geçiriyordu. Bu ailenin bir oğlu da kendisinin olacağı düşüncesi heyecanlanmasına sebepti ve Devrim çok sık heyecanlanan biri değildi.
"O zaman ben çayları tazeleyeyim" diye ayaklanan Ömer ile "Ben de kalkayım," diyerek ayaklandı Devrim.
"Aa!"
"Aa nereye gidiyorsun oğlum?" diye araya girip soran Kevser'di.
"Abla geç oldu otel de biraz uzakta sayılır anca giderim, karşılığını verdi. Kevser bir şey diyemeden "Ayıp oluyor ama" diye söylenen Salih, genç adamın ona dönmesiyle "Oğlum senin huyun mu değişti? Sen bu evin ferdisin otelde yatamazsın,” deyince Devrim'in sanki kalbi ısındı. Mutluluğu gözlerine yansıyacak şekilde gülümsedi.
"Abi ben rahatsızlık vermemek için..." dediği esnada "Ee, ama sen gidiyorsun ve ben çok rahatsız oldum," diyen Kevser ile sustu.
"Tamam o zaman. Kimse bir yere gitmiyor. Hadi oğlum sen çayları tazele," diyen Salih, Ömer'in çay tepsisini eline aldığını görünce olumsuz yönde ses çıkarıp "Sen değil diğer oğlum... Hadi bakalım Devrim oğlum çayla bizi," diye karşılık verdi.
Ömer, şaşkınca onlara bakan Devrim'in eline tepsiyi tutuşturup "Abi sırayı şaşma, diplerini döktükten sonra çayları dökersin," diye açıklamada bulunup babasının ayak ucuna geri oturdu. Devrim de ağzı kulaklarında mutfağın yolunu tuttu.
Kader ise salondan kaçıp kendini mutfağa atmış sessizce ağlıyordu. Cihan'ın dolandırıcı olma düşüncesi zihnine çarptıkça daha çok ağlıyordu.
'Hayır olamaz. Cihan öyle biri değil,' diye düşündü kendi kendine. Sonra "Nasıl biri peki? 5 günde ne kadar tanıdım da öyle biri değil diyorum," diye söylendi. Sonra yumruk yaptığı sol elini başına vurarak "Salak ... salak ... salak ..." diye söylenmeye başladı. Başı acıdığı için artık daha çok ağlıyordu.
"Belki de babamın haberi gelmeseydi beni kullanıp atacaktı..." eliyle ağzını kapatıp hıçkırıklarını engelledi. Cihan gerçekten dolandırıcıysa ailesine karşı büyük bir utançla karşı karşıyaydı. Annesi, babası, kardeşleri geldi sırayla gözünün önüne.
"Ne yapacağım ben?" sorusunu "Allah'ım ne olur her şeyin bir açıklaması olsun," duasıyla bitirdi.
Masanın üstündeki peçetelerden bir tane daha alıp burnunu sildi.
"Salak Kader! Salaksın kızım! Mercimek kadar beynin yok. Seninle dalga geçtikleri gibi onları haklı çıkardın. Ne söyleseler az. Aha uzan şuraya da annen merdaneyle geçsin üstünden. Salak! Geri zekâlı! Aptal!..."
"Ben mi?" duyduğu soruyla irkilip arkasını döndüğünde Devrim'i elindeki tepsiyle kapıda buldu. Sessizce açtığı kapıdan Kader'in söylenmelerini duyan Devrim, varlığını belli etmek için içeri girip o soruyu yöneltmişti.
Göz yaşlarını ellerinin tersiyle silen genç kız, "Yok olur mu öyle şey. Bu hayatta bir aptal varsa o da benimdir," deyince elindeki tepsiyi tezgâha bırakan Devrim, Kader'in yanına oturdu. Kadının ağlamaktan kızaran gözlerine, silmekten tahriş olan burnuna baktı.
"İyi misin?" sorusunun altından dudaklarını ısırarak ağlamasını bastırmaya çalışan kızla elini Kader'in dudaklarına götürdü ve "Yapma, ağlayacaksan ağla ama kendini yıpratma" dedi. Devrim'in telkin edici sesinin verdiği rahatlamayla elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başladı. Gözündeki yaşlar tükenip beyni ona biraz metanetli olması gerektiğini hatırlattığında duruldu ve peçeteyle yüzünü sildi.
Başını kaldırıp Devrim'e baktığında adamın sanki ağlayan o değilmiş gibi olan tavrı garip bir şekilde sakinlemesine sebep oldu.
"Sadece baş ağrısı olduğunda emin misin?" sorusuyla başını olumlu salladı genç kız. "Tuttu mu tutuyor işte. Ağrıdan ağlıyorum ne yapayım," diye fısıldar gibi konuştu. Ağlamaktan kısılan sesi oldukça zor duyuluyordu.
Telefonundaki özellikten faydalanarak fener gibi sabit ışık vermesini sağlayan Devrim, Kader'in gözlerine ışıkla bakıp "Parmağımı takip et," diye uyararak genç kızın yüzünün önünde işaret parmağını sağdan sola, soldan sağa gezdirdi. Sonra "Ağzını açıp, dilini uzat" diyerek ona şaşkınca bakan kıza "Ee hadi," diye uyarıda bulundu. Komutuna uyan kızın dilinin rengini de kontrol ettikten sonra Kader'in gözlerinden birini kapatıp diğer gözün görüş açısını sordu. Bunu diğer göz için de yaptıktan sonra "Ellerini uzat," deyip genç kızın parmaklarına kendi parmaklarını kenetleyip "Parmaklarımı sık" dedi. Kader soğuk parmaklarına değen sıcacık parmaklarla ürpermişti. Sanki Devrim'in sıcaklığı ona akar gibi hissediyordu kendini bu temasla. Sıktığı parmaklardan sonra Devrim "Tamamdır şimdi de ..." diye söze başlamasıyla araya girip "Doktor Bey sadece migrenim tuttu. İçiniz rahat edecekse en kısa sürede tomografi çektiririm ancak daha fazla beni yormayın olmaz mı?" diye sordu.
Burukça tebessüm eden Devrim, "Ablam da böyle söylerdi," deyince yüzü yine asıldı Kader'in.
"Özür dilerim. Allah rahmet eylesin Müjde abla ehlikeyifti. Yani umursamazdı böyle şeyleri. Bak ben gerçekten iyiyim vallahi yemin ederim bir şeyim yok ... Sana söz tomografi çektireceğim. Oldu mu şimdi?" diye sorunca gülümsedi Devrim.
"Evet, oldu," deyip ayağa kalktı ve "Çayları tazelemeye gelmiştim. Sende limonlu bir çay iç istersen, diye Kader'e öneride bulundu.
"Tamam, ilaç aldım biraz önce etkisini göstersin geleceğim salona," diyerek Devrim'e yalan söyleyip adamın mutfaktan çıkmasıyla da "Toparlan artık!" diyerek kendine uyarıda bulundu.
"Allah'ım sen büyüksün," diye mırıldanıp yüzünü yıkamak için banyonun yolunu tuttu. Salona döndüğünde ise çok konuşmayıp dinlemeyi tercih etmişti.