İlk Gün

1080 Words
HÜMANIN AĞZINDAN, Telefonda i********: hesabımda gezinirken odaya "Selam!" diye bağırarak bir kız girdi, bakışlarımı ona çevirdiğimde bana doğru geldiğini gördüm. Sanırım yeni ekip arkadaşımızın biri bu kızdı. Kız elini bana uzatarak "Sen yeni gelen komiser olmalısın. Ben Hazal." dedi neşeli gülümsemesi eşliğinde. Uzattığı elini tutup "Hüma." dedim ve elimi geri çektim. İnsanlarla çok yakın olmayı sevmiyordum. Hazal, masaya oturup "Ee! Aras nasılsın?" diye sordu. Acaba burada araştıralacak bir vaka yok muydu? Böyle sohbet ettiklerine göre yoktu. Aras, Hazal'la aralarında sohbet ederken kapı açıldı ve içeriye genç bir oğlan girdi. Bu oğlan da ekip arkadaşımızdı sanırım. Biraz beni andıran tavırlarıyla "Merhaba ben yeni gelen ekip arkadaşınız Seçkin." dedi soğuk tavırlar sergileyerek. "Memnun oldum bende Hazal."diye cevapladı neşeli haliyle. "Bende Aras." dedi en az Hazal kadar neşeli olarak. Onların tanışma faslını izlemeye devam ettim. Yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Yeni gelen Seçkin bana bakıp "Sen." diye sorarcasına yönelttiği ses tonu ardından ayağa kalkıp, surat asarak odadan çıktım. Bu şehirde onca suç yaşanırken burada tanışma faslındalar. Ne kadar ahmaklarla dolu bir ekibin içindeydim. Odadan çıktım ama şimdi nereye gidecektim? Bunlar ilk defa başıma geliyordu. Odaya geri girip kahve makinesinin yanına gittim. Bardağa kahve katıp masaya oturdum. Ekibe baktığımda Seçkin fotoğraf çekiniyordu. Hazal ile Aras sohbet ediyordu. Ben buna daha fazla dayanamayıp "Hey çaylaklar, araştırılacak vaka yok mu? Böyle boş boş oturmayacağız değil mi?" diye sordum. Aras ilgisiz bir tavırla "Başkomiserimiz yarın geliyor. Görevde yarın gelir." diye yanıt verdi. Kahveden bir yudum alıp "Ee! O zaman niye burada bekliyoruz? Eve gitsek ya!" diyip ayağa kalktım. Hazal "Gitmek isteyen gidebilir tabi." diyerek beni cevapsız bırakmadı. Seçkin ise "Ben biraz daha fotoğraf çekineceğim, amma soru sordun." diyerek fotoğraf çekinmeye devam etti. Bunlara katlanamıyordum. Fotoğraf çekinmeye devam edeceğim ne demek ya. Sinirle gülüp elimdeki kahveyi döktüm. Odadan çıktım. Bu binadan artık kurtulup biralarıma kavuşmalıydım. Hızlı adımlarla binadan çıktım. Eve yürüyerek gitmeye karar verdim. Hem bu büyük şehrin bir kısmını gezmiş olurdum. Biraz yürüdükten sonra sahil yakınlarındaydım. Bir teknenin yanına yaklaştım. İçindeki adam tanıdık gelmişti. Dün gece ki yaşlı kaçığa benziyordu. Yaşlı adama bakıp "Sen!" diye sordum şaşkınca. Yaşlı adam bana yaklaşarak "Hoşgeldin Hüma kızım." dedi dünkü halinden farklı görüntüsüyle. Evet bu yaşlı adam o kişiydi. Ama bu teknede ne işi vardı? Dalga geçercesine "İhtiyar, sen ayyaşın teki değil miydin? Bu tekne kimin?" diye sordum sırıtarak. Komik gelmişti. Yaşlı adam gülerek "Benim kızım, bak teknenin üstünde yazan yazıya..." dedi teknesini göstererek. Yazan yazıya baktığımda 'Kürşat ve Neriman' yazıyordu. Kürşat, babamın adıydı. Böylesine tesadüf duygularımı kabartmaya yetmişti. Yaşlı adam tekneden inip yanıma geldi. Karşıda ki banka oturup, bana otur dercesine yanında ki boş yere iki defa elini vurdu. Yanına gidip oturdum. Yaşlı adam gözlerini yazıdan ayırmayarak "Kürşat benim oğlum." dedi sesinde ki hüznü gizlemeye çalışarak. Merakla "Peki Neriman kim?" diye sordum. Bu merak yersiz olmuştu. İçimde bir şeyler nedense merak uyandırmıştı. Yaşlı adam gözlerini havaya dikip "Rahmetli karım." diye cevapladı. Yaşlı adam üzgün görünüyordu ve ben nedense bu durumuna acımıştım. Konuyu dağıtmak istercesine "Senin adın ne ihtiyar?" diye sordum. Daha önce sormak hiç aklıma gelmemişti. Yaşlı adam bana bakıp güldü ve "Çınar. Sen bana Çınar dede desen olur." diye cevapladı. İsmini sevmiştim. Nedense bu adama kendimi yakın hissetmiştim. Sebebi onunda benim gibi bira sevmesidir belki. Çınar dedeyi daha fazla tanımak için "Peki Çınar dede, bu tekne senin yani balıkçı falan mısın?" diye başka bir soru sordum. Çınar dede gülerek "Evet kızım hergün bu tekneyle açılır balık tutarım. Arada işte böyle balık ekmek satarım." dedi sevecen bir şekilde. Bira içerken hiç sevimli durmuyordu. Şimdi tonton amcalar gibiydi. Ben de ilk defa içten gülerek "Ben de o zaman balık ekmeklerinin tadına bakmak isterim." dedim sağ elimi mideme götürerek. Çınar dede hemen ayağa kalkıp "Hemen yaparım kızım yeter ki sen iste, gel teknede oturalım." diyerek ayaklandı. Teknenin içine geçip oturduk. Çınar dede mangalda pişirdiği balıkları ekmeğin arasına koyup maydanozla limon ekledi. Üstünede tuz serpip bana uzattı. Tatlı gülümsemesini takınarak "Al bakalım kızım. Balık ekmek şimdi kuru kuru gitmez." deyip bardağa rakı kattı. Bardağı masaya koyarak "Al bakalım." diyerek bardağı önüme itti. Rakıyı elime alıp balık ekmekle beraber içmeye başladım. Balığın tadından mıdır yoksa Çınar dedenin elinin lezzetinden midir, bilmiyordum ama çok lezzetliydi. Ekmeğimi yemeye devam ederek "Çınar dedem senin kimsen yok mu?" diye başka bir soru sordum. Fazlasıyla meraklıydım. Bu yüzden polis olmayı istemiş olabilirdim. Çınar dede gülüp "Allah var kızım." diye cevapladı. Mantıklı bir cevaptı. Ben de gülüp "Allah var dedem de çocuğun falan yok mu?" dedim sorduğum soruyu açarak. Çınar dede gülerek "Bir kızım bir oğlum var. Kızım Almanya'da yaşıyor." dedi buruk bir gülümseyişle. Çınar dedenin ne kadar iyi biri olduğunu farketmiştim. Her şeye pozitif bakıyordu. Bir acısı olduğu belliydi. Teknede adı yazan oğlundan bahsetmeyişi belki bundandı. En iyisi yarasını deşmemekti. Ben balık ekmek ve rakıma odaklanmışken "İMDAT!" diye bir kadın bağırdı. Sese baktığımda kadının çantasını almaya çalışan biri vardı. Tekneden hızla inip oraya doğru koştum. Kapkaçcı çantayı almış hızla koşuyordu, peşine takıldım. Ara sokaklardan birine girdiğinde çıkmaz yoldaydık. Yolun sonunda yüksek duvar vardı. Dudağımı yana kıvırarak güldüm ve "Şimdi sıkıştın, kaç bakalım kaçabilirsen." dedim. Kapkaçcı bıçağını çıkarıp "Kız başınla beni durduramazsın." diyerek kendisine güven aşılamaya çalıştı. Kaşlarımı olabildiğince çatarak "Polis." dedim arka cebime taktığım rozeti göstererek. Kadınları her türlü küçümsemeleri canımı sıkıyordu. Adam bıçağı bana doğrultup "Kız olduğun için seni halletmem kolay olacak." diye alay etti olacaklardan habersiz. Adam bana doğru hızla gelirken duvarın üstünden biri adamın üstüne atladı. Baya havalı görünüyordu. Ben kapkaçcıyı etkisiz hale getiren adamdan gözümü ayırmayıp ne yaptığını izlemeye başladım. Elini beline atıp kelepçe çıkardı ve kapkaçcıya kelepçeyi taktı. Kadının çantasını vermiştik ve kapkaçcı adamıda diğer polis memurlarına teslim etmiştik. Adamı yakalayan polise bakarak "Bir dahakine benim suçlularıma bulaşma!" dedim uyarıcı ve ciddi ses tonumla. Polis gülerek yanıma geldi. Gıcık gülümseyişiyle "Öyle durarak onu tutuklayamazdın ve biz haftalarca bu adamın peşindeydik. Dolayısıyla senin suçlun olmuyor." dedi alayla iri beyaz dişlerini dudakları arasında göstererek. Kollarımı göğsümde birleştirip "Benim işime karışmasaydınız ben hallederdim ve haftalardır peşinde olduğunuz suçluyu yakalayacaktım." dedim sitemle. Gülüşünü daha da yayarak "Geç oldu genç hanım evinize gidin." dedi kovarcasına. Ben bu dünyada tek gıcık insan kendimi bilirdim ama benden daha gıcıklarıda varmış. Kaşlarımı çatarak "Bir daha karşılaşmayız umarım." deyip yürümeye başladım. Arkadan gıcık bir şekilde "UMARIM!" diye bağıran polisi umursamayıp yürümeye devam ettim. İçimden binlerce kez karşılaşmamamız için dua ediyordum, tabi benim duam kabul olur mu bilmiyordum. Şimdi eve gidip sabaha kadar bira içecektim ama öncelikle Çınar dedeye borcumu ödemeliydim. Tekneye geri geldiğimde kalabalık bir ortam gördüm. Teknenin önü insan kaynıyordu. Herkes balık ekmek ve rakıyla beraber kafa buluyordu. Çınar dedenin yanına giderek "Oo, Çınar dedem! İki dakika ayrıldım işleri büyütmüşsün." dedim gülümseyerek. Çınar dede masumca gülerek "Ee, kızım bu saatlerde buralar insan kaynar ben de balık ekmek satarım." diye kendini savundu. Etrafa bakmaya devam ederek "Yardım lazım mı?" diye sordum. Fazlasıyla kalabalıklaşmıştı. Çınar dede gülümsemesini eksik etmeden "Tabi yardım etmek istersen edebilirsin kızım." diye cevapladı. Teknede duran birkaç tabureyle masayı indirip teknenin önüne koydum. İnsanların biri gidiyor biri geliyordu. Yeni gelenlerin yanına gidip "Efkarlıysak rakımız, acılıysak şerbetimiz var. Hangisini istersiniz balık ekmeğin yanında?" diye sordum. Gençler gülerek "Efkarlı değiliz ama dört tane rakı alırız be abla!" dedi sipariş vermek üzere konuşan genç adam. Hemen tekneye koşup siparişleri hazırlayıp gençlerin yanına gittim. Siparişleri masaya koyarak "Buyurun gençler balık ekmekler ve rakılarınız." dedim. Gençler hep bir ağızdan gülüp "Eyvallah ablam!" dediler. Yeni gelen müşterilerin yanına gittim. Adamın biri arkası bana dönük oturduğundan yüzünü göremiyordum. Gülümseyerek "Hoşgeldiniz, balık ekmeklerin yanında rakı mı şerbet mi?" diye sordum. Tam karşımda duran adam "Rakı." diyerek siparişi verdi. Tekneye gidip siparişleri hazırladım. Bu işi kolay kapmıştım. Siparişlerle masaya gittim. Ekmekleri ve rakıları verirken karşılaşmak istemediğim kişiyle karşılaştım. İkimizde "Sen!" deyip birbirimize baktık. Ben kaşlarımı çatmış bakıyorken o aksine gülüyordu. Ağzını aralayıp "Beni görmek için bu kadar acele ettiğini bilmiyordum. Hem boş zamanlarında bu işi mi yapıyorsun? Hani polistin sen?" diye sordu. Resmen alay ediyordu. Rakıyı elime alıp adamın başından aşağıya döktüm. Bu hareketimle sırıtarak "Arada insanlara bu şekilde yardım ediyorum. Sadece suçluları yakalamak yetmiyor ve senin buraya geleceğini bilsem buraya uğramam bile, ukala herif." diyerek kendimi savundum. Adam ayağa kalkıp "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi sinirle. Bu adamın sinirlenmesi hoşuma gitmişti. Alayla gülerek "Sana umarım bir daha karşılaşmayız demiştim bay öküz ve rakıyı kafana bocalayarak sana haddini bildirdim." dedim bakışlarımı gözlerinden çekmeyip. Etkileyici bakışları vardı ama beni etkilememişti. Adam peçete alıp ıslak yüzünü silerken "Böyleleride hep beni bulur zaten." diye sitem etti. Kaşlarımı her zamanki gibi çatarak "İzninizle, dediğimiz gibi geç oldu ben evime gidiyorum." dedim ve tekneye gidip Çınar dedeyle vedalaştım. ♦ ♦ Bugün ne kadar çok şey yaşamıştım. Yarının daha güzel olacağını umarak eve geldim. Evimi bu kadar çok özleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Elime bardak ve bira alıp kanepeye oturdum. Birayı bardağa katıp katmama arasında gidip geliyordum. Ben direkt şişeyi kafama dikme taraftarıydım. Bardağı bir kenara koyup şişeyi kafama diktim. Tam bir alkolik olmuştum emniyete gizlice viski götürüp arada içmeliydim. Aklımın bir kenarına not edip birayı içmeye devam ettim. Boğuluyordum her defasında, her söyleyemediklerim boğazımda birer düğüm oluyordu. Artık ne istediğimi bile bilmiyordum. Önceden kendimi sadece sevdiğim adama adardım ama o ne yaptı öldü ve arkasında bir enkaz bıraktı. Ben artık ben değildim. Altı ayda çok değişmiştim. Bana bunu yaşatanlar günü geldiğinde hesabını teker teker vereceklerdi. Ağlamak isteyip ağlayamama gibi bir huyum vardı. İçime ağlıyordum ve bu durum berbattı. Çocuk kalmak isterdim. Çünkü istediğin zaman ağlayabiliyordun. Kimse 'çoçuk bu nasıl olsa ağlarda gülerde' der umursamazdı. Çocukken babamın yokluğu kalbimi hep acıtırdı. Anneme sorardım ama istediğim cevabı alamazdım. Babam hakkında bildiğim tek şey adının Kürşat olmasıydı. Annem sorduğum soruları hep kestirip atar, bizi bırakıp gitti derdi. Bir baba çocuğunu bırakıp gidemezdi. Tek amacım babamı bulmak olacaktı. Bulunca ona sıkıca sarılacaktım. Daha sonra bunca zamandır neden beni görmeye gelmediğinin hesabını soracaktım. Tavana bakıp babamın nasıl göründüğünü hayal etmeye çalıştım ve bir portre oluşturdum. Gözlerimi kapatıp kendimi babamın güven veren kollarında uyuyormuş gibi hayal ettim. ♦ ♦ Bağrışan okul çocuklarının sesini duymamla gözlerimi açıp kanepede doğruldum. Boynumda hissettiğim ağrıyla irkildim. Boynum tutulmuştu. Telefonu elime alıp saate baktım. Saat sabahın 'sekizine' geliyordu. Ayağa kalkıp banyoya girdim. Küveti doldurup içine girdim. Duş almak iyi gelebilirdi. Duşumun keyfine dalmışken içeriden telefon sesi geldi. Bornozu giyip içeriye gittim. Telefonu alıp ekrana baktım. Büro yazıyordu. Telefonun yeşil ikonunu kaydırıp kulağıma götürdüm. "Alo" Büro "Ben Aras. Hemen büroya gelmen gerekiyor." İçimden küfürleri saydırıp "Çok mu önemli, duştaydım oğlum." Aras "Önemli olmasa aramazdık. Başkomiser ve yeni görev geldi." Ben de "Tamam, hemen geliyorum."diyip telefonu kapattım. Banyoya tekrar gidip hızlıca duşumu aldım. Odama girip siyah kot ve yeşil gömleği dolaptan çıkarıp giyindim. Saçımı at kuyruğu yapıp evden çıktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD