Yeni Başlangıçlar
Barın önünde içkisini yudumlamakla meşguldü genç kız. Hayat sanki bu zıkkımı genç kıza zorla içtiriyordu. Bu genç kız kolay yılmayan, güçlü bir kızdı. Kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi o bilirdi, öfkeyle kalkar ve zarar vermeden oturmazdı.
Bardakta son kalan içksini kafasına dikip içti. Bardağı barmene uzatıp tekrar istedi. Çünkü yaşadıklarını ancak böyle unutabiliyordu, yaşadıkları yüzünden sevdiği meslekten bile alınmıştı. Bundan sonra ona kim güvenirdi ki? Siz olsanız uyuşturucu işinde yandaşlık yapmış bir polise güvenir miydiniz?
Ne yazık ki bu imkansız bir şeydi genç kız için. Bu genç kız yaptığı işte olukça başarılı ve ismi duyulmuş biridir. Fakat ona yapılan büyük bir komplo ile başarısına engel olunmuş ve kodesi boylamıştır. Suçlu olmadığı anlaşıldı ama bu olay onun hayatını çok kötü şekilde etkiledi.
Genç kız içtikçe daha çok kendine geliyordu. Elinde ki içkiyide bitirip barmene tekrar uzattı. Barmen bıkmışçasına genç kızın yüzüne bakıyordu.
Genç kızdan gözlerini ayırmadan "Genç hanım artık bu kadar içmeniz yeter. Evinize gidin" diye ikaz etti.
Genç kız gözlerini barmene dikmiş bakıyordu, gözlerinde sadece öfke vardı.
Elini bara vurarak "Karışma lan bana, doldur dediysem doldur." dedi öfkeyle.
Barmen genç kıza direniyordu.
Genç kız dayanamayıp elini bara bir daha vurdu ve "İçkimi vermiyorsan başka kulübe giderim ben de." diyerek güldü.
Sarhoş değildi. Ayağa kalkıp barın kenarında duran bardağı eline aldı. Bardağı havaya kaldırıp elinden bıraktı. Bu genç kızın hoşuna gitmişti. Kırıp dökmek, zarar vermek onu iyi hissettiriyordu. Barın diğer ucunda duran birkaç bardağıda elinin tersiyle itip düşürdü. Herkes pür dikkat ona bakıyordu. Kimseyi umursamadan geldiği yerden çıkıp gitti.
Bu hayatta en sevdiği şeyler sigara ve alkoldü artık. Normal bir genç kız değildi ki çikolata sevsin. Sokaklarda tek başına yürüyordu. İstanbul'a ilk defa geliyordu, yarın ilk iş günüydü ama eskisi kadar heyecanı yoktu. Altı ay hapisten ve yaşadıklarından sonra hevesi gitmişti. Genç kız bile işe alındığına şaşırıyordu.
Sokağın köşesinde ki bakkalı fark edip durdu. Gülmeye başlayıp bakkala doğru ilerledi. Bakkalın içine girdiğinde karşısında gördüğü şeyle mutlu oldu. Dolabın içi birayla doluydu. Dolaba gidip iki bira aldı. Parasını ödeyip çıktı. Kendisine uygun bir yer arıyordu.
Yürüdü, yürüdü ve sonunda sahile gelmişti. Ağaca yaslanıp nemli çimenlere oturdu. Gözlerini kapatıp birasını içmeye başladı. Birasından yudum aldıkça acı tadı boğazından midesine akıyordu. Gözlerini açıp etrafını izlemeye başladı. O kadar çok içmesine rağmen sarhoş olmamıştı. Sağ tarafından gelen sese bakışlarını çevirdi.
Karanlığın içinde yürümeyi beceremeyen bir silüet gördü. Bakışlarını daha fazla oraya odakladı. Silüet daha fazla yaklaştığında elinde birayla gelen yaşlı bir adam gördü.
Yaşlı adam genç kızın yanına oturup "Dertli gördüm kızım seni." dedi zar zor konuşarak.
Kesinlikle sarhoştu.
Genç kız gülerek "Dertlerin kitabını ben yazdım be amca!" diye alay etti.
Yaşlı adamda gülerek "Adın ne kızım senin?" diye sordu susmak bilmeyen ihtiyar.
Genç kız birasından bir yudum alıp "Hüma." diye yanıtladı sessizliğe adanmış sesiyle.
Yaşlı adam da birasından bir yudum alıp "Bak Hüma kızım hayat böyle işte kimine dert oluyor, kimine mert oluyor." demişti tek solukta.
Hüma adamın dediklerinden bir şey anlamamıştı.
Yaşlı adam kurduğu cümleyi daha da açarak konuştu "Hüma kızım, demem o ki sen daha gençsin, bak benim halime dertlerimle başedemedim. Tek çıkış yolumu..." elinde ki birayı göstererek "Tek çıkış yolumu bu illet sandım. Şimdi de leş gibi kokuyorum ve insanlar benden kaçıyor. Senin yüzün temiz, yüzün kadar kalbinde temizdir. Dertlerin sana engel olmasın hayatı paşa paşa yaşa." diyerek sitem etti.
Genç kız birasından bir yudum alıp gözlerini kapattı. Yaşlı adamın ne saçmaladığını düşünmeye başladı. Yaşlı adam genç kızın neler çektiğini bilmeden konuşuyordu, tabii bu konuştuklarının doğruluk payıda vardı.
Genç kız gözlerini açıp gülerek "Doğru konuşuyorsun, güzel konuşuyorsun ihtiyar ama ben hayattan vazgeçeli çok oldu, benimkisi alışkanlık." dedi tekrar alayla.
Yaşadıklarını en iyi kendisi bilirdi ve kimse ona yardım edemezdi. Geçmişi unutturup, bir gelecek sunamazdı. Kimse bunu yapamazdı.
Yaşlı adam Hüma'nın dediği bu söze gülerek "Anlat kızım." dedi ve kulaklarını kabarttı.
Anlatacak mıydı peki? Ne kadar güvenebilirdi bu adama? Anlatmak istiyordu. Çünkü her insanın tanımadığı birine anlatmak için beklediği ve beklerkende devamlı kanayan bir yarası vardı. Hüma fazla düşünmeden konuşmaya başladı. Artık tükenmişliğin eşiğindeydi, bu kaçık ihtiyara açılmak; şans vermek istiyordu.
"Ben çok küçük yaşlarımdayken babam, beni annemle bırakıp gitmiş. Yani anlayacağın hayata kötü bir başlangıç yaptım. Şimdi annem Ankara'da, çok şükür sağlığı iyi. Bunlar hayatımın belkide en normal anları. Babasız büyümek zor olmadı, çünkü kendimi alıştırdım. Hep olgun davrandım. Gittiğim okullarda hep birinciydim ve polis akademisinden başarıyla geçerek polis oldum. Bundan altı ay önce sevdiğim adam sandığım kişi yüzünden hapisteydim. Şeytana aşkla bakınca onu melek sanırsın ya! Öyle işte. Bir polis nasıl hapiste olur ki? Ben suçsuzken altı ay hapiste yattım." dedi ve susup birasını efkarla içmeye başladı.
Yaşlı adam onu dikkatlice dinliyordu. Bir nevi kendisini görmüştü bu kızda. Birazda başına buyruk oğlunu anımsatıyordu. Yaşlı adam bir şey demeden Hüma'nın yüzüne bakıyordu.
Hüma tekrar konuşmaya başladığında "İşte ihtiyar, hayatımdan bazı kesitler bunlar. Sen güzel konuşuyorsun ama sana soracağım sorunun asla cevabını veremezsin." dedi keskin bakan mavi gözlerini yaşlı adama çevirerek.
Yaşlı adamda en az onun gözleri kadar mavi gözlerini Hüma'ya çevirdi ve "Sor bakalım Hüma kızım, belki cevap verebilirim." diyerek soruyu bekledi.
Hüma birasından içip yaşlı adama baktı ve konuşmaya başladı "Bana huzurlu bir yaşamın sırrını söyle, intihar hariç." diye sordu tek solukta.
Yaşlı adam birasını yudumladı ve "Cevabı bilmiyorum ama kesinlikle bu değil kızım." dedi elindeki bira şişesini göstererek.
Hüma ayağa kalkıp "Cevabını veremeyeceğini biliyordum." dedi ve yürümeye başladı.
Bir süre yürüdü ve duraksayıp yaşlı adama döndü "Biralarınla sana mutluluklar ihtiyar." diyerek eliyle selam verdi ve aksak aksak yürümeye devam etti.
♦
Evine gelip salondaki kanepeye kendini bıraktı saat 'altıya' geliyordu ve saat 'onda' işe gidecekti. Gözlerini kapatıp uykuya daldı.
Sabahın erken saatlerinde telefonun çalmasıyla bir gözünü açıp telefonun ekranına baktı. Arayan annesiydi.
Yeşil ikonu kaydırıp
- "Alo!"
Annesi
- "Alo, günaydın kızım."
Hüma yatağından doğrularak
- "Sana da günaydın anne de, bu saatte niye aradın?" dedi ve saate bakarak "Saat daha dokuza gelmemiş."
Annesi heyecanlı bir sesle
- "Kızım ilk iş gününe geç kalmak istemezsin, kalkta kendine gel hadi!"
Hüma derin nefes alarak
- "Tamam anne kalktım." dedi oturur pozizyonuna gelerek.
Annesi sevecen ses tonunu belli ederek
- "Tamam canım kızım güzelce kahvaltını yap, öpüyorum seni. İlk iş gününde başarılarının devamını dilerim."
Hüma "Görüşürüz anne." dedi ve telefonunu kapattı.
Ayağa kalkıp lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Aynaya bakıp kendi kendine konuşmaya başladı.
"Şu halime bak, insanların karşısına bu halde çıktığımda bakışları beni hiç şaşırtmayacak." diye söylendi.
Lavabodan çıkıp odasına gitti. Dolabın kapağını açıp bir lacivert kot pantolon bir de siyah tişört üstünede kotu kadar lacivert gömlek aldı. Dolabın kapağını kapatıp üstünü giyindi. Saçını özensiz bir şekilde yandan örüp evden çıktı. Arabası yoktu, taksi çevirip bindi. Bugünün nasıl geçeceğini düşündü önce, sonra güzel geçeceğini umarak yolu izledi.
İstanbul çok büyüktü ve çok kalabalık bir şehirdi. Burada işlenebilecek suçlar çoktu. Buraya suçlular şehride diyebilirdi. İstanbul'un bu güzelliğinin yanında böylesi kötülüklerde vardı. Genelde yaşanan korkutucu cinayetler ve suçlar burada yaşanıyordu ve gazetelerden istanbul'un adı düşmüyordu. Bu şehire de alışacağına inanıyordu. Bunu yapabilirdi en azından. Taksi durunca parasını verip indi.
Kocaman binanın önünde durup önce uzunca süzdü sonrada girişe doğru adım atmaya başladı. Böylesi büyük binanın içine girdiğinde heyecanlandığını hissetti. Altı aydan sonra bu hissi tekrar yaşamıştı.
Bir polis memuru gelip "Hüma Taşkıran!" diye sordu.
Kafasını aşağı yukarı sallayıp "Evet!" diye cevapladı.
Heyecanlanmıştı. Derin nefes alıp polis memurununa baktı.
Polis memuru "Gelin, sizi amirimizin yanına götüreyim." diyerek yürümeye başladı.
Hüma, polisi takip ederek etrafını inceliyordu. Koridorun tam karşısında durdular.
Yazan yazıya bakıp "Timur ACAR!" dedi sessizce.
Polis memuru kapıyı tıklatıp Hüma'ya baktı.
İçeriden gel komutu gelince polis memuru kapıyı açıp "Amirim beklediğiniz komiser geldi." dedi saygı duruşunda.
Eliyle işaret edip içeriye gel komutu verince Hüma içeriye geçti.
Emniyet amiri Timur Acar "Hoşgeldin Hüma." dediğinde Hüma başıyla selam verdi.
Amiri eliyle Hüma'ya oturmasını işaret etti. Hüma masanın önündeki deri koltuğa oturup amirine baktı.
Amiri koltuğuna yaslanarak "Öncelikle yeni işinde başarılar dilerim Hüma komiser. Şaşkın olduğunu görebiliyorum. Şuan sana nasıl güvendiğimizi düşünüyorsun. Sana güveniyoruz çünkü bu meslek için ne kadar çabaladığını biliyorum." dedi şaşırtıcı bir gururla.
Hüma gerçekten şaşkındı ve bu sözler onu iyi hissettirmişti. Hala güvenen birilerinin olması onu çok rahatlatmıştı.
Hüma bu sözlerden memnun olduğunu belli edercesine "Beni bu işe aldığınız için teşekkür ederim amirim. Sizin güveninizi asla boşa çıkartmam bundan şüpheniz olmasın." diyerek amirinin sözlerini destekledi.
Amiri gülerek "Peki o zaman, yeni ekip arkadaşlarınla tanış. Sana yardımcı olması için bir polis kapıda bekliyor." dedi gülümseyerek.
Hüma ayağa kalkıp kapıya doğru gitti. Artık yeni hayat bu kapının ardındaydı. Kapıyı açıp odadan çıktı.
Orada bekleyen polis Hüma'nın yanına gelerek "Merhaba ben ekip arkadaşın Aras." dedi elini uzatırken.
Hüma sabit yüz ifadesiyle polise bakıyordu.
Genç polis, uzattığı elini geri çekip "Senin adın Hüma değil mi?" diye sordu.
Hüma kafasını aşağı yukarı salladı ve yürümeye başladı. Poliste arkasından geliyordu. Bu polisle iyi anlaşacağını düşünmüyordu. Kimseyle iyi anlaşacığını düşünmüyordu.
Hüma'ya "Burası bizim büromuz olayları burada çözeceğiz." diyerek ortak çalışacakları alanı gösterdi.
Hüma içeri geçip geniş ofis camının yanında duran koltuğa oturdu.
Hüma sıkılmışçasına "Hani ekip nerede?" diye soru yöneltti genç polise.
İlk defa konuşmuştu.
Genç polis iki elinde bardakla Hüma'ya doğru geldi ve "Birazdan toplanırlar. Zaten iki kişi gelecek. Diğer iki poliste balayıdan yarın dönecekler." dedi bardağın birini uzatarak.
Hüma bardağı almayıp telefonunu çıkardı. Telefonla uğraşmaya başladı. Genç poliste geri çekilip masaya oturdu.