HAYATIN TOKADI - 1

1125 Words
Aslıhan'ın anlatımıyla... Yeri döven adımlarım beni nereye götürüyordu haberim bile yoktu. Yaşadıklarım birer şaka olsaydı keşke. Sinirden gözlerim dolmuş ama inadımdan ağlamıyordum. Sadece onlar kendi özgürlüklerini ilan edip intihar ediyorlardı. Yoksa ben ağlamıyordum. O kadar yolu yürüdüğüme inanamıyorum. Resmen sinirden 40 dakikadır yürüyordum. Ayrıca O kibirli, küstah ve kendini bir halt sanan doktorun beni kafasında yargılayıp sorgulamadan sonuca ulaşması beni hala çıldırtıyordu. Pardon bu haddi kim ona verdi acaba ben ona “ Senin de burnun Kaf dağında ama biz bir şey diyor muyuz “DÜMBÜK’ “diye söylenirken arkamdan ilerleyen arkadaşım Ceyhun konuşmalara şahit olmuş. ‘Ooooo Aslıhan ne giydirdin adama sabah sabah ne bu şiddet ne bu celal hayrola? ‘ deyince attığım adımı durdurdum. Aslında içimden değil dışımdan saydırdığımı o an anladım. Ona döndüm ve derin bir nefes verdim. “Vaktin var mı oturalım biraz “ diyerek yüzüne baktım. Karakaşları hafif çatar gibi yapıp sakallarını sıvazlayarak gözlerini kıstı ve saatine baktı. Sanırım işi vardı neyse başka zaman diyecekken “ Yarım saat vaktim var babam bakıyor dükkâna müşteri çağırırsa arar zaten” dedi. Yan yana gelip yürümeye başlayınca ilerideki banka çöktüm resmen. İçimde kopan fırtınaya rağmen dışımda yaprak kımıldamıyor gibi görünüyordu. Kafamın içi savaş halindeydi. Bir yanım o doktor saygısızlık yapmasaydın keşke der gibi ancak diğer yanım çok daha öfkeli. O kim ki beni yargılayabiliyor, hakkımda ahkâm kesebiliyor diyordu. Kaldı ki madde bağımlısı olsam bile bu onu neden ilgilendirir ki dedikoduyu gitsin evde yapsın o zaman. Yanıma oturan Ceyhun’a döndüm. Anlat artık der gibi yüzüme bakıyordu. Zaten birazdan patlayacak bir yanardağa benziyor olmalıydım ki hiçbir şey demedi. “ Ben şimdi randevu almıştım ya gittim hastaneye. Zaten 1 saat sıra bekledim nerdeyse. Kalabalık bir yandan ter kokusu bir yandan uğultuyu hiç söylemiyorum onu da sen düşün. Yani migrenim bulantım ve uykusuzluğum için bütün şartlar sağlanmış halde bekledim orada. Neyse girdim içeriye anlattım doktora güzelce. Hatta gözlerimi görsün diye gözlüğümü de ben çıkardım yani. Uzatmayım daha fazla MR için gün verdi çıkabilirsiniz dedi. Bende çıktım 5 dakika olmadan telefonum çaldı ki o doktorun sekreteriymiş beni arayan. Kimliği unutmuşsunuz deyince geliyorum dedim. Zaten yakındaydım hala, kapının önüne gelince neler duydum anlatamam. Yok, ben manken miymişim o zayıflık normal değilmiş, yok gözlerim mosmormuş, yok kusmalarıma kılıf uyduruyormuşum. Acayip sinirlendim ya girdim bir sinir içeriye anladı onu duyduğumu ama ağzını açıp bir kusura bakmayın bile diyemedi. Tabii biliyor o da hatasını ama nerede o erdem onda hey yavrum hey. Bende açtım ağzımı yumdum gözümü.” Anlatırken tekrar aklıma geldi yumruğumu sıktırdım sinirle. “Aslııı takılma lütfen! Ne bilsin adam senin başına gelenleri ya. O bir doktor kim bilir her gün kimlerle, ne hastalarla karşılaşıyor. Abartma istersen sakin ol bence.” Deyince inanamayan bir bakış attım ona. “ Sen bunları nasıl söylersin bana? Öyle bile olsa o adam beni tanımadan söyledi tüm bunları. Abim sırf bu yüzden neler yaşamışken ve sen bunların hepsine şahit olmuşken bana abarttığımı nasıl söylersin? Neyse zaten senin de çok vaktin yoktu ben en iyisi kalkayım yoksa sabah sabah birde seninle tartışmayalım. Yoksa ABARTMIŞ olurum yani. Cevap bile vermesini beklemeden kalkıp bir hışım eve yöneldim. Hayır, sakinleşeyim diye oturduğum banktan iyice sinirlenip kalkmam da tam benlik zaten. Arkamdan sesleniyordu ama gelip beni durdurmadı. Zaten bende köşeyi dönüp bakkala girdim. 3 Ekmek 2 de gofret aldım. Anca sakinleştirirdi bu beni. Eve girmek üzereyken telefonum çalmaya başladı. “ANNEMMM” arıyordu. Meşgule alıp zile bastım. O arada ekmeğin ucunu koparmış kemiriyordum. Kapıyı annem açınca bir tane yapıştırdı koluma. “Kız ben sana demiyor muyum yolda yeme şu ekmeği dökülüyor kırıntıları her yere yazık günah, yeni yıkadım merdivenleri” dedi. O esnada da yere eğilmiş bakınıyordu kırıntı var mı diye. Bu kadın bozuyor işte benim ayarlarımı ey ahali. Ben ayakkabılarımı çıkarırken annemde doğrulmuş içeri geçmişti. Müge de o esnada koşarak bacaklarıma sarıldı. “Halaaaaaaa bana da çikolata aldın mı?” diye sorunca aldığım gofretlerin birini ona verdim. Çünkü halalık müessesi bunu gerektirir. Sevinçle koşarak annesine gitti. Ellerimi yıkayıp sofraya geçerken çayımı da doldurdum. Televizyonda Müge Anlı vardı yine. Bu kadın bizim ailede kutsal gibiydi. Annem benden çok onu seviyordu resmen. Yeğenime adını koyacak kadar seviyordu hem de. Kahvaltıya başlarken yengem bana doktorun ne dediğini soruyordu bende test mest istedi dedim geçiştirdim. Tekrar hatırlayıp sinirlenemem şimdi. Saat 12’ye gelmek üzereydi. Duşumu almış, hastanenin havasından arınmış, bir güzel kombin yapıp evden ayrılmıştım. Her seferinde yaptığım gibi kafamı kaldırıp gururla tabelaya baktım. “ A & S PASTANESİ “ Burası Sibel ile bana ait olan iş yerimizdi. Üniversitede tanışmış, aile gibi olmuştuk. Mezun olduğumuz sene o kadar iş aramıştık ancak içimize sinen bir yer olmayınca burayı açmaya karar kılmıştık. Bizimkiler pasta, börek, çörek, açma yaparken doğum günü pastaları ve diğer tatlılar için de bir tatlı ustası ile anlaşmıştık. Kapıyı açınca üstündeki zil çınlamıştı yine. Sibel arkası dönük bir şekilde bardakları yerine koyarken “Hoş geldiniz” diye seslendi. Beni görür görmez ellerini kuruladı. Çemkirircesine kolumu yakalayıp masaya doğru çekiştirirken söylenmeyi de eksik etmiyordu. “Aradım kırk kere, ödüm koptu ne açtın ne de haber verdin. Anlat çabuk ne oldu ne dedi doktor?” Hadi bakalım başlıyoruz diye olan biteni eksiksiz anlattım. Sibel de tam yorum yapacaktı ki müşteri geldi. Ben kalkıp ilgileneceğim sırada “Sen otur bir soluklan ben bakarım.” Dedi. Kalkıp kendime bir bardak çay alırken Sibel de gelen müşterinin siparişlerini alıyordu. Cam kenarına oturup yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Belki de uyuyamama sebebim psikolojiktir. Nihayetinde yaşadıklarımız hiç kolay değildi. Telefonumdan psikolog randevularını kontrol etmeye başladım. Daha fazla ertelemenin bir manası yoktu. Sayfa yüklenene kadar kafamı kaldırmamla gönlümün baharı gözümün önüne geldi. Dükkânımız karakolun hemen önündeydi. Ve o kelepçelerini çoktan bana geçirmişti. Elinde bir dosya vardı. Yanındaki polise bir şeyler anlatarak araca doğru ilerliyordu. Birden dükkâna doğru baktı. Kalp atışlarım hızlanırken yine kendimden geçmek üzereydim. Tekrar yanındaki adama döndü, elindeki dosyayı ona verdi ve buraya doğru baktı yine. Bu heyecan hiç bitmeyecek mi acaba? Adımları bu tarafa doğru ilerlerken tezgâhın o tarafa geçtim bende hemen. Ne kadar konuşsam, ne kadar baksam doymuyordum. Sibel o esnada mutfak tarafına geçmiş kendine çay koyuyordu. Yanıma geldiği anda Çetin dükkândan içeri girdi. Yüzüme 3 numaralı gülümsememi taktım hemen, demek istesem de böyle bir şey yoktu. Onu gördüğüm an zaten en güzel gülüşler yüzüme takılıyordu, öyle ki gözlerim kahkaha bile atabilirdi. “Kolay gelsin kızlar. Nasılsın Aslıhan ne var ne yok?” Erimeden cevap verebilirsem bugün kendime bir gofret daha kızım haydi gayret. “Sağ ol Çetin. İyiyiz biz seni sormalı asıl nedir bu keyif? ” Yaradanım özene bezene yaratmış bu kulunu. Gözleri gülüyor resmen bugünde. Uzun zamandır tanımasam bana âşık oldu ya da beni gördüğü için böyle neşelendi diyeceğim ama yok. Başka bir şey var kesin. “Sen bana şöyle güzel bir çikolata hazırla da akşam kız istemeye gideceğiz. Ondan keyfim yerinde. Bir de heyecanlıyım ki sorma kalbim yerinden çıkmak üzere. Akşama kadar nasıl sabredeceğim bilmiyorum. Sen paketi hazırlarken ben şu yandan çiçek işini de halledeyim olur mu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD