5. SAPIĞIM

2257 Words
Sabah uyandığımda yatağın içinde esneyip kalktım. Bugün Tamer ile buluşacaktım. İtiraf etmem gerekirse biraz heyecanlıydım. Üniversite bittikten sonra kimseyle flört etmemiştim tabii bu heyecanımda onunda etkisi vardı. Üzerimi giyip, makyajımı yaparken sosyal medyadan attığı mesaja baktım. Hala numaramı vermemiştim. Verip vermeyeceğime de bugünün sonunda karar vermiş olacaktım. ‘Nerede buluşalım? Seni evden almamı kabul edersen gelip alayım.’ ‘Hayır ilk karşılaştığımız kafeye git ben de oraya geleceğim.’ Makyajımı bitirdiğimde çantamı omzuma atıp evden çıktım. Bu defa taksi yerine dolmuşa bindim ama ilk andan pişman olmuştum çünkü oturacak yer yoktu ve ayakta tıklım tıkış kalmıştım. Kafeye yakın bir noktada inip yolun kalanını ağır adımlarla yürüdüm. İçeri girdiğimde etrafa bakınmaya başladım. Tamer onunla karşılaştığımızda oturduğum masaya oturmuştu. Olduğu yere doğru yürürken ayakkabımın topuk sesiyle başını kaldırıp bana baktı ve hemen oturduğu yerden kalktı. ‘’Hoş geldin!’’ dediğinde elini uzatmıştı. Uzanan elini tutup tokalaştım. ‘’Hoş buldum!’’ Sandalyeyi oturmam için çekince, ‘’Teşekkür ederim.’’ diyerek oturdum. Karşıma geçtiğinde, ‘’Kahvaltı yaptın mı?’’ diye sorunca başımı hayır anlamında salladım. Ortaya serpme kahvaltı istemişti. Aramızda tuhaf bir sessizlik oluşunca olduğu yerde kıpırdandı. ‘’Telefondan mesaj yazmak kolaydı da böyle karşı karşıya gelince ne konuşacağımı bilemedim.’’ ‘’Rahat ol.’’ dedim gülerek de bu durumun tersi yaşanması gerekmez miydi? O rahat olacaktı ben utanıp çekinecektim sonra o beni rahatlatmaya çalışacaktı falan hani o zaman neden tersi olmuştu? Uzun sürmeden masamız kahvaltıyla donatılmıştı. Tamer bütün yiyeceklerden rahatlıkla yerken ben sadece patates kızartması, börek ve domates, salatalıktan yiyordum. ‘’Beğenmediysen başka yerde yiyebiliriz.’’ dedi. ‘’Hayır tahmin bile edemeyeceğin kadar çok yemek seçen bir insanım bu yüzden benim yememe takılma.’’ ‘’Kilondan belli oluyor.’’ deyince gülümsemiştim. ‘’Rüzgarlı günlerde evden çıkıyor musun?’’ ‘’Çantama taş dolduruyorum.’’ Verdiğim karşılıkla sesli bir şekilde gülmüştü. Birbirimizi daha iyi tanımaya çalışırken kardeşim olup olmadığını sorunca üçüz olduğumuzu söyledim. Annemle babam zaten üç çocuğu aynı anda büyütmeye çalıştığı için başka çocuk yapma düşüncesine hiç girmemişlerdi. ‘’Cidden üçüzlerin mi var?’’ Biraz şaşırmıştı ama genel olarak bu tepkiyi de alıyordum. ‘’Evet üçüzüm olan iki erkek kardeşim var. Peki senin?’’ ‘’Ben tek çocuğum.’’ Kahvaltımızı yapıp bitirdiğimizde bir saat daha oturup sohbet ettik. ‘’Bu şehrin yabancısıyım gezdirecek misin?’’ dediğinde gülümsemişti. ‘’Tabii pazar günleri ek iş olarak rehberlik yapıyorum.’’ Oturduğum yerden kalktığımda O da kalkmış sandalyesinin arkasındaki sırt çantasını omuzlamıştı. Hesabı bana bırakmadan ödedi ve dışarı çıktık. ‘’Buraya yakın çok güzel bir park var istersen oraya gidebiliriz.’’ dedim. ‘’Rehber sensin.’’ Yol kenarından çevirdiğimiz taksiye bindik ve gideceğimiz parkın ismini söyledim. Çimenlerle kaplı bir park alanıydı. İçinde kafelerde vardı ama genelde insanlar çimenlik alanda oturup termoslarla getirdiği çayı, kahveyi içerdi. Yürüyüş yapmak isteyenler için de yine yürüme alanına sahipti. Taksiden inip büyük kapıdan içeri girdiğimizde diğer insanların uğultusunu duyduk. ‘’İstersen bir yerde oturalım, istersen yürüyelim.’’ dedim. ‘’Saatlerdir oturuyoruz biraz yürüyebiliriz.’’ deyince yürüyüş yoluna girdik. Yavaş yavaş adımlarken kafedeki muhabbetimize kaldığımız yerden devam ediyorduk. Kenardaki satıcıdan aldığı kağıt helvayı uzatınca alırken tebessüm etmiştim. ‘’Kafe sahibiyim demiştin nasıl bir yer biraz anlatsana?’’ dedim. ‘’Deniz kenarında normal bir cafe.’’ Söylediğine gülmeye başlamıştım. ‘’Çok ayrıntılı anlattın.’’ Aldığı kağıt helvayı açıp uzattım. ‘’Yer misin?’’ Uzanacakken geri çektim. ‘’Isırma elinle kopart yoksa yemem.’’ Eliyle bir parça koparıp dudaklarıma uzattı. ‘’O gün kafede de kahvenden içip içmediğimi sormuştun bu konularda fazla titizsin.’’ Uzattığını alıp yedim. ‘’Başkasının ağzının değdiği şeyleri yemem de kullanmam da.’’ ‘’Bence sen genel olarak bir şey yemiyorsun. Yemek yemeden yaşamanın yolunu bulduysan söyle bütün dünyaya duyuralım da açlığı yok edelim.’’ Dirseğimle karnına vurdum. ‘’Dalga geçme. Açlıktan ölmedikçe benim için sıkıntı yok.’’ Gülerek kolunu omzuma atınca bir an gerildim ama tepki vermedim. Konuşurken kulağıma doğru eğilmişti. ‘’Çok zayıf kızları kocaya almazlarmış ya sen hiç tasalanma ben seni alırım kalmazsın evde.’’ Söyledikleriyle ayağına sertçe bastım. ‘’Yürümekten sıkıldım uçuşa geçeyim dedin herhalde.’’ Omzumdaki kolunu sıkılaştırıp kendine çektiğinde hâlâ gülüyordu. ‘’Benim o kadar yolu bir günlüğüne buraya gelme amacım belli senin de bunu bilip buluşmayı kabul etme amacın belli. Utangaç ergenler gibi sözlerimizi köşe bucak saklayarak mı konuşalım?’’ Haklıydı buna karşı çıkamazdım. O konuşup arkadaş olma niyetini hiç saklamamıştı ben de olmaz dememiş birbirimizi tanıyalım demiştim. Yürümeye devam ederken arada kağıt helvamdan ısırıklar alıyordum. Yanından geçtiğimiz çocuk elindeki balonun ipini kaçırınca tutmayı başarmıştı. Balonu çocuğa geri verdiğinde yüzümde oluşan tebessümün farkındaydım. ‘’Telefon numaranı vermemekte hâlâ kararlı mısın?’’ ‘’Buna cevabı gün bittiğinde vereceğim. Önce sapık olmadığına ikna olayım.’’ Sözüme gülmüştü. ‘’Yediğim biber gazından sonra sapıklığı bıraktım.’’ ‘’Aferin hep böyle örnek vatandaş ol.’’ Bitirdiğim kağıt helvanın ambalajını kenardaki çöpe attım. Yürümeye devam ederken laf sokmaları bırakmış daha tatlı bir sohbete dalmıştık. Konuşmasını iyi biliyordu. Sohbeti sıkmıyor aksine eğlendiriyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Şeytan tüyü var dedikleri tiplerdendi. Ağzı iyi laf yapıyordu. Parkın içinde kaç tur attığımızı sayamamıştım ama konuşmaya öyle bir dalmıştık ki saat hızlıca akıp geçmişti. En son yürümekten yorulmuş ve acıkmış halde parkın içindeki bir kafeye girdik. Tamer yemek tercihini etten yana kullansa da ben sadece makarna istemiştim. ‘’Uçağın kaçta?’’ diye sordum. Sabah gelmişti ama akşama geri dönecekti. ‘’Dört saat sonra.’’ ‘’Yemek yedikten sonra doğrudan havaalanına gidelim yoksa yetişemezsin.’’ deyince başıyla onayladı. Gelen makarnamı yerken telefonumdan sosyal medya hesabındaki Tamer ile olan mesajlara girdim ve numarasını yazdığı yeri buldum. Telefonuma kaydetmemiştim hızlıca ‘Sapığım’ diye kaydettim. Tavırlarından, konuşmalarından hoşlanmıştım ve bence tanışma kısmını artık geçip arkadaş olabilirdik tabii bu arkadaş olmamış halimizse! Saatlerce kolu omzumda yürümüştüm hiç rahatsız oluyorum da dememiştim! Ama olmamıştım olsaydım derdim de yakın olmak hoşuma gitmişti. Normal mesaj attım. ‘Hadi yine iyisin numaramı hak ettin.’ Telefonu masanın üzerindeydi. Gelen mesajı görünce açıp bakmıştı. Yüzünde oluşan gülümsemeyi görmüştüm ama bakışları yüzüme çevrilmemişti. Telefonuma gelen mesajı açtım. ‘Hoşlandığım bir kız var şu an sevgili aşamasına geçebilmek için peşinde uçarak koşuyorum bana sapıklık yapıp kısmetimi kapatma.’ Okumamla sesli bir kahkaha atmam bir oldu. Yüzüne konuşmak yerine mesaj attım. ‘Uçmaya devam et belki O da senden hoşlanıp sevgili olmayı kabul eder ama geri çevirirse de merak etme ben seni alırım evde kalmazsın.’ Bakışları yüzüme çevrildi. ‘’Gerçekten alır mısın?’’ derken sesinde keyifli bir ton vardı. ‘’Evde kalmayayım diye sen beni alacakmışsın ya aynı iyiliği ben de sana yaparım. Arkadaş kıyağı işte anlarsın ya!’’ ‘’Evde kalmayacağımı öğrendim ya içim rahatladı omuzlarımdan ağır bir yük kalktı.’’ Yüzünde gülümsemeyle elini uzattı. ‘’Hadi anlaşma yapalım üç ay içinde evlenemezsek birbirimizle evlenelim.’’ Uzattığı elini pazarlık yapar gibi tutup cıkladım. ‘’O anlaşma üç ay sonrası diye olmuyor otuz yaşına kadar evlenmemişsek diye oluyor.’’ ‘’Otuzun üçünü al, yılın ayını al, yuvarlayıp üç ay de.’’ Yüzümdeki gülümseme genişledikçe genişliyordu. ‘’Bu nasıl güzel bir matematik işlemiydi zekana hayran kaldım kesin seninle evlenmeliyim.’’ Gülerek, ‘’Bana uyar.’’ dediğinde elimin üzerinden öptü. ‘’Uçacağım derken atmosferden çıkacaksın azıcık yere in kanatların yanmasın.’’ Elimi elinden geri çektim. ‘’Denerim.’’ Yemeklerimiz bittiğinde lavaboya gideceğim diyerek kalktım ve çaktırmadan hesabı ödedim. O kadar yolu gel git zaten masraf yapmıştı, sabah kahvaltıyı da ödemişti bir de yemeği ödemesine gerek yoktu. Geri döndüğümde, ‘’Gidebiliriz.’’ dedim. Hesabı ödemek için kasaya geçerken, ‘’Hallettim.’’ deyince yüzüme bir bakış attı. ’’Bakma öyle bana ödetmeyeceğini biliyordum bende gizlice hallettim. Buraya misafirim olarak geldiysen bir yemeği de ben ısmarlayayım.’’ ‘’Yazdım bunu bir kenara.’’ dedi biraz ciddi tonda ama umursamadım. Kafeden ayrıldığımızda parkın çıkış kapısına doğru ilerledik. Taksiye bindiğimizde havaalanına doğru yola koyulduk. Yolda ilerlerken elimi tutunca karşı koymadım. Hızlı gittiğimizin farkındaydım ama telefondan sürekli mesajlaştığımız için uzun zamandır tanıyor gibi hissediyordum. Adişlerimi gönderdiğim havaalanına bir kez daha geldiğimde içeri girdik. Vedalaşacağımız noktada elimi tutmaya devam ediyordu. ‘’Haftaya pazar tekrar gelsem bu şehir beni kabul eder mi?’’ ‘’Bence eder ama kapılarını açmazsa da uçarak girersin.’’ dediğimde ikimizde gülmüştük. Sırt çantasını omzundan indirip bana uzattı. ‘’Bunu sana getirmiştim ama bütün gün ağırlığını taşımak için benimle kavgaya tutuşma diye daha erken söylemedim.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ Biraz şaşırmıştım. Çanta bütün gün sırtındaydı ve eşyalarını koyduğunu düşünmüştüm. Elinden aldığımda ağırlığıyla kolum yere düştü. ‘’Rüzgarda iyi iş görür.’’ dediğimde yine gülmüştük. Zaten bütün günümüz gülerek geçmişti ve gülmekten artık çene kaslarım ağrımıştı. ‘’Sen uçup kendini tehlikeye atma ben yere ayak basarım.’’ ‘’Arada bulutlara çıkmak da güzel.’’ Bu defa gülerek değil de daha ciddi söylemiştim. Bakışları gözlerimde takılı kalmıştı. ‘’Benim kapılarım hep açık ne zaman istersen gelebilirsin.’’ ‘’Bakarız.’’ Çantayı sırtıma aldığımda tekrar ellerime uzandı ve ikisini birden tutup üzerlerinden öptü. ‘’Telefonda her gün sapıklık yapacağım ama yine de bir sonraki pazar gününe kadar çok özleyeceğim.’’ ‘’Sürün özlemimden.’’ diyerek güldüm. ‘’Emin olabilirsin.’’ Ellerime birer öpücük daha bırakıp geri geri adımladı ve el sallayarak gitti. Eve döndüğümde merakla koltuğa kurulup sırt çantasını açtım. İçinden bomba çıkmazdı değil mi? Yani tanımadığı bir kadını havaya uçurmak istemezdi diye düşünüyordum. Çantanın üstündeki paketi çıkarıp bağlı ağzını yırtarak açtım. İçinde iki ayrı paket daha vardı. Birinde kabuksuz kavrulmuş fındık vardı diğerinde kabuklu sağlam fındık. İrem’in görünce hepsine el koymak isteyeceğini biliyordum. Çantadan diğer paketi çıkarıp onunda ağzını yırtarak açtım. İki ayrı ambalajlı çay paketi vardı ama ambalajından anladığım kadarıyla marketlerde satılan çaylardan değil de o yörede gelenlerin hediye olarak aldığı çaylardandı. Uçakta olacağını biliyordum ama yine de mesaj attım. ‘Hediyeler için teşekkür ederim.’ Fındıkların ve çayların resmini çekip İrem’e gönderdim. Sanırım telefon elindeydi mesajı anında görmüştü ve hemen mesaj atmıştı. ‘Çayı demle yanına fındıkları da aç günün dedikodusunu almak için geliyorum.’ ‘Gel bekliyorum.’ diyerek hediyelerimi kucaklayıp mutfağa gittim ve su kaynattıktan sonra çay paketlerinden birini açıp demledim. Kırılı fındıklardan da kaseye aldığımda birkaç tane de ağzıma attım ve İrem gelene kadar üzerimi değişmek için odama geçtim. ~~~~ ‘’Anlat çabuk neler yaptınız?’’ İrem sürekli sayıkladığı çayı içip fındıkları iştahla yiyordu. ‘’Kahvaltı yaptık, biraz büyük parkta yürüdük sonra öğle yemeği yedi ve gitti.’’ Elindeki fındığı kafama fırlattı. ‘’Onu mu soruyorum? Elini tuttu mu, öptü mü? Sevgili oldunuz mu? Bana bunları anlat.’’ ‘’Elimi tuttu ve elimden öptü ama sevgili falan olmadık bunun için henüz erken.’’ ‘’Hah güleyim bari erkenmiş! Adam o kadar yolu kardeş kardeş takılmak için gelmedi ya!’’ Alaycı konuşmasını duymazdan geldim. Neden geldiğinin farkındaydım ve benim görüşme sebebim de belliydi ama yine de hemen sevgililik olmazdı. ‘’Bir sonraki pazar günü yine gelecek.’’ ‘’Helal olsun valla ne diyeyim o kadar yolu bir günlüğüne gel git yapıyor.’’ İrem keyifle fındıkları yemeye devam ediyordu. ‘’Sen onu bana enişte yap ben de bir ömür bedava fındık yiyeyim.’’ ‘’Gözün doysun be.’’ Çayımdan bir yudum içip salonda kenarda duran mankene ilerledim ve Tamer’in çekilişten kazandığı elbiseyi yapmaya devam ettim. Henüz başındaydım işi çoktu ama yaz sonunda nişan olacak demişti o zamana kadar yetiştirmem gerekiyordu. Nişanda giyileceği için aşkı yansıtsın diye kumaşı kırmızı seçmiştim. Elbisenin göğüs kısmı kalp şeklindeydi ve yırtmaçlarla bezeli eteği uçuş uçuştu. Bence kırmızı halıya yakışacak bir modeldi ve giyecek kişinin seveceğine emindim. Bel kısmından üstünü farklı tonda bir kırmızı kumaşla çeviriyordum ama bunu kumaşın bir parçası haline getirmeliydim ki nikah şekerinin sarıldığı tül gibi durmasın. Sıkılığını ayarlayıp, dikmem zorluyordu yine de severek yapıyordum. Hâlâ fındıklarını yiyen İrem’e baktım. ‘’Kalk oturma.’’ dedim. ‘’Niye?’’ ‘’Elbiseyi üzerine giyeceksin. Aynı boydayız ve sen elli beş kilosun senin bedenine göre yapacağım.’’ ‘’Giyecek kişiye olur mu kanka biliyorsun benim kalçalarım kiloma göre daha büyük?’’ ‘’Onu ben ayarlarım.’’ Son fındığı ağzına atıp kalktığında hiç çekinmeden üzerindeki kapriyle tişörtünü çıkarıp iç çamaşırlarıyla kaldı. Elbiseyi iğneleri sökmeden giymesine yardım ettim. ‘’Kollarını kaldır.’’ dediğimde söylediğimi yaptı. Üst tarafa sarmaya çalıştığım ince kumaşı sıkı sıkı iğneledim. ‘’Bu haliyle çok kötü görünüyor.’’ dedi İrem. ‘’Evet ama bitince deniz kabuğu gibi görünecek. Kollarını indir.’’ Son düzeltmeleri yaptım ve geri çekilip dikkatlice baktım. ‘’Tamamdır çıkarabiliriz.’’ Elbiseyi geri çıkardığında özenle geri koydum. Dikme işi için dikiş makinamı çalıştırmam gerekiyordu ama onu tekken yapardım. ‘’Yaptığın elbiselere hep özenirdin ama bunun için daha fazla özeniyorsun.’’ ‘’Bilmem öyle mi?’’ dedim söylemek istediğini anlamazlıktan gelerek. ‘’Tabi bilmezsin neden bilesin ki?’’ O gülerek konuşmuştu ama ben gözlerimi devirmiştim. İrem ile iki yıldır arkadaştık ama sanki yirmi yıldır tanışıyor gibiydik. Dişim ağrıdığı için yol üstünde bulduğum bir kliniğe dalmıştım ve oradaki diş hekimi de İrem’di. Dişimi yaparken yanındaki yardımcısıyla ağabeyinin düğünü olacağını ve giymek istediği bir modelde elbise bulamadığını anlatıp duruyordu. Dişimin dolgusu bittiğinde modacı olduğumu ve isterse elbisesini yapabileceğimi söylemiştim. O süreçte samimiyetimiz ilerlemişti ve sonrasında iki sıkı dost olmuştuk. Gece yatacağımızda saat geç olduğu için evine gitmeyip ben de kalmıştı. Pijamalarımdan verdiğimde üzerini değişip yatağıma yayıldı. ‘’Bana da yer bırak.’’ dedim. Evim büyük değildi. İki oda bir salondu. Birini yatak odam yapmıştım birini çalışma odam. Adişlerim geldiğinde salonda yatmışlardı ama İrem bunu asla yapmazdı. Bedenimi sert yerlerde uyutamam diyerek yatağıma yayılırdı. ‘’O zayıflıkla kalan yere sığarsın.’’ dediğinde popomla poposunu ittirdim. Uyumak üzereyken telefonum gelen mesajla öttü. Ekrana baktığımda, ‘Sapığım.’ yazıyordu. İrem kolunu belime ayağını bacaklarımın üzerine atıp başını omzuma koydu. ‘’Adamı sapığım diye mi kaydettin? Romantikliğinden eridim.’’ Gülünce omzumla başını ittim. ‘’Dalga geçme.’’ ‘’Açsana ne yazmış.’’ ‘’Sen kendine bir sevgili yapıp beni rahat bıraksana.’’ ‘’Püff bulamadım kimseyi bulsam hemen yapacağım.’’ diyerek yattığı yere biraz daha yayılınca ağırlığı altında ezilmiştim. Mesajı açıp baktım. ‘Rica ederim. Bugün çok güzeldi ve seni şimdiden özledim. Bana bir hafta dayanmanın yolunu söyle.’ ‘’Kafe onun değil mi bıraksın gelsin misafir et evinde.’’ İrem’in sözleriyle iç çektim. ‘’Sen kliniği kafana göre bırakabiliyor musun? Bırakamıyorsun! O nasıl işyerini bıraksın? Ayrıca adamı neden evimde misafir edeyim?’’ ‘’Aden!’’ diyerek belime sarılı koluyla dürtmeye başladı. ‘’Pazar günü geldiğinde eve getirsene baş başa şöyle güzel vakit geçirin.’’ ‘’Delirdin mi?’’ dedim. Ne söylemek istediğini anlamıştım. ‘’Tanıştığım gibi adamla yatayım mı?’’ ‘’Sevgili olduğunda zaten yatacaksın azıcık erkene almış olursun.’’ ‘’Uyu İrem, dön arkanı ve uyu!’’ Mesaja cevap yazmadan telefonu bıraktım ve uyumak için gözlerimi kapattım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD