Okulun arka bahçesinde öğle tatili.
Seçkinler grubu mermer basamaklara yayılmış, sanki şarap yudumluyormuş gibi gülüyorlar.
Bu arada Helen çimlerin üzerinde uzanmış gökyüzüne bakıyordu.
Yanında bir kitap var, sayfaları hiç dokunulmamış.
Cassian (sessizce, Helen'e doğru işaret ederek):
> “Bak, o hala burada. Bir gölge gibi.
Ne kadar görünmez kalmaya çalışsa da herkes ondan bahsediyor.”
Livia (alaycı bir tavırla):
> "Bir meleğin yüzüne sahip... ama içinde ne var? Kim bilir.
Annesini bir kez gördüm.
Artık her şey anlam kazanıyor."
Rheon (sigarasını çevirerek):
> “Annesi müdürle birlikte değil mi?”
Koleksiyonuna...özel bir katkı.”
Gülme.
Helen bunu duyar. Yanakları kızarır.
Hızla ayağa kalkıp kitabını göğsüne bastırdı.
Bir şey söylemek için ağzını açıyor—
Ama ses çıkmıyor.
Cassian, güneş gözlüklerini takmış bir şekilde, rahatça yürüyor.
> Cassian:
"Hey, Helen... Bir sorum var.
Güzelliğinizi bu kadar kusursuz nasıl koruyorsunuz?
Genetik?
Yoksa her sabah müdürün özel vitaminlerini mi alıyorsun?”
Grup kahkahalarla gülüyor.
Livia alaycı bir şekilde ağzını kapatıyor.
> Livia:
"Aman Tanrım, Cassian, bu çok acımasızdı.
Ama cidden... bunu sormamıza izin verilmiyor mu?”
Helen'in yüzü daha da yanıyor.
Yanakları alev alev.
Bir an konuşmuyor.
Ve sonunda, sesi titrek ama yumuşak bir şekilde cevap verir:
> Helen:
"Ben... Ben öyle bir kız değilim."
Yanaklarındaki kırmızılık daha da derinleşiyor.
Gözlerini kaldırmıyor.
Tam o sırada Ares sessizce duruyor.
Gözleri Helen'e dikildi.
Yavaşça ona doğru yürüyor.
Bütün grup sessizliğe gömülür.
Helen, Ares'in yaklaştığını görünce irkilir.
Gözleri kocaman açılıyor. Hemen bakışlarını kaçırıyor.
Kitabı kucağına koyup saçını düzeltiyormuş gibi yapıyor.
Ares yaklaşıyor.
Gruba doğru dönmüyor ama sesi açıkça Helen'e yönelmiş durumda.
Ares, gözlerine bakmadan, yüzünde sıcaklık barındırmayan hafif bir gülümsemeyle konuşuyor:
> Ares:
"Burada ne yapıyorsun?
Evcil hayvanların sahipleri olmadan dolaşmasına izin verilmediğini sanıyordum."
Sessizlik.
Helen gözlerini indiriyor.
Yutkundu güçlükle.
Yumuşak, titrek bir sesle fısıldıyor:
> Helen:
“Ben… Ben sadece okuyordum…”
Ares (soğuk ve alaycı):
> “İnsanlar günümüzde okumayı yatmakla giderek daha fazla karıştırıyor.”
Cassian:
> “Aman Tanrım!
Birisi şu kıza bir kitap versin.
Belki önemli kısımları vurgulayabilirsin ki kaybolmasın."
Ares:
> “Senin gibi kızlar kitap okumaz.
Rolü anlamak için sayfaları çevirmeniz yeterli.
İnsanların eğlenmek için bakmak isteyeceği bir yüzünüz var...
ama hiç kimse senin aklını görmek istemedi, değil mi?”
Yine kahkaha.
Rheon, Helen'in yanına eğilip kulağına fısıldar:
> Reon:
"Bu okulda savaşmazsan ya ezilirsin...
veya kullanılmış.
Peki sen hangisisin prenses oyuncak?”
Helen'in yüzü solgunlaşıyor.
Kitabı sıkıca kavrıyor.
Gözleri yaşlarla doldu—
Ama ağlamıyor.
Ama o, başını eğerek utanç içinde hızla oradan uzaklaşıyor.
Ares arkasına bile bakmıyor.
Arkasını dönüp gruba katılıyor.
Cassian:
> “Ares… bu biraz fazla olmadı mı?”
Ares (soğuk bir sesle):
> "Eğer gerçeği duymak çok fazlaysa,
"O buraya ait değil."
> “O hiçbir savaşın parçası değil.
If beauty was the only weapon she had,
I wouldn’t be surprised.”
Rheon (quietly):
> “That’s... interesting.”