1.Öfke +18

2200 Words
Cihan Ali Özdemir Odamda, masanın üzerindeki dosyalara göz gezdirirken içimde büyük bir huzursuzluk vardı. Günlerdir aklımda dönüp duran düşünceler, önümdeki kâğıtlara odaklanmamı zorlaştırıyordu. Aklım ne yazık ki ablamdaydı. Dün onunla konuştuğumda sesi hiç iyi gelmiyordu. Sanki benden bir şeyler saklıyorlardı. Babamın uyarı dolu olan sesini ve ablam Banu’nun bir şeyler söyleyecekken vazgeçmiş olmasını kafamdan çıkaramıyordum. Mardin’de bir boklar dönüyordu belli ki. Düşünceler içinde kaybolmuşken, odanın kapısının hafifçe aralandığını ve içeride ince topukların zeminde tıngırdayan sesini duydum. “Selam sevgilim, bugün pek bir gerginsin.” Lara’nın yumuşak ve baştan çıkarıcı sesi odayı doldurdu. Gözlerimi dosyalardan kaldırdım, ama henüz ona dönmedim. Birkaç saniye sonra sıcak ellerinin omuzlarımın üzerine yerleştiğini hissettim. Ardından vücudunu hafifçe bana yaslayarak arkamdan sarıldı. Ben ise koltuğumda hafifçe geriye yaslanıp derin bir nefes verdim. “Günlerdir işler yoğun.” dedim sesim yorgundu. “O yüzden gerginim.” Lara başını hafifçe eğip dudaklarını kulağıma yakın bir noktaya getirdi. Parmakları yavaşça gömleğimin yakasını kavradı, ardından ince parmaklarıyla düğmelerin arasından süzülerek tenime usulca dokundu. “İstersen seni rahatlatabilirim.” diye fısıldadı sesi ipeksi bir tınıya sahipti. Elinin usulca gömleğimin içine girdiğini hissederken, içimde garip bir his oluştu. Normalde böyle bir teklif anında dikkatimi çekerdi, ama bugün… Bugün farklıydı. Lara’nın dokunuşu bile içimdeki huzursuzluğu gideremiyordu. Çünkü aklım, çoktan Mardin’deydi. Aksi takdirde Lara gibi bir mankeni asla geri çevirmezdim. Buralarda ünlü bir mankendi ve oldukça seksi bir kadındı. “Şu an kafam çok dolu.” dedim sakince. “Seni tatmin edemeyebilir.” desem de bunu önemsemedi. Lara yarı Türk’tü. Annesi Türk olduğu için sık sık Türkiye’ye her yazın tatile gelirlerdi. Burada tanıştıktan sonra beraber Türkiye’ye gitmiştik ama Mardin’e uğramamıştım. Orada iyi anılarım yoktu, düşmanım çoktu. Norveç bana çok daha iyi gelmişti. Bu yüzden yıllardır buralardayım, okumuş ve kendi işimi kurmuştum. Buranın milyarderiyle yarışacak kadar iyi kazanıyordum artık. Lara’nın elleri, gömleğimin içine süzülürken bile aklım hâlâ Mardin’deydi. Ablam Banu’nun tedirgin sesi, babamın uyarıları… Orada bir şeyler ters gidiyordu. Ama ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Lara ise, benim bu dalgınlığıma pek aldırış etmiyordu. Başını hafifçe yana eğdi, parmaklarını göğsümde gezdirirken sesini daha da yumuşattı. “Önemli değil, ben seni tatmin ederim.” dedi şehvetle. Sonra beklenmedik bir hareketle önümde belirdi ve bir anda kucağıma oturdu. Bacaklarını iki yana açıp dizlerini koltuğun iki yanına yerleştirdi. Kalçaları, aletimin üzerine tam oturmuştu. Lara’nın bedeninin sıcaklığı, bir anda beni odaya, bulunduğum ana çekti. Bana alaycı bir bakış attı, dudaklarını hafifçe aralayarak fısıldadı. “Seni özledim. Bir haftadır bana da gelmiyorsun. Kadınını böyle boşlamak olmaz.” diye mırıldandı gömleğimin düğmelerini açarken. “O iri aletini içime almayı özledim sevgilim, sen içime girmeyi özlemedin mi? Yoksa beni becermekten sıkıldın mı?” diyerek dudaklarını büzdü. “Saçmalama Lara.” diye homurdanınca keyifle kalçalarını aletimin üzerinde dans ettirdi. “Mmm, o zaman sen de beni sikmek istiyorsun yanlış mı anladım sevgilim?” Bunu söylerken başını boynuma yaklaştırdı. Nefesi tenime çarptığında, gözlerimi hafifçe kapattım. Dudakları boynuma dokunduğunda, bir an irkildim. Sonra kendini daha da bırakarak öpücüklerini köprücük kemiklerime doğru indirdi. Parmakları gömleğimin düğmelerine uzandı, yavaşça çözmeye başladı. Ben ise içimde bir boşlukla, bir an ne yapacağımı düşündüm. Ama sonra, Mardin’in ve ablamın yarattığı gerginliği birkaç dakikalığına da olsa unutmak için kendimi Lara’nın dokunuşlarına bıraktım. Kucağımdaki varlığı, hareketleri, yavaş yavaş artan yakınlığı ile beni bulunduğum anın içine çekiyordu. Lara’nın ince belini ellerimin arasına aldım, hafifçe sıktım. O an, düşüncelerimi bir kenara bırakmaya karar verdim. Zihnimdeki tüm karışıklıkları bir anlığına susturup, sadece hissetmeye odaklandım. O da bunu istiyordu. Ve ben de, en azından bir süreliğine, bu anın tadını çıkarmaya karar verdim. Elim belinden yavaşça kalçalarına indi. O ise kendini bana sürtmeye başlamıştı bile. Aletim yavaşça sertleşmeye başlarken usulca kulağıma doğru inledi. “Aletinin kabarması hoşuma gidiyor Cihan... Hadi rahatla... Mardin’in en yakışıklı adamını kaptığım için çok şanslıyım. O yüzden her gece senin olmak istiyorum.” diye fısıldadı. Tırnaklarını tenimde gezdirmeye başlarken başımı çoktan geriye doğru yatırmaya başlamıştım. Belki iyi bir seks kafamı dağıtır ve beni kendime getirirdi. Lara kendini bana sürtmeye devam ederken ellerim bu sefer çıplak bacaklarında gezindi ve sonra da elimi eteğinin altından geçirip kalçasını avuçladım. Biçimli kalçaları avuçlarımım arasında şekillenirken dudaklarını anında dudaklarıma bastırdı. Ağzımın içine inlerken sürtünmeleri arttı. Ben ise çoktan erekte olmaya başlamıştım. Tangasını çekiştirirken daha da arttı inlemeleri. Hemen pantolonumun kemerini ve düğmelerini açıp üzerimde biraz yükseldi ve pantolonumu dizlerime indirmeme yardımcı oldu. Hiç beklemeden aletimi çoktan ıslanmış olan kadınlığına doğru götürdüm ve tangasını sıyırdığım gibi içine girdim. “Ahhh, Cihan evet evet lütfen daha derine gir. Bak senin için ıslandım...” diyerek kulağıma müstehcen kelimeler fısıldamaya başladı. Üzerimde zıplamaya başlarken ikimizin de hareketleri hızlanmıştı. Ofisin içini tenin tene çarpma sesleri doldurmuştu. İnce belini kavrayıp üzerimde zıplamasına yardımcı olurken boşalma problemi yaşayacağımı zaten biliyordum. O ise kafasını geri yatırıp göğüslerini adeta ağzıma sokarken iri göğüslerinin arasını yalayıp onu daha da kendinden geçirirken inlemeleri daha da arttı. Lara’nın sıcak bedeni üzerimde hareket ederken, aklımı tümüyle ona bırakmaya başlamıştım. Dokunuşları, nefesi, çıkardığı hafif zevk dolu sesler… İçimdeki gerginliği dağıtmaya yetiyordu. Tam o anda, odada tiz bir telefon sesi yankılandı. Başta umursamadım. Lara da fark etmişti, ama dudaklarını boynumdan ayırmadan hareketlerine devam etti. Telefonun çalması durdu. Ama birkaç saniye sonra yeniden başladı. Ve sonra tekrar. İnadına çalıyordu, sanki arayan kişi vazgeçmeyecekmiş gibi. Ciddileşen bakışlarımı tavana dikerek dişlerimi sıktım. “Hay sikeyim, kim ısrarla arayıp duruyor amına koyayım?” diye küfrettim gözlerimi devirerek. Lara huysuzca homurdanıp dudaklarını büzerek hareketlerini yavaşlattı. “Ya Cihan, en güzel yerindeydik.” diye sızlandı vücudunu bana daha da yaslayarak. Ama ben onu artık duymuyordum bile. Telefonu elime alıp ekrana baktım. Dün görevlendirdiğim adamdı. İçimdeki tüm rahatlık, bir anda yerini ciddiyete bıraktı. Anında Lara’nın içinden çıkıp onu kenara bırakırken ayağa kalktım, Lara’nın hafifçe sendelemesine aldırmadan onu nazikçe kenara çektim. O ise şikâyet etmeye devam etti. Ama benim umurumda değildi. Pantolonumu yukarı çekerken, bir yandan telefonu açtım ve lavaboya doğru ilerledim. “Konuş.” dedim sesim artık bambaşka bir tona bürünmüştü. Bu aramanın Mardin’le ilgili olduğunu biliyordum. Ve içimde kötü bir his vardı. Telefonu açtığım an içimde tuhaf bir huzursuzluk yayıldı. Mardin’den gelen her haber, beni tetikte olmaya zorluyordu. Ne duyacağımı bilmiyordum ama sesin tonundan ciddi bir şey olduğu belliydi. Karşımdaki adam, hızlı ve ölçülü konuşuyordu, belli ki temkinliydi. “Cihan Ali Bey, dünden beri büyük bir inceleme yaptım ve birçok kişiyle iletişime geçtim. Burada olanları öğrendim.” dedi sesi gerilmişti. “Sizin konaktaki hizmetliler çarşıya çıktığında, içlerinden biri ablanızla ilgili biriyle konuşuyordu. Ben de biraz para teklif ederek her şeyi daha net öğrendim.” Bu sözlerle birlikte omuzlarım istemsizce gerildi, yüz kaslarım hafifçe kasıldı. Lavabonun kenarına dayanarak derin bir nefes aldım, içimdeki huzursuzluk her geçen saniye büyüyordu. Bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum ama henüz ne olduğunu bilmiyordum. “Ne olmuş?” diye sordum, sesim sert ve netti. “Anlat.” Birkaç saniyelik sessizlik oldu. Adamın tereddüt ettiğini hissettim. Söyleyeceği şeyi nasıl dile getireceğini tartıyor gibiydi. Bu bekleyiş sinirlerimi iyice germeye başlamıştı. Sonunda, derin bir nefes aldı ve söylediği tek bir cümle, beynimde yankılandı. “Ablanız ve Aslan Miroğlu arasında beklenmedik şeyler oluşmuş.” Vücudum anında gerildi, bir an nefes almayı bile unuttum. Kelimeler zihnimde yankılanırken ellerimi sıkıca yumruk yaptım, dişlerimi sıktım. İçimde garip bir ağırlık belirdi. Mideme bir yumruk yemişim gibi hissettim. Gözlerimi kapattım, kafamın içinde bu sözlerin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordum. “Ne?” diye fısıldadım, gözlerimi sertçe açarak doğruldum. “Ne demek istiyorsun?” Aslan ve ablam Banu nişanlılardı… Onlar yakında evlenecekti. Bundan emindim. Babam bile artık Miroğulları’yla kurulacak bu bağ konusunda heyecanlıydı. Söz kesilmişti, her şey yolunda gidiyor gibi görünüyordu. O halde neden bu adam bunu bana “beklenmedik şeyler” diye anlatıyordu? Boğazımdan soğuk bir nefes salıp, sesimi daha net ve kararlı çıkarmaya çalışarak sordum. “Ne olmuş olabilir ki? Yakında evleneceklerdi. Bunu herkes biliyor.” Ama içimde büyüyen huzursuzluk artık saklanamaz hale gelmişti. Bir terslik vardı. Bunu daha önce neden bana söylememişlerdi? Ablam neden telefonu kapatırken bu kadar duraksamıştı? Babam neden sesindeki o tuhaf uyarı tonuyla konuşmuştu? En önemlisi, bu adam bana ne demeye çalışıyordu? Bütün bunlar bir anda üzerime çökmeye başlamıştı. İşin içindeki tehlikenin ne olduğunu bilmiyordum ama öğrenmek zorundaydım. Duyacaklarımdan korkmuyor değildim. Çünkü iyi şeyler duymayacağımı biliyordum. “Aslan Miroğlu’nun kardeşi kaçırılmış ve öldü sanılmış.” dedi adam sakince, sesi soğuk ve ölçülüydü. “En son da onun arkadaşı, Jiyan diye bir kız suçlanmış. Kızın son kez onunla görüldüğü söylenmiş, yani kızı katil ilan etmişler en yakın arkadaşını öldürmekle anlayacağın.” Bir an beynimde şimşekler çaktı. Derin bir nefes aldım, vücudumdaki tüm kaslar gerildi. “Ne diyorsun sen?” dedim elimle lavabonun kenarını sıkarken. Ama adam duraksamadan devam etti. “Sonrasında Aslan’ın ailesi kan bedeli olarak berdel kararı vermiş. Amaçları önce Kardelen denilen kızın cesedini bulmakmış. Onu bulana kadar da ‘Jiyan madem Kardeleni öldürdü, o zaman Aslan ile evlendirilsin’ demişler. O biraz daha acımasız olup kardeşinin intikamını alır diye.” Kan beynime sıçradı. “Ne?” diye fısıldadım, elimde olmadan. “Evet. Senin ablanın nişanlısı ile evlendirmişler.” Bir saniyeliğine zaman durdu. Kalbim göğsüme sertçe çarptı. Elimi saçlarımın arasından geçirdim, nefesim düzensizleşmişti. Adamın sesi boğuk bir uğultu gibi zihnimde yankılandı. “Baban öfkelenmiş, nişanı atmış doğal olarak. ‘Kızımı kuma vermem’ demiş.” Bacaklarım hafifçe gevşedi, lavaboya biraz daha yüklenerek kendimi destekledim. Bu nasıl bir saçmalıktı? Bu nasıl bir karmaşaydı? Birkaç saniye boyunca beynim olanları algılamakta zorlandı. Ama adam konuşmaya devam etti, duraksamıyordu. “Olaylar giderek daha da karışmış. En sonunda Kardelen bulunmuş ama bu sefer de diğer kız masum ilan edilince boşanma gibi bir durum söz konusu olmamış.” Dudaklarımı araladım ama tek kelime çıkmadı. “Kimileri Aslan Miroğlu vicdan yaptı da evli kalmaya devam etti diyor, kimileri aşık oldu diyor. Kimileri de Dilşad ailesi kan davasını büyütmesin, kızları haksız yere berdel oldu diye olay çıkmasın diye devam etmeye karar verdiler diyor.” Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyormuş gibi hissettim. İçimde garip bir sıkışma oldu. “Anlayacağın ortalık bayağı karışmış halde.” diye ekledi adam, sesi soğuk ve gerçeği olduğu gibi anlatan bir tondaydı. “Ablan da sevdiği adam ellerinden gittiği için depresyonda. Hali hiç açıcı değildi gördüğüm kadarıyla. Baban da intikam diye geziyor şu an. Durum böyle, Cihan Ali Bey.” O an nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Göğsüm ağırlaşıyor, başımda keskin bir zonklama hissediyordum. Zihnimde kelimeler üst üste biniyor, mantıklı bir bütün oluşturmuyordu. Ablam… Sevdiği adamı kaybetmişti. Babam… Yine kan davası peşindeydi. Ve Aslan Miroğlu… O herif, Jiyan denilen kızla mı evliydi şimdi? Elimi lavabonun kenarından kaldırıp alnıma götürdüm, başımın sol tarafında zonklayan bir ağrı başlamıştı. Gözlerimi sıktım ama başımın dönmesini engelleyemedim. “Lan… Olamaz böyle bir şey.” diye fısıldadım, boşluğa konuşuyormuş gibi. Derin bir nefes aldım, ama göğsüme oturan ağırlık nefes almamı zorlaştırıyordu. Başımın içindeki uğultu artmıştı, sanki içeride biri sürekli fısıldıyordu ama ne dediğini anlayamıyordum. Bu nasıl oldu? Nasıl bu kadar büyük bir olaydan haberim olmadı? Düşünceler zihnimde bir girdap gibi dönmeye başladı. Ellerimi yumruk yaparak lavabonun kenarına koydum, ayakta durmaya çalışıyordum ama dizlerim hafifçe titriyordu. Ablam o haldeyken ben burada ne yapıyordum? Telefonu sıkıca kavradım, içimde patlamak üzere olan bir öfke kabarıyordu. Birkaç saniye boyunca sadece nefeslerimi düzenlemeye çalıştım, ama olmadı. Bu olay, bu karmaşıklık, bu ihanet gibi gelen durum… Her şey beynimi zonklatıyordu. Ben, bu rezilliğe sessiz kalamazdım. Bu kadar büyük bir karmaşanın içinde nasıl bu zamana kadar hiçbir şey duymamıştım? Bu işin içinde çok daha fazlası vardı ve ben burada, uzaklarda, hiçbir şeyden habersiz günümü geçiriyordum. Sertçe nefes alıp telefonu kulağıma götürdüm. “Tamam, sağ ol. Paran hesabına yatacak.” dedim sesim her zamankinden daha keskin ve soğuktu. Telefonu anında kapatıp elimde sıktım. Nefesimi düzenlemeye çalışırken titreyen parmaklarımı fark ettim. Öfkemi kontrol etmeliydim ama içimde bir şey yanıyordu. Kanıma dokunuyordu bu durum. Ablama yapılanlar, uğradığı haksızlık, sevdiği adamın ellerinden kayıp gitmesi… Onun için her zaman erkek kardeşten çok bir abi olmuştum ama ilk kez bu kadar korumasız olduğunu hissediyordum. Babamı gram umursamazdım, onun öfkesi bana işlemezdi. Ama Banu… O benim her şeyimdi. Annemin ölümünden sonra bana annelik yapan, sevgisini hiçbir zaman eksik etmeyen tek kişiydi. Gözlerimi sertçe kapatıp, derin bir nefes aldım. Bu böyle kalamazdı. Telefonu tekrar açıp hızla numarayı çevirdim. Sağ kolum olan adam telefonu açtığı gibi hiç beklemeden konuştum. “Bana bilet ayarla. İlk uçakla Mardin’e gideceğim.” Karşıdaki adam bir saniye duraksadı. Sonra hızla cevap verdi. “Anlaşıldı, Cihan Ali Bey. Uçuş bilgilerini hemen geçeceğim.” Telefonu kapatır kapatmaz hızla içeriye döndüm. Öfkem adımlarımı hızlandırıyordu. Gözlerim sertleşmişti, yüzümdeki kaslar gergindi. İçimdeki bu ateş bir kez alev aldı mı, kolay kolay sönmezdi. Kapıdan içeriye adım attığımda, Lara hâlâ odanın ortasında duruyordu. Üzerindeki elbisesi hafifçe kaymış, bana dikkatlice bakıyordu. Gözlerindeki merak barizdi. Beni böyle sinirli görmeye alışkın değildi. Kaşlarını çatarak bana doğru döndü. “Fazla öfkeli görünüyorsun. Bir şey mi oldu, sevgilim?” diye sordu sesi önceki şehvetli tonundan farklıydı. Ama ben, onun meraklı bakışlarını bile önemseyecek durumda değildim. Ceketimi hızla sandalyeden aldım, düğmelerini iliklemeye bile zahmet etmeden omzuma attım. Yüzümdeki sert ifadeyle ona döndüm. “Mardin’e gidiyorum, Lara.” dedim sesim net ve kararlıydı. “İşler karışmış. Sen de fazla sorgulama, şu an kafamda değilim. Sonra arayacağım seni.” “Ya ne demek Mardin’e gidiyorum ne oluyor Cihan? Beni merakta bırakıyorsun kötü bir şey mi oldu? Cihan duyuyor musun beni? Sevgilininim ben senin beni böyle başından savmaya artık bir son mu versen diyorum!” Lara bir şey söylemeye çalıştı ama ben onu dinlemiyordum bile. Valizimi toplamak üzere hızla dışarı çıkarken, içimde sadece tek bir şey vardı: Ablam Banu için bu oyunu bozacağım. Miroğulları’nın yaptığı her şeyi, tek tek burnundan getirmeye kararlıydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD