"Çek şu kara gözlerini üzerimden! Rahatsız edici bir ucubesin."
Dediği bu sözü gerçekten de işitiyor muydum? Hepsi daldığım uykunun kâbusu olsun istiyordum. Elimdeki elma şekerini göğsüme bastırdım.
"Şuna bakın nasıl titriyor!"
"Bayılacak mı yoksa? Aman Kutlu, ne diye bu kadar üstüne gidiyorsun kızın?"
Beraberindeki arkadaşları kahkahalarla beni işaret ederken, yüzünü buruşturdu Kutlu. "Onunla olacağıma, bacaklarımı kırıp spor kariyerime son veririm daha iyi!" bana sırtını dönüp ekledi sözüne. "Nasıl inandın buna Münevver? Sen ve ben... Birlikte olabilir miydik?"
Biz sevgili değil miydik?
Dün gece... Ara sokakta onunla karşılaştığımda kucaklamıştı beni sıkıca. Ayağımı yerden kesip döndürmüştü etrafında. Dahası... biz ilk kez öpüşmüştük! B-Ben... Ben ilk öpücüğümü ona vermiştim! Elimi dudaklarıma götürdüm ve geceden kalan hissi tattım bir kere daha.
"Kutlu..."
Adını dudaklarımdan mırıldanarak çıkardığımda, kahkahalarını sürdüren kalabalık acımasızca alay etti benimle.
"Benden ayrılıyor musun?"
Soruma karşılık öfkeyle fırlattı elindeki çantayı. Birkaç adımda yanıma ulaşıp omzumdan ittirdi beni.
"Sen fazla oluyorsun artık!"
Ne demiştim ki?
"Bu kadar yüzsüz müsün? Seninle ne zaman sevgili olduk da şimdi ayrılalım?"
Kafamda oturmayan parçalarla neredeyse bilincimi kaybetmiştim. İkimiz aynı olayları yaşarken, farklı mı hissetmiştik?
Beni öpüşü, bana sokuluşu... Göğsümde konaklaması... Kokumu içine çekip sarılışı...
Bütün bunlar yaşanmamış mıydı? Benim hayal ürünüm olamazdı bunlar! Bedenimde izi olduğu halde nasıl söylerdi bunları?
"Tamam Kutlu yeter ya. Kazandın işte iddiayı. Uzatmayalım. Okulun son yılı başına bela alma." diyen arkadaşına dönerek küstah bir tavırla güldü.
"Kendini sevgilim sanmaya cüret edecek kadar aptal bir kızın başıma bela olabileceğini sanmıyorum."
Bir çekiçle göğüs kafesimi kırıyordu sanki Kutlu. Kemikleri parçalaya parçalaya, kalan son kanımı pompalamaya çalışan kalbime ulaşmıştı dikenli sözleriyle.
"Kutlu, ne diyorsun? Nasıl... Nasıl yani? Anlayamıyorum."
Omuzlarımdan tekrar ittirince tökezleyerek yere düştüm. Bütün gülüşler birleşti ve kasırga oluşturdu havada.
Bir kasırga...
Herkesin sesini uğultu haline getirdi. Bir tek Kutlu'nun gök rengi gözleriyle baş başaydım.
"Git buradan Münevver. Kafanda ne kurdun, ne bitirdin, bilmiyorum. Sana birkaç kez iyi davrandım diye aşk mı sandın bunu?" belirgince yutkunurken iki yana salladı başını. "Yanılmışsın. Değil seni sevmek, etrafımda varlığını hissetmek bile tiksindiriyor beni!"
Düştüğüm yerden, bir perde çekilen gözlerine son defa baktım.
Elma şekerini sevmiyor muydu? Bana sevdiğini söylemişti. Bunu gizlememi istediği için mi kızmıştı yoksa? Herkesin içinde uzatıverince şekeri, öfkelenip düşürmüştü beni.
Başımı eğdim nihayetinde. Zira aslında her şey apaçık ortadaydı.
Konu elma şekeri değildi.
Ben, Kutlu tarafindan kandırılmıştım.
Güçlükle yutkundum acı acı. İçimden ettiğim intikam yeminiyle aşağı yukarı salladım başımı.
Sesimin titremesine engel olmak için yumruklarımı sıkıp konuştum.
"Anladım."
Bugünü asla... Ama asla unutmayacağım Kutlu! Artık kimse beni kandıramayacak. Sayende büyük bir ders aldım. Hayatımın en acı sillesini atıp, bu dersi bana sen verdin.
***10 Yıl Sonra***
Yağmurun altında, asistanım Betül tarafından başıma tutulan şemsiyeyle ona bakıyordum.
Ona: Yani Kutlu'ya.
Kader bizi on yıl sonra yine karşı karşıya getirmişti. Bunun ilahi adalet olduğunu biliyordum. Tam şuanda ondan nefret etmem gerekiyordu değil mi?
İnsan bazı duygularını seçemiyordu. Ama iç dünyasındakileri saklamak onun elindeydi.
"Bir şans daha ver Münevver."
"Ah, Kutlu..." diye söze girdiğimde yağmurdan ıslanan bedeni apaçık önüme serilmişti. Dizlerinin üzerinde yere çöktü. Bense devam ettim cümleme. "İsmimle beraber çok şeyi değiştirdim. Bunu göremeyecek kadar kör müsün?"
"Dinle... Dinle sadece çocuktum! Ben on dokuzdan gün almıştım. Sense on sekiz yaşındaydın. Çocuktuk Mine. Yaptığım hatayı telafi edebilirim. Senden ayrılmak-"
Şemsiyenin altından çıkmadan fevrice bir adım atıp ittirdim onu omuzlarından. "Sevgili miydik ki ayrılmış olalım?"
Hayret içerisinde ağzını açarken, öfkeli mavi gözleri lavicerte kayıyordu sanki. O aşırı erkeksi görüntüsü, yağmurun altında ıslanan bedeniyle gün yüzüne çıkıyordu. "Ama dün... Dün bana belge imzalattın! Oteldeyken benimle-"
"Git buradan Kutlu!"
Tarihi tekerrür ettirirken aldığım intikamın neşesi olur sanıyordum. Madem öyle, neden doluydu gözlerim? Neden titriyordu ellerim? Mavi gözlerinin baktığı her bir noktamda onun ateş veren parmaklarını hissediyordum hala.
Islak izler bırakan dudaklarının tesiri yüzümde, boynumda, kulağımın tam arkasında yerini hissettiriyordu. Evet, dün yaşadıklarımız rüya değildi. Ama onun kendi aklından şüphe etmesini istiyordum. Tıpkı yıllar önce benim ettiğim gibi...
Kaşlarımı çatarak sahte bir tebessüm kondurdum yüzüme.
"Kafanda ne kurdun, ne bitirdin, bilmiyorum. Sana birkaç kez iyi davrandım diye aşk mı sandın bunu?"
Anlamıştı. Zira kendi cümleleri yankılanıyordu kulaklarında. İkinci bir şans ha!
"Yanılmışsın. Sana acıyıp yanımda çalışmana izin verdiğim için bile pişmanken, benden ikinci bir şans isteyemezsin!"
Maviye çalan gözlerine karanlığı yerleştirdi Kutlu. İkinci bir şans... Sadece hak edene verilmez miydi?
Çocuktuk.
Ama çocukluğumda yaşadığım bu kâbus, yetişkinliğimde yakamı bırakmadı. İsmimi, görüntümü... Her şeyimi değiştirmeme sebep oldu.
Kendince haklı bahaneleriyle beni o gün neden aşağıladığını anlatmaya çok hevesliydi. Olan olmuş, kırılan kalbim tamiri mümkün olmayan nitelikte dondurulmuştu.
Arkamı döndüm ve taksiye girmeye hazırlandım.
O esnada seslendi: "Mine!"
Ne... Ne münasebet? Omzumun üzerinden dönüp baktım Kutlu'ya.
"Mine Hanım..." diye düzeltti kendi kendine. "Çok acı çektim. Sokak ağızlarında dövülen bir p*çten farkımın kalmadığı günler oldu. Seni özledim. Seni çok özledim ve dayanamadığım her an kafamı dağıtmak için yanlış şeyler yaptım. Sana gelemedim Mine..."
Ne yani? Ona... Ona acımalı mıydım?
Yeni bir oyunun ortasında olmadığımı nereden bilecektim? Üstelik bu herifin bitmiş boks kariyerinin peşine çete başı olduğunu da öğrenmişken...
"Söz veriyorum kanıtlayacağım! Aşka ikinci şansı verene kadar bırakmayacağım seni!"
•
Kader on yıl sonra ikinci bir şans yolunda, sakatlanarak boks kariyerini bitiren ve uzun süre çete başı olan Kutlu'yu; ünlenerek şirketini kuran Mine'yle karşı karşıya getirir!
Zira iş görüşmesine gelen adam, yıllar önce Mine'yi herkesin önünde aşağılayan Kutlu'dur.
Peki Mine'nin kalbi, Kutlu'yu affedecek kadar merhametli mi? Yoksa onu işe alıp geçmişte yaşattığının bedelini zorbalıkla ödetecek kadar kırık mı?
•Kesit:
"Bırak artık kendini... Direnmeyi kes!"
"Sen... Sen bana emir veremezsin! Ben senin patronunum Allah'ın cezası! Nefret ediyorum senden!"
Arkadan sıkıca saran elleriyle belimden çekti beni.
"Kızaran yüzüne bak Mine..." kulağıma fısıldayarak yönümü aynaya çevirince yutkundum. Yüzündeki sırıtış tüylerimi ürpertmişti. "...nefretin böyleyse, aşktan gözün dönünce nasıl olursun, merak ediyorum."
•Gelenektir, başladığınız tarihi yazar mısınız? MİNE, KUTLU'YA İKİNCİ ŞANSI VERECEK Mİ? SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ?