LİMUZİN

1005 Words
Üstümde saten sabahlığımla, kafamda bigudilerimle, makyajımın son dokunuşlarını yapıyordum. Kapımı çalıp, kapı arasından bana seslenen Alice’le odağımı aynadan, çaprazımdaki kapıya çevirdim. ‘’Efendim Alice?’’ ‘’Senden bir şey isteyebilir miyim?’’ dedi. ‘’Nedir hayatım?’’ ‘’Bugün ben olmadan idare edebilir misin?’’ ‘’Ben her zaman kendi başıma idare edebilirim Alice. Ama neden olduğunu öğrenebilir miyim?’’ ‘’Dayımın kızı bugün nişanlanıyormuş. Paris’e gitmem lazım, helikopter gelecek birazdan.’’ ‘’Şimdi mi haberin oldu bundan?’’ ‘’Daha önce söylemişlerdi ama ben önümüzdeki ay zannediyordum. Annem az önce arayıp Tarık’ın et mi yoksa balık mı tercih ettiğini sordu.’’ ‘’Abim de mi geliyor?’’ ‘’Benim kocam olarak bildikleri için onu da bekliyorlar tabii ama Tarık neden gelsin ki?’’ Salaktı bu kız ya… Altı aydan fazladır evlilerdi ve gerçekten birbirlerine karı koca gibi davranıyorlardı. Benim evliliğimden bin kat daha güzel bir evlilikleri vardı aslında. Abim de boşanma konusunu sürekli erteleyip duruyordu. Aslında bir adım atsa, çok mutlu bir evlilikleri olacaktı ama o hâlâ, abimin hayatına emaneten tutturulduğunu düşünüyordu. Halbuki buradan bakınca temelde, tam merkezdeydi. Abimin sesini duydum arkadan. ‘’Konuştun mu Naz’la?’’ Başını kapıdan arkaya çevirip ‘’Konuşuyorum.’’ dedi. ‘’Baksana, hangi elbiseni giyeceksin?’’ diye sordu bu defa da abim. ‘’Gümüş rengi olanı giyerim. Hazırda başka elbisem yok.’’ ‘’Alışverişe çıkalım mı? Var mı o kadar vaktimiz?’’ ‘’Sen çık, benim helikoptere yetişmem lazım.’’ Gerçekten bu kızın kalan aklı da abimle evlenince gitti. ‘’Sana elbise almak için dedim ben.’’ ‘’Gerek yok, zamanım da yok. Naz bu gece düğünde olacak. Bu gece evde yalnızsın.’’ ‘’Beni nişana götürmüyor musun? Halbuki kıyafetlerimi de hazırlamıştım. Kravat, mendil, kol düğmelerim ve kemerim için elbiseni sordum.’’ Alice kapının arasından bana şaşkınlıkla baktı. Ona göz kırptım. ‘’Nişanda iyi eğlenceler.’’ dedikten sonra da öpücük attım. Alice, nedense abimi gelmesine gerek olmadığı konusunda ikna etmeye çalışmak için peşinden gitti. Ben de saçımdaki bigudilerimi açıp, saçlarımı savurarak buklelerimi şekillendirdim. Kılıfın içinde duran simli, ten rengi, askılı saten elbisemi ve turkuaz rengi topuklu ayakkabılarımı giydikten sonra, tabletimle dosyalarımı alıp, çıktım. Düğüne yedi saat vardı ama benim önceden gitmem lazımdı. Bizim esas işimiz buydu işte; düğün günü, düğün sahiplerinin de misafirler gibi eğlenmesini sağlamak. Gelin ve damat düğüne üç saat kala gelecekler ve odalarında hazırlanmaya başlayacaklardı. Tabii bu düğünde geline sürpriz yapılacağı için, programın nasıl akacağı bilinmiyordu. Yani bakınca çok ince bir düşünce ama, gelinliği bile kendi adına seçilmiş bir gelin, böylesi bir sürprizle mutlu olabilir miydi? Hem, belki kendini hayatının bu döneminde evliliğe hazır hissetmiyordu, olamaz mı? Umarım düğünü kazasız belasız atlatırdık ve ödemeyi de tek seferde alabilirdik. Eğer bu düğün başarısız olursa, yeni yeni inşa ettiğimiz markamızın adını kötüleyebilirdi. Neden en başından kabul ettim ki ben böyle bir şeyi? Ha, doğru… Adamları gay zannetmiştim, öyle değil mi? Oflayarak antredeki benchin üstüne çöktüm. Biraz nefes aldıktan sonra ‘’Sen katillerle uğraştın, mafyayla aynı yatağı paylaştın, koskoca bir serveti elinin tersiyle ittin ve gelip burada bir hayat kurmayı başardın. Alt tarafı bir düğün… Üstesinden gelirsin sen.’’ dedim kendi kendimi cesaretlendirmek için. Gelinin abisi vardı bir de… Adam beni tutup öptü ya! Çekti, öptü… Sonra da sanki bir ilişkimiz varmış gibi her gün çiçek yollamaya ve mesaj göndermeye başladı. Yok, kardeşini getirmek için Quebec’e gitmiş de, düğün günü beni görmek için sabırsızlanıyormuş da, bilmem ne… Hiçbir mesajına cevap vermediğim halde bana sanki bir ilişkimiz varmış gibi her gün mesaj atmaya devam etti. Üstüne çok da düşünmeye gerek yoktu; kardeşine düğün yaparken, biraz eğlenmek istedi belli ki. Alice evli olduğuna göre tek seçeneği ben oluyordum. Tabii bu adam daha önce ben evliyken de bana kur yapmıştı. Bunca yıl sonra yeniden karşılaşmamızın ve bu adamın sanki o gecenin üstünden bir gece geçmiş gibi davranmasının bir nedeni var mıydı? Kader, kısmet dedikleri böyle bir şey miydi? Tabii tabii; böyle bir kısmeti de bana yar ederler… Bu gece düğün telaşından, ailesinin yanında dönüp bana bakmaz bile. Kesin bir sevgilisi, nişanlısı filan da vardır bunun… O da gelir, onun yanında beni hepten yok sayar. Bir an için Alice’in de bekar olduğunu ve bu adamın oyalanmak için Alice’le flört ettiğini düşündüm. İçimdeki öfke, sadece bu ihtimalle bile beni kurt gibi kemirmeye başladı. Sanki ruhum, kasnağa gerilmiş bir kumaştı ve bu öfke ince ince bir oya gibi içimde işleniyordu. ‘’Kalk yavrum, sadık yarin olan işinin başına geç hadi…’’ dedim kendimi saçma sapan düşüncelerden kurtarmak için. Tam aşağı indiğimde önümde siyah bir limuzin durdu ve şoförü inip, binmem için arka kapıyı açtı. Arabanın içine baktığımda onu gördüm, Guillaume. Saçlarını eski film yıldızları gibi taratmış, üstünde mavi bir keten gömlek ve bej rengi keten pantolonu vardı. Belli ki, düğün için daha sonra giyinecekti. Saç tıraşını düğün için yaptırdığı belli oluyordu. Benimle göz göze gelince gülümsedi. Onu özlediğimi hissettim. Bana böyle gülümsemesi, soğuk ve fırtınalı bir günde eve gelip, bir fincan sıcak ve ballı çay içmek gibi hissettirdi; sıcacık. Pilot model güneş gözlüğünü çıkarıp, beni tepeden tırnağa beğeniyle süzdü. ‘’Bu ne güzel bir elbise!’’ İlk lafı bu olmuştu. Şaşkın şaşkın öylece kalakaldım. ‘’Binmeyecek misin? Geç kalacağız.’’ dedi. ‘’Benim arabam var. Hem sizin bu kadar erken gelmenize gerek yoktu.’’ dedim. ‘’Randevu verdiğim bir hanımefendiyi tek başına gönderecek kadar kaba bir adama mı benziyorum ben? Tabii ki seni almaya gelecektim; her centilmen erkek gibi…’’ ‘’Ben sizinle randevulaştığımı hatırlamıyorum.’’ ‘’Ben hatırlıyorum…’’ dedi gözlerini dudaklarımda gezdirerek. ‘’Her saniyesini… Hiç aklımdan çıkmıyor, daha fazlasını dört gözle bekliyorum.’’ dedi arsızca ve dudaklarını yaladı. Şoförün yanında yapılacak şey miydi bu? Tam rezaletti. Sussun diye arabasına bindim. Karşı koltuğunda kıyafetler vardı, o yüzden yanına oturmak zorunda kaldım. Bir parmağını kolumda gezdirerek ‘’Çok güzel olmuşsun.’’ dedi. Bu teması beni her ne kadar heyecanlandırsa da, alınmış bir çocuk gibi kolumu kendime çekip, ona somurtmaya ve önüme bakmaya devam ettim. ‘’Seni çok özledim.’’ diye fısıldadı. Ses tonunda birçok duygudan azar azar parıltı taşıyordu. Özlem, arzu, içtenlik, tutku... Her ne kadar inkar etmeye çalışsam da, sesindeki tınılar sadece kulaklarıma değil, birden fazla duyuma temas ediyordu. Beni özleyecek ne yaşamıştı da, özlemişti ki? Beni rezil etmesin diye arabasına binmiştim. Bana, ne derse desin, ona asla renk vermez, tavrımı değiştirmezdim ama, beni en beklemediğim yerden vurdu; ‘’Babam seni tanıyormuş bu arada.’’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD