İLK ÖPÜCÜK

1570 Words
Fonda çalan salon müziği eşliğinde sade ama şık dizayn edilmiş kozmetik mağazasında tek tek parfümleri kokluyordum. Üretilmiş en kışkırtıcı en kadınsı kokuyu arıyordum. Yaklaşık üç saat geçirmeme, aynı parfümleri tekrar tekrar koklamama rağmen, bir türlü aradığım o kokuyu bulamadım. Yapmışken tam yapmak, en uç noktaki, en baştan çıkarıcı ve yırtıcı kokuyu bulmak istiyordum. Yasemin ve bergamot ağırlıklı o üç parfümle, çikolata ve zencefil kokulu diğer iki parfümü bir daha koklarken artık midemin ağzıma geldiğini hissettim. Anadolu usulü beyaz sabunla yıkanıp gezecektim en sonunda, az kalmıştı yani. ‘’Başlarım kokusuna da küçük kızına da!’’ dedim Türkçe bir şekilde. Satış temsilcisi kızcağız ne demek istediğimi anlamadığı için nasıl yardımcı olacağını sordu. ‘’Bana bir tane portakallı vanilyalı parfüm verin, siz seçin.’’ dedim bıkmış bir şekilde. Satış temsilcisi gülümseyerek arkamdaki standa ilerlediği sırada kulağıma o tanıdık ses doldu; Guillaume’nin sesi… Bu adam neden her yerde karşıma çıkıyordu? ‘Buralarda alışveriş yapılacak kaç yer var ki Naz? Adam tabii ki buraya gelecek.’ dedi adamın avukatlığına soyunan iç sesim. Onunla karşılaşmadan bir yerlere kaçmaya, saklanmaya çalıştım. Önümdeki rafların arka kısmına geçip, bir de yere çöktüm. Çok geçmeden önümde bir çift makosen ayakkabı belirdi. Başımı korkarak o ayakkabının sahibinin yüzüne kaldırdım. Bana gülümseyerek bakıyordu. Bir elini uzatarak beden diliyle beni yerden kaldırmayı teklif etti. Mecburen elini tutup kalktığımda da ‘’Bu ne güzel bir sürpriz böyle Naz Hanım. Görüşmeyeli nasılsınız?’’ ‘’Teşekkür ederim, siz nasılsınız? Andrew Bey’i göremedim.’’ dedim. ‘’Onun defilesi var bugün, onunla ilgileniyor.’’ dedi. ‘’Onu bu kadar önemli bir günde yalnız mı bırakıyorsunuz?’’ dedim. Sonra da ‘’Beni ilgilendirmez tabii…’’ dedim. ‘’Yani açıkçası onun defilesi beni de pek ilgilendirmez.’’ VIP müşterilerle ilgilenen bir satış temsilcisi kırıta kırıta gelerek Guillaume’i selamladı ve onu VIP odaya davet etti. ‘’Maşallah, siz de epey yoğunsunuz. Andrew Bey’in haberi var mı bu alışverişinizden?’’ ‘’Neden yaptığım alışverişi ona haber vereyim ki?’’ dedi. Benimle ilgilenen satış temsilcisi yanımıza gelip ‘’Hanımefendi, istediğiniz gibi portakal ve vanilya kokulu parfümlerimizden en iyi seçenekleri getirdim size ama, bu ürün henüz satışa sunulmadı. Afrodizyak etkili bir parfüm. Sabahtan beri baktığınız kışkırtıcı parfümlerden daha farklı bir esansı var, buna da bir şans vermek ister misiniz?’’ Keşke beni o şişenin içindeki parfümde boğsaydın da, bunları söylemeseydin. Adamın önünde yerin dibine girdim. Bir de satış temsilcisi konuştukça kıs kıs gülmüyor muydu, parfüm şişelerinden biri boğazına tıkacaktım en sonunda. ‘’Bakabilir miyim ben o kokuya?’’ dedi merakla. Az önce gelen uzun bacaklı VIP satış temsilcisi ‘’Sizin sipariş ettiğiniz koku o değil.’’ dedi. ‘’Hanımefendi, size çok zahmet verdim ben bugün. Rica etsem, başka bir mesai arkadaşınız bana servis verebilir mi? Hem belli ki sizin kahve molası saatiniz gelmiş.’’ dedi. Kadını başından nazikçe defediyordu. Kadın biraz itiraz edecek gibi oldu ama sonra ‘’Siz nasıl arzu ederseniz…’’ dedi ve gitti. Az önce temsilcinin bana getirdiği parfümün kapağını açıp kokladı ve yüzünü buruşturdu. ‘’Beğenmediniz mi?’’ dedi benimle ilgilenen temsilci. ‘’Tabii, hanımefendi kendi karar verir ama, bu koku onun kokusu değil. Koku tek başına güzel bir koku, yanlış anlamayın, ama onun teni daha güzel kokulara layık.’’ ‘’Ben o kokuyu alıyorum.’’ dedim temsilciye, kokuya hiç bakmadan. Belki haklıydı… Ama, inat değil miydi arkadaş, alacaktım işte. ‘’Bence bu kadar erken karar vermeyin.’’ dediğinde yeni bir VIP müşteri temsilcisi gelmişti. ‘’Hoşgeldiniz Guillaume Bey, arzu ederseniz sizi odaya alalım.’’ dedi kadın hiç zaman kaybetmeden. ‘’Tabii, ama bugün bir misafirim de var.’’ dedi beni kastederek. ‘’İkinizi de ağırlamaktan büyük mutluluk duyarız.’’ Ben yine bu adamın yönlendirmesiyle kendimi bir yerlerde buluyordum. Odaya girip, koltuklara oturduğumuzda zaman kaybetmeden bize şampanya ikram ettiler. Pandora’nın kutusu olabilecek kadar güzel ve özgün tasarlanmış, inanılmaz şık bir kristal kutunun içinden sanki mücevherden yapılmış gibi duran lükse ve şık lila rengi bir şişe çıktı. Parfümü tam Guillaume’ye uzatacakları sırada ‘’Ben bunu hanımefendi için sipariş vermiştim. Onun beğenisine sunun.’’ dedi. Şaşkınlıkla dönüp baktım. ‘’Sizden rica etsem, bize biraz müsaade eder misiniz?’’ diyerek çalışanları uzaklaştırdı ve bana döndü. ‘’Naz Hanım, geçen gün için sizden özür dilemek istiyorum. Kabalığımı lütfen bağışlayın. Bu parfümü sizden özür dilemek için özel olarak sipariş ettim.’’ ‘’Buna hiç gerek yoktu.’’ dedim. ‘’Eğer armağanımı kabul ederseniz, içim biraz olsun rahatlayacak.’’ ‘’Buna sahiden gerek yoktu.’’ dedim. ‘’Sizde kalan parfümümü vermeniz yeterli.’’ ‘’Buna bir bakın, eğer beğenmezseniz, parfümünüzü size hemen iade ederim.’’ ‘’Buna hiç gerek yoktu.’’ ‘’Israr ediyorum, lütfen…’’ dedi. ‘’Peki ama sadece kokusuna bakacağım.’’ dedim. Çalışanları geri çağırdı ve böylece parfümü bana sundular. Odadaki erkek çalışanlardan biri önümde diz çöküp, bileğime sıkacak oldu ama ‘’Müsaade ederseniz, yanımdaki hanımefendiye ben hizmet etmek isterim.’’ dedi ve adamın elinden şişeyi aldı. Onun yerine önümde diz çöküp ‘’Bileğinizi uzatır mısınız, Naz Hanım?’’ dedi. Sessizce bileğimi ona uzattım. Parfümü sıktıktan sonra havaya sıkıp, bileğimi içinden geçirdi. Bu sırada odaya yayılan kokuyu da gözlerini kapatarak içine çekti. Elimi tutmaya devam ediyordu. Çalışanlar bizi yine yalnız bıraktılar. Yaklaşık on beş saniye sonra bileğimi nazikçe salladıktan sonra eğilip kokumu içine çekti. ‘’Tam tahmin ettiğim gibi! Bence teninize çok yakıştı.’’ dedi. ‘’İzin verir misiniz?’’ dedim elimi çekiştirerek. Benim de koklamam lazımdı. Bileğimi kokladığımda şaşkınlığımı gizleyemedim; yani koku çok güzel bir kokuydu sahiden de ama, lolipop kokuyordu bu parfüm de. ‘’Bu da lolipop kokuyor.’’ dedim. ‘’Evet, ama daha lezzetli bir lolipop gibi kokmuyor mu?’’ ‘’Siz benim kokumla dalga geçmediniz mi?’’ ‘’Şaka mı yapıyorsunuz? Neden böyle bir şey yapayım? Ben sizin böyle bir kokuyu tercih etmenize hayranlık duydum. Kendi tarzınız, bir orijinaliteniz var ve bu bende büyük bir hayranlık uyandırıyor. Tıpkı o gece, sizi marinada, partide gördüğüm andaki gibi…’’ Gözlerimin içine baka baka konuşuyordu. Demek o geceyi hatırlıyordu. Üstünden iki yıldan uzun zaman geçmesine rağmen hem de… Şimdi bu konuyu neden açmıştı ki bu adam? Neden bana parfüm alıyordu, böyle jestler yapıyordu? Neden ben, onunla bu odada başbaşaydım ki? Aniden ayağa kalktım. ‘’Parfümler sizde kalsın, benim parfüm alerjim başladı zaten. İyi günler. Andrew Bey’e de selam söyleyin, masa düzenini kendisine yarın sabah mail olarak göndereceğiz.’’ diye saçmalamaya başladım çıkmaya çalışırken. ‘’Naz Hanım.’’ diyerek beni durdurmaya çalışıyordu ama ben laflarımı sıralamaya devam ediyordum. Son anda elimi tuttu ve beni kendiyle duvar arasına sıkıştırdı. ‘’Neden kaçtığını sorabilir miyim? Yoksa yine mi evlisin? Şu kocana söyle de sana bir yüzük alsın ve bu kadar yalnız bırakmasın. İnsan böyle bir kadını bırakmak için aptal olmalı.’’ dedi dudaklarıma fısıldayarak. Allah’ım sen bana yardım et, kendimi koyverdim, vereceğim yaban ellerde… Tam o sırada bir çalışanın ayak seslerini duyduk. Bunu duyunca geri çekildi ve ben de koşarak oradan uzaklaştım. Üstünden günler geçmişti ve biz düğünle ilgili son toplantımızı gerçekleştirdik. Ben tabii ki elimden geldiğince mesafeli ve soğuk davranmaya çalışıyordum ama adam göz göre göre bana kur yapıyordu. Toplantının sonunda bana ‘’Naz Hanım, sizinle bir şey konuşabilir miyim?’’ dedi. Ben de düğünle ilgili bir şey olacağını düşündüğüm için ‘’Tabii, buyrun.’’ dedim. ‘’Biliyorum, düğünü siz organize ettiniz ama, benim davetiyemdeki +1 sizsiniz. Yani ben düğüne sizinle katılmayı umut ederek işaretledim o seçeneği. Düğünde bana eşlik eder misiniz?’’ Adama bön bön baktım. ‘’Hangi düğün beyefendi?’’ dedim hayretle. ‘’Bu, organize ettiğiniz düğün hanımefendi. Bu düğüne benimle katılmanızı istiyorum.’’ dedi. İnsan kendi düğününe birini eşlik etmesi için nasıl davet edebilirdi ki? ‘’Guillaume Bey, düğün sizin düğününüz değil mi zaten? Andrew Bey’e bakın, ne kadar heyecanlı! Madem başka insanlarla flört etmeye devam edecektiniz, neden biriyle evlenmeye kalktınız o zaman? Yazık değil mi adama?’’ Bana bakakaldı önce ama sonra kahkahalarla gülmeye başladı. Karnını tuta tuta, gözlerinden yaşlar gele gele gülüyordu. Nişanlısı Andrew Bey de yanına geldi. ‘’Neler oluyor?’’ dedi merakla. ‘’Dostum çok komik!’’ ‘’Ne oldu ki?’’ Alice de merakla yanımıza geldi. ‘’Hanımefendi senle beni…’’ dedi ama sonra iki büklüm bir şekilde karnını tutarak gülmeye devam etti. Bana dönüp ‘’Siz müthiş bir kadınsınız!’’ dedi. ‘’Dostum neler oluyor?’’ dedi Andrew yeniden. ‘’Naz Hanım senle beni nişanlı zannediyormuş.’’ dedi kahkahalar içinde yine. Onun bu dediğine Andrew de gülmeye başladı bu defa. ‘’Bizi gay mi sanmış?’’ dedi. Alice, durumu anlamış olmalı ki o da gülmeye başladı. Guillaume kendini toparlamaya çalışarak ‘’Tamam, uzatmayalım bu konuyu.’’ dedi ama ben o ortamda daha fazla duramayacağım için hiçbir şey demeden ofisten çıktım. Çıktıktan iki dakika sonra arkamdan geldi. ‘’Naz Hanım, biraz konuşabilir miyiz?’’ dedi. ‘’Size iyi geceler.’’ dedim huysuzca. ‘’Lütfen, kırmayın beni.’’ dedi. ‘’Ne istiyorsunuz?’’ ‘’Yeterince açık değil mi?’’ ‘’İlgilenmiyorum.’’ ‘’Yoksa siz de kadınlardan mı hoşlanıyorsunuz?’’ ‘’Hayır ama erkeklere de ilgi duyduğum pek söylenemez.’’ ‘’Andrew, kız kardeşim Guillemette’le nişanlı ama bir takım sorunlardan dolayı biraz uzun bir nişanlılık oldu. Öyle bir noktaya geldiler ki, sürpriz bir düğün onlara ilaç gibi gelecektir. Ben de kardeşimi en iyi tanıyan insan olarak damat adayına yardımcı olmaya çalıştım bu süreçte.’’ ‘’Gay olmak için fazla sıkıcısınız zaten. Hayatımda gördüğüm en sıkıcı gayler diye düşünüyordum sizin için, zaten gay değilmişsiniz.’’ ‘’Peki heteroseksüel, bekar bir erkek olarak hakkımda ne düşünüyorsunuz? Benimle düğüne gelir misiniz?’’ ‘’Düğüne zaten koordinasyonu sağlamak için geleceğim.’’ ‘’Ama yemek servisi olduğunda ve dans edildiğinde yanımda olacaksınız, öyle değil mi?’’ ‘’Daha yeni tanıştık ve siz beni kız kardeşinizin düğününe davet ediyorsunuz. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunun farkında mısınız?’’ ‘’Evet, o yüzden davet ediyorum zaten. Sizi düğün günü evden limuzinle alırım. Ne giyeceğinizi bana iki gün önceden bildirirseniz, ona göre kravat ve mendil seçerim.’’ dedi. Tam arabama bineceğim sırada da ‘’Bu arada…’’ diyerek beni bileğimden tutup kendine çekti ve dudaklarını dudaklarıma kapattı. İki eliyle yüzümü kavrayıp, bir kadehten kana kana şarap içer gibi, dilini kullanmadan…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD