Temmuz ayının ilk haftası. Güneş erken doğmuş, sanki gökyüzü sabahları fazla acele ediyor gibiydi. Beton sıcaktı, camlar sıcaktı, kalpler sıcaktı. Adli tatil başlamıştı. Mahkemeler susmuştu. Dava dosyaları, dolaplara kaldırılmıştı. Hayatlar gibi. Hale ’nin ölümünün üzerinden kırk gün geçmişti. Kırkı… O acının artık taze değil, derine kök saldığı zaman. Artık insanlar telefon açmaz, başsağlığı dilemezdi. Ama Atahan ’ın dünyası hala buz gibiydi. Salonun perdeleri kapanmıştı. Günlerdir açılmamıştı. Işık sızmıyordu, sızsa da sanki Atahan fark etmiyordu. Sivrisinekler camda dolanıyor, zaman ağır akıyordu. Kanepede oturmuş, dosyasız, telefonsuz, sessiz oturuyordu. Gömleği ütüsüz, sakalları seyrek ama dağınık, bakışları cam gibiydi. Atakan içeri girdi. Güneşin altında yürümüş biri

