Büyükada' nın serin rüzgarı ağaçların arasından geçiyor, yapraklar tatlı bir hışırtıyla dans ediyordu. Martı sesleri uzaktan geliyor, güneş ağaç dallarının arasından yere altın rengi desenler düşürüyordu. Kalabalık ama huzurlu bir piknik alanı. Çocuklar uzakta top oynarken, aileler minderler üzerine yayılmış, mangal dumanları yükseliyordu.
Hale, Emine ’yle birlikte getirdikleri yiyecekleri çıkartıyordu. Cam kavanozlara koyulmuş zeytinler, termosta demli çay, kırmızı örtü, ve yanında el açması börekler… Hepsi özenle yerleştiriliyordu.
Biraz ileride Atahan ile Suat, mangalın başındaydılar. Suat kömürleri kontrol ederken Atahan mangalı yakmaya uğraşıyordu. Hale onların yanına geldi, yüzünde sakin bir tebessümle.
"Sen dumandan uzak dur hayatım. Bebeğimizin sağlığı için." dedi Atahan.
Hale gülümsedi. Atahan ’ın telefonu çaldı. Ekranda "Caner" yazıyordu.
"Yine o mu?" dedi Hale.
"Evet." dedi Atahan.
"Aç bari. Yoksa bütün gün arayacak belli ki." dedi Hale.
Atahan başını sallayarak telefonu açtı ve birkaç adım uzaklaştı.
"Sonunda açtın. Neredesin? Acil konuşmamız lazım." dedi Caner.
"Bugün olmaz. Ailemle piknikteyim."
"Atahan, konuşmamız lazım. Çok önemli diyorum. Önemli olmasa aramam biliyorsun."
"Telefonda söyleyemez misin? Hiçbir şey ailemden önemli değil."
"Hayır. Bu telefonda konuşulacak bir konu değil."
"Tamam, adadayım ama. Akşam konuşalım."
"Hangi ada? Söyle, gelirim ben,"
"Büyükada. Ama fazla vakit ayırmamı bekleme,"
"Tamam, merak etme. Kısa sürecek. "
Atahan telefonu kapattı. Derin bir nefes alarak geri dönerken Hale onu gözleriyle takip etti. Yüzünde huzurla kuşku arasında sıkışmış bir ifade vardı. Telefonu aç demişti çünkü aklının sürekli telefonda kalmasını istememişti. Artık bakışlarından anlıyordu Atahan' ı. Ailesiyle piknik yapmak istiyordu gerçekten ama karşı taraf ne diyecek onu da merak ediyordu.
Mahir, adanın sakin bir köşesinde, yaşlı bir çam ağacının gölgesine oturmuştu. Gözleri uzakta piknik yapan kalabalıktaydı. Elini cebine attı, telefonunu çıkardı. Ekranda "Alper" ismi belirdi. Arayan Korkut Hanzade' nin adamı Alper' di.
"Buyurun Alper Bey." dedi Mahir.
"Neredesin?"
"Büyükada 'da. Ailece piknik yapıyorlar. Arkadaşları var yanlarında."
"Tamam, gözünü ayırma. Bir durum olursa da bana haber ver mutlaka. Her detayı. "
"Emredersiniz Alper Bey. Korkut Bey’ e selam söyleyin."
Alper’ in yüzü bir anda gerildi. Mahir' in son sözü sinirini bozmuştu. Cevap vermeden telefonu kapattı.
..
Atahan sinirle uzaklaşmış, büyük bir çamın gölgesine oturmuştu. Gözleri boşluğa dalmıştı. Hale arkasından geldi, yanına ilişti.
"Canını sıkacak bir şey mi söyledi?" dedi Hale, sesi yumuşaktı.
"Israrla görüşmek istedi.Ben de burada olduğumuzu söyledim."
"Anladım," dedi Hale sadece.
Atahan, onun surat ifadesini görünce daha da gerildi.
"Hiç surat asma Hale. Sen aç dedin. Zaten beş dakika konuşur, gelirim. Suat ’la Emine’ye bir şey deme sen, ayıp olmasın." dedi.
"Açma desem de ne değişirdi ki?" dedi Hale. "Aklın o davada zaten. Uykunda bile. Biliyor musun, zaman geçtikçe babana benziyorsun. Mesleki hastalık falan galiba. Ya da sizin aileye özgü. "
Atahan bir anda irkildi. Sesi yükseldi.
"Ben babama falan benzemiyorum Hale! Hamilelik seni değiştirdi. Değişen ben değilim. Hormonlar nedeniyle galiba..."
"Hep aynı bahane." dedi Hale, sesi bu kez kırılgandı. "Bu davaya ne zaman karşı çıksam; hamilelikte olurmuş böyle zamanlar, diyorsun. Buraya da bunun için getirdin beni. Avutmak için. Hamilelik sinirlerini bozdu, hep birlikte bir şey yapalım rahatlasın dedin kesin Suat' la Emine' ye. Git ne yaparsan yap. Aklı benimle olmayanın bedenini ne yapayım? "
"Tartışmanın zamanı değil." dedi Atahan yorgunca. "Suat mangal başında yalnız kaldı."
Sonra kalktı. Elini uzattı. Hale bir an tereddüt etti ama sonra elinden tutup kalktı.
Deniz dalgalıydı. Geri sayım hızla ilerliyordu. Kalan süre 90 dakikadan 60 dakikaya düşmüştü.
Yatın kaptan köşkünde Caner dümene hakim bir şekilde oturuyordu. Gözleri önündeki sularda, kafasında ise başka bir fırtına vardı. Telefonunu çıkardı, Atahan’ ı aradı.
Büyükada 'nın iç taraflarında, ormanlık alanda Atahan yürüyordu. Telefonu tekrar kapatıp cebine koydu. Sahile doğru ilerlerken, az ilerde genç bir çift gözüne çarptı. Kendi aralarında konuşuyor, gülüşüyorlardı. Genç adamın bir şeyler fısıldamasıyla kızın kahkahası yankılandı. Atahan kısa bir an onlara baktı, dudaklarında yumuşak bir gülümseme belirdi.
Sonra başını öne eğdi, adımlarını hızlandırdı. Yoluna devam etti.
Mahir, Atahan ’ın peşinden ormanın içine doğru ilerlerken telefonunu çıkarıp Alper ’i aradı.
Alper açar açmaz sordu:
" Bir şey mi oldu?"
Mahir çevresine bakınarak, temkinli bir sesle cevap verdi:
" Hayır. Atahan Bey yalnız şu an. Yürüyüşe çıktı galiba. Korkut Bey ’in bir emri varsa diye aradım... Ortam müsait. "
Alper’ in sesi sertleşti.
" Bırak sen Atahan ’ı! Karısını gözünün önünden ayırma. Bize o lazım. Benden haber bekle. Kafana göre iş yapma. Bir kerede aklınızı doğru kullanın. "
Mahir kısa bir duraksamadan sonra başını eğdi, itaatkar bir tonda karşılık verdi.
" Anlaşıldı."
Atahan, sahilde yürürken yaklaşmakta olan botu fark etti. Güneş gözlerini alırken elini kaldırıp selam verdi. Bot hızını azalttı, Caner dümen başında ciddi bir ifadeyle duruyordu. Bot kıyıya yanaştı. Atahan bota adım atınca, Caner elini uzattı. Tokalaştılar ama yüzlerindeki gerginlik gözle görülür haldeydi. Sessizce ileride demirli olan yata doğru yol aldılar.
Ormanın daha içerilerinde, ağaçların gölgesinde genç bir çift uzanmıştı. Kadın sevgilisinin dizine başını koydu. Erkek, sevgi dolu bir ifadeyle onun saçlarını okşamaya devam etti. Hafif bir motor sesi duyuldu. Kadının kulakları o yöne kıvrıldı ama ilgisini dağıtmadı. Botun sesi fonda yankılanırken ikili sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Çokta umurlarında olmadı.
...
Korkut Bir an duraksadı. Gözlerini Alper' e çevirdi, ardından saati kontrol etti.
"Çok az vakti kaldı avukatın. Her şey hazır mı?"
"Mahir beklemede. Caner 'e güvenmek doğru mu? Üstelik geçen gün Atahan babasıyla görüştü. Erdem 'in elinde bir dosya vardı. Sizinle ilgili olabilir."
Korkut gerildi. Atahan' ın babasıyla aralarında kapanmamış hesaplar vardı.
Atahan geride bıraktıkları adaya baktı. Yatın arka kısmındaydılar. Caner yatı hareket ettirdi. Kapalı navigasyona bakıp, sonra Atahan' ın yanına geldi.
"Neden hareket ettik? Adada da konuşabilirdik. Davayı kazanamayacağını anlayınca beni öldürmeye mi karar verdin?" diye sordu Atahan kibirli bir edayla.
"Seni öldürmek için yat kiralamak biraz saçma olurdu. Özellikle bu işleri iyi bilen biri olarak seni öldürecek olsaydım bunu bu şekilde yapmazdım. Böyle olması gerekti. Herkesin gözü bu davada. Dikkat çekmeye gerek yok."
"Kusursuz cinayet vardır diyorsun yani? Ne konuşacaksan biraz acele et. Elimde Hakan 'ı uzun süre içerde tutacak o kadar çok delil ve şahit var ki. Çok vaktimi alıyor. Dinlenmek benim de hakkım."
"Benim de uzatmaya niyetim yok. Bu davayı bırakmalısın. Kendi iyiliğin için."
Atahan alaycı bir gülüşle cevap verdi.
"Bende gerçekten bir şey diyeceksin sanıp geldim. Anlaşma falan önereceksin diye. Madem geldim, ben sana bir teklif sunayım. Azmettirici olarak Korkut Hanzade 'yi verirsen, Hakan Hanzade konusunda bir uzlaşma yoluna gidebiliriz."
Caner, ikna edemeyeceğini anlayarak cebindeki telefonu çıkardı. Galeriden Atahan 'ın Gözde 'nin evinin önünde çekilmiş fotoğraflarını bulup telefonu uzattı.
"Önce bir bak istersen."