Giriş

1150 Words
"Neden görüşmek istediniz benimle?" Biri genç, biri yaşlı iki adam karşılıklı oturmuşlardı. Ortada kurulu, şatafatlı bir yemek masası vardı. Bulundukları oda, yaşlı adamın gücünü göstermek isteğini, fazlaca karşılıyordu. Geniş, çift kanatlı, vitray ile süslenmiş camlardan oluşan kapı, daha odaya girmeden, karşılaşacağınız ihtişamın fragmanı gibiydi. Beyaz şarap rengi duvarlar, asılı duran; her biri muazzam, bir görsel şölen sunan tablolar süslemişti. Krem ve sütlü kahve tonlarındaki mobilyalara renk katmak amaçlı bordo avangard bir koltuk takımı kullanılmıştı. Pencerenin önünde ise daha klasik ama ortama uyum sağlayan iki adet berjer ve ortalarında bir adet sehpa vardı. Yine avangard desenli koyu kahve perdeler boydan boya pencerelerin önünde salınırken, içindeki kruvaze perdelerle uyum içerisindeydi. İki adamın, iki ucunda bulunduğu on iki kişilik yemek masası, ceviz ağacı oyması bir masaydı. Bu kadar lüksün tek amacı vardı tabi ki; genç adamın gözlerine ihtişamlı bu hayatı sokmak..  Sert çehresi, dik duruşu ve kendinden emin bakışlarıyla, pantronunun karşısında oturan bir çalışan değil, daha çok çalışanına direktifler yağdırmayı amaçlayan bir adam gibiydi. Yeşil gözleri kısılmış, onları çevreleyen kıvrımlı siyah kiprikleri birer ok gibi, birbirine tezat iki yöne açılmıştı. Pembe dili dışarı çıktı ve dudaklarının üzerinde gezindi hafifçe. Okumak için çalıştığı demircide, terlerken kazandığı bir alışlanlığıydı bu. Dudakları sık kururdu ateşin karşısında demir döverken. Ancak şimdi içerisinde bulunduğu takım elbise, o günleri reddeden bir görüntü sergiliyordu. Duruşu sanki hep buraya aitti, bu ihtişam, onun parmaklarının ucundaydı. Karşısındaki 55'li yaşlardaki yaşlı adam ise, keskin gözlerle süzüyordu adamı. Doğru bir karar vermişti. Saltanatını gönül rahatlığıyla bırakabilirdi bu adama. Öyle bir duruşu vardı ki adamın, sanki zaten her şey onundu. Yaşlı adamın diyeceklerinin bir önemi yoktu. Zekasından zaten emindi. Birlikte çalışmaya başlayalı iki yıl olmasına rağmen; bölüme kattıkları göz ardı edilemezdi. Onun gözlerindeki hırsı görebiliyordu Mahir USTURACI... Yerinde bir hırs iyiydi. Bulundukları konumda fazla mal da göz çıkartmazdı. "Kızımla evlenmeni istiyorum genç adam." Bir rica değil, bir soru değil, bir emirdi bu. USTURACI sadece yapılması gerekeni söylüyordu. Onun lügatında yoktu rica minnet. Ol der ve olurdu. Genç adamın önce şaşkınlıkla kaşları havalandı. Sonra yüzünde alaylı bir tebessüm belirdi. Dünya zenginler sıralamasında üst sıralarda olan bu adam, bir tanecik kızıyla, tek varisiyle evlenmesini istiyordu öyle mi? Peki para... Ali Asaf'ın ne kadar umurundaydı? Kızını tanımıyordu. Bir kere görmemişti dahi. Neden evlensindi ki, onunla. Öte yandan daha önemli bir sebep vardı. Ali Asaf nişanlıydı. İstemli bir şekilde hislerine tercüman kelime döküldü dudaklarından. Dudaklarını yaladı, gözlerini şahin gibi etrafı taradı ve çift kanatlı kapının önündeki iri yarı iki adamda birkaç saniye oyalanıp karşısındaki 55 yaşında olmasına rağmen hala dipdiri duran adama döndü. Olgun ve yakışıklı bir adamdı USTURACI. "Sebep?" Gülümsedi yaşlı adam. "Bak Ali Asaf, seninle açık konuşacağım." Önündeki tatlıya şöyle bir göz attı. Suyundan bir yudum alarak kuruyan boğazını ıslattı. "Bir tek kızım var benim. Kıymetlim. Firuze'm" Firuze'm, derken öyle bir söylüyordu ki adam, sanki ilahi bir isimdi kızınınkisi.. "Elbette bir holdingi yönetebilecek kapasite fazlasıyla var onda. Eğitimi, zekası, yöneticilik ruhu ve diğer her şey. Ancak..." Gözleri kısıldı genç adamın. Dudaklarını yaladı tekrar. Tek kaşı havalandı merakla. Bekledi adamın devam etmesini. Ama adam konuşmaya ara vermiş, tatlısını yemeye koyulmuştu. Önünde bulunan kırmızı şarap dolu kadehi aldı uzun, kemikli parmaklarının arasına. İçki sevmezdi.. ancak gerektiğinde içerdi bir kadeh. Bir yudum içtikten sonra tekrar dudaklarını yaladı ve aklındaki soruyu sordu. Yaşlı adam hala konuşmayı düşünmüyor gibiydi zira. "Ancak?" "İş adamı kimliğimin dışında, bir de karanlık olan tarafım, yeraltı kimliğim var. O karanlık işler yapamayacak kadar narin... ve ben de çıkamayacak kadar bu işin içindeyim." "Sizin yerinize mafya olmamı mı, istiyorsunuz?" "Sadece mafya değil. Damadım olacaksın ve ilk olarak bana en az bir tane erkek torun vereceksin!" "Damızlık olarak da kullanılacağım yani?" Güldü yaşlı adam. Doğru söze ne denirdi ki? Niyeti tam da o yöndeydi. "Öyle. Ancak bir de kızımı seveceksin. Zalim bir adamın eline maşa etmem kızımı. Zaten o da dayanamaz. Fazlasıyla naif." "Kendiniz bir erkek çocuk yapmayı neden denemiyorsunuz? Bunun için kapınıza kadar gelecek onlarca kadın var?" "Rahmetli karımın üstüne gül koklamak mı? Hiç sanmıyorum!" Yaşlı adamın kendinden emin bir şekilde kurduğu cümleler genç Ali Asaf'ı sinirlendirmişti doğrusu. Sinirli bir gülüş firar etti dudaklarından. Dudaklarını yaladı ve keskin bakışlarıyla konuştu. "Kendiniz 25 yıl önce ölmüş olan karınızın yasını tutuyorsunuz.. Benden nişanlı olmama rağmen, sevdiğim, evleneceğime dair söz vediğim başka bir kadın olmasına rağmen, kızınızla evlenmemi istiyorsunuz! Doğru mu, anlamışım?" "Zeki adamsın. Aklından şüphem yok Ali Asaf. Benimki bir istek değil. Yapacaklarını anlatıyorum sadece." Yaşlı adamın kendisinden emin oturuşu, sanki kaderi o yazıyormuş gibiydi. Bu duruma daha çok sinirlenen adam öfkeyle geri itti sandalyesini. Heybetli bedeni yırtıcı bir hayvan gibi dikeldi. Gözleri onlarla uyum içinde, avını parçalamak ister gibi bakıyordu. "Zeki adamım! Ancak duygusuz değilim! Bir defa dahi görmediğim kızınızla, parası için, gücü için, evlenmek için; sevdiğim kadından, nişanlımdan, söz verdiğim kadından vazgeçmeyeceğim!" Öfkeli adımları, kaliteli parkeyi döverek ilerledi ve kapıya ulaştı. Odada yankılanan tek şey onun ayak sesleriydi. Kapının önüne geldi çıkmak için; ancak kapının önündeki baştan aşağı siyah giyinmiş olan, iri-yarı iki adam engel oldu. Kendisi de iriydi. Uzun boylu, kaslı bir adamdı. Ancak onlardan bir eksiği vardı: silah! İki iri yarı adam, patronundan aldıkları emirle kapıya gerilmiş, ceketinin altından silahlarını gösteriyordu. Tıslarcasına bir soluk verdi ve siyah, üzerine göre dikilmiş olan takım elbisesinin önündeki ilikli tek düğmeyi açtı. Arkasına döndü ve öfkeyle gürledi. "MAHİR USTURACI! BENİ SATIN ALAMAZSIN!" Ancak yaşlı adam pek etkilenmiş gibi değildi. Öyle sakin cevapladı ki, genç adam saçlarını yolmaya başlayacaktı az daha. Sinir krizinin eşiğine gelmişti. Kendi hayatıyla ilgili bu kadar mühim bir olaydan; sanki kendi karar hakkıymış gibi, sanki 'ekmek al gel' der gibi ne güzel(!) anlatıyordu. "Herkesin bir fiyatı vardır Ali Asaf." Hızlı adımlarla gelip başına dikildi yine genç adam. Gözleri açılmış, burnundan soluyordu. "Bahsettiğim sadece maddi bir şey değil." Sesi tehtid içeriyordu. Bir yudum aldı şarabından adam ve tekrar aldı çatal bıcağını eline. Ne bitmez tatlıydı! "Yerine geç de detaylıca konuşalım." Kendisini dinlemeyen, dik dik bakan adama döndürdü bakışlarını Mahir Usturacı. Aynı sert bakışlarla baktı adama. "Otur dedim!" Sesi kesinlik içeriyordu. "Hayır!" "OTUR DEDİM!" Genç adam istemeye istemeye geçti yerine. Oturdu kalktığı gibi. Parayla satın alınamazdı. Ancak tehtid... kaybedecek çok şeyi vardı genç adamın. Annesi, babası, iki tane kız kardeşi, bir tane hasta kardeşi. Bir de canından çok sevdiği; Sevda'sı. "Eğer istediklerimi yaparsan Ali Asaf KARADAĞLI, mutlu bir adam olursun. Ancaaaak... sözümden çıkarsan, kimsesiz bir zavallı olursun!" Doğru anlamıştı! Ailesiyle, sevdiğiyle, değerleriyle vuruyordu onu Usturacı. Yumuşak karnından vuruyor, hayır diyemeyeceği teklifler yapıyordu. "Ne istiyorsun başka?" "Benim yönettiğim yer altı dünyasının lideri sen olacaksın. Benim sahibi olduğum holdinglerin yöneticisi sen olacaksın. Kızımın kocası, torunlarımın babası olacaksın." Acımasızca çıkıyordu sözler yaşlı mafyanın dudaklarından. O an anladı ki Ali Asaf, yaşamak istiyorsa, daha önemlisi sevdikleri mutlu bir şekilde yaşasın istiyorsa, acımasız olacaktı. Duygusuz olacaktı. "Zor şeyler değil bunlar. Yapabileceğim işler. Ancak... mafya dünyasının lideri nasıl olacağım? Sonuçta ne olursa olsun, ne kadar zaman geçerse geçsin, gücümü senden aldığımı bilecekler. Hepsinden güçlü nasıl yapacaksın beni?" "Seni güçlü yapmayacağım Ali Asaf KARA! Seni gücün ta kendisi yapacağım!" Duygusuz, ifadesiz gözlerle baktı adama Mahir. Madem yapmak istiyordu, yapsındı. Mahir USTURACININ damadı,Ali Asaf KARADAĞLI olacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD