DÜNYA GAZ VE TOZ BULUTU HALİNDEYDİ

1890 Words
“Zümra, masa üç meze bekliyor kızım." "Az kaldı Hayri baba, hemen servis ediyorum." Genç kız saat gecenin ikisi olmasına rağmen sahilde oldukça müşterisi olan meyhanede daha on dokuz yaşında olmasına rağmen meze hazırlıyordu. Çalışmak için girdiği işlerde oldukça sorun yaşamış sonunda halden anlayan biri olan Hayri babaya denk geldiği için bir yıldır geceleri onun yanında çalışıyordu. Babası daha yedi yaşındayken ölmüş üvey annesi onun olan evde dostu ile yaşarken kapı dışarı etmişti. Ya da o öyle zannediyordu. öz ailesinin yaptığından sonradan haberi olmuştu. Yine de bebek yaşta yaşadıklarına yedi yaşındaki yaşadıkları eklenince her şey çekilmez oluyordu. Bir çocuk için sokaklar tehlikeli ve acımasızdı. Neyse ki pancarlı humus, Çerkez tavuğu ve patlıcanlı haydari bitmişti. Hemen tepsiye dizdi ve yanına gelen iki garsondan biri olan Sinan'a teslim etti. Hızlıca az da olsa dağılan önünü toplayıp yenilerini yapmak için malzemeleri çıkardı. Bu sırada meyhanenin kapısından giren üçlü ile Hayri baba oturduğu kasa başından kalkıp hürmet ve saygı dolu gözlerle gelenleri karşıladı. "Ooo, hoş geldin azizim. Uzun zaman oldu. Gel şöyle cam kıyısı masaya buyur." Adamların en yaşlısı ona masa gösteren adamın önünde durup yılların eskitemediği dostuğa kucak açarak erkekçe sarıldı. "Hoş buldum Hayri. İyi gördüm seni azizim yıllar sana yine dokunmamış." İkili ayak üstü sohbet ederken yanındaki iki delikanlı öylece duruyor saygıyla önce yaşlı adamın oturmasını bekliyorlardı. Hayri ile yaşlı adam masaya geçtiğinde delikanlılar da oturdu. "Mümtaz, kaç yıl oldu şu fakir hamenin kapısını açmayalı? Özlettin kendini be kardeşim?" İç çeken adam geri yaslanırken "Çok rahat bir beş yıl vardır kardeşim. Yurt dışındaydım. Son olayları biliyorsun mekan tarandıktan sonra kız kardeşim Nevin komaya girdi. Kendine geldi ama üç yaşındaki çocuktan farksızdı. Tedavi için burada yapılacak bir şey kalmayınca oraya gittik. Geçen hafta vefat etti. Bizde dönüş yaptık yurda." Derken garsonlardan Halil çoktan masaya tabakları bardakları dizmeye başlamıştı. Hayri hüzünle gözlerini ellerine indirirken yüreğindeki ateşin biraz olsun hafiflemesini istiyordu. Yıllar geçse de gizliden sevda çekmek aşkın belki de en kara kaderiydi. Hayri de bunu dibine kadar yaşamış ardından hayatına yanlız ve yarım devam etmişti. Bakışlarını can dostundan saklayarak dalgalı bir tonla "Nevin için çok üzüldüm. Mekanı cennet olsun." Dediğinde imalı bir "Amin" duymak nefesini sesli şekilde vermesi için yeterliydi. Mümtaz "Yıllar geçti. Ne sen ne de Nevin dökmediniz şu içinizdeki taşları. Kardeşim sana sen kardeşime hasret yaşadınız. Şimdi biriniz öldü. Daha mı iyi oldu Hayri. İnsan taş olsa çatlardı. Ne sevdaymış anasını satayım. İzin vermediniz ki ben sizi bir araya getireyim." O sırada garsonlar ikisi de başka masalara bakmak zorunda kalınca Zümra Hayri babaya seslendi ama sesini duyuramadı. El mahkum tepsiye dizdiği mezeleri mutfaktan çıkardı ve cam kıyısındaki masaya kendi götürdü. Önce normal bir tonla "Hoş geldiniz" Dedi. Ardından tabakları dizerken üzerinde olan gözlerin farkındalığı ile rahatsızca kıpırdandı. Mümtaz "Hayri, kardeşim sen meyhanene dişi sinek sokmazdın. Bu hanım kızımız ne iş?" Dediğinde Zümra adamın önüne koyduğu tabağı sertçe bıraktı. Hayri genç kızın az çok huyunu bildiğinden “Zümra, kızım geri kalanını Selim yapar sen mutfağa geç” diyerek uyarıda bulunur tonla konuşup gidişini izledi. Mümtaz’ın dudağının ucu kızın tavrından dolayı yukarı kıvrılmış yanındaki iki genç delikanlının dikkatini çekmişti. Hayri “Kardeşim Zümra başka. Bu kız bir gece sabaha karşı sığındı meyhaneye. Dayak yemiş ama çokta kötü durumda değildi. Bir çorba istedi sadece cebindeki paraları da masaya döküp hepsi bu dedi. Neyse garibandır diye verdim çorbasını geçtim kasaya yarım saat geçmedi Çükür Hasbi’nin adamları haraç almak için yine geldi. O saatte garsonlar çıktığı için ikimizden başkası da yoktu. Adamlara yol vermeye çalışınca saldırdılar. Şu gördüğün kız var ya benle birlikte herifleri yere serdi. Bir de önüme geçip koluna bıçak yiyince hem can hem de minnet borcum oldu. Anası babası yok ya da var bu konuda tek kelime etmez. Kaçar konuşmaktan. Bir yıldır benle burada geceleri çalışır gündüzleri de Zahir’in yeri var ya orada yemek yapar. Elinin lezzeti pratikliği iş bilirliği çok işimize yaradı. Bir göz de ev tuttuk Zahir’le ortak. On dokuz yaşında ama zıpkın gibi.” derken gözünün önüne gelen görüntülerle iç çekti. “Yani diyorsun ki tam evlat olacak babayiğit bir kız he.” “Aynen öyle kardeşim. Arada burada sorun çıkaran olursa son raddede çıkıyor mutfaktan yaka paça atıyor dışarı. Olmayan evlat yerine koyduk işte.” Yaşlı adamlar konuştukça iki delikanlı önce birbirlerine bakıyor ardından genç kızın gözden kaybolduğu mutfak kapısına irislerini dikiyorlardı. Bir saat kadar sonra yediği mezenin tadına doyamayan Mümtaz ikinci tabakları isterken delikanlılar da damaklarına yayılan lezzetin keyfini çıkarıyorlardı. Hayri baba adamın yüzündeki ifadeyi izledikçe bıyık altı gülüyordu. Gözü duvardaki saate takıldığında genç kızın çıkış saatinin geldiğini fark etti. Müsaade isteyip masadan kalkarken ardından bakanların kafasında çok başka düşünceler geçiyordu. Zümra, istenen ikinci tabakları söylene söylene hazırlarken sinirden gözlerinin içi kızarmış dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımıştı. Açılıp kapanan kapıyı fark etmesi ile başını çevirdiğinde gördüğü adama isyan eder gibi “Birer tabak daha istiyorlar deme sakın Hayri baba vallahi tükürürüm içlerine” dedi. Babacan bir tavırla tezgaha yanaşan yaşlı adam kızın omuzundan tutup “Elin çok lezzetli kızım yiyen bir daha istiyor. Hem merak etme bir daha istemiyorlar çıkış saatin geldi. Bu haftaki ücretini vereyim. Faturalar geldi diyordun işine yarasın” derken diğer eli cebine gitmiş bir miktar para çıkarmıştı. Avucuna konan paraya bakan kız kaşlarını çatarken “Burada fazla var. Biz seninle ne anlaştık Hayri baba? Sen bana hakkımı verecektin ben sana hakkıyla çalışacaktım. Fazla parayı ne ben kabul ederim ne de sen teklif etmiş ol” dediğinde geri adamın eline bıraktı. Yaşlık adam bu defa kızar bir tonla “Kızım beni kızdıracaksın yine. Yahu insan evladı ben sana sadaka vermiyorum ya. Mezelerin lezzetini duyan ya da tadan yine geliyor. Üstüne çift tabak yiyor ne yiyorsa. Yani ben olduğundan fazlasını kazanıyorum ki sana da veriyorum. Bu senin hakkın. Bak sinirlendirme bu ihtiyarı da çık hadi. Eve varınca da evdeyim diye ara aklım sende kalmasın. Ha bu arada Zahir ile konuştum yarın dükkanı üç de açacakmış. İyice uyu dinlen. Yolda da çok dikkatli ol” deyip parayı yeniden kızın avucuna koydu ve mutfak önlüğünü çıkarıp duvarda çivide aslını duran kot ceketini verdi. Zümra her defasında kendi haklı olduğu konularda Hayri babadan fırçayı yiyor evine dönüyordu. Yine öyle oldu ve ceketini giyip yanından geçerken yaşlı adamın yanağına masumca bir öpücük kondurdu. Aldığı cevap alnına bırakılan sıcacık bir buseydi. Kendini mutfak kapısından dışarı attığında gözlerindeki özlem keder ve acı öyle belirgindi ki boğazına düğümlenen yumrunun büyüklüğü boğulmasına neden oluyordu. Meyhaneden çıkarken sırtına saplanan gözler umurunda bile değildi. Evine giden büyük caddeden geçip bir an önce sahile inmek için adımlarını hızlandırdı. İçinde kopan fırtınaları eve taşırsa soluğu ufacık banyosunda soğuk suyun altında alırdı. Sert kızdı Zümra ama aklını hep bir soru kurcalıyordu. Neden? Neden istenmemişti? Neden terk edilmişti? Neden kimse onu sevmiyordu? Çevresinde gördüğü kızlar hala tıpkı çocuk gibi anne babasından ilgi beklerken onun neden başını koyacak bir omuzu ağlayacak dizi yoktu? O bu hayatta hep dik ve kendini korumak zorunda kalırken niye bir Allah’ın kulu düşmesin diye önündeki taşı çekmiyor ya da destek olmuyordu? Zordu. Onun için her şey git gide daha da zorlaşıyor gibiydi. Durum içine bir nefes çektiğinde sorular zihninde çoğaldı. Kurtulmak adına adımlarını daha da hızlandırıp uzun caddeyi geçti ve sahil kıyısına ulaşmak için ıssız sokağa yöneldi. Ceketinin cebinden çakısını çıkarıp avucunun içinde açık vaziyette alırken irisleri etrafını kolaçan ediyordu. Her bir adımda denizin tuzlu ve yosunlu kokusu genzine doluyor yanan mavileri ruhundaki yangını dışa vurmak ister gibi sızlıyordu. Ağlamak ona göre çocukken masum olan ama büyüdükçe zehir kusulmasına yardım eden bir eylemdi. Yalnız ağlamayı ise kendine huy edinmişti. Biliyordu ki birinin karşısında içi çıkana kadar ağlasa ilk darbe yiyeceği yer o andan olacaktı. İzbe sokakta kimsenin olmayışı işine gelirken caddeye inip ışıklardan karşıya geçti ve her zaman oturduğu kayalara kedi gibi tırmanıp en uca geçti. Oturduğunda esen serin rüzgara teşekkür ederken omuzlarını dikleştirdi. Soğuk ona her zaman dik ve uyanık olması gerektiğini fısıldıyordu. Gözleri alaca karanlıktaki denizin yüzeyini izlerken bir çift acı kahve gözün irislerine misafir olması oldukça büyük bir sürprizdi. Kaşları çatıldı. Dudakları gerilirken bunun neden olduğunu anlamaya çalışmadı bile. Sonra o gözlerin sahip olduğu adamın bakışları zihninde dönüp durdu. Yaşlı adamın varlığı diğer delikanlının sırıtan ifadesi. Göz kapakları mavilerini saklarken dişlerini sertçe sıkıp çene kaslarının dalgalanmasına izin verdi. Günün aydınlanmasına iki saate yakın vardı. Artık gitme vakti geldiğinde uyuşan elleri haber verirken kalkıp kayadan indi ve sonrasında yine geldiği yolu kullanmak adına yürümeye başladı. Çakısı yine avucundaydı ama aşağıya inerken ki kadar şanslı değildi bu defa. Tam evinin güzergahı olan diğer caddeye çıkmasına iki eski ev kalmıştı ki önüne ellerinde içki şişeleri ile dört adam çıkıverdi. Adamlardan biri “Vay, bakın beyler bize meze çıktı.” dediğinde gözdevirmeden edemedi. “Sorma lan, ilik gibi karı valla ne becerilir var ya.” Zümra'nın midesi bulandı. Zihniyet değişmiyordu. Kendini erkek zanneden her mahluk, kendinden zayıf gördüğü kadına her türlü kelimeyi kullanabileceğini, kötü muameleyi yapabileceğini ve dokunabileceğini sanıyor ama o iş öyle olmuyordu. Zümra kendini korumayı bilen bir kızdı. Öğrenmek zorunda kalmayı acı bir tecrübe ile öğrenmişti. Mümtaz, arkadaşının yanından ayrıldığında aracı kullanan korumasına durmasını söyledi. Diğer koltukta oturan Devran ise “Hayırdır baba?” dediğinde bakışları ile camdan dışarıyı işaret etti. Genç adam meyhanede gördüğü kızı birkaç sarhoşun karşısında kaldığını fark ettiğinde yeniden babasına baktı. Yaşlı adamın irisleri sokak lambasının aydınlattığı genç kızın üzerine sabitlenmişti. Bu kızı sevmişti. Tavrı, duruşu, arkadaşından öğrendiği kadarıyla hayatla verdiği mücadelesi hoşuna gitmişti. Üzülmüştü elbette ama güçlü duruşu kendi kendine aferin demesine neden olmuştu. Direksiyondaki koruma “Müdahale edelim mi efendim?” demesine karşın “Hayır Kartal, bakalım Hayri’nin dediği gibi kendini koruyabilecek mi?” dedi ve geri yaslanıp izlemeye başladı. Devran ve Kartal da irilerini genç kıza diktiğinde Zümra izlendiğinden habersiz başındaki belayı savmaya çalışıyordu. Boşluk bulup geçmek istediğinde kolundan tutulup geri yerine kabaca savruldu. “Dur bakalım yavrum, nereye hemen ya. Biraz eğlenelim.” “Bulaşmayın. Gidin bir köşede belediyenin sizi zehirlemesini bekleyin.” Zümra sözlerinden sonra kaşları çatılan adamın üzerine gelmesi ile bir adım geriledi. Avucundaki çakıyı daha sert tutmaya başladığında kullanması gerektiğini biliyordu. Dövüş salonunda yediği dayakların şimdi işine yarayacağını o zamanlar düşünememişti. Şöyle bir gözlerini kısıp rakiplerini kafasında ölçtü. Sarhoş olmaları kendi için artı puandı. Dikkatleri çabuk dağılabilir hareketleri yavaşlayabilirdi. Adamlardan ikisi diğerlerine göre göbekli ve hantal görünüşlüydü. Beden ne kadar iri olursa olsun hıza sahip değilse bir halta yaramayabiliyordu. Diğer ikisi daha genç lakin içkiyi de çok kaçıranlardandı. Aslında üstlerine bir kibrit yakıp atsa fazla alkolden havaya uçmaları an meselesi olabilirdi. Bunu hayalinde saniyelik canlandırdığında dudak ucu sırıtmadan edemedi. Onun gülüşü ile üzerine bir adım daha giden adam kolundan tutmaya çalıştı ama kızın sert itişiyle sendeledi. Bu defa diğeri ileri atıldığında genç kızın tekmesi kasıklarına geldi. Eli ile kasıklarını tutarak iki büklüm olan adamın dilinden yarım yamalak dökülen küfüler diğerlerinin homurtularına karıştı. Hep birlikte çullanmak istediklerinde çakıyı savuran Zümra birinin omuzunu yaraladı. Can acısıyla inleyen adam yere düştüğünde diğerleri daha da sinirlendi. Genç kızın ikinci çakı darbesi diğerinin bacağına geldi. Şişman olanlardan biri omuzlarından tutmak istediğinde adamın hafif bükülen dizine çıkan Zümra yumruğunu sertçe çenesine indirip yere zıpladı. Diğerinin suratına geçirdiği tekme ise onu arabadan izleyenlerin “Ov” demesine yetmişti. Yere devirdiği adamlara bakarken elini toz varmış gibi çırpıp düşen çakısına uzandı. Ağzındaki kanı ise bacağını tutan ve sızmak üzere olan adamın gömleğine silerken dişleri arasından “Sizin gibilerin gelmişini geçmişini sikeceksin ki bir daha hiçbir kadına gözleri bile değemesin” dedi. Yürümeye başladığında arkasında bıraktığı adamların sülalesine çoktan methiyeler diziyordu. Mümtaz'ın yüzünde tatmin olmuş bir ifade belirirken tek kaşı havada karşıya geçip diğer sokaktan kaybolan kızın ardından bakıyordu. Bazen en büyük savaşların fitili böyle anların birinde hafiften baruta batar ve usul usul suyunu emer.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD