3. SALDIRI

1996 Words
Zümra eve geldiğinde kapıyı kilitlerken titreyen kaslarına lanet ediyordu. Bir süredir salona gidip çalışmadığı için hamlaşan kasları biz buradayız der gibi kendini belli ediyordu. Ceketini çıkardığında hemen kapının yanında bulunan birkaç eşya asacak kadar yeri olan askılığa astı. Ayakkabısını çıkarıp kendini lavaboya attı. Üzerindekileri çıkarıp suyu açtı ve ılımasını bekledi. Elektrikli şofbenden ses gelince göz devirdi. Nefesini bırakırken “Ses çıkarmazsan hatırım kalır zaten” dedi ve eli ile suyu kontrol etti. Geçen ay aldığı büyük su kovasını dolması için fıskıyenin altına bırakırken şampuan şişesini kontrol etti. Bitmişti. Elini alnına vururken dün alması gerektiğini hatırladı. Sonuç duşunu bir kalıp sabunla aldı ve pijamalarını giyip yatağa girdi. Üzerine örttüğü yorganı ısınmasına yetmeyince Hayri Baba’nın ev hediyesi diye aldığı büyük battaniyeyi de örttü. Uykuya dalmadan önce zihninde bir çift acı kahve göz belirdi. Sinir tüm hücrelerini ele geçirirken rüya alemine dalmaya çalıştı. Ertesi gün geç açılan dükkan da yemek işlerini hallettiğinde eve kahvaltılık ve diğer lazım olanları alıp eve geldi. Birkaç lokma yiyerek üzerine bol eşofman ve kazak giyip kenarları yıpranmış spor ayakkabısını ayağına geçirdi. Birkaç ay daha idare edebilirse geçenlerde vitrinde girdiği spor ayakkabıyı alabilirdi. Akşam karanlığında Hayri Baba’nın yerine giderken cebine koyduğu çakıyı kontrol etti. Eski model telefonundan dövüş teknikleri için gittiği salonun sahibi olan Mehmet’i aradı. Bu saatlerde salonun ringlerinde yasaklı dövüş olduğunu biliyordu. Birkaç çalış sonrası açılan telefondan gelen yüksek sesle yüzü buruştu. Bağıran Mehmet “Zümra, hangi dağda kurt öldü kız? Sen bizi ararmıydın?” dediğinde ışıklarda duran genç kız “Kurt murt ölmedi abi. Çalışıyorum biliyorsun müsait olamıyorum pek. Bir işim düştü sana abi.” diye cevap verdi. Birkaç bağırış sesi daha geldi sonrasında ses azaldı ve daha net konuşmaya başlayan Mehmet “Şaka yapıyorum kızım ya. Biliyorum elbette çalıştığını. Şu iş neymiş söyle bakayım” diyerek kızın karın ağrısını öğrenmeye çalıştı. “Ben boşluk bulduğum zamanlarda salona gelmeyi istiyorum. Param yok ama salonu temizlerim işlerini yaparım öyle ödeşiriz olur mu? Daha önce öyle yapıyorduk ya aynı şekilde devam edebilir mi?” Yeşil yandı. Karşıya geçerken sessiz kalan adam ile kaşları hafiften çatıldı. Tam olumsuz cevaba kendini hazırlıyordu ki “Kızım delimisin sen? Hayır deliysen tımarhaneye yat değilsen de böyle konuşma. Sen gel çalış burada para işi kolay. Olmadı iki maça çıkarsın ringde ödeşiriz” diyen adamla kaldırıma attığı adım havada asılı kaldı. Adamın dalga dolu sesiyle göz devirip “Tamam abi yarın uğrarım salona” deyip telefonu kapadı. Meyhanenin sokağına girmeden evvel kendi kendine konuşuyordu. “On dokuz senelik hayatımda hiç normal birine denk gelmedim. Hayır, akıllısı bulmaz delisi kıçımdan ayrılmaz. Paratoner gibi bir şeyim nerede anormal tip var hop ben oradayım.” Sokağa girip birkaç dükkan geçtiğinde kırılmış dükkan lambası dikkatine takıldı. Meyhanenin isminin yazdığı lambalı tabela dün gece bıraktığı gibi değildi. Birkaç lambası sönmüş metal levha yana doğru eğilmişti. Ellerini cebinden çıkarıp adımlarını hızlandırdı. Açık ve camları kırık kapının önüne geldiğinde içinde büyüyen korku ve endişe ile “Ne oluyor lan burada? Hayri Baba!” diye bağırıp içeri girdi. Her yer dağılmış masalar devrilmiş tüm cam olan eşya paramparça olmuştu. Duvarlar da asılı olan Yeşilçam ünlülerinin resimleri yerlere düşmüş bazılarında yırtılmalar bile oluşmuştu. Zümra sağını solunu dikkatlice kontrol ederek ilerlerken bir yandan da “Hayri Baba. Sinan.” diye sesleniyor orman yeşili irisleri dört bir yanı tarıyordu. Mutfak tarafından iniltiyi andıran bir ses duyduğu an ok gibi fırladı ve devrilen masanın üzerinden atlayıp kapıyı itekledi. Açılmada zorluk yaşayan ahşap ile “Hayri Baba içerde misin?” diye soruyor yavaş yavaş da arkadaki engeli kapıyı iterek uzaklaştırmaya çalışıyordu. Geçebileceği bir boşluk oluştuğunda ise hemen geçip karanlık alanın ışığını yakmak adına duvara uzandı. Cılız sarı ışık kendini belli ettiği an gözleri büyüdü. Her yer tıpkı içerisi gibi dağılmıştı. Kapının arkasına başını hızla çevirdiğinde yüzü gözü dağılmış bacağından kanlar akan Hayri Baba ile “Siktir” diye dişleri arasından hırladı. Yere eğilip adamın yüzüne bakarken gözleri kısılıyor sanki acıyı içinde hissediyordu. “Hayri baba, iyi misin? Neler oldu burada?” Öksüren adam karın boşluğunu tutarken genç kızın eline uzandı ve kalkmaya çalıştı. “Geri gelecekler gitmemiz lazım.” İnler gibi çıkan sözler sonrasında yere düşen bezi eline alan Zümra bacağındaki yaraya bastırırken “Kim gelecek?” dedi. Sesindeki sinir gözlerindeki öfke elle tutulur cinsteydi. Dişlerini birbirine bastıran yaşlı adam “Çürük Hasbi’nin adamları. Çıkmalıyız bir an önce.” diyor kalkmak için çabalıyordu. Zümra “Yahu yaralısın. Nereye gitmeyi planlıyorsun? Biz bu orospu çocuklarını benzetmedik mi? Gelsinler ölülerine sela okuturum ben. Önce seni hastaneye yetiştirmemiz lazım. Yaralısın farkındasın değil mi?” deyip bezi sertçe yaranın etrafına sardı ve kanamayı durdurmak için sıktı. Yaşlı adam bu eylemle gözlerini acı içinde kapatırken Zümra omuz verip kaldırmaya çalıştı. Güçlüydü elbette ama bedeni daha da ağırlaşan adamı kaldırmak kolay değildi. Sonunda kaldıramayacağını anlayan kız “Ambulans çağıralım” dediğinde telefonunu çıkarmış acil numarasını tuşlamaya başlamıştı. Elini tutan Hayri “Hayır, ambulans olmaz. İşin içine polis girer. Sen Mümtaz’ı ara.” dedi ve kendi telefonunu zar zor cebinden çıkardı. Ekranı kırılmıştı ama hala çalışıyordu. Kaşları çatılan kız adamın dediğini yaptı ve rehberden Mümtaz’ı bulup aramaya başladı. Adamın kim olduğunu merak etse de sormak şimdilik geri planda kalabilirdi. Beşinci çalışta açıldı ve “Hayri? Hayırdır azizim bir sorun mu var?” diye cevap geldi. Zümra yaşlı adamın konuşamayacağını anlayınca “Ben Zümra, Hayri Baba meyhane de saldırıya uğramış. Bacağından yaralı şu an ve saldıranlar geri gelecekmiş. Hastaneyi istemedi sizi aramamı söyledi.” diyerek durumu özetledi. Mümtaz'dan aldığı cevap “Kimler olduğu belli mi?” oldu. Göz deviren genç kız bıkkın bir tonla “Çürük mü çük mü ne boksa Hasbi’nin adamlarıymış. Bir kez daha gelmişlerdi haraç için.” dedi ve yüzü her an daha da solan adama bakıp zorlukla yutkundu. “Geliyoruz evlat. Yanından ayrılma. Gelen olursa da kendini korumaya bak.” Cevap vermesine izin vermeden telefonu kapatan adama takılmamayı seçerek ayağa kalktı ve kalın el havlularının olduğu tarafa geçti. Ayağının altında ezilen tabak çanak parçalarının sesi tiz ve rahatsız ediciydi. Eline aldığı iki havludan birini musluktan ıslattı ve hemen geri adamın yanına döndü. Yüzünü yavaş yavaş temizlemeye çalışırken kanın durması için sardığı bezin üzerine havluyu da bastırdı. Beş dakika kadar sonra içeri birilerinin girdiğini duydu. Sanki avını işiten kurt misali kulakları dikleşti ve sese odaklandı. Hayri baba kendinden geçmiş nefesi kesik kesik olsa da yaşıyordu. Sağa sola bakındığında kırılan masanın bacağı gördü ve usulca kalkıp eline aldı. Sesler yaklaşırken ışığı kapamaya yetişemeden kendini Hayri Baba’nın önüne siper etti. Avucundaki tahta parçasını iyice sıktı ve açılan kapıdan içeri kimin girdiğine baktı. İzbandut gibi üç adamı görmesiyle hafiften gerileme ihtiyacı hissetti. Baş edebilir miydi bilmiyordu ama Mümtaz denen adamın çabuk gelmesini umdu. Adamlardan biri “Vay vay vay, bakın burada kim varmış. Hayri’nin dişi köpeği.” derken sırıtıyordu. O adamı tanımıştı. En son gelen ve para isteyen ardından da dayak attıkları adamlardan biriydi. Diğerleri yeniydi. Onları ilk defa görüyordu. Diğer adam “Lan Mahmut şuncacık kızdan mı dayak yediniz gerçekten.” diyor ve gülüyordu. Adının Mahmut olduğunu öğrendiği adam gülen adamın koluna bir yumruk atarken “Gülme lan. Bu köpekçik var ya fena ısırıyor adamı. Gücü kuvveti yerinde. Bu ihtiyarla baya haşatımızı çıkarmıştı ama şimdi yalnız. İşimiz kolay olacak.” dedi ve ileri adımladı. Aslında haklıydı. Hayri Baba baygındı ve ona zarar verme ihtimallerini ortadan kaldırması gerekiyordu. Elindeki masa bacağını öne doğru savurdu. Mahmut ilk darbeyi alan oldu. Omuzuna inen tahta ile sendeledi ama suratına sırıtan bir ifade ekleyip adımlamaya devam etti. Tahtayı yeniden savursa da tutup çeken adam ile öne doğru savruldu. Cebinden çakısını çıkardı ama konuşan ikiliden hariç içeri giren üçüncü kişinin sırtına sertçe vurması ile dizleri üzerine serildi. Nefesi kesilmiş sanki kaburgaları ciğerine batmıştı. Mahmut saçlarından tutup başını kaldırdığında “Ne o itaat mi edeceksin?” sözüne karşın “Siktir git yavşak” diye dişleri arasından söylenip elini uzattığı gibi bacağına yapıştı ve çekti. Canı yanıyordu ama en azından gelecek kişiler yanlarına ulaşana kadar vakit kazanmalıydı. Kızın çekişi ile dengesini sağlayamayıp yere düşen adam başını zemine vururken dilinden yüz kızartan küfürler havaya uçuyordu. Zümra darbe alıyor ama aldığı kadar karşılığı geri veriyordu. Sonunda elinden düşen masa bacağını alan adamlardan biri kızın sırtına ikinci darbeyi sertçe indirdi. Hayri Babanın üzerine düşen Zümra bacaklarına sırtına ve başına gelen vuruşları hafifletmeye çalışıyor kaslarını sıkıp bedenini geriyordu. Bayılmak üzereydi. Gözleri kararırken birinin “Şimdi siktim belanızı” dediğini duydu ama kim olduğunu bilmiyordu. Üstelik sol karın boşluğunda keskin bir acı hissediyordu. Bedeni havalanırken uyanacağı yerden korkarak karanlığı kucakladı. *** Evde kahvesini yudumlayan Mümtaz karşı koltukta oturmuş şirket dosyalarına bakan Devran’a dikkatle bakıyordu. Hayattaki tek oğluydu. Kendi gibi karanlığın içine doğması kaderden başka bir şey değildi. Gözü kara kendini bilen ve sağlam karakterliydi. En azından bunları ona aşılayarak büyütmüştü. Koridordaki sehpanın üzerindeki telefonu çalmaya başladığında hizmetli hemen getirmeye gitti. Telefon yaşlı adama ulaştığında Hayri’nin aradığını görünce kaşlarını çattı. Onca zaman görüşmediklerinde bile aramayan adam şimdi neden arıyordu ki? Devran babasına bakarken “Kim o baba?” dediğinde “Hayri amcan” cevabını verdi. Ardından hemen açıp konuşmaya başladı. Duyduklarından sonraysa telefonu kapayıp oğluna “Kartal’la birkaç kişi daha al yanına Devran. Çürük Hasbi Hayri’ye saldırmış yine yaralamış. Yanındaki çalışan kız aradı geri gelecekler dedi. Hemen meyhaneye gitmemiz lazım.” dediğinde salondan çoktan çıkmıştı. Devran, dışarı çıkacağından bahseden Kartal’ı aradı ve babasının arkasından çıktı. Yol üzerinde onlara katılan Kartal ile meyhaneye ulaştıklarında dağılmış alan yüzlerini buruşturmalarına yetti. Mutfak kısmından gelen seslerle silahlarını çıkardıkları gibi o yöne doğru ilerlediler. Fazla büyük olmayan mutfağa girdiklerinde ise gördükleri manzara tam küfretmelikti. Yaşlı adam baygındı. Üzerine kapaklanan kıza ise üç adam resmen girişmişti. Üstelik sol karın boşluğuna saplanan bıçakla gözleri kapanan kız adamlara yapacaklarının şiddetini arttırıyordu. “Şimdi belanızı siktim!” diye bağırdıktan sonra adamların bacaklarına birer kurşun sıktı ve yere düşmelerini izledi. Kartal adamlarla hemen Hayri ile Zümra’ya koşarken Mümtaz telaşla yılların eskitemediği dostuna ve ona siper olan kıza bakıyordu. Devran genç kızı kucağına aldığında bir adamla Kartal da Hayri’yi omuzlamıştı. Mümtaz önden çıkarken adamlarına “Burayı temizleyin. Adamları bodruma getirin. Meyhane yarına eskisi gibi olacak” diye talimat verdi. Yaralı ikiliyi arabaya bindirdiklerinde istikamet küçük klinik oldu. Normal hastanede işin işine karışacak polisler başlarına bela olabilirdi. Dakikalar sonra geldikleri klinikte müdahale edilen ikiliden kızın durumu ağırdı. Hayri bacağına atılan dikişle ve verilen ağrı kesicilerle normal odaya alınırken üç kaburgası kırılan ve dalağı hasar gören Zümra hemen ameliyata alındı. Başına da birkaç darbe almıştı ve kanama riski çok yüksekti. Kartal ile Devran ameliyat hanenin önünde ileri geri yürürken saatler geçiyor zaman yılan misali kıvrılıp adamı boğuyordu. Mümtaz uyuyan dostunun yanından çıkıp bekleyen adamların olduğu bölüme girdiğinde eş zamanlı olarak doktor da ameliyattan çıkmıştı. Yüzündeki maskeyi elinin içinde ezen adam “Çok darbe almış bedenine. Dalağını almak zorunda kaldık. Kanamasını durdurmak kolay olmadı. Kaburgaları ak ciğerlere baskı yapmasın diye ona da müdahale ettik. Başına darbeler aldığı için tomografi sonuçlarına göre bir ameliyata daha girebilir. Şimdilik hastayı yoğun bakıma alıyoruz. Bu süreçte yapılacak tek şey beklemek ve iyi olması için dua etmek. Bir de kan bulundurmak. Zor bulunuyor ve elimizdeki üç üniteyi kullandık. AB RH NEGATİF kan gurubuna sahip birkaç kişiyi hazırda bekletirseniz iyi olur.” dedi ve Mümtaz’a bakıp “Geçmiş olsun efendim” deyip odasına geçti. Kartal “Vay anasını ya. Üç tane ayı gibi herif bacak kadar girişmiş kızın resmen pestilini çıkarmışlar. Geçmişini siktiklerim” derken sesindeki nefret elle tutulur cinstendi. Mümtaz düşünceli bir şekilde Devran’a “Oğlum bu kız Hayri Amca’nın hayatını kurtardı resmen. İyi olması için elimizden geleni yapmamız lazım. Sen Hasbi işini hallet” dedi ve Kartal’a döndü. “Sen de buralarda kal. Doktor kan diyor sor soruştur bizim adamların dosyasından bak kan guruplarına.” Aynı anda “Tamam” diyen adamlar oradan ayrılıyordu ki kapı açıldı ve sedye üzerinde yüzünde solunum cihazı ile Zümra çıkarıldı. Teni daha da beyazlamış ve solmuş yüzünde yediği dayağın izleri vardı. Mümtaz eli ile sağlık çalışanlarını durdururken genç kızın yanına kadar geldi ve serum takılı elini dikkatle tutup “Merak etme evlat. Bundan böyle senin arkanda Mümtaz Tatar var. İyi olacaksın.” diye söylenip elini bıraktı ve gitmelerini izledi. Devran gözlerini sıkıp giden kızın ardından bakarken gece sokak arasında sarhoşları döven kızın ayakta olmasını istediğini fark etti. Gözleri orman kız asi ve hırçınca bakmalı elinin lezzeti ile yemekler yapmalıydı. Güzel vücudunu izlemeyi ise serseri tarafı isteyebilirdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD