Kor Alevler Balayı Oteli +18
“Hayatım, rezervasyon yaptırdığından eminsin değil mi? Şimdi gece gece gideriz, yok biz sizi beklemiyorduk, odamız filan yok derlerse rezil olur ilk gecemiz vallahi,” dedi yeni gelin Nursel.
“Eminim tabii. Banka havalesi yaptım hesaplarına.”
“Aykuttt... Evladım nerede kaldın?” diye annesinin ciyaklayan sesi yankılandı büyük ve tek tük davetlilerin henüz gitmek için hazırlandıkları düğün salonunda.
“Anneciğim buradayım, bir dakika...” Aykut, telaşlanarak sevgili eşine döndü.
“Bir dakika hayatım. Ben annemin yanına gidip geleyim hemen.”
“Çabuk ol ama. Biliyorsun, daha yola çıkacağız, otele gideceğiz...”
“Aykuuut,” diye ikinci ve uyarıcı bir ses tonuyla ciyakladı Nazire. “Oğlan daha ilk geceden annesini tınlamaz oldu vallahi. Ama ben size yapacağımı biliyorum. Merak etmeyin siz,” diye sanki karşısında biri varmış gibi kafasını hırsla sallayarak söylendi.
“Yahu, Nazire, her yerde seni arıyorum. Burada ne yapıyorsun Allah aşkına?”
“Ne yapacağım. Oğlunu bekliyorum. Daha ilk günden karısının dibinden ayrılamaz oldu. Evvelce Aykut desem saniyesinde burnumun dibinde bitirdi.”
“Alış artık, oğlumuz evlendi. Bugünden sonra her çağırdığında zırt pırt yanına gelemeyecek. Bak ben senin yanından nasıl ayrılmıyorsam o da karısının yanından ayrılmak istemeyecek.” Nazire’nin yanına gelip elini karısının omzuna atan Cemal, başını eğip tombul karısının allıktan nar gibi kızarmış yüzüne baktı.
“Yoksa sen kıskanmaya mı başladın gelini?”
“Ne münasebet! Cemal!” Elinin altından kendini çekip omzunu kocasından kurtarıp gerçekleri saklayarak güya söylenen lafa kızmış gibi öfkelenmeye çalışarak kaşlarını çatıp itiraz etti.
“Efendim anne, bir şey mi diyecektin?” Nefes nefese yanlarına gelen Aykut sordu.
“Hele şükür oğlum. Gelebildin. Az kalsın adam gönderecektim seni çağırmak için.”
“Anneee... Böyle mutlu bir gecede keyfimizi kaçırma lütfen. Nurselle bir şey konuşuyordum. Duyar duymaz hemen geldim işte,” dedi annesinin kaprislerine sabretmek için kendini zorlayarak.
“İyi, geldin o zaman, söylüyorum. Düğünde takılan altınları kasaya koydurdum. Sen ne konuşuyordun Nurselle, söyle bakiim?”
“Balayı için yer ayırttığım oteli. Biz de elinizi öptükten sonra çıkacağız şimdi. Geç kalmadan yola çıkmamız lazım...”
Cemal ve Nazire’nin yüzünde bir bulutlanma oldu. Sonra ikisi de düşüncelerini kendilerine saklayıp gülümsedi.
“İyi madem, haydi toparlanın. Sizi uğurladıktan sonra biz de gideriz,” dedi Nazire yarı küskün. Ayrılık zamanı gelmişti. Kendi elleriyle oğlunu o cadı Nursel’e vermişti.
“Ben Nursel’in yanına döneyim. Sizinle dışarıda görüşürüz o zaman. Belki üzerini değiştirmek ister. Burada beklemeyin. Arabada oturun siz.”
Nursel, gelin odasında dört dönüyordu. Şimdiden kocası ile geçireceği dakikalarını cadaloz kayınvalidesi çalmaya başlamıştı. “Sen görürsün kayınvalide. Ben oğlunu acaba kapıdan dışarı çıkarır mıyım ha? Yüzünü göstermeyeceğim sana. Kıskanç karı ne olacak!” Düşüncelerindeki kötülük yüzüne de yansımıştı. Gelin odasına nefes nefese giren Aykut, eşinin sirke satan suratını görünce hasta oldu sandı önce. Mesleği doktorluk olunca aklına bunun gelmesi normaldi tabii.
“İyi misin hayatım?” diye telaşla sordu. Nursel, ‘ne iyisi, felaket kızgınım cadaloz annene’ dememek için dudaklarını ısırdı. Gülümsemeye çalıştı. İnce dudakları yanlara doğru gerildi.
“Evet, seni merak ettim de... Geç kalmak istemiyorum. İlk gecemizi gerçekten gece yaşamak istiyorum.”
“Ben de hemen geldim canım. Gelinliğini çıkar, rahat bir şeyler giy. Çıkarız sonra. Annemle babam dışarıda bekliyorlar bizi.”
“Aa? Neden ya? Niye bekliyorlar? Benim ailem gideli yarım saat oldu. Bizi baş başa bıraktılar. Ama senin ailen bekliyor. Biz çocuk muyuz? Arabaya binip gideceğiz işte. Onların bizi uğurlamasına veya kendilerini bize göstermesine ne gerek vardı?”
Aykut, Nursel’in tepkisini birlikte zaman geçirmelerini engelledikleri için olduğunu düşündü. Gönlünü alıp onu sakinleştirmek için belinden tutup incecik dudaklarını aşkla öptü. Geri çekilip dağılan ruju çenesinden sildi.
“Ben de dedim ama işte beklemişler. Neyse vakit kaybetmeyelim. Oteli aradım gelirken. Bekliyorlarmış. Ayrıca sürprizleri de varmış bize.”
Nursel’in gözü sevinç ve merakla parladı. Az evvelki nazından eser kalmamıştı.
“Tamam, madem sürprizleri varmış, gelinliğimle gideyim o halde. Karşılarında sivil kıyafetli bir gelin yerine gelinlikli gerçek bir gelin görmeleri çok daha iyi olur. Hem sen de beni kucağında odaya taşırken duvağım arkadan yeri süpürür. Tam hayalimdeki gibi,” dedi cıvıl cıvıl bir sesle.
****
Nazire ve Cemal gecenin yorgunluğu ile evden içeri girdikleri zaman tombul ayaklarını sıkan ince bantlı ve topuklu ayakkabısını çıkarmak için Nazire öne eğilince kalçası hemen arkasından içeri girmek üzere olan eşinin en hassas yerine, bacak arasına çarptı. Karısının kocaman bir kırlent büyüklüğündeki poposunun vurduğu yerde bir karıncalanma ve kıpırtı hisseden Cemal, dikkatini bacak arasındaki horozuna verdi. Bütün gün yorulmuştu. Düğünde bir kadeh bir şey de içmişti. Ama demek ki horozun daha uykusu gelmemişti. Sanki karısını fark etmemiş gibi yapıp bir de o tosladı karısının muhteşem yuvarlak kalçasına. Nazire bir adım öne doğru savruldu. Kocasının horozunun sert başını poposunda hissetmişti. Ayakkabıdan başını kaldırıp doğruldu.
“Cemal!” dedi imâlı bir sesle. Gözüyle pantolondaki şişkinliği işaret etti.
“Hayırdır, ne iş? Seninki baş kaldırmış gecenin bu vaktinde. Eğlenmek istiyor galiba.”
“Yok ya, öyle mi olmuş? Hiç farkında değilim. Hani nerede?” derken bir eliyle de arkasından kapıyı kapattı.
“İşte, görmüyor musun?” dedi Nazire ve elini kocasının bacak arasındaki şişkinliğin üzerine koydu. Sıktı.
“Bana bak, asıl sen oynaşmak istiyorsun. Suçu benimkinin üzerine atıyorsun. Ben üzerimi değiştirmeye gidiyorum.”
Uzaklaşan Cemal’in ardından uyanmaya başlayan cinselliğiyle seslendi.
“Soyun da giyinme. Geliyorum...”
“Tövbe tövbe. Çocukların gerdek gecesinde dediğin şeye bak hele.”
“Ne varmış? Seninki bana tos vurdu. Canı istiyormuş. Beni de azdırdı...”
****
Kırmızı gece lambasının aydınlattığı lüks yatak odasında Cemal, üzerinde iç çamaşırı ile yatağa uzanmış karısının tombul vücuduyla gelip üzerine uzanmasını bekliyordu.
Nazire, bembeyaz, tombul ve göbekli vücuduna aynada beğenerek baktı. Sarı, kıvırcık saçları omuz hizasındaydı. Tarakla geriye doğru taradı. Yüzündeki ağır makyajdan kurtulmak için silmeye çalışırken Cemal sabırsızlanarak; “Biraz daha gelmezsen bizimkinin isteği kaçacak, uykuya dalacak. Haberin olsun,” diye uyardı karısını. Rujunu silip diğer teferruatları bırakan Nazire yürüdükçe birbirine sürtünen tombul bacaklarıyla karyolaya yöneldi.
Kocasının siyah kıllarla kaplı göbeğini eliyle okşar gibi yapıp aşağıya doğru kaydırdı. Horozunu kaldırıp altını öptü. Yeni uzamaya başlayan tıraşlarını elinin altında hissederek elini o bölgede gezdirdi. Sonra horozunu alıp okşadı. “Bayağı hevesli duruyor. Hayırdır? Sizi gecenin bu vaktinde ne azdırdı bu kadar,” diye söylenirken kocasının üzerine oturdu.
Cemal karısının muhteşem ağırlığı karşısında “Ihh” diye bir ses çıkardı istemsizce. Sonra onun mükemmel genişlikteki tombul kalçalarına elini koydu ve okşamaya başladı. Karısından ağır bir parfümle karışık ter kokusunu hissedince yüzünü yana çevirdi biraz. Oldum olası ter kokusundan hiç hazzetmezdi. Bir de şeyden, ağız kokusundan.
“Bir de soruyor musun? Bana kalça vurup çocuğumu uyandırdın. Yoksa şimdi mışıl mışıl uyuyacaktık ikimiz de.”
Nazire, kocasının üzerinde kalçasını sağa sola dans ettirirken Cemal’in sözlerinden sonra daha da coştu.
Kocası, biraz yatakta doğrulup karısının tombul, halen diriliğini koruyan memelerinden birini ağzına alıp meme ucunu dişleriyle hafifçe ısırdı. Karısı hissedecek kadar. Ne fazla ne az. Kararında bir acıyla. Diğer memesinin ucunu düğme çevirir gibi iki parmağı arasında çevirmeye devam etti. Nazire, zevkle inledi. Cemal şehvetle ısırmaya, öpmeye ve emmeye devam etti. Meme başları kıpkırmızı, ıpıslaktı. Nazire’nin genital organındaki ıslaklığı takip eden Cemal, karısının iyice iştahlandığını anladığında bir hamleyle onu altına aldı.