FİNAL: MÜPHEM PART II

4613 Words
"Korkma, sakinleş tamam mı ablacım? Derin bir nefes al ve bize ne olduğunu anlat?" ılımlı ve güven verir gibi yaklaşmaya çalıştığı sırada kızın gözleri Nefes'i buldu. Ardından gördüğü şeyle kaşları anında çatılırken yumruğunu sıkmamak için zor durdu. Gözündeki morluk tazeydi ve dudağındaki yarayı daha yeni fark ediyordu. Kızı kendi koltuğuna oturttuğu sırada hocası da yanına ulaşırken "Adın ne senin?" diye sorduğu sırada Nefes yandaki suyu kıza uzattı. Elleri ve bedeni öyle bir korkuyla titriyordu ki suyu bile zar zor içmişti. "Kim yaptı sana bunu?" elindeki bardağı kenara koyarken sorduğunda cevap verecek kadar kendinde değildi. Bakışları hocasını bulduğunda sorar gibi baktığında alnını sertçe ovaladı. "Tamam, gel yaralarına bakalım? Sonra da bize ne olduğunu anlatırsın olur mu ablacım?" deyip kolundan yavaşça tutup ayaklandırdığında kız korkudan başını yerden kaldıramıyordu. Canını istemsizce acıtırcasına elini sıkarken derin derin nefes alıp veriyordu. "Hocam?" demeye kalmadan ne diyeceğini anlayarak eliyle git der gibi salladı. Nefes buruk bir tebessüm eşliğinde sağdaki boş odaya geçerlerken yatağa yavaşça oturtturup kapıyı örttü. Yanına geçerek oturduğunda kız yatağa iki büklüm bir şekilde uzanırken çalan telefonuyla yeniden irkildi. Nefes, çalan telefonun kıza ait olduğunu fark ettiğinde "Senin telefonun?" demişti. Kız yerinde hafifçe doğrulup telefonu eline alır almaz ekranda gördüğü isimle aceleyle cevapladı. "Erkan!" diye feryat ettiğinde Nefes tepkilerini kuşkuyla izlemeye devam etti. "Kaçtım. Kaçtım da sen yoktun! Hani gelip kaçıracaktın beni? Babam öldüresiye dövdü beni zor kaçtım elinden." Nefes duyduklarıyla kaskatı kesilirken kız, Erkan'ı dinlemeye devam ediyordu. "Ben sana güvenerek o evden kaçtım Erkan! Sana güvenip de babama rest çektim. Ne demek evde kalsaydın?" Bir erkeğe bu yüzden güvenmek... genç kızların yanlış seçimleri hayatlarını karartacak dereceye gelirken hala aşk diye adlandırdıkları duygunun peşinde koşmaları hiç iyi değildi. "Sana aşığım..." Daha fazla dayanamadı ve elinden telefonu kaptığı gibi ne olduğunu anlamayan kız şaşkınlık içinde kalırken Nefes, telefondaki Erkan'a sert bir şekilde rest çekti. "Erkan mısın nesin, gecenin köründe nereden taksi bulup gelirsin bilmem ama yarım saat içinde ..... Hastanesi'nde olmazsan olacaklar benim umurumda olmaz." deyip telefonu kapattı ve kıza döndüğü gibi olayı anlatmasını bekledi. "Evet seni dinliyorum? İlk önce adını bahşetmekle başlayabilirsin?" Kız hıçkıra hıçkıra ağlamayı sürdürürken kısık bir sesle adını fısıldadı. "Adım Nilay." "Nilay, şimdi olayları en başından anlatmanı istiyorum senden. Ona göre hukuk adalet ne gerekiyorsa ilgileneceğim söz veriyorum. Seni bu hale baban mı getirdi yoksa başka bir şey mi var?" diye ilk kuşkusunu dile getirdiğinde gözlerini sürekli kaçırmasından yalan konuştuğunu hissediyordu. "Ben..." "Evet sen?" yine de bir abla gibi yaklaşmak zorundaydı. Elini elinin üzerine koyup sıktığında güven verir gibi gözlerini yumup açtı. "Gecenin bir körü evden bu şekilde kaçmışsın, darp edilmişsin? Erkek arkadaşına kaçıyordun ve gelmedi değil mi?" "Ona aşığım" "Aşıksın?" diye teyit ettiğinde gözlerin içine baktı. "Aşık olduğun için mi evden kaçmak istedin?" "Hayır... Evdeki zulme dayanamadım daha fazla. Erkan..." demeye kalmadan bir kere daha hıçkırırken "Kaçalım deyince, ben de kabul ettim. Çünkü artık katlanamıyordum?" diye devam etti sözlerine. "Erkan kaç yaşında?" "20." demesiyle bedeni gerildi. "Baban mı yaptı bunu sana?" morluklarını işaret ettiğinde sakin kalmaya çalışyordu. Sessizce başını onaylayan Nilay ile başını salladı. "O adamlar kimdi?" "Abilerim..." "İkinizde küçüksünüz, hele ki sen daha reşit bile değilsin. Evden kaçıp da ne yapmayı düşünüyordunuz?" "Küçüğüm diye ailemin zulmüne katlanıyorum ama. Görmüyor musun abla, halimi? Birini seviyorum diye yapmadığı şey kalmadı." "Polise gitmeyi düşünmedin mi hiç?" başını olumsuzca salladığında derin bir iç çekmişti. "Sana yardımcı olacağım tamam mı? Seni, onların zulmüne bırakmam. Buna inanabilirsin?" gözleri bir umutla parladığında "Gerçekten mi?" diye yarım yamalak gülümsedi. "Sana darp raporu çıkaralım, hiç kimsenin sana bunu yapmaya hakkı yok. Sen birini temiz duygularla gerçekten seviyorsan kimse de bir şey diyemez ama bu kişi gerçekten iyi biriyse tabii." "Erkan'la konuşmanızdan bu sevginin gerçek olduğunu sezmedim. Çünkü ikinizin de yaptığı bir hata. Evden kaçmak ya da bir erkeğin eline bakmak çözüm değil. İşleri daha da kötüye sokar. Okuyor musunuz?" "Evet, lise üçteyim. Erkan da Üniversite ikinci sınıfta. Geçimini okuldan sonra kasiyerlik yaparak geçindiriyor." "Anladım." diye mırıldanıp pansuman yaparken bu işi böyle çözülmeyeceğini bilerek aklındakini uyguladı. Pansumanı bitirip yatakta doğrulduğunda Nilay merak içinde gözlerine döndü. Nefes elindekini çöpe atıp meraklı bakışlarına bir cevap verdi. "Sen burada dinlen. Kimse seni bulmayacak tamam mı? Benim bu konuyu hocamla tartışıp biçmem gerekiyor. Şikâyette bulunsak da reşit olmadığın için ailene geri dönersin büyük ihtimal. Sana bir de darp raporu çıkarmamız gerek her ne olursa olsun." "Beni, aileme vermeyeceksiniz değil mi?" korkuyordu. O eve bir daha dönemezdi. Dönerse ölüsü çıkardı. O yüzden de Erkan'la kaçmak istemişti ya? "Sana şiddet uygulayan aileye mi? Sanmıyorum ablacım. Benim yüreğim taştan değil, endişe etme." güven verir gibi gülümsediğinde Nilay'ın yüzünde azıcık da olsa tebessüm oldu. "Teşekkür ederim gerçekten. Kimse kimseye artık yardım etmediği dönemde hiç düşünmeden el uzatınız bana. Ne desem az kalır." "Teşekkürünü okuyarak et..." demesiyle odadan çıkması bir oldu. Karşısında hocasıyla göz göze geldiğinde ise "Aile şiddeti." dedi kısaca. "Olayları yine de ailesinden dinlemek istiyorum. O yüzden Erkan'ı yani erkek arkadaşını buraya çağırdım hocam." diye devam ettiğinde "Başına yine bela alıyorsun umarım farkındasındır Nefes hemşire." diyen hocasıyla kararından emin bir şekilde konuşmaya devam etti. "Farkındayım hocam ama siz de şunu unutuyorsunuz?" Neyi, der gibi başını salladı. "Çaresiz bir kızı sahipsiz bırakacağımı düşünmediniz umarım. Ne gerekiyorsa o kızın geleceği için her şeyi yaparım." ** Tekirdağ... "8 ay ne çabuk geçti, vay be! Sen harbi harbi birkaç güne tahliye oluyorsun değil mi?" "Nasip olursa evet." "Özleyeceğiz lan seni?" ranzasında yan dönüp elini başıyla yastık arasına sıkıştırdı. Doğan da ellerini arkasına yaslayıp başını koyarken arkadaşına kısa bir bakış atıp ranzanın üst demirlerine bakmaya devam etti. "Sen her tahliye olana bu cümleyi kuruyor musun?" "Ne alaka lan?" kaşlarını huysuzca çattığında Doğan devam etti. "Askerde çok adam oluyor, hepsine de yalakalık yaptığın oluyor arkasından da demediğini bırakmıyorsun. Ne malum ben de onlardansam?" Tekin, Doğan'a hayretler içinde gözlerini büyüterek bakarken ayıplarcasına kınadı. "Kırdın beni. Ben sana öyle şeyler yapar mıyım hiç?" gözlerini devirip bakışlarını ondan kaçırdığında Doğan tek kaşını havaya doğru kaldırıp hadi oradan der gibi ellerini salladığımda Tekin ranzadan hemencecik doğrulup bacaklarını zemine değdirdi. Öne doğru hafifçe eğildiği sırada bu sefer ciddi bir tavırla kaşlarını çattığında "Ne zaman yapmışım lan sana öyle şey? Arkandan konuştuğum mu vardı it herif!" diye çıkıştığında diğer ranzalarda homurdanma sesleri çoğaldı. "Bak?" ağır ağır bakışlarını Tekin'e çevirdiğinde alaylı bir tavır yüzüne takındı. "Küfür mü ettin sen bana durduk yere?" "Buna mı takıldın lan?" Umursamaz bir şekilde burun kıvırıp "Evet." dedi. "Gerçekten diyecek bir şey bulamıyorum sana!" inanamayarak yüzünü ekşittiğinde konuyu değiştirdi. "Tamam tamam affettim seni." deyip daha da yaklaşıp sessiz bir fısıldamayla sorusunu dile getirdi. "Var mı seninkinden bir telefon bir haber? Biliyor mu çıkış gününü?" "Benimki derken?" "Yok mu şu hemşire olan?" Doğan'da şimşek yeni yeni çakarken bir "Ha?" dudaklarından fırladı. "Benimki değil ki? Kapandı gitti o defter." "Yeme lan beni! Üzerinden bir asır geçse de kapanmaz o mevzu." "Giderayak vurdurtma kendini bana?" ters bir şekilde uyarıp kaşlarını çatarken arkasını Tekin'e dönüp ellerini yastıkla başının arasına sıkıştırdı. Gözlerini yumduğunda o gün aklına gelirken vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu yaşayarak öğrenmişti. "Sen de hepten değiştin he? Silahtan korkan adam vurmaktan söz ediyor? Bu askerlik gerçekten insanı adam da ediyormuş cesur da." Buna büyümek demek daha doğru olurdu. Biraz geç olmuştu ama Doğan 34 yaşında büyümeyi öğrenmişti. Korkmamayı, ezilmemeyi olgunlaşırken öğrendiği duygularıydı. "Hayır, vazgeçmek insanı adam ediyormuş, olgunlaşmayı yeni yeni öğrendiğinde cesur olabiliyormuş bir adam... Askerlikle alakası yok ve ben 34 yaşımda yeni yeni büyüdüğümü hissediyorum... hadi Allah rahatlık versin Tekin. Sabah erkenden komutan uyandırır yine." 34 yaşında bir adam aşkından zor da olsa vazgeçti. Dostluğunu da kaybetmeye göze almamak için kalbindeki aşkına mühür bastı ve ölene kadar da o mührün kilidi açılmamak üzere kırdı. ** Ankara... Yorgun argın bir şekilde ayakkabılarını çıkarmaya kalmadan soru yağmuruna tutulan Nefes'le, Arasta kaşları çatık bir şekilde sorularının cevaplanması için kucağında Ege'yle sabırsızca bekledi. "Nöbetin biter bitmez eve gelirdin sen? Neredesin sen sabahtan beri? Meraktan gebereyim mi bunu mu istiyorsun?" Yukardan bir bakış atıp "Soluklanmama müsaade var mı?" diye sorduğunda sabır dileniyordu adeta. "Eh, olsun bari?" "Sağ ol ya! Çok makbule geçti." "Teyze!" Ege, teyzesini gördüğü gibi kollarını açarken annesinin kucağından indiği gibi teyzesine koştu. "Ege'cim!" diye bağrına bastığı gibi boynundan öpmelere doymazken hemen ardından Aden de yanına gelmişti. Nefes, kızını gördüğü gibi diğer kolunu da kızı için açarken koşa koşa kollarına sığınmıştı. Kızının mis kokusunu içine çekerken "Annem." diye iç çekmişti. "Merak ettim seni, neredeydin?" yüz ifadesinden merak ettiği belli oluyordu. Hala kapıda dikildiğini fark eder etmez içeriye adım atarken kapıyı arkasından örttü. "İşim vardı anneciğim. Hadi siz Ege'yle bahçeye geçin bizim konuşmamız gerekenler var." demesiyle Arasta araya girdi. "Ne konuşacağız Nefes?" "Çocuklar hadi bakalım bahçeye?" diye bir kere daha kovaladığında Aden oflayarak Ege'ni elinden tuttuğu gibi bahçeye geçti. "Bu büyüklerin konuşacakları da hiç bitmiyor!" Arasta ile Nefes salona geçtikleri sırada Nefes salondaki sessizliği fark ederek "Ambra nerede?" diye sordu ilk önce. "Kocasıyla dışarda işleri varmış erkenden çıktılar." diyerek yerine geçen Arasta'yla, Nefes "Uygar da olsaydı iyi olurdu aslında... hatta Alper ve Aslan'larda." deyip yerine oturdu. Uykusuz olsa da şu an daha mühim bir işi vardı. Mutfağa doğru seslendi. "Aslı hanım zahmet olmazsa iki tane kahve yapar mısınız biri şekerli?" Aslı hanım mutfaktan "Hemen Nefes hanım." deyip kahve yapmaya koyulurken Arasta daha da sabırsızlandı. "Ee, anlatmayacak mısın şimdi?" diye hafif çığlık attığında kaşları çatılmıştı. "Nöbetteyken 17 yaşında bir kız çocuğu hastaneye geldi..." diye olayları anlatmaya başladığında akşam olmuş herkes yemek sofrasına geçmişti. O sırada ne yapacağını anlatırken bu işi tamamen emanet ettikleri polis arkadaşlara bırakmışlardı. Nilay'ı en güvenli yere bırakırken oradan da ailesiyle görüşmeye gitmişti. Kızın ailesi o kadar şiddet yanlısı ki karşısında duran Nefes'e her an saldıracak gibi hareketlerde bulunuyordu. Yanında polis memurları olmazsa belki de her şeyi yapardı. Kızın halini gördükçe daha çok üzülüyor ve hırslanıyordu. Daha 17 yaşında Nilay gibi olanlar onca çocuk vardı ki aslında... Eskiden olsa hepsini kurtarabilir umuduna inanıyordu ama artık inanmıyordu. Çünkü Adalet yoktu. Olsaydı Nilay gibileri en azından çok olmazdı. "İyi yapmışsın canımın içi. Bu işle gerekli mecralar ilgilense daha hayırlı olur." "Bakalım, umarım bu sefer de güvenimiz boşa çıkmaz." "Çıkmaz Nefes, için rahat olsun biz de zaten elimizi ayağımızı tam çekmeyeceğiz. Yine haberdar oluruz olup bitenle." diyen Aslan'la, Nefes düşünceli bir edayla tabağıyla ilgilendi. "Umarım." başını kızına doğru çevirip tabağının boşaldığını görünce hemen ilgilenmeye koyuldu. "Bir tabak daha ister misin anneciğim?" "Yok, anne doydum zaten." "Biraz daha karnıyarık yemez misin babacığım?" ısrar edercesine tepsiyi eline alırken Aden itiraz etti. "Yok baba. Gerçekten doydum." "Peki." deyip tepsiyi yerine koyduğunda bu sefer de Alper konuşmaya başladı. "Doğan tekrar arayacaktı, ulaştın mı Nefes?" Nefes son lokmasını yuttuğu gibi nefes aldı. "Ulaştım. Birkaç güne geleceğim diyordu ama erken tahliye edeceklermiş?" "Öyle mi? Ay nihayet aramıza geri dönüyor!" diye sevinen Arasta'ya Ege de katılırken daha neye sevindiğini bilmeyerek annesinin gülüşüne ortak olmuştu. "Geliyor. Bir daha da Ankara'dan giderse bozuşuruz." homurdanarak serzeniş eden Uygar'a Aslan da katılırken bir dostlarını da kaybetme niyetinde değillerdi. "Ee, peki ne zaman tahliye olurmuş söyledi mi?" diye soran bu sefer Alper olurken Nefes arkasına yaslandı. "Her an kapıyı çalacak kadar erken olabilir çünkü söylemedi ve karşılama yapmamızı istemedi. İllaki ansızın gelmek istiyormuş." "O zaman hazırlıklara başlayalım Nefes. Güzel bir karşılamayı burada yapalım?" Arasta hemen organize olurken Ambra da onaylar gibi "Evet." dedi. Şöyle bize yakışan bir karşılama düzenleyelim. Konfetiler havada patlasın huhuu." "Abartın isterseniz? O kadar da değil." dedi Nefes kaşlarını havaya doğru kaldırırken. "Ne be? Asker karşılaması da mı yapmayalım? O şimdi asker diye coşmayalım mı?" "Coşun tabii de... abartmadan!" diye uyardığında Aden de teyzesine katıldı. "Sen anneme bakma teyzecim. Onun kafası eğlenceyi kaldırmıyor artık. Biz seninle her şeyi ayarlarız. Doğan abiye güzel bir hoş geldin karşılaması sunarız." "Bebeğim benim sen iyi ki bana çekmişsin." uzaktan öpücük atarken Nefes'e imayla bakıyordu. "Bakma bana öyle. O kadar abartmaya gerek yok sadece diyorum. Yoksa Doğan için daha fazlasını da yaparım." Yapardı en değerli birisi için daha fazlasını yapardı. "Yapar." diye arka çıkan Uygar'la, gülümsedi Nefes. "İnanalım bari." yalandan göz devirse de gülüşünü yakalamıştı Nefes. "Gazlıyorsun şu an ama yapmasan daha iyi bir tanem. Gazına gelemem." "Beni bazen tanıma isterdim Nefes. Böylece kandırmam daha kolay olur diyorum. Hevesim kaçtı zaten. Neyse biz yine de her an gelecekmiş gibi hazır da olalım." motivesini düşürmeyerek yemeğine dönerken Ege de annesiyle uğraşmaya yemin etmişçesine saçlarına ellerini attı. "Ege!" diye hayıflansa da Ege inadında daha çok saçlarıyla oynarken Alper imdadına yetişti. "Gel aslanım sen şöyle. Annen rahat rahat yemeğini yesin." oğlunu kucağına alıp ağzına ekmeği götürürken hemen ağzını aralamıştı Ege. "Baba, doydum ben." "Daha bir şey yemedin ki doyasın!" Ege yerinde sızlanıp durduğunda Uygar "Doymuş baksana. Göbeği maşallahı var yine." deyip Ege'ye doğru sırıttığında Ege fırsattan istifade kucağından indiği gibi bahçeye çıktı. "Oğlum yavaş koş düşeceksin!" diye arkasından uyarsa da nafileydi. "Düşmem anne." "Bak düşmezmiş annesi." eğlenir gibi kocaman sırıtığında Arasta ters ters kocasına baktı. "Gördük geçen akşam. Bir dakika yerinde dursa Dişimi kıracağım." "Çocuk bu Arasta düşecek de kalkacak da." diyen Nefes'le, bakışlarını ona döndürdü. "Biliyorum canım ama anne yüreği işte. Fazla evham gerçekten iyi değil." "Gerçekten iyi değil." demişti Aden annesine imayla bakarken. Sesinde küçük de olsa serzeniş vardı. Nefes, kızının şikayet eder gibi homurdanmasına tek kaşını havaya doğru kaldırırken "Öyle mi bebeğim?" demişti yalandan kızarcasına. "Sen de peşimden az koşturmadın mı anne sanki. Aman bir şey olacak korkusuyla peşimde koşuyordun." "Kızıma ne çektirmişsin canımın içi böyle?" sesindeki ciddiyet yalandandı. Altında yatan munzurluğu gözlerinin fıldır fıldır dönmesinden bildiğinden üstelemeyip yine de küçük bir sitemde bulundu. "Uygar!" "Gel kızım. Annen peşinden çok koşturmuş yorulmuşsun da. Dinlenelim seninle." derken Ambra ve Arasta kahkaha attı. Aden anında kendini babasının kollarına atarken nispeten göğsüne başını yaslanınca annesine imayla baktı. "Hala alay peşindeler. Görüyorsun değil mi Arasta?" "Görüyorum bebeğim ve Uygar galiba dayak istiyor. Ne yapsak Nefes, Ege'yi birkaç günlüğüne Uygar'la baş başa bıraksak mı hı? Gerçi Ege büyüdü ama hala yerinde durmuyor. Bezdirince bir daha konuşsun." "İki günde ensesinden tutup al bu çocuğu der." kahkaha atarak konuştuğunda Uygar'ın kaşları çatılmıştı. Ege'ye baktığını biliyorlardı ama uğraşmak istiyorlardı. "Sanki hiç bakmadığımız çocuk! Küçük aslanım aranızda kaldıkça süslenmeye özenecek neredeyse. Ben ona biraz maç oynatayım da kendine gelsin." "Yok abi, ben Ege'siz bir dakika yalnız bile kalamam. Çocuğumu sizin didişmelerinize alet edemem. Karım da bırakmaz hem değil mi?" der demez Arasta'ya dönen Alper'le, gür bir kahkaha patlattı. Kocasının Ege'ye olan düşkünlüğü kendisinden bile fazlaydı. "Korkma kocacığım hayatta bırakmam ben Ege'yi. Hele ki Uygar'ın eline." Rahatlamış gibi nefeslenirken Uygar ters ters Alper'e bakmaya devam ediyordu. "Şimdi kocama ayıp etmiş olmuyor musunuz? Niye bakamazsın ki, gül gibi bakar değil mi?" Ambra hemen kocasını savunurken Aslan müdahale etti bu sefer. "Yandık lan. Ambra yengem de iyice kocacı olmuş aynı Arasta gibi." "Döverim seni çocuk! Kocacı olacağım tabi başka ne olacaktım. O benim bir tanecik kocam." deyip kocasının yanağından öperken alper de bu durumdan yaralanarak kolunu omzuna atarak kendine doğru çekip saçlarından öptü. "Kıskanma abicim. Sen de kendine uygun bir hanım bul, o da beyci olsun." "Aman Allah yazdıysa bozsun. Ben böyle mutluyum." yüzünü ekşitip tabağına döndüğünde "Hayat bana güzel valla. Dert yo, aşk acısı yok. Sürpriz hazırlamak yok, telaş yok. Oh mis gibi." diye devam etti. "Gerçekten en iyisi." diyen Nefes'le, tüm gözler onu bulduğunda özellikle Arasta öldürücü bakışlar atmıştı. "Nah en iyisi! Bu hayatta aşk kadar güzel bir şey var mı?" hülyalı bir şekilde iç çekip kocasına baktığında Nefes anında "Var. Sevgi." dediğinde öfkelenmesine sebep oldu. "Sevgi batsın." dese de dediğinin doğru olduğunu biliyordu. "Benim damadıma kaynanalık yapma hakkımı elimden aldın. İçimde hala yara biliyorsun değil mi?" sesini kısarak ajitasyon sergilediğinde Nefes tek kaşını havaya kaldırarak kardeşine bakıyordu. "Arasta sen kaynanalığını oğluna yap tamam mı? Ne de olsa peşinden çok koşan olacak." demesiyle kıskançlık damarını ayağa kaldırmıştı. "Ben oğlumu kimseye vermem. Kızlarmış!" Herkes gür bir kahkaha atarken Aslan daha da çileden çıkmasına neden olacak sözleri sıraladı. "Her gün birini karşına çıkaracak. Anne bak bu kız arkadaşım diyecek. Büyük konuşma yenge." "Aslan sus yoksa döverim seni! Bir de dalga geçiyor be!" deyip ayaklandığında bahçeye doğru ilerledi. Arkasından gülerek "Nereye karıcığım?" diye soran Alper'le "Ege'min yanına!" diye bağırmıştı. "Dur ben de geliyorum." arkasından koşa koşa ilerlerken Arasta bir kere daha bağırdı. "Gelme!" Karı ve kocanın bahçeye geçmesiyle beraber Ambra ayağa kalkıp neşeyle "Kahve?" diye sorarken Uygar hemen onayladı. "İçerim canım." "Biz de alırız güzelim." diyen Nefes'le, Aden "Ben?" diyerek masum masum annesine döndü. "Eh, iç madem." diye izin verdiğinde annesine koşarak sarıldı. Nefes kollarını beline sararken kokusunu içine çekmişti. "Canım annem!" "Öyleyse sofra toplandıktan sonra bahçede içeriz. Hava mis gibi zaten." Uygar da ayaklanırken Aslan da onunla beraber ayaklanmıştı. "Aynen abi." Sofrada üç kadın yalnız kalırken Aslı hanım hemen salona geçmiş sofrayı toplamaya başlamıştı. "Hadi biz de bahçeye geçelim?" diyen Nefes'le "olur." diyen Ambra'yla sofradan kalktılar. ** Bir müphemin içindeydim... Zamanın hızlı akışı beni korkutuyordu. Vazgeçmek o kadar zordu ki ruhumu da katletmek benim için cinayetten ibaretti. Müphemdim... Ölüyordum ve ruhumu kimse gömmüyordu... Doğan Akın Belirsizlik içinde yaşamak insana azaptan başka bir şey sunmazdı. Her anını belirsizlik içinde geçirmek ise o kişiyi ruhen öldürürdü. Kaygı sorunları, geleceği düşünüp durmaktansa anı yaşamak insana ilaç gibi gelmeliydi. Fakat her an da güzel olacak diye bir kaide yoktu. Ancak yok diye de hayattan soğumamalıydı her kimse... Cezaevinde Doğan ile konuştuktan sonra her şey olmasa da bazı şeyler rayına girmişti. İkisi de sevgiden vazgeçip hayatlarına devam ettiklerinden böylesi ikisi içinde çok iyi olmuştu. Yoran bir sevgi belirsizliği yoktu. Bakışlarda ima yoktu artık. Umut vadeden sözler silinmişti... Nefes 609 odadaki hastanın serumu bittikten sonra taburcu olacağını söylersin tamam mı?" diyen hocasıyla onaylar gibi başını hafif öne doğru salladı. "Olur hocam, ben hallederim." dedikten birkaç saniye sonra yanından ayrılmasıyla işine dönen Nefes yerine oturdu. O sırada yanına ulaşan diğer meslektaşlarıyla başını yukarıya doğru kaldırdı. "Benim hastalara bakışım şu an bitti ve pert durumdayım. Ölüyorum resmen." yorgunluğu gözaltlarından bile belli oluyordu. "Senin mesain ne zaman bitiyor?" diye sordu Nefes yerinde arkasına yaslanırken. Sıcaktan terlemek üzereydi. Zeliş konuşmaya başladığı an bileğindeki tokayla saçlarını toplarken boynunu da ovalamıştı. "İki saatim daha var." "Şimdi vaktin varsa sana bir kahve ısmarlayayım mı?" Gözleri anında hevesle büyürken Nefes'in dudakları iki yana doğru genişçe kıvrıldı. "Ellerin dert görmesin der bu kadın sana. Valla bak." "Tamam, tamam sen burada otur ben alıp geliyorum." deyip diğer arkadaşlara da sordu. Aldığı hayır yanıtıyla telefonu masada unutarak aşağı kantine indi. Kantinde yine bir şey yiyen Arasta'yı fark edip arkasından ansızın sarılıp saçından öptü. Arasta ani irkilmeyle çığlık atarken elindeki tostla arkasına döndü. Nefes'i görür görmez derin bir nefes alırken "Ödüm koptu. Gelirken bir ses versene!" diye azarlama moduna geçerken yanındaki tabureye oturup "Olur, veririm bir dahakine." dedi düz bir şekilde. "Hep aynı söz! Ama uyguladığın yok maalesef." "Huyum kurusun." Deyip genişçe gülümsedikten sonra "Sen de mi yoruldun?" diye sordu haline bakarken. "Yorulmadım acıktım. Çok fena hem de? Böyle olduğumda Ege'ye hamileydim en son." "Bakarsın bir çocuğunuz daha oluyor?" acısı bir yana bir kız çocuğu olsun çok isterdi. Bakışları derinleşirken düşünceli bir sesle "Kim bilir, Allah nasip ederse bir gün olur yine." deyip elindeki tostu tabağa bıraktı. Nefes derin bir iç çekip kardeşine sarılırken umut ve hüzün karışıkla konuşmaya devam etti. "O doğumdan sonra..." boğazı düğümledi. "İster miydin yine de?" "O acıyı asla atlatamam ama yine de ne olursa olsun isterdim. Bir kızım daha olsun isterdim..." gözlerine dönerek söylediğinde dudaklarında acı bir gülümsemeden sonra kendini toparlayıp dolan gözlerini sildi. Ardından eski haline dönerken "Ee, sen niye buradasın? Bu saatte burada olmazsın genelde?" diye sordu merak içinde. "Kızlara kahve alacaktım." konuyu değiştirmek iyi olurdu. "Eh o zaman al da yukarıya çıkalım?" diyerek yerinden hızla kalktı. Nefes'in bakışları yarım bıraktığı tosta giderken "Yemedin?" dedi tabağı işaret ederken. "İştahım kaçtı ya, boş ver. Hadi almıyor muyuz kahveleri?" aceleci davranarak Nefes'i yerinden kaldırırken "Ne bu acelen dursana!" dese de kolundan tuttuğu gibi çekiştirmeye devam etti. Kahve alıp yukarıya çıktıklarında Zeliş elinde telefonla Nefes'e doğru yürürken tek kaşını yukarıya kaldırdı. "Ne oldu?" "Telefonun susmadı. Önemli herhalde?" dediğinde elinden telefonu alıp ekranı açtı. Arasta da merakla dibine girip "Kim aramış?" diye sorarken Nefes cevapsız çağrılarının Doğan'a ait olduğunu fark ederek "Tamam." dedi hala kendisine bakan Zeliş'e. "Al bakalım kahveni?" diyerek de diğer elinde tuttuğu kahveyi uzatırken ellerin dert görmesin diyerek hevesle elinden aldığı gibi içti. "Doğan." diye cevaplayıp yerine geçecekken Arasta "Ee, Arasana!" diye tutturdu. Elindeki telefonu işaret ederken. "Arayacaktım şimdi zaten!" tek kaşını kaldırıp söylendiğinde Arasta masanın l kısmına yaslanıp meraklı bir şekilde bekledi. Nefes arama tuşuna basıp kulağına yaslarken koridorda fısıldaşmalar çoğalmaya başladı. Nefes ne olduğuyla ilgilenmezken arasta pür dikkat arkasındaki topluluğa dönerken merakı daha da arttı. "Ne oluyor orada?" "Bilmiyorum." umursamaz bir cevap verip beklemeye devam etti. Bakışları kısa bir an yukarıya dönerken önüne çevirdi ardından. Bir telefon sesi yakınına yaklaşırken içinden Doğan'ın açmayışına söylenip durdu. "Hem telefonumu aramalarıyla işgal ediyor hem de açma zahmetinde bulunmuyor!" omzunda bir sarsıntı hissetse odağını değiştirmedi. "Nefes?" "Bir dur güzelim, ulaşmaya çalışıyorum şurada!" "Buraya baksana hele?" sesindeki şaşkınlık sevince dönerken Nefes hafif sinirle "Ne var Arasta! Bir durmadın yerinde!" bakışlarını yukarıya döndürdüğünde kısa bir duraksama yaşadı. Ardından öne doğru yaslanmış, kendisine doğru gülümseyerek bakan Doğan'ı fark ederken elindeki telefonu salladı. "Artık aramasan mı acaba? Malum buradayım, ses rahatsız etmezsin." Üzerinde asker üniforması, yüzü yeni tıraş olmuş bir şekilde kendisine hala bakan Doğan'la beraber güçlükle yutkunurken "Hoş geldin." diyebildi. Ayağa kalkıp karşısına geçtiğinde olgunlaşmış bir adam görüyordu. "Hoş buldum Nefes. Beni gördüğüne sevinmemişsin gibi?" tek kaşını yukarıya doğru kaldırırken kendine gelerek kocaman gülümsedi. "Sevinmez olur muyum hiç? Bir an karşımda görünce... beklemiyordum." deyip omuzlarından sıkıca sarıldığında onun elleri de belini bulurken Arasta'ya karşı da göz kırptı. "Sen inandın mı Arasta?" imayla sırıtığında haylazlığına anında katılıp kuşkuyla "Hiç inanmadım Doğan? Sevinmişe benzemiyor!" deyişiyle Nefes omzu üstünde homurdanmaya başladı. "Bir an karşıma çıkınca şaşırmaktan başka ne yapabilirim Arasta?" Doğan'dan ayrılıp geriye çekildiği sırada Doğan yana doğru yaslanıp "Eh, normal." demişti hafif alayla. "Size uymayacağım!" deyip tekrar Doğan'a bakışlarını çevirdiğinde uzun uzun inceleme fırsatı buldu. Saçları daha kısalmış, yüzündeki iz daha belirgin olmuştu. Bakışlarına bir güven gelmiş gibi hissediyordu. Üzerindeki üniforma onda tam olmuştu. Direkt buraya geleceğini hesaba katmamıştı. Gerçekten şaşırmış ve mutlu olmuştu. Çünkü uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. "Eve geçseydin, direkt." diye sohbete döndüğünde Arasta da onayladı. "Buradan birlikte geçeriz diye düşündüm." demesi üzerine Nefes "Biz çok geç çıkabiliriz. En iyisi eve geç. Sen abime de haber verdin mi, aradın mı onları?" diye sormaya devam ettiğinde bakışları Doğan'ın arkayı buldu. Zeliş ve diğerleri merak içinde kendilerini izlediğini fark edince kaş göz işareti yapsa da gitmemişlerdi. "Aradım onları da eve geçmemi söylediler de ben istemedim. Zaten bu saate evde bir Ambra duruyormuş. Boş evde ne yapacağım ki?" bir bakıma haklıydı. "Uyurdun." dedi Nefes hemencecik. "Dinlenirdin. Ne bileyim sessiz ev sonuçta kafanı da dinlerdin?" "Aynen öyle. Git eve en iyisi." deseler de Doğan dinlemeyip etrafına bakındı. Karşıda sandalye gördüğü gibi yanındaki kıza "Aldım?" diye haber verirken sandalyeyi aldığı gibi koridorun köşe kısmına koyup oturdu. "Beklerim ben sizi. Benim için fark etmiyor." kararlı görünüyordu. Arkasına rahatça yaslanıp telefonla ilgilenmeye devam ettiğinde hemşirelerin arasında tekrardan bir fısıldaşma oldu. Arasta gülmemeye çalışarak "peki, sen bilirsin." derken ellerini iki yana doğru açıp yapacak bir şey yok der gibi kardeşine baktı. "Ben bir hocayla konuşayım? Erken çıkabilirsek ne ala!" ima edercesine söylenirken Doğan tam tersini söyledi. "Zahmet etme Nefes. Mübalağa yapıyordum. Bir iki saat durur giderim eve zaten. Maksat ilk sizi görmekti." deyip genişçe sırıttığında hafif bir kızgınlıkla "Mübalağan çok komikmiş." deyip yanından çekip gidiyordu ki Zeliş tarafından durdurulmuştu. Ne oldu der gibi yüzüne baktığında merakla "Kim bu?" diye sorarak Doğan'ı gösterdi. "Eski sevgilim." direkt gerçeği söylerken derin bir nefes aldı. "Bence hala eskimemişe benziyor? Buraya kadar asker üniformasıyla geldiğine göre?" imasıyla "Zeliş!" diye uyardı. "Ay ne be? Yalan mı?" "İki iyi arkadaşlar da böyle yapar Zeliş." "Askerden çıktığı gibi mi?" Nefes kısacık bir saniye gülümseyip başını iki yana doğru olumsuzca salladı. "Hadi Zeliş hadi. İşinin başına." kovar gibi arkasını döndürüp yürüttüğünde onunla birlikte ilerlemeye devam etti. "Ee, nasıl geçti askerlik? Komutanlar nasıl, o kadar katılar mı?" muhabbete devam ettiren Arasta dedikodu arar gibi gözlerini açtığında yanına bir sandalye çekip oturdu. "Çok değil ama bazı konular da katıydılar evet. Askerlik zormuş ya? Uygar abi nasıl hala askerlik yapmak istiyor çözemiyorum?" Arasta kahkaha atışıyla "Uygar sever. Sever de askerliğe dönmeseydi iyiydi. Alper ve Aslan'a yüreğimiz dayanamıyor bu yaştan sonra iyice. Bir de Uygar tutturdu devam edeceğim diye. Bir şey de diyemiyoruz." dediğinde bu duruma kocasından alışıktı. "Ege nasıl?" sordu bu sefer de?" en son gördüğünde yaramaz bir şeydi. "Ege bildiğin gibi hala. Canımıza okuyor, yaramazlığı boyut atlayacak neredeyse. Ama o kadar tatlı ısırmalık ki Doğan." oğlunu anlatırken aynı bir coşku oluyordu içinde. "Hala yanak ısırıyor mu?" genişçe gülümseyip sorduğunda Arasta'nın yüz ifadesi ekşimesiyle devam ettiğini anlamıştı. "Anladım anladım." "Gülmesene be! Senin başına gelince bak bakalım rahat rahat gülebiliyor musun?" "Belki bir gün olur sonra al bu yeğenini derim. Biraz da seni ısırsın diye kakalarım sana!" Arasta'nın ifadesi dehşete dönerken tövbe de der gibi ellerini ona doğru sallayıp koluna bir tane geçirdi. "Valla döverim seni şimdi ha! O ne biçim beddua be? Bir tane yetmiyormuş gibi." "Korkma hemen şaka yaptım. Ege anlaşılan baya korkutmuş seni. O kadar mı ya?" "Akşam eve geçince kendi gözlerinle görmeye ne dersin?" Doğan yalandan yüzünü ekşitip "Yok ben almayım." deyip gülümsedi ardından. "Ege'mi görmeyecek misin yani?" yüzüne üzüntülü bir ifade koyarken Doğan hemen kendini açıklamaya çalıştı. "Tabii ki görmek istiyorum. Gelmez olur muyum hiç?" "Ha şöyle!" diyerek kocaman gülümsediği sırada Doğan kaşlarını çatmıştı. "Sen hiç değişmeyecek misin ya? Ecel terleri mi döktüreceksin bana bu yaşta Arasta?" "Huyumuz kurusun be Doğan." Arasta'yla beraber kendisi de sırıtırken iki dost muhabbetini özlemişti. Başını iflah olmazcasına iki yana doğru sallarken "Ee, senin bir meşguliyetin yok herhalde?" diye merakla sorduğunda başını olumsuzca iki yana doğru salladı. "Yok şu anlık. Ama her an olabilir. Nefes gelsin de... duruma göre bakarız." "Bir şey soracağım?" sesi ve yüz ifadesi anında ciddiyete dönen Doğan ile "Buyur, sor?" diyerek pür dikkat dinlemeye koyuldu. "Hayatında biri var mı?" ne için sorduğunu ilk başta anlamadı. Hatta hala Nefes'i unutamadığını düşünse de o düşünceyi hemen aklından defetti. Çünkü görmüştü... nasıl vazgeçtiğini, yara bere içinde kanasa da sevmekten vazgeçişini görmüştü. "Bu gidişle turşusunu kurdurtacak bana. Neden sordun ki?" yine de kuşkulanmadan edemedi. "Hiç öyle merak ettim..." bakışlarını kaçırıp omuz silktiğinde umursamazlığa vurduğu sırada kendisine pür dikkat bakan hemşireler dikkat odağı olurken mesafeli bir edayla baş selamı verdi. Hemşirelerden biri heyecana vururken önüne tekrar döndü. Nefes hala dönmek bilmemişti. Herhalde ikna edememişti... "Sen?" dedi bu sefer, tek kaşını havaya doğru kaldırırken "Ne ben?" dedi anlamayarak. "Hayatına birini alabildin mi?" bu soruyla duraksadı. Bedeni gerilirken tepkisiz kalabilmek zor olmuştu. Hayatına birini almak kolaydı da çıkarmak neden bu kadar zordu ki... Hayatına birini almaya cesaret edememişti belki de... ilki bu kadar sancılıysa ikincisini düşünemiyordu. Zorlukla yutkundu. Gözleri hafif kapanır gibi olurken ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi. "Almadım." dedi net bir cevapla. "Büyük ihtimal cesaret de edemem." "İkiniz de çok yanlış kararlar alıp verdiniz, birbirinizde dinlenmeniz gerekiyorken daha çok yordunuz ve yollarınızı ayırdınız tamam... ama yine de hayatınıza başka birini alabilirsiniz diye düşünüyorum." düşünceli bir edayla sözlerini çekingen bir şekilde dile getirirken derin bir iç çekti. "Bilmiyorum Arasta. Ben bir daha birini sevebileceğime inanmıyorum..." "Haklısın." dedi onaylayarak. "İnsan bir kere sever ne de olsa yanlış zaman ya da doğru vakitte. İnsan bir kere aşık olur." "Öyleyse sen yeğenlerine bakar durursun ha? Bak Ege seni görse bence uslu durur az da olsa." hemen enerjik hallerine dönerken Doğan da enerjisine katılıp "Sen buna inanıyor musun?" diye sordu inanamayarak. Biraz düşününce uslu olmayacağını bir kere daha anlayarak "Cık." diye bir nida patlattı kahkahayla. "Hayatta uslu durmaz benim küçük yaramazım. Senin gibi sakin adamı bile delirtir." "En son gördüğümde anladım onu zaten." neşeyle sırıtmayı sürdüğünde arkasına yaslanıp başını zemine doğru çevirdi. "Hah! Nefes de geliyor?" Arasta'nın bakışları karşıya döndüğü gibi Nefes'i gördü ve hevesle yerinde kıpırdanırken Doğan da başını ağır ağır karşıya doğru çevirdi. Nefes'in hızlı adımları yanlarına ulaştığında yerinde doğruldu. Arasta da kalkınca burun kemerini sıkmıştı Doğan. "Hadi bakalım istikamet ev!" neşeyle söylerken Arasta hemencecik "İzin verdi mi?" demişti. Başıyla onayladı. "Aldım izin. Dedim çok uzaktan bir asker kaçağımız geldi. Onu askere götürmek için izin isteyecektim dedim verdi." "Çok komik Nefes! Hadi hadi eve geçelim izin kopardıysak." ikisini de arkaya doğru çevirip ittirdiğinde Doğan homurdanıp duruyordu. "Kaçakmış! Kaçak olsam ilk buraya mı gelirim sanki?" "Abine gidersin direkt, evet." diye anında lafını sokmayı ihmal etmemişti Nefes. "O eskidendi." "Evet eskidendi." diye onayladı en son. **
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD