Amca Kızı

545 Words
Kıpırdamadı. Emrime ilk kez karşı çıkmanın verdiği keyfiyle bilgisayarın başında doğruldum ve yüzüne dik dik bakmaya başladım. “Beni duymadın mı sen?” Sustu ve bakışlarını boşluğa dikip bir kere olsun gözlerini kırpmadı. Tıpkı bir robot gibi kilitlenmiş kalmıştı. “Cevap ver!” diye yüksek sesle bağırdım. “Programa daha başlamadan kalmış sayılmam.” dedi hala gözleri boşlukta takılı kalırken. Gözlerimin içine baksa nasıl bir ateşin onu yakacağını bildiğinden devamlı gözleri benden en uzak köşeye sabitliyordu. Ama bu sefer bakmasını istiyordum. Bu sözlerini tam da hayal ettiğim gibi yedirmek istiyordum. Arkasında olduğum masadan uzaklaşıp kendisine doğru büyük ve hızlı adımlarla yürüdüm ve beni görmezden geldiği o sınırı aşıp tam önünde durdum. Gözleri tam dört yıl önce olduğu gibi ismime kaydı ve irkilerek anlık gözlerini kırptı. İsmin ona acı mı veriyordu? Daha fazlasını verecekti çok yakında! “Sen benim emrime karşı mı geliyorsun?” diye yüzüne doğru kısık baskın çıkan sesle yaklaştım. Burun delikleri titredi üzerine eğilmemle. Kendini geriye doğru çekmeden beklerken göğsünü hafifçe şişirdi. “Görevimi yerine getirdikten sonra duvar dibine geçeceğim.” dedi pürüzsüz bir tonda. Ama ben onun ne kadar pürüzlü ve delik deşik olduğunu biliyordum. “Bu dersten kaldın!” dedim gram acımadan. Yüzüne yaklaştıkça parfümünün kokusu da burnuma gelmeye başladı. Ucuz papatya kolonyası gibi kokuyordu. Yüzümü buruşturup başımı geri çektim. “Emrime itaatsizlikten de bu gece parkura çıkacaksın. Şimdi duvar dibine geç!” diyerek başımla duvar dibini gösterdim. Kıpırdamadı. Kıpırdamamak için ruhunu satmıştı sanki. Yüzünde ne bir korku ne korkusuz bir ifade vardı. Soğuk ve mesafeli. Bu iki kelimeden artık nefret edecektim. Gözlerimi kısıp herkesin içinde bana karşı çıkışına başımı ağır ağır salladım. “Geçmediğin taktirde seni buna pişman ederim.” dedim tehlikeli ses tonumla gözlerini hedef alarak. “İçini kuruturum!” Kıpırdamadı. Bana ! Üstüne! Meydan okuyacak kadar kendini bir şey sanıyordu ha! Doğduğu güne pişman etmeyi dört gözle bekleyen yanım ayaklandı. “Bekle burada!” diyerek başımı salladım ve hızla masama doğru yürüyüp çekmeceyi açarak içinde gözüme çarpanı aldım. Avucumda sıkıp hala aynı yerde taş kesilmiş küçük yılanın karşısına geçtim. “Üstüne itaatsizlikten seni disipline sevk edeceğimi bile bile bana karşı gelmeye devam etmeyi seçiyor musun?” diye gür bir sesle bağırdım. “Bu ders benim hakkım.” dedi cevap olarak. Bu da demek oluyor ki beni siklemiyordu. Bir elimi başının arkasına atıp topuzunu tuttuğum gibi geriye doğru çektim ve diğer elimdeki makasla kökünden bir saniye düşünmeden kestim. Tek bir kerede topuzu elimde kalmıştı. Avuçlarıma alıp gözlerinin önüne serdim. Saçını makaslarken atölyedeki bir kaç kızın çığlık attığını duymama rağmen küçük yılandan hiçbir ses çıkmamıştı. Hala da çıkmıyordu. Bir an da gerideki kısa saçları yüzünü örtüp bakışlarını gölgeledi. Yeşilleri yavaş yavaş buğulandı ancak ne elime ne de yüzüme baktı. Gözlerindeki şok sanki nefesinin kesildiğini söylese de sesinin çıkmayışıyla daha bir öfkeyle doldum. Herkesten uzun olan saçlarını ayaklarımın dibine atarak makasın keskin ucunu çenesinin altına koydum ve yüzüme bakması için başını kaldırdım. Gözleri bana bakmamak için diretse de sonunda makasın ucunu boğazına batırarak bana bakmasını sağladım. Evet işte oradaydı. Korku ve şeytan görmüş gibi irkilen bakışlar. “Ağla küçük. Ağla. Amca kızın gibi ağla benim de vicdanıma dokun. Ama ben abim gibi iyilik meraklısı değilim yalnız. Canımı yakanın canını yakarım! Bunu biliyorsun değil mi? Beni gördüğün gün kaçıp gitmeliydin! Bile bile benim ateşime yürüdün. Yanacaksın. Benimle birlikte sen de yanacaksın!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD