Bazen gerçekten merak ediyorum. Neden şans hiç benden yana olmuyordu?! Neden ulan neden?!
Düşünüyorum da; çok büyük bir günah falan mı işledim? Küçük bir çocuğun elinden şekerini mi çaldım? Ya da anneme -Allah rahmet eylesin- çok mu 'of' dedim? Aa, buldum! Bunlar başıma kesin, ortaokuldayken hocanın sandalyesine yapıştırıcı sürdüğüm için geldi. Başka bir açıklaması olamazdı yani.
Kim benden ne ister ki? Normal bir üniversite öğrencisiyim. Sakarım. Yemek yapmayı bilmem. En son ne zaman kıyafet ütülediğimi hatırlamıyorum. Ama var ya bir salata yaparım, parmak kalmaz hiç kimsede. O derece yani! Varsa karşıma çıkacak rakip, hodri meydan! Neyse konuya dönelim. Neredeyim ben?
Kime ne zararım dokundu Allah aşkına?! Benim ne işim var burada?
Uyur gezer miyim acaba? Yok ya. Ben ve uyur gezerlik. Peh!
Bu kadar düşünce yeter. İcraata gelelim. Bilmediğim bir odada, bilmediğim bir yatakta uyanmamın verdiği korku ve şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemiyordum. Tek düşündüğüm şey; kim beni nereye getirdi?
Acaba rüya mı görüyorum? Kendime çimdik atsam mı?
Sağ elimi sol koluma doğru götürdüm. İnşallah bu bir rüyadır yoksa bütün evi yakarım! Benim canım tatlı bir kere!
Etimi mıncıklamamla yeri göğü oynatacak cinsten bir çığlığı patlatı vermem bir oldu. Harbi acıdı ya! Ama bir şey fark ettim. Rüya değilmiş ya bu.
Dışarıdan ayak sesleri geliyor sanırım. Daha çok koşarak gelen biri gibi. Ah, neler oluyor?
Kapı gürültüyle açılınca yerimden sıçradım. Bu da kimdi? Ayrıca neden aşırı endişeli bir şekilde bana bakıyordu? Ve benim üzerimde neden şortlu takımım vardı? Salak kafam! Uyumadan önce hep bu takımı giyerim ben.
"Sara!"
Nefes nefese yanıma geldi. Adımı nereden biliyordu? Kimdi bu yakışıklı kas yığını?
Bağdaş kurduğum yatağa oturup bir taraflarımı ellemeye başladı. Kaşlarımı çattım.
"Bir yerine bir şey mi oldu? Neden bağırdın?"
Onu ittirip ayağa kalktım. Ne diyordu bu ya? Ona ne benden? Beni nereden tanıyordu?
Kafamda deli sorular.
"Sana ne be!" diye çemkirdim. "Sen kimsin ayrıca?" Elim ile odayı gösterdim. "Benim burada ne işim var?!" Bağırıyordum ama o hiç oralı değildi. Bana öyle bir bakışı vardı ki, anlatamayacağım. Anlatılmaz, yaşanır. Kendime gelmeliyim!
"Lan cevap versene?!"
Birden ayağa kalkıp üzerime doğru gelmeye başladı. Lan dedim diye kızdı mı acaba? Ama hiç sinirli bakmıyordu.
"Sara," dedi. Yavaşça elimi tuttu. Put gibi durmuş yaptıklarını seyrediyordum. "Kokusuna canımı verdiğim kadın," Elimi okşadı. "Bu adam sana olan aşkından ölüyor.." Avuç içimi öptü.
Ne diyor bu ya? Ne aşkı? Ne ölümü? Gelsin güzel kıçımın güzel kenarına da anlatsın bunları!
Hızla elimi çektim ondan. Aşk itirafının sırası değildi. Çünkü çişim gelmişti. Hemen bir tuvalete gitmem gerek!
"Ne aşkı be?! Ayrıca beni hemen evime bırakıyorsun! Ve," dedim. Sağ elimin işaret parmağını göğsüne dokundurup baskı uyguladım. "İki adım gerile bakayım."
Gülümsedi. Sadece gülümsedi. Ardından dediğimi yaparak iki adım geriledi. "Peki senin istediğin gibi olsun." dedi. Sırıttım. Ama sırıtışım kısa sürmüştü. "Fakat senin evin burası. Başka bir yere gidemezsin!"
Ruh hastası manyak! Öyle bir giderim ki buradan, aklı şaşar!
Of! Gerçekten çok sıkışmıştım. Elimi kaldırıp deli işareti yaptım. "Sen delisin!" dedim. Sonra kıvranmaya başladım. "Bana hemen tuvaletin yerini göster! Senin icabına sonra bakacağım." Güldü. Başka bir şey bilmez miydi bu adam be?!
Odaya bodoslama daldığı kapının çaprazındaki kapıyı işaret etti. Çaprazdaki kapıya gitmedim. Çaprazdaki kapıya uçtum!
***
Ellerimi yıkayıp tekrar odaya girdim. Derin bir nefesi dışarı bıraktım. Dünya varmış be!
Şimdi o hıyarın icabına bakalım. Ama bir sorun vardı. Adam oda da yok.
Kapıya gidip kulpu aşağı indirdim. Kilit mi? Cidden mi?!
Ah, hayır! Bu olamaz!
Ellerimi saçımdan geçirip yatağa oturdum. Gaddar adam! Beni burada aç susuz öleyim diye bırakıp gitmişti!
Sakin ol Sara.
Gidip kapıyı yumruklamaya başladım. "Seni cani herif!" diye bağırdım.
"Hem beni kaçır, hem de aç susuz bırak! Gaddar adam! Kim bilir sen ne yemekler yiyorsundur şimdi?" Bağırıyorum ama kim bir tarafına taksın ki Sara'yı?
"Portakallı ördekler, mandalinalı tavuklar, armutlu hindiler! Ah ah! Boğazında kalsın inşallah!"
Pencereye koşup perdeyi kenara çektim. Bu benim aklıma niye daha önce gelmedi yahu? Pencereyi açıp büyük bahçede gözlerimi gezdirdim. Burası bu kadar yüksek miydi ya? Ayrıca neden etraf ağaç kaynıyordu?!
Aşağı sarkıp bağırmaya başladım. Belki biri sesimi duyar umuduyla.
"İmdaaaatt! Yardım edin! Manyağın bayrak tutanı beni kaçırmış imdaaatt!"
Arkamdan biri belime sarılıp beni geri çekti. Gaddar adam pencereyi kapatıp yandaki koltuğa oturttu beni. Çırpınsam da öküz gibi gücü vardı. Hayvan!
"Bırak beni!"
Üzerime eğilip gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. Ellimi kaldırıp saçını çekmeye başladım. "Kel kalırsın inşallah!"
İki bileğimi de sıkıca tutup başımın üzerinde sabitledi. Fakat nedense bileklerimi sıkmıyordu. Ama, bu sefer sinirliydi. Gözleri gözlerimi delip geçiyordu.
"Boşuna nefesini tüketip o güzel ses tellerini yorma güzelim." dedi. "Seni burada hiç kimse bulamaz." Uzanıp alnımı öptü. Sahiplenici öpücüğü karşısında gözlerimi belerttim.
Beni!
Alnımdan!
Öptü!
Beni!
"Sen. Beni. Nasıl. Öpersin?!"
Tıslarcasına, her kelimesine baskı yaparak, tane tane konuştum. Ama beyefendinin tek yaptığı, SIRITMAK!
Uzanıp tekrar alnımdan öptü. TEKRAR!
"İşte böyle."
Yeter ama! Bu adam fazla oluyordu!
Çığlık atarak tepinmeye başladım. O kim lan beni öpebiliyor?!
Üzerimden itip tekli koltuktan kalktım. Arkasına geçip sırtına atladım. "Kimsin sen be?! Nasıl öpebilirsin beni, ha?! Nasıl?!"
"Sakin ol Sara."
"Ne sakin olacağım ya ne?! Kimsin dedim sana?!"
Tam omzunu ısıracağım sırada bağırarak konuştu.
"Ben Eymen Kılıçarslan! Seviyorum işte anlasana!"
İroni mi yapıyor bu?
"Bana ne be senden?!"
Lavuğa bak ya! Allah'ım nedir bu başıma gelen?!
"Seni seviyorum Sara! Buradan da hiç bir yere gidemezsin! Anladın mı beni?"
Yo yo hayır.
Ben kaçırılmış olamam! Değil mi?
***
S.D.