10. BÖLÜM "KARIM OLACAKSIN!"
"Ne?" dedim şok içinde. "Ne diyorsun sen?"
"Ben aslında gidecektim ama bu kadın beni burada soru yağmuruna tuttuğu için gidemedim."
"Ne sorusu?" dedi Serhan'da içeri girerken. Aren sessizliğini koruyordu. Demon'da kendini zor tutuyordu.
"Aren Bey'in sevgilisi olup olmadığımı falan."
Ne yapıyordu bu gerizekalı böyle? Ayrıca o kadar samimi görüntülerden sonra "Bey" de nereden çıkmıştı? Hangi aptal sevgilisine bey derdi?
Hem ben sevgilisi olup olmadığını kendim için mi sormuştum! Aren ondan hoşlandığımı falan düşünecekti şimdi. Ayrıca panik yaptığını ben bile anlayabiliyorsam Aren burada başka bir bokların döndüğünü anlayabilirdi.
"Banane sizin sevgiliğinizden," diye çıkıştım istemsizce.
"Neden aşağıdasın sen?" diye sordu Aren adeta kükreyerek. Sevgilisinin yanında aslan kesilmişti ama bana işlemezdi!
"Çünkü karnım çok acıktı! Senin gibi canavarlar insanların ihtiyaç dolu dünyasını anlamazlar tabi."
Serhan'ın gözleri açılırken, İpek'te yanımda kurduğum cümlelerden dolayı sanki Aren şimdi silahını çıkarıp beynime bir kurşun sıkacakmış gibi korkarak geriledi. Bana şok içinde bakarlarken, birden durdum.
Karşımdaki adam uğursuz bir mafyaydı. Haddi aşıyordum ama çenemi tutamıyordum. Belki de gerçekten beni öldürebilirdi şu anda.
Ancak Aren İpek'e döndü. "Sana hiçbir gece burada kalmamanı söylemiştim," dedi dişlerinin arasından. "Asla."
"Özür dilerim," dedi İpek büyük bir ciddiyetle. "Siz dün gece birden beni bırakıp gittiğinizde burada uyuyabileceğimi düşündüm."
Aren hızla gelip İpek'i kolundan yakaladı. "Sana ne söyledi?"
"Bir şey söylemedi."
"Bana yalan söyleme İpek! Sonuçlarının ne kadar acı verici olacağını tahmin bile edemezsin."
Yalvaran gözlerle İpek'e bakıyordum ama nafileydi.
"Konuş!" diye gürledi Aren.
"Tamam," dedi İpek. "Benden kaçmak için yardım istedi. Ama ona asla yardım etmeyeceğimi söyledim, merak etme. Sizi kızdıracak hiçbir şey yapmam Aren bey, biliyorsunuz bunu."
"Hiç şaşırmadım."
Sonra İpek'i kolundan tutup Serhan'a doğru fırlattı. "Evine götürün. Bir daha da gelmesin."
"Aren saçmalama!" diye bağırdı İpek. Bey'i bir kenara bırakmıştı. "Ne demek bir daha gelmesin? Ben sensiz ne yaparım?"
Aren elini Serhan'a hızlı ol gibisinden sallarken Serhan çoktan İpek'i görüş açımızdan çıkarmıştı bile. İpek'in boğuk yalvarmaları duyulmaya devam ediyordu.
Köpeğe dönüp “Kulübene git!” komutunu verir vermez köpek koşarak mutfağı terk etti.
Aren hızla bana döndü. Bağıracağını sanmıştım ama onun yerine sadece kızgın mavi bakışlar gönderdi. "Yemeğini ye ve odana çık."
"Hepsi bu mu?" dedim. "Odamda oturarak sana ne faydam dokunuyor? Hala beni niye burada tutuyorsun?"
"Yemeğini ye dedim!" diye bağırdığında sandviç yapmaya kaldığım yerden devam ettim. Koca bir sandviçi daha sonra mideme indirirken hiç konuşmadan beni izlemeye devam ediyordu.
"Bak Aren," dedim gözlerinin içine bakarak.
"Bana direkt ismimle hitap edebileceğini kim söyledi?"
"Ben söylüyorum!" dedim gözlerine vahşice bakarak. "Aren. Beni rahat bırak. Kaybolan tabloyla ilgili hiçbir şey bilmiyorum, anladın mı? Ama önce şunu söyle, babamın katili sen misin?"
Aren beni kolumdan tuttu ve hızla çekiştirmeye başladı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye bağırdım.
"Kes sesini!" Beni hızla sürüklerken, ayaklarımı hareket ettirmeyerek direnmeye çalıştım.
“Bana direnç gösterme artık!” diye hırlayarak beni kucağına alıp omzunun üstüne doğru atarak merdivenleri hızla tırmandı.
Katıksız, korkunç bir kabalıktaydı bu adam. Mağarada büyümüştü resmen.
“Bırak beni!” diye bağırmam hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sonunda kaldığım odaya girdi ve babamın bana mesaj bıraktığı son tablonun önünde beni bıraktı.
“Tabloya bak!” diye emretti.
Tablo da hiçbir değişiklik yoktu. Ben olduğunu bildiğim kadın ellerinin arasında bir şey saklamaya devam ediyordu. Ultraviyole ışık altında görülebilen mesajın hala orada bir yerde olduğunu biliyordum.
“Ne?” dedim anlamayarak. “Gerçekten anlayamıyorum artık!”
“Baban sana bunu miras bıraktı!” diye bağırdı. “Baban senden kayıp tabloyu bulmanı istedi! Onu, katillerini ve senden son isteğini bırakıp şimdi siktir olup gitmek mi istiyorsun, söyle!”
Ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım. Şok içindeydim. Bunu söylemek her ne kadar kulağıma kendime ihanet gibi gelse de Aren haklıydı.
Babam öldürülmüştü ve bana son bir nasihatı vardı. Bana ipuçlarını takip etmemi ve kayıp tabloyu bulmamı söylemişti. Ayrıca bir tek bana güvenebileceğini…
Şimdi İtalya’ya kaçıp giderek babamın son isteğini yerine getirmeyecek miydim?
Ama Aren’e güvenmek için hiçbir sebebim yoktu.
Aren bunu biraz bunları sindirmem için bekledikten sonra devam etti. Sesi hala kulağa çok öfkeli geliyordu.
“Babanın hayatta olması ve tablonun yerini söylemesi benim için daha önemliyken sence onu öldürür müyüm?”
“Belki de tablonun yerini söylemediği için onu öldürmüşsündür?”
“Tablonun peşinde olan sadece ben değilim. Baban onu herkesten sakladı. Herkes yıllardır o tablonun peşinde.”
Babam tabloyu saklamamıştı aslında. Bir yerlerde bir mantık hatası vardı ama anlamak da güçlük çekiyordum.
“Niye bu tablo bu kadar önemli?” diye sordum.
“Çok önemli bir sır barındırıyor çünkü.”
“Neymiş o sır?”
“Bunu kimseyle paylaşamam Gece,” dedi birkaç saniye duraksadıktan sonra. “Asla güvenli değil. Çok ölümcül bir sır babandaydı.”
“Tabloyu senelerdir herkesin aradığına emin misin?” diye sordum.
“Evet, ben dahil herkes.”
Sonra anladım. Birden dank etti. Babam ölene kadar tablo kayıp değildi fakat yine de kimse onu bulamamıştı. Çünkü tablonun neye benzediği hakkında kimsenin bir fikri yoktu.
Aren, parçaları birleştirdiğimi anlamış olacak ki devam etti. “Sen baban öldükten sonra tabloyu araştırmaya başladın. Baban öldükten sonra tablonun yokluğunu fark ettiğine göre, baban ölene kadar kayıp tablo sürekli görebileceğin bir yerdeydi bu durumda?”
Zeki piç.
“Babanı ben öldürmedim,” diye duygusuzca devam etti. “Tablonun peşindeydim ama herkes gibi babanda olmadığını sanıyordum. Çünkü herkesi çok uzun zaman önce o tablonun çalındığına inandırmıştı.”
“Yani kimse bende ya da babamda olduğunu düşünmediği için bize ilişmediler. Peki ne oldu da şimdi peşime düştüler?”
“Sana ilişmediler evet ama babana iliştiler. Belli ki baban bu durumu sana hiç çaktırmamış. Şimdi senin peşindeler çünkü herkes böylesine büyük bir sırrın miras olarak aktarılacağını bilir. Baban, hayattayken seni korumak isteyeceği için sana anlatmayacağı aşikar.
Ancak babanın hayatında tek sen vardın Gece. Böyle bir sırrı yalnız güvendiğin bir kişiye emanet edebilirsin. Doğru şeyi yapacağını bildiğin birine. Herkes babanın ölmeden önce sana tablonun yerini söylediğini düşünüyor. O yüzden herkes seni arıyor.”
Biraz duraksadıktan sonra devam etti. “Hala gitmek istiyor musun?” diye sordu. “Eğer gitmek istiyorsan seni bırakacağım. Ama seni arayan onlarca adamdan birine kapıdan çıktığın anda yakalanacaksın. Ve hiçbiri iyi niyetli değil, inan bana.”
Kahretsin! Bu adama hiç güvenmesem de, söyledikleri doğruydu. Kendi kulaklarımla duymuştum, beni teslim almaya gelenler olmuştu.
“Ancak sen tablonun neye benzediğini biliyorsun. İnsan bilmediği bir şeyi arasa da bulamaz. Senelerce bulamadığımız gibi. Bana bir tek sen yardım edebilirsin Gece.”
“Sana neden güveneyim?” diye sordum tekrar. “Belki de tabloda ki gizli mesajı sen yazdın oraya. Özellikle babamın tablonun peşine düşmesini istediğine inandırmaya çalışıyorsun beni. Belki ortada ne öyle bir sır var, ne de babamın mesajı?”
“Bu tabloyu baban yaptı ve resimdeki de sensin. Babanın son zamanlarını hatırla. Ayrıca baban eceliyle ölmedi, öldürüldü. Sence ben uyduruyor muyum yoksa gerçekten baban bir şeyler mi saklıyordu?”
Aslında o el yazısı babama aitti biliyordum. Babamın garip davrandığını da, bu tabloyu senin için yapıyorum dediğini de hatırlıyordum.
“Söylediklerim sana neden güveneyim sorusunun cevabı değil.”
“O halde sana kalmış,” dedi rahat bir tavırla. “Sen ol ya da olma o kayıp tabloyu bulacağım. Bu savaşta kimin yanında yer almak isteyeceğine sen karar ver.”
“Kalmazsam?”
“Muhtemelen, tabloyu arayanlardan biri anında seni kaçıracak. Bu evi gözetlemeye başladılar bile. Hatta işleri bittiklerinde seni öldürebilirler. Ve elbette seni korumak için orada olmayacağım.”
“Ya kalırsam?” diye sordum.
“İster bana güven ister güvenme, o zaman tabloyu bulmak ve ipuçlarını anlamak için beraber çalışacağız. Ve…”
“Ve ne?” diye sordum.
“Seni herkesten korumam için tek bir çare var. Seni kaçırmaya cüret bile edemeyecekleri tek bir çözüm.”
“Neymiş o?”
Kalbim kötü bir şey duyacağım hissiyle çarparken Aren’in ağzından dökülen o şok edici cümle kulaklarımda yankılandı.”
“Karım olacaksın.”