Donuk Gözler

1320 Words
Baştan aşağıya tüm şirketi temizlediğimizde diğer arkadaşlar da yavaş yavaş üzerlerini değiştirmiş çıkışa yönelmişlerdi. On kişilik ekip kapının önünde vedalaşıp ayrılırken Nida koluma yapıştı. "Asya senden bir şey isteyeceğim ama ne olur hemen hayır deme, bak benim için çok önemli." Nida hemen hayır deme diyorsa kesin karşı çıkacağım bir şey söyleyecekti. "Bence sen kendini yoktan yere yorma Nida, nasıl olsa hayır diyeceğim." Nida yüzünü asıp söylendi. "Ya çok önemli diyorum, arkadaş değil miyiz biz? Ne olur Asya, hem çok kısa sürecek zaten." Kaşlarımı çatarak sordum. "Neymiş o çok kısa sürecek olan?" Nida yavru köpek bakışlarını gözlerime dikip konuştu. "Ya Sertaç var ya hani, anlatmıştım sana." Duyduğum isimle gözlerimi devirip söylendim. "Hatırladım canım, şu hiç sağlam pabuç olmayan arabalı çocuk." "Ya öyle demesene, seviyorum ben onu." Nida'ya ya ya der gibi bakıp otobüş durağına doğru yürümeye başladım. "Onu mu seviyorsun acaba yoksa arabasını mı?" Nida peşimden yetişip koluma girdi. "Ama şimdi araba da araba canım. Hatta araba demek hakaret kalır, efsane bir şey o." Nida'nın efsun dolan gözlerine kınayan bakışlarımı gönderip bir şey demeden yürümeye devam ettim. "Ya işte Sertaç buraya çok yakın bir yerdeymiş, iki dakika yanına uğrasak olmaz mı?" "Hayatta olmaz!" Nida yerinde tepinerek küçük çaplı bir isyan gösterisinde bulundu. "Neden hemen kestirip atıyorsun? Ne olur yani iki dakikacık uğrasak?" Başımı sallayıp reddettim. "Zaten iki dakika diyorsun görsen ne olur, görmesen ne olur?" "Siz Ali'yle birbirinizi iki dakika görmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorsunuz ama!" Nida'ya bakıp gözlerimi devirdim. "Biz nişanlıyız Nida." "Biz de nişanlanacağız, çok ciddi ilişkimiz." Nida'nın söylediği bana hiç inandırıcı gelmezken yolumdan dönmeyip durağa kadar yürümeye devam ettim. Nihayet durağa ulaştığımızda otobüsün gelmesine de on dakika kalmıştı. "Ya bak hem bizi bırakır Sertaç, boşuna otobüste iki saat yol çekmemiş oluruz." Nida'ya dönüp konuştum. "Nida çok istiyorsan sen git, ben gelmeyeceğim. Israr edip durma yani boşuna." "Sanki bilmiyorsun?! Sen gidersen, ben gitmezsem demeyecek mi babam neredeydin bu saate kadar diye?" "Sen de o zaman doğruca evine git Nida. Ne işin var bu saatte sokaklarda, ne olduğu belli olmayan adamlarla?" Nida tabii ki beni dinlemeyip dakikalarca ısrar etti. En sonunda ağlamaya başlayınca zaman tutacağımı belirterek düştüm peşine. "Saçma sapan bir yere gitmiyoruz di mi Nida?" Nida oldukça neşeli çıkan sesiyle cevap verdi. "Yok canım, merak etme çok nezih bir mekan. Hem buraya da yakın zaten, geldik sayılır." Birkaç dakika daha yürümenin ardından Nida'nın geldik, geldik diye bizi getirdiği yere gözlerimi belerterek baktım. Ben tam ağzımı açmış itiraz edecektim ki Nida beni kolumdan çekerek Sertaç denen adamın yanına sürükledi. Sertaç muhtemelen önümüzdeki izbandutları geçemeyeceğimizi düşündüğü için bizi karşılamaya kapıya çıkmıştı. Nida koluma öyle bir yapışmıştı ki ne kadar çekersem çekeyim bırakmadı. "Nida!" Nida benim uyarı dolu sesimi umursamayarak konuştu. "Bak bu Sertaç. Sertaç bu da çok yakın arkadaşım Asya." Sertaç bana hoş geldin dese de ben hiç hoş gelmemiştim. "Nida hani çok nezih bir yerdi?!" Sertaç denen adam atılarak cevapladı. "Öyle zaten. Fırat Miroğlu'nun mekanı burası. Herkes giremiyor yani canım, only business class." Sertaç denen adamın gevşekçe söylediğine daha da sinir olup Nida'ya döndüğümde bana yalvaran gözlerle bakıyordu. "Asya gideceğiz hemen, on dakika oturalım sonra götürecek bizi Sertaç. Hem son otobüs kaçtı, nasıl döneceğiz başka türlü?" Nida'nın söylediğiyle kafamdan aşağıya kaynar sular dökülürken böyle bir aptallık yaptığım için kendime çok kızıyordum. El mecbur on dakika sözü alıp mekanın içine girdiğimde bizi yüksek sesli bir müzik karşıladı. Her tarafı ışıklarla dolu cafcaflı mekan beni hiç etkilemezken Nida'ysa etrafa büyülenmiş gözlerle bakıyordu. Mekan çok geniş ve kalabalıktı. Yani az önce Sertaç'ın dediği gibi sadece özel sınıf değil de daha çok ipini koparanın geldiği yol geçen hanı gibi bir yerdi. Birkaç tane daire şeklinde tek kişilik sahne tavandan iplerle tutturulmuş, üzerine de birer yarı çıplak dansçı çıkarılmıştı. Her yerde envaiçeşit renkte alkoller dolanıyordu. İnsanların dans etme biçimi de midemi bulandırırken Nida'nın ortama bu kadar rahat uyum sağlayabilmesine şaşırdım. Benim aksime oldukça keyifli görünüyor, etrafa gülücükler saçıyordu. İçimden bir daha Nida'nın peşine takılıp mahalledeki pazara bile gitmeyeceğime dair kendime söz verirken hemen evime ulaşabilmek için de dua ediyordum. Sertaç bizi üst kata çıkardığında localardan birine geçtik. Nida hemen Sertaç'ın dibine yerleşirken ben de biraz uzaklarına rahatsızca oturdum. En azından aşağıdaki rezilliklere göre burası daha sakindi. "Asya'cım rahat otursana bebeğim ya, niye öyle koltuğun ucundasın?" Sertaç denen adamı bir kaşık suda boğmakla ilgili aklımdan kötü düşünceler geçerken Nida'nın bu gevşek tavra nasıl sesini çıkarmadığını anlayamıyordum. "Böyle laubali tavırları sevmem, ayrıca gideceğiz zaten birazdan." Sertaç gülerken Nida'ya dönüp konuşmaya başladı. Geçen birkaç dakikanın ardından masaya içkiler geldiğinde ben ayaklanarak gözlerimi Nida'ya diktim. "Hadi, doldu on dakika." "Kızım daha yeni geldi içkiler, bari bir bardak içip öyle gidelim." Ben ateş saçan gözlerimle Nida'ya bakarken Sertaç yine lafa atladı. "Ne gergin bir şeysin sen böyle? Bir iki kadeh iç de azıcık rahatla be güzelim." Daha fazla bu duruma tahammül edemeyecektim. Hışımla çıkmak için yan tarafa döndüğümde elinde içki tepsisiyle gelen garsonla çarpıştım. "Allah kahretsin!" Garsonun elindeki tepsideki bütün içkiler üzerime boca olurken Nida beni tuvalete götürdü. "Ne yapıyoruz biz burada anlamıyorum ki?! Sen gerizekalı mısın Nida?! Bir de ciddiyiz diyor! Bu gevşek mi ciddi olacak, adam bile değil lan bu!" "Asya sen bi sakin olsana! Kalkacağız zaten birazdan. Alt tarafı bir bardak bira içip gideceğiz, ne abarttın." Üzerimdeki içkileri temizlemeye çalışırken bir yandan hem suçlu hem güçlü olmaya çalışan Nida'ya laf yetiştiriyordum. "Ben mi abartıyorum? Sen göremiyorsun daha burnunun ucunu!" Nida derin nefesler alarak kendini sakinleştirdi. "Tek başına nereye gideceksin bu saatte? Boşuna sinirlendirme Sertaç'ı. Ben zaten konuştum onunla, bir bardak içkimizi içelim bırakacak bizi evimize." Bu lanet günün bitmesi için içimden dua etmeye devam ederken el mecbur Nida'yla birlikte az önce oturduğumuz yere döndüm. "Bak sana meyve suyu sipariş ettim. Madem alkol istemiyorsun, öyle kuru kuruya da olmaz. Sana bir şey ikram etmeden gönderirsem içim rahat etmez. Bardağını bitir, söz gideceğiz." Benimle konuşan Sertaç'a ölümcül bakışlarımı gönderip hınçla önümdeki bardağa uzandım. Tek dikişte meyve suyunu bitirdikten sonra bardağı geri masaya koyup ayaklandım. Sertaç bana gülen gözlerle bakıp konuştu. "Ha şöyle.. Tamam dur burada, Nida'yla az ileride bir şey konuşup geleceğiz." Kaşlarım çatılırken Nida'nın bakışlarından da ne konuşacaklarının merakı akıyordu. Onlar kalkıp az ileriye gittiklerinde hala görüş alanımdaydılar. Ben de offlayarak telefonumu çıkardım. Ali telefonu emniyette bırakması gerektiği için kapatacağını söyleyen bir mesaj yazmıştı. Sıkıntıyla arkama yaslanırken göğsümden bastıran ateşle yakamı birkaç kez yelledim. Tabii bu kadar insanın olduğu yerde bunalmam normaldi ama bu sıcaklık sanki içimden geliyor gibiydi. Bakışlarımı tekrar Nida'ların az önce durdukları tarafa çevirdiğimde artık orada olmadıklarını fark ettim. Panikle ayağa kalkarken dönen başımla koltuktan destek almak zorunda kaldım. Gözlerim hızla etrafımı tarasa da ne Nida'yı ne de Sertaç'ı göremiyordum. Kendimi nasıl olsa birazdan gelecekler diye telkin ederken bir yandan da soğuk soğuk terliyordum. İçimdeki ateş de gitgide büyürken yakamı birkaç kez daha yelledim. "Yalnız mısın güzellik?" Yanı başımda duyduğum sesle yeniden ayağa kalkarken bana sırıtarak bakan adamı ittirip az önce çıktığımız merdivenlerden aşağıya koşarak indim. İdrak yeteneğim gitgide kapanırken artık damlalar gözümden kontrolsüzce akıyordu. Dans eden insanların arasında öylece durup etrafıma bakınırken bir anda içime daha önce hiç tanımadığım bir istek doldu. Bedenim yavaşça etrafındaki insanları taklit ederek salınmaya başladı. Hareket ediyordum etmesine ama sanki konutları veren de ben değil gibiydim. Bir süre sonra sanki her şeyi unutmuşcasına bir rahatlık hissettim. Gülümseyerek hareketlerimi hızlandırıp tüm bedenimi serbest bıraktım. Anlamsız ve saçma hareketlerle bedenimi sallayıp dans ederken o kadar çok eğleniyordum ki bulsam şimdi Nida'ya beni bu güzel yere getirdiği için teşekkür edecektim. Rengarenk ışıkların altında bir oraya bir buraya salınırken dansıma gülen birkaç kız bana eşlik ettiler. Bu beni daha da eğlendirirken acayip dönen başımla az önceki merdivenlere ilerledim. Biraz ara vermeye ihtiyacım vardı ama sonra inip yeniden dans edecektim burada. Gülerek çıktığım merdivenlerden sonra sesten biraz daha uzaklaşabilmek için bir kat daha çıktım. Buraya müzik sesi aşağıya göre daha az geliyordu. Çarpık adımlarımla biraz daha ilerleyip mekanın tam orta noktasındaki balkona geldiğimde orada bir adam gördüm. Dönen başım yüzünden görüşüm yüzde yüz net değildi ama iri cüssesi her halükarda kendini belli ediyordu. Ben sırtını incelerken bana dönen sert bakışlarıyla olduğum yerde donup kaldım çünkü ben hayatımda hiç bu kadar donuk gözler görmemiştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD