Asya
Saatlerdir hüngür hüngür ağlamaktan helak olan Nermin ablaya bir peçete daha uzattım.
Bugün Nermin ablanın annesi Neriman teyze beni arayıp acil gelmen lazım diyerek evlerine çağırmıştı. Ben de sesinin kötü çıkmasından Nermin ablaya bir şey olduğunu anlayıp koşa koşa buraya gelmiştim.
Şimdiyse Nermin ablanın odasında oturmuş kara kara onu nasıl teselli edeceğimi düşünüyordum.
"Nermin abla için dışına çıktı ağlamaktan, biraz dur ne olur."
Nermin abla burnunu çekerek yaş dolu kanlanmış gözleriyle bana baktı.
"Nasıl durayım Asya? O kadar kötü şeyler söyledim ki ona... Ah dilim kopsaydı keşke! Giderken bana öyle bir acıyla baktı ki, ölsem unutamam ben bunu Asya."
Boğazından yine hıçkırıklar firar ederken ne diyeceğimi bilemeyerek bir peçete daha uzattım. Neredeyse kutunun sonuna gelmiştik ama Nermin abla o kadar çok ağlıyordu ki, bu gidişle yenisini de açmak zorunda kalacaktık.
"Nermin abla böyle ağlamakla olmaz bu iş. Bu kadar pişmansan ara, özür dile."
Nermin abla başını hızla bana çevirdi.
"Ne özüründen bahsediyorsun sen ya?! O lafların özrü mü olur?"
Kaşlarım istemsizce çatılırken Nermin ablanın bu kadar geri dönüşü olmayan ne söylemiş olabileceğini düşünüyordum. Acaba annesine falan mı küfür etmişti? Aklıma bu kadar abartabileceği başka hiçbir şey gelmiyordu ama diğer yandan Nermin ablanın ağzından küfür çıktığını da duymamıştım bu güne kadar.
"Nermin abla ne dedin Allah aşkına bu kadar?"
Söyledikleri yeniden Nermin ablanın aklına düşmüş olacak ki daha şiddetli ağlamaya başladı. Ben de elimdeki peçete kutusunu yatağa bırakıp onu kendime çektim. Bir süre teselli edemediğim Nermin abla omzumda ağlarken Allah'a bana nasip ettiği aşk için şükrettim.
Aşk benim bu hayattaki kurtuluşum olurken Nermin ablanınsa sadece imtihanıydı. Kaç senedir bu konuda bir kere yüzü gülmemişti. Ne desem çare olmayacağını bildiğimden susup ağlamasının dinmesini bekledim. Bir süre odanın içinde yalnızca Nermin ablanın acı dolu hıçkırıkları yankılandı. Ablam gibi sevdiğim bu kadının böyle acı çektiğini görmek yüreğimi dağlıyordu ama ne yazık ki elimden gelen bir şey de yoktu.
Bir süre sonra yorgun düşüp uyuyan Nermin ablayı yatağına yatırıp üzerini güzelce örttüm. Sessiz adımlarla kapıya ilerleyip odadan çıkarken uyanmaması için ekstra özen gösteriyordum. Zaten sızıp kaldığı için ağlaması yeni dinmişti, biliyordum ki şimdi uyansa kaldığı yerden devam ederdi.
Mutfak tarafından gelen seslerle oraya doğru ilerledim. Neriman teyze masaya oturmuş, üzgün olduğu her halinden belli olan suratıyla önündeki fasulyeleri kırıyordu.
Benim geldiğimi fark edince gözlerini bana dikerek sordu.
"Nasıl kızım, biraz düzeldi mi?"
"Uyuyakaldı Neriman teyze."
Neriman teyze kafasını sallayıp dertli bir nefes aldı.
"Nereden buldu bizi bu bela bilmem ki? Kaç senedir yedi kızımın ömrünü!"
Neriman teyzenin karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.
"Neriman teyze belli ki seviyorlar birbirilerini, niye müsaade etmiyorsunuz?"
Neriman teyze bana küfür etmişim gibi sert bakışlarla baktı.
"Kızım senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?! Ben el bebek, gül bebek büyüttüğüm kızımı gidip o ne idiği belirsiz adama mı emanet edeceğim?"
Neriman teyzenin söylediğiyle dudaklarımı büküp biraz düşündüm.
"Neriman teyze belki o kadar da kötü biri değildir, sonuçta Nermin abla seviyorsa bir bildiği vardır herhalde."
"Yok onun bildiği falan! Azıcık bildiği olsa gidip o ipsiz sapsız zibidiye vurulur muydu?"
Neriman teyzenin öfkeli ve azarlar tondaki sesi artık gitmem için alarm verirken yavaşça oturduğum yerden kalktım.
"Ben kalkayım Neriman teyze, işe gideceğim daha. Bir şey olursa ararsın yine sen beni."
Neriman teyze beni kapıya kadar geçirip yolcu ettikten sonra biraz ilerleyip sokağın başındaki Ali'min yanına ulaştım.
"Ne olmuş Asya'm? Kötü bir şey yok ya?"
Üzgün gözlerimle Ali'ye bakıp cevap verdim.
"O adam gelmiş sabah, Nermin ablayla kavga etmişler. Görsen nasıl ağlıyor."
Ben Ali'ye olanları anlatırken bir yandan da aşağıya doğru yürümeye başlamıştık.
"Ne demiş bu kadar ağlayacak, söylemedi mi?"
"Yok Ali'm söylemiyor ama özrü olmazmış, öyle dedi."
Ali kaşlarını çatarken söylendi.
"Hem o şerefsiz neden geliyor hala kızın dükkanına, bir düşmedi yakasından!"
Soğukluğunu hissettirerek esen havayla Ali'me biraz daha yaklaşıp konuştum.
"Bilmiyorum ki Ali'm. Ama çok üzülüyor Nermin abla. Bu işin sonu ne olacak böyle?"
Ali yoldaki bakışlarını bana çevirip cevap verdi.
"Ne olacak; Nermin gidip o babasının arkadaşının oğlu mu neydi, o çocukla evlenecek. Şerefsiz Mehmet de düşecek artık yakasından. Anca böyle çözülür bu iş."
Sıkıntıyla sokağın sonunda görünen denize baktım.
"Evlenince düzelecek mi yani? Sonuçta seviyor Nermin abla o adamı, başka biriyle evlenince hemen silinecek mi aşkı? Yoksa hep içinde bu yükle mi yaşayacak?"
Ali öfkeyle üzüntünün birbirine karıştığı bakışlarıyla umutsuzca konuştu.
"Derinde bir yerlerde kalır tabii bu aşk ama yapacak başka bir şey mi var Asya'm? O adamdan olmaz, bu net bir kere. Eh mecbur düzgün bir talibiyle kuracak yuvasını. Sonra zaten alışır, sever kocasını da bir şekilde. Bir de çocukları oldu mu, yaşar giderler işte."
Ali'nin avucumdaki elini baş parmağımla okşayıp mırıldandım.
"Ali.."
Ali anında yumuşayan bakışlarıyla bana döndü.
"Ömrüm.."
"İyi ki birbirimizi sevmişiz."
Ali'm gülümseyerek beni kendisine çekip başımın üzerine bir öpücük kondurdu.
"İyi ki ömrüm, iyi ki."
Yolun geri kalanında havadan sudan, biraz da her zamanki gibi geleceğimizden konuşup gülüşürken bugün temizleyeceğimiz şirketin önüne de gelmiştik.
"İçime hiç sinmiyor, bir de akşam vakti."
Gülümseyerek, söylenen nişanlımı yüzünü severek sakinleştirmeye çalıştım.
"Ali'm kaç kere konuştuk bunu?"
Ali memnuniyetsizce somurttu.
"Her konuşmamızda da söyledim, çalışmanı istemiyorum."
Konu yine dönüp dolaşıp iş mevzusuna gelince sıkıntıyla nefesimi vererek elimi yüzünden çektim.
"Ama çalışmam gerekiyor Ali, konuştuk o kadar bunu."
Ali suratını daha da asarak gönülsüzce vedalaşıp gitti.
Uzun zamandır bu işi yapmamı istemiyordu ama eve ben baktığım için mecburdum. Babamın tek bildiği bütün gün kahvede oturup okey oynamak olduğundan son beş senedir çalışmaya başlamıştım.
Liseyi daha bu sene bitirdiğimden yapabileceğim işler sınırlıydı. Zaman zaman garsonluğu ve kasiyerliği de denemiştim ama temizlik şirketi en iyisiydi. Diğerlerinde sürekli insan kahrı çekmek zorunda kalıyordum ama şimdi öyle değildi. Genelde kimse yokken gelip temizliği yapıp gidiyorduk. Doğal olarak laf eden, karışan olmuyordu. O yüzden bu işi seviyordum ve evlenene kadar da bırakmayı düşünmüyordum.
Evlenince muhtemelen Ali çalışmamı istemeyeceğinden doğrudan bırakmış olacaktım. Gerçi zaten ben de üniversiteye gitmek istediğimden işi bırakınca derslere yoğunlaşacak vaktim de olmuş olacaktı. Bu sene babamın ve üvey annemin çıkardığı sıkıntılardan dolayı üniversite sınavına bile girememiştim. Kendimi az kaldı diye teselli ederek önümdeki kapıdan içeriye girdim.
Bugün temizleyeceğimiz şirket gündüz mesai yaptığı için akşam gelmemizi istemişti. Ben akşam işlerine pek gitmesem de personel eksikliği olunca mecburen çağırılıyordum. İş akşam olunca Ali'nin söylenmeleri daha da artıyordu. Zaten kendi bırakıp geç saatte işim bittiğinde de gelip alıyordu, bu kadar söylenmesine ne gerek vardı anlayamıyordum.
Düşünceler içinde kıyafetlerimi değiştirip temizliğe başlayacağım ofise ulaştığımda Nida da her zamanki gibi kafasını telefona gömmüş mesaj yazıyordu.
"Boyun fıtığı olacaksın bir gün Nida."
Nida son mesajını da yazıp kafasını kaldırdı.
"Ay aman, ruhsuz şey seni."
Nida'nın söylenmesine gülüp elime temizlik bezini aldım. Nida da yaptığı işten hiç memnun olmasa da el mecbur su dolu kovayı alarak camlara doğru ilerledi.
Nida bizim mahallede oturan, küçüklükten beri tanıdığım komşu kızıydı. Bu işe de birlikte başlamıştık ve arkadaş olduğumuzu ve yakın oturduğumuzu bildiğinden müdürümüz genelde bizi aynı yerlere gönderiyordu.
Benim aksime Nida hep uçarıydı. Küçüklüğünden beri yaşadığımız hayatlardan şikayetlenir, bir gün bu mahalleden kurtulacağım der dururdu.
Yaşadığı hayattan kurtulma çabası benim açımdan onu yanlış yollara itse de hiçbir dediğimi dinlemediği için ben de artık dil dökmeyi bırakmıştım.
Birkaç saatlik temizliğin ardından önümdeki son masayı silerken çalan telefonumla elimi cebime attım.
"Efendim Ali'm?"
Ali huzursuz çıkan sesiyle konuştu.
"Asya benim bir operasyona katılmam gerek, sabaha kadar sürer dedi amir. Ben gelemeyeceğim seni almaya ama arkadaşlardan rica edeceğim şimdi, senin işin tam olarak ne zaman biter?"
"Ali hiç gerek yok rica falan etmene. Zaten birazdan çıkacağım, saat o kadar da geç olmadı son otobüs seferine yetişiriz. Hem Nida da burada, gideriz birlikte biz."
Ali saatin geç olmasından girip havanın kararmasından çıksa da işlek bir yerdeydik ve sokaklar hala daha kalabalık sayılırdı. Otobüse bindik mi mahallenin biraz aşağısında inecektik ama Nida'yla birlikte olacağımız için hızlı hızlı yürürdük, sorun olmazdı.
Bir geç çıkışımda daha Ali böyle emniyetten iki polis memurunu göndermişti ama sürücü koltuğundaki adam beni arabaya binene kadar baştan aşağı süzdüğünden oldukça rahatsız olmuş, eve gidinceye dek de ecel terleri dökmüştüm. Tabii olay çıkmasın diye Ali'ye bu rahatsızlıktan bahsedememiştim. Biliyordum ki söylesem Ali ortalığı birbirine katardı.
Neyseki bir şekilde Nida'yla gidebileceğimize onu ikna edip telefonu kapattığımda bu gecenin bana getireceklerinden habersiz üzerimi değiştirmek için çantama doğru yöneldim.