Bozo
Attığım sert yumrukla yere yığılan adama tükürüp bağırdım.
"Kaldırın lan şu iti gözümün önünden!"
Adamlarım kıpırdamadan yatan adamı sürükleyerek depodan dışarıya çıkarırken ben de sağkolum Yavuz'un uzattığı mendili alıp elime bulaşan kanı temizledim.
Gözüm az ilerideki masaya yaslanmış ortağımın kınayan bakışlarına takılınca sinirle konuştum.
"Bakma lan bana öyle, sinirliyim zaten!"
Fırat rahat bir tavırla ellerini cebine sokup cevap verdi.
"Onu baya net görebiliyorum, merak etme."
"Ulan Fırat tepem yeterince atık, sus bir de sen elimde kalma!"
Fırat başını iki yana sallayıp depodan dışarıya çıkarken elimdeki kanlanmış mendili öfkeyle yere fırlattım.
Ben de ortağımın peşinden dışarıya çıktığımda beyefendinin çoktan arabaya kurulduğunu görüp o tarafa doğru ilerledim.
Hazır bekleyen araba ben biner binmez harekete geçerken ikimizden de çıt çıkmıyordu. Fırat'ı kardeşim gibi görür, severdim ama şu insancıl hallerine de çok fena kıl oluyordum.
İstanbul'un en gözde eğlence mekanlarını işleten Fırat Miroğlu'yla yollarımız yıllar önce onun başı dara düştüğü bir günde kesişmişti.
Fırat yeraltı dünyasına çok dahil olmasa da eğlence sektörünü tekelinde tutan bir mafya babası onu haraca bağlayınca işin içinden çıkamamış, neredeyse kendini öldürtecek kıvama gelmişti. Tesadüfi bir karşılaşma sonucu işini hallettiğimde aslında sadece o gün Nermin'imin gülüşüne nail olduğum için iyi günümdeydim ama Fırat yaptığım iyiliği unutmayıp zaman içinde dostum oluvermişti.
Dostluğumuz kısa sürede ortaklığa dönerken bağlarımız daha da güçlenmiş, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez olmuştu.
Gelgelelim bu işte büyük bir sorun vardı ki, ben ne kadar psikopatsam Fırat da o kadar insan canlısıydı.
Ona yine yandan kötü bir bakış göndererek, duran arabadan indim.
İstanbul'un güzel semtlerinden birinde elit bir mekan işletiyordum. Yazıhanemi de buranın bodrumuna kurmuştum. Hızla sadece benim ve adamlarımın giriş izni olan kapıdan geçip merdivenleri arşınlayarak odama ulaştım.
Benden hemen sonra peşimden odaya damlayan Fırat çenesini tutamayıp her zamanki bilmiş tavrıyla konuştu.
"Keskin sirke küpüne zarar, Bozo."
"Lan, s.kerim küpünü! Ne sirkesi lan, ne sirkesi?! Benim sirke görecek halim mi kalmış a..na koyayım?!"
İçime sığamayıp dışıma taşan sinirimle sandalyeye vurarak rahatlamaya çalıştım ama nafile bir çabaydı. Bu dünyada benim öfkemi dindirebilecek tek bir güç vardı ama zalimin kızı yine beni en derinimden vurmuştu.
"Kaçıracam lan! Şerefsizim kaçıracam! Ahan da şuraya yazıyorum! O Nermin'i başkasına yar edersem bana da Bozo demesinler!"
"Saçmalama Bozo, demiş kadın diyeceğini sen de bırak artık."
Bilip bilmeden konuşan Fırat'a öfke saçan gözlerimle bakıp cevap verdim.
"Ulan neyi bırakayım?! Nermin'i mi bırakayım?!"
Fırat da sinirlenerek ayağa kalktı.
"Oğlum istemiyorum demiş işte kız! Daha ne desin? Eşkıya gibi çöktün kızın başına. Rahat bırak artık Bozo, anla ondan sana yar olmayacak!"
Duyduğumla daha da sinirlenirken yumruğumu masaya sertçe vurup tüm gücümle boğazımı yırtarcasına bağırdım.
"OLACAK LAN, OLACAK!"
"OLMAYACAK A..NA KOYAYIM, OLMAYACAK!"
Fırat da artık bana aynı öfkeyle karşılık verirken gözlerime bakıp yeniden konuştu.
"Kız başkasına evet demiş! Sana kaç kez hayır dedi? Lan hadi onu geçtim, seninle olsa hayatı kayacak lan kızın! Görmüyor musun tertemiz hayatı, seninle olursa b.k olacak. Madem seviyorsun düş yakasından. Olmayacak bu iş Bozo, belli başından işte. Sen seviyorsun ama o seni hayatından çok sevmiyor, anla!"
Fırat'ın ciddiyetle gözlerime bakıp söylediği cümleler zehirli bir hançer gibi yüreğime saplanırken dinginleşerek arkamdaki sandalyeye oturdum.
Nermin'le olan her anı gözümün önünden bir bir geçerken gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladım. Kapı kapanma sesi Fırat'ın gittiğine delalet ederken gözlerimi açıp bakma gereği duymadım.
Kapalı göz kapaklarımın ardından Fırat'ın haklılığıyla boğuşurken çok kızdım ama neye kızdım, kime kızdım hiç bilemedim. Ben onu canımı verecek kadar severken o beni hiçbir şeyinden feragat edemeyecek kadar cılız sevmişti sahiden de. Azıcık kararlı duruşu belki babasını yumuşatırdı ama o karşımıza çıkan ilk engelde bırakmıştı elimi.
Nermin, benim senelerdir geçmeyen yürek yangınımdı. Gördüğüm günden beri karanlık dünyama güneş gibi doğmuş, bana ışık olmuştu. Sonraysa çekip giderek beni daha da karanlığa saplamıştı ama olsundu, onun canı sağ olduğu sürece ben karanlığa da tamam derdim. Sadece, sadece azıcık tutsaydı elimi, ben her şeye tamam derdim zaten.
Gözlerimi açıp, atan tepemle kalktım sandalyeden. Hızlı adımlarımla yukarıya çıktığımda Yavuz'a arabamı getirmesini söyleyip bir sigara yaktım.
Çıkacaktım şimdi karşısına, sen beni niye sevmedin diye soracaktım. İçimde verdiğim her muhakemenin hesabını alacaktım ondan. Belki bu sayede biraz görürdüm benden esirgediği gül yüzünü de.
Gelen arabayla sigaramı yere atıp ayak ucumla ezdim. Hızlı bir yolculuğun ardından Nermin'in dükkanının önüne geldiğimizde içime derin bir nefes çekip indim arabadan.
İçeride müşteriler olmasına aldırmadan kapıyı açıp daldığımda kadınlar sanki bir b.k varmış gibi bağırmaya başladılar. Yavuz herkesi dışarı çıkarırken Nermin'le göz göze geldiğimiz ilk salisede sanki dünya durdu. Gerçi zaten benim dünyam onun gözleriydi, o bana bakarsa aydınlanır bakmazsa karanlıkta kalırdım.
Önce gül yüzü sinirle kasıldı, sonra çattı hilal kaşlarını, geldi biraz bana doğru ve bağırdı. Onun bağırışı bile bana şarkı gibi gelirken bu onu daha da sinirlendirmiş olacak ki sehpanın üzerindeki tarağı göğsüme fırlattı.
"Yine ne istiyorsun Allah'ın cezası?!"
Ben cevapsızca az önce onun ellerinin değdiği tarağı tutarken o daha da sinirlenerek tekrar konuştu.
"Daha ne kadar rezil olacağım senin yüzünden ben?! Sana gelme dedim, neyini anlamadın Mehmet?! İstemiyorum seni, başkasıyla ev-"
Cümlesini bitirmesine fırsat vermeden birkaç adımda yanına ulaşıp kolundan kavradığım gibi kendime çektim.
"Tamamlama o cümleyi Nermin! Sen benimsin!"
Nermin bana dolu gözleriyle bakıp kolunu tutuşumdan kurtardı.
"Ben senin falan değilim! Rahatsız etme artık bizi, olmayacak kabul et."
"Neden Nermin, neden?!"
Hiddetle sorduğum soruya şaşkın bakışlarıyla cevap verdi.
"Daha kaç kez anlatacağım Mehmet? Hala ne nedeni soruyorsun sen bana?"
"Neden olmazı sormuyorum! Beni neden sevmedin Nermin? Neden sevemedin, onu soruyorum."
Nermin'in bakışlarındaki öfke yerini farklı duygulara bırakırken gözlerinden sızıp kırmızılığıyla bir gül goncasına benzeyen yanaklarına ulaşan damlaları silmek istesem de, birkaç adımla geriye kaçarak bana sırtını çevirdi.
Elleriyle gözlerini kurulayıp yeniden bana döndüğünde bu sefer gizlemedi duygularını.
"Seni sevmek yetmiyor Mehmet, anlamıyor musun? Aileme sırt çeviremem, istemiyorlar seni işte. Ben ne yapayım? Ben mi dedim sana git mafyaya karış diye? Bu hayatı ne ailem bana ne ben kendime reva göremem. Yuva kuracağım, kendim gibi biriyle. Güzel bir hayatta büyüteceğim ben çocuklarımı."
Gözlerini süsleyen damlalar daha da fazlalaşırken bu sefer silerek saklama gereği duymadı.
"Babama defalarca kez kabul ettirmeye çalışsam da bir kere ağzından senin hakkında güzel bir şey çıkmadı Mehmet! Şimdiyse o çocuk için neler diyor, biliyor musun? Çok efendiymiş, dürüstmüş. En önemlisi de ekmeğini alın teriyle kazanıyormuş. Sen hiç bilmezsin böyle şeyler di mi Mehmet? Sen sadece kırıp dökmeyi bilirsin. Kimin hakkı olduğunu bilmediğin paraları harcamayı bilirsin. Hak, hukuk ne hiç bilmezsin di mi Mehmet?"