Giriş
"Amacın karım olup yatağıma girmek miydi yenge?…”
Boğazımdan acı bir hıçkırık çıktı. Ağlamamı daha fazla tutamadım. “Sen… nasıl… böyle bir şey…” diyebildim ama kelimelerim titreyip havada kayboldu.
Tahir’in yüzündeki sırıtış yavaşça söndü, yerini buz gibi bir ciddiyet aldı. “Bunun bedelini ödeyeceksin. Bekle sen…” dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.
Sonra birden arkasını döndü, avlunun ortasına yürüyerek yüksek sesle konuştu. “Ceylan bu konaktan dışarı çıkmayacak! Dönünce aşireti toplayın, gereken karar neyse ona varılacak! Ben şimdi o şerefsizleri bulmaya gidiyorum!”
Bu sözlerle bir hışım konaktan çıktı. Kapı gürültüyle çarptı, ardından dışarıdan atların kişnemesi ve ayak sesleri duyuldu.
Kesit 2
Üç yıl… Üç yıl boyunca öfkesini, intikamını, nefretini dişlerinin arasında taşımış, gece gündüz tek bir şey için yaşamıştı, gururunu geri almak için.
Ama karşısında duran kadın… O eskiden bildiği, kilolu, gözleri daima yere bakan, sessiz ve mahcup yengesi değildi. Saçları beline kadar dökülüyor, üzerine oturan o siyah elbise vücudunu ateş gibi sarmalıyordu. Yüzüne bakanın bakmaya devam edeceği, baktırırken bile “yaklaşamazsın” diye haykıran bir güzelliğe dönüşmüştü.
Tahir, nefesi kesilmiş gibi boğazını temizledi. “Dış görünüşünle geri gelince günahını örteceğini mi sandın ha?” dedi kısık bir sesle dudaklarının kenarı alaycı bir gülümseme ile kıvrılırken gözleri onu baştan aşağı süzüyordu.
Ceylan kaşlarını kaldırdı, soğuk bir bakışla karşılık verdi. “Ben hiçbir yere gitmedim ki, Tahir Ağa. Giden sendin. Ben sadece… kendimi buldum.”
Tahir bir adım yaklaştı. Parmak uçlarıyla masanın kenarına dokundu, sesi derinleşti, neredeyse bir tehdit gibi geldi. “Beni delirtmeye mi geldin, yoksa bu güzelliğinle pişman etme niyetin mi var?”
Ceylan başını dik tuttu, dudaklarıyla belli belirsiz bir gülümseme çizdi. “Sana hesap vermem için kocalık görevini yerine getirmeliydin.”
Tahir’in çenesi kasıldı. Öfkesinin altına sakladığı başka bir şey vardı… Dizlerinin bağı çözülecek gibi oldu ama gururundan sesini yükseltti. “Unutma… seni o sofraya gelin diye oturtan benim inadımdı. Ama bundan sonra…” Bir an sustu, gözleri kadının dudaklarına indi, nefesi kesildi. “Tenin artık benim inadım inadım olacak belli ki.”
Ceylan gözlerini kısmıştı, dudaklarının kenarında meydan okuyan bir gülümseme vardı. O an ikisi de biliyordu ki bu savaşta kazanan olmayacaktı… Ama birbirlerinden vazgeçmeleri de artık mümkün değildi. Çünkü bu bir şehvet savaşıydı.