Tam kitaplarıma gömülmüş, çocuk psikolojisi üzerine notlar alıyordum ki, bir anda ahırdan, Rüzgar’ın yükselen, hırçın ve ürkmüş bir kişneyişi duyuldu. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hızla çarpmaya başladı. Bu, normal bir kişneme değildi. Bu, bir tehdit ya da acı sesiydi. Hemen ayağa fırladım. Masanın üzerindeki lambayı devirdim, neredeyse. Zihnim hemen en kötüyü düşündü. Kurtlar mı var? Ya da bir hırsız? Bu kadar ıssız bir yerde, tek başıma olmanın korkusu, o an tüm benliğimi sardı. Üzerimde sadece ince bir çok sevdiğim dantelli gecelik ve sabahlığım vardı. Üşüdüğümü ya da neye benzediğimi düşünecek zamanım yoktu. Sadece Rüzgar’ı düşündüm. Hızlı adımlarla antrenman yaptığım spor salonunun köşesindeki dolaba yöneldim. Osman Baba’nın, “Tek başına oradasın,” diyerek bana hediye ettiği

