Takip

1061 Words
“Biriniz barmene yardım edin diğerlerinizde içecek servisine başlayın.” Yanımıza gelen kadın, kısa ama keskin bir bakışla talimatı verdikten sonra başıyla garsona işaret etti. Ses tonu, itiraz kabul etmeyen cinsten… Biz de otomatik olarak harekete geçtik. İçeride ilerledikçe salonun havası üzerime çökmeye başlamıştı; ağır parfüm kokusu, içki kokularına da karışan sigara dumanı ve arka planda yankılanan düşük volümlü caz melodileri… Her şey sanki bilinçli olarak uyuşturucu bir atmosfer yaratıyordu. Sol tarafta, ışığın hafifçe vurduğu barda birkaç kişi sandalyelerde oturmuş, ellerindeki içkileri yavaşça çevirerek sohbet ediyordu. Geri kalan kalabalık ya dans ediyor, ya kumar oynayanları izliyor, ya da etrafa serpiştirilmiş koltuklarda kayıtsız görünümlerini koruyordu. Yanımızda gelen çocuk barmene yardıma geçerken biz de uzatılan tepsilere çoktan hazırlanmış olan içkileri dizmeye başladık. Diğer kızlardan daha hızlı davranıp önce doldurduğum tepsiyle ileriye doğru yürümeye başladım. Kesik az önce bıraktığım yerde değildi. Salonun en uç tarafındaki koltuğa adamı Emir’in yanına oturmuş, yanında ve karşısında oturan insanlarla sohbet ediyordu. Ortamdaki kalabalıkta ilerlerken tepsimdeki içkiler bir bir alınmaya başlandı. Barmen hepsinin alkollü olduğunu söylediği için, soran herkese hepsi alkollü deyip ilerlemeye çalışıyordum. Tepsideki içkiler çok çabuk tükenince Kesik’ e doğru ilerleyemeden geri dönmek zorunda kaldım. Boş tepsiyle yanına gidemezdim. Yanına gidince ne yapacaktım bilmiyordum. Belki bir şey duyarım ya da az da olsa okuyabildiğim dudak okuma yeteneğim sayesinde bir bilgi kırıntısına ulaşırım diye umut ediyordum. Görevde bu kadar geride olmak canımı sıktığı için biraz tedbirsiz hareket ettiğim doğruydu ama biraz daha elime bir şey geçiremezsem kafayı yiyecektim. Bu işin bir kısmı da sabırdı biliyordum ama başarısız olmaktansa sabırsız olmayı tercih ederdim. Kumar bitip kumar masaları açılan zeminin içine gömüldüğünde Işıklar değişip müziğin sesi arttırıldı. Loş ılıkta hareketli müziklerle ortam artık bir gece kulübünden farksızdı. Elime yeniden bir tepsi aldım. Kesik’i gözden kaçırmamam gerekiyordu. Tam o sırada, onun elindeki bardağı masaya bıraktığını ve hafifçe eğilerek masadakilere bir şey söylediğini gördüm. Sonra ayağa kalktı. Tepsimden kadehler alınırken, sorulara gelişigüzel cevap veriyor, gözlerimle onu izlemeye devam ediyordum. Kesik geldiğimiz açık kapıdan çıkınca elimdeki tepsiyi masalardan birinin üzerine bırakıp insanlara çarpmamaya özen gösterip izin isteyerek ben de kapıdan çıktım. Koridorun hemen önünde, sigara tüten elleriyle ayakta sohbet eden birkaç kişi vardı. Kesik’i fark etmem uzun sürmedi. Omuzlarının genişliği ve uzun boyu, kalabalıkta bile onu ele veriyordu. Birkaç kişiye baş selamı verip hiç durmadan koridora doğru daldı. Ben de adımlarımı onunkiyle aynı tempoda tutarak peşine takıldım, ancak aramızdaki mesafeyi bilinçli olarak biraz açtım. Direkt hedefe kilitlenmiş bir takipçi görüntüsü vermek, amatör işi olurdu. Bunun yerine, arada kafamı başka yönlere çeviriyor, yoldan geçerken duvarlardaki modern tabloları inceliyormuş gibi davranıyordum. Koridorun sonunda Kesik sola döndü. İkinci koridora girdiğimde burası neredeyse tamamen sessizdi. Sağlı sollu kapalı oda kapıları vardı; numaralar siyah parlak plakalar üzerine altın rengiyle işlenmişti. Havadaki hafif deterjan kokusu, buranın yeni temizlendiğini düşündürüyordu. Tek hareket, ileride kapısı yavaşça kapanmakta olan asansördeydi. Adımlarımı hızlandırdım, ancak kapı kapanmadan yetişmem mümkün değildi. Paneldeki dijital ekrana baktım: bir alt kata inmişti. Asansörü tekrar çağırmak hem zaman kaybettirecek hem de dikkat çekme riskini artıracaktı. Bu yüzden geldiğim yöne geri dönüp köşedeki yangın merdivenine yöneldim. Metal kapıyı sessizce iterek açtım, dar merdiven boşluğundan aşağı indim. Bir kat aşağı indiğimde havadaki değişim hemen hissediliyordu. Yukarıdaki ağır müzik sesi artık neredeyse tamamen yok olmuştu; yerini daha soğuk, daha steril bir sessizlik almıştı. Alt kattaki kapıyı açtığımda, beni üst koridorun neredeyse birebir kopyası karşıladı. Aynı uzun, düz hat, aynı altın yaldızlı numaralar tek fark, buradaki ışık biraz daha beyazdı ve tavandaki soğuk floresanlar mekâna klinik bir hava katıyordu. Yavaşça ilerlemeye başladım. Görünürde kimse yoktu. Kalbim tempolu ama kontrollü atıyordu. Görev anındaki adrenalin, soğukkanlılığımın içine usulca yayılmıştı. Asansörün olduğu noktaya geldiğimde, etrafı dikkatlice taradım. Hiçbir hareket yoktu. Belki bir ipucu, belki bir ses… Bu ihtimalle en yakındaki oda kapısına yaklaştım. Ağır ahşap panelin önünde durup nefesimi tuttum. Kulaklarımı yavaşça en yakınımdaki kapıya dayadım. Kulaklarım, kapının soğuk yüzeyine yaslanmış, içeriden gelecek en ufak fısıltıyı yakalamaya hazırdı. Herhangi bir ses duymayınca kulağımı yasladığım kapıdan çekip başımı salladım. Yaptığım şey tamamen saçmalıktı. Şu yaptığımı timdekilere anlatsam bir taraflarıyla gülerlerdi. Ama şu an gurur kırıcı şeyleri düşünmenin sırası değildi; başka seçeneğim kalmamıştı sonuçta değil mi? Kamera işini de eve gidince ekiplere söyleyip hallettirecektim mecburen. Etrafı dikkatle süzüp bir sonraki kapıya ilerledim. Parmaklarım tetikteymiş gibi gergindi, kalbim göğsümden çıkacakmışçasına atıyordu. Derin bir nefes alıp kulağımı kapıya dayadım. Tam o an, menteşelerden gelen hafif bir gıcırtıyla kapı aniden açıldı. Dengemi kaybedip geriye sendeledim. Ama yere düşmeme fırsat kalmadan, bileğim demir gibi bir el tarafından kavrandı. Bir anda içeri çekildim, sırtım sertçe duvara çarptı. Nefesim kesildi. Avuç içleri nasırlı, iri parmaklı bir el boynumu kavradı; baskısı nefesimi kesmeye yetecek kadar güçlüydü. Kulağımın hemen dibinde sıcak bir nefes dolaşıyor, buharı tenime değiyordu. Yakalanmıştım. Hem de daha yolun başında hiçbir şey elde edemeden… Ellerimi boynuma atıp boynumdaki eli çekiştirmeye başladım. Son ana kadar gerçek kimliğimi açık etmemek için elimden geleni yapacaktım. Ve sonra sıcak bir nefes, kulağımın hemen dibinden, tenime değecek kadar yakın geçti. “Kimsin sen?” Sesin sahibini tanımıyordum. Sadece otelde kalan bir misafirse işim kolaydı. Boğazımdaki el cevap verebilmem için gevşeyince çok korktuğumu düşündürmek için bilerek kekeledim. “Be-ben Lara. Lara Gürbüz.” Önümdeki adam kendini dikleştirip kafasını kaldırınca benden epey uzun olduğunu anladım. Eli hala boğazımdayken bir anda ışık açıldı. Yüzüme derslerde öğrendiğim gibi hemen korku ifadesi büründürerek kafamı kaldırıp eli hala boynumda duran adama baktım. İşte şimdi numara yapmama gerek kalmamıştı. Kalbim artık çoktan göğsümü dövmeye başlamışken Kesik’in yüzünü görmemle yutkundum. Gri gözleri biraz sonra avını öldürecek bir aslan gibi bakarken, kaşlarını olabildiğince çatmıştı. Sonra hafifçe başını eğdi. “Beni gece boyunca izledin. Sonra da peşime takıldın. Neden?” Adam bir kez bile benimle göz göze gelmeden benim onu nasıl izlediğimi anlamıştı bilmiyordum. Çok iyi bir analizciydi. Yaptığı doğru tespit gözümü korkutmadı dersem yalan söylemiş olurdum. Karşımdaki adam insan analizi konusunda bu kadar iyiyse eğer daha profesyonel olmam lazımdı. Ellerim hala boynumdaki elinin üzerindeyken, ellerimle elini çekip boynumu biraz daha rahatlatmaya çalıştım ama parmaklarını, elini bir milim bile oynatamadım. “Si-sizi izlemedim Efendim. Tuvalete gitmek istedim.” Kesik’in kendi kokusuyla karışmış keskin sigara kokusu genzimi artık yakmaya başlamıştı. “Yukarıdakine gitseydin.” “Yukarıdaki çok pisti. İsterseniz sorabilirsiniz.” Pis olduğuna emindim. Her büyük partinin, böyle insanların çok olduğu organizasyonların tuvaletleri muhakkak pis olurdu. Ne demişler atalarımız; ‘Nerede çokluk orada bokluk.” Heh işte aynen öyle. Ama yalan da olsa ben bir adamla böyle saçma sapan bir şey konuştuğuma inanamıyordum. Kesik’in gri gözleri üstümde gezinip tekrar yüzüme çıkınca elini boynumdan çekti. “Geç bakalım içeri.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD