İLERİKİ AŞAMA

1167 Words
Bir kadın aşka inanmıyorum derken; Aslında tek bir şey söylemek istiyordur: ‘Hadi beni aşka inandır!’ DEREN TEPELİ Kimi insanlar kırıldığı kişiden sadece bir özür beklediğini daha fazlasını istemediğini söyler. Ben de onlardan biriydim… “Beni kırdı ama bir özür dileseydi o kadar üzülmez konuyu kapatırdım” diyen bir tarafım vardı benim de… Ama bu söz her kırgınlık için geçerli değilmiş… Bazı kırgınlıkların geçmesi için sadece bir özür yeterli değilmiş… Doğan benden özür dilediğinde önceki gibi değildi tavırları. Gerçekten, ne kadar kızgın olsam, sinirli olsam da o an özür dilerken samimi olduğunu bir yanım hissetmişti. Ama… İşte o ama benim onu affedemeyeceğimi gösteriyordu. O amanın içinde binlerce düşünce vardı ve o düşünceler onu affedebilmemi imkânsız hale getiriyordu. İçimde kanayan yerleri tedavi edememişti özrü, yaşadığım kırgınlığı onarmamıştı, göğsümdeki sızıyı silmemişti mesela… Hayatımı ve kişiliğimi etkileyen öyle büyük bir iz bırakmıştı ki o iz olmasaydı nasıl bir insan olurdum, nasıl bir kişiliğim olurdu bilmiyorum. “Günaydın suratsız güzel” diyerek bir burnuma uzanan kahveye bir de otuz iki diş sırıtan Demir’e baktım. “Kahve?” “Teşekkürler” diyerek elinden kahve bardağını aldım. Bir yudum aldıktan sonra yüzümü buruşturdum. “Bunda süt ve şeker var” “Senin hayatında eksik olan şeyler” diyerek kıkırdadı. Bir erkek nasıl olur da bu kadar ciddiyetsiz olurdu bilmiyorum. Üstelik Tıp Fakültesini kazanıp bitirmiş ve uzmanlığını ele almış biri olarak hayatı daha ciddiye alan biri olmasını beklediğiniz bir doktorun… “Senin derdin ne benimle?” “Suratsızlığın için biraz süt, yumuşaman gerekiyor güzellik; o sevimsiz tavırların için de biraz şeker, pek ümidim yok ama hayatına biraz tatlılık gelmesi için” “Neden?” “Ne neden?” “Benim suratsızlığım ya da sevimsizliğim seni niye ilgilendiriyor ki?” “Şöyle ki güzellik, burada çok sıkılıyorum, genelde yaşlı doktorlar var, yaşı bana uygun olan tek kişisin” “Hastanede bir sürü genç hemşire peşinde dolanıyor ve seninle muhabbet etmek için can atıyor. Yine soruyorum neden benimle uğraşıyorsun?” “Iyyy onları düşününce bile tüylerim diken diken oluyor. Hepsi evlilik meraklısı ve ben nasıl bir insanım umurlarında değil. Genç ve yakışıklı bir doktorla evlenmenin cazibesine kapılmış bir durumdalar.” “Gençlik konusunda bir şey diyemem ama yakışıklılık konusunda bence kendine bu kadar güvenme” “Bak sen! Laf sokmalara da başladığına göre sende gerçekten ilerleme var. Geçen gün en uzun sohbetimizi yapmıştık ama bak bugün birbirimize laf sokma aşamasına bile geldik.” “Geçen gün demişken numaramı herkese vermen için vermemiştim sana. Acil durumlar için vermiştim.” “O da acil bir durumdu” diyerek hemen kendini savunmaya geçti. “Nasıl bir acil durumdu acaba?” “Acilen bu suratsızlığından kurtulman gerekiyordu ve o hanım teyze komutanın annesiydi.” “Sen!.. Madem öyle senin numaranı hemşirelere dağıtabilirim o zaman ya da şu geçen gelen kız vardı, neydi adı?” “Gökçe! Asla olmaz… Sakın öyle bir şey yapayım deme! Hem komutan istese zaten numaranı rahatlıkla bulabilirdi annesine vermeme gerek yoktu. Ben sadece işini biraz kolaylaştırdım.” “Ben de Gökçe’nin işini kolaylaştırayım bence” deyip hastane bahçesinde oturduğumuz banktan kalkıp binaya doğru ilerlemeye başladım. “Deren, yapmazsın değil mi? Lütfen yapma” diyerek peşimden gelirken hastaneye girdik. Danışmanın önünde duran Doğan’ı görmemizle arkamı dönüp Demir’e baktım. “Eğer Gökçe’ye numaranı vermemi istemiyorsan şu komutandan kurtulmama yardım et” dedim. “Tamam sen o işi bana bırak” diyerek kendinden emin şekilde elini omzuma atan Demir’le birlikte tekrar Doğan’a doğru yöneldik. “Ooo komutan, toparlanmışsın” dedi Demir. “Pek de önemli bir şey yoktu zaten” diyen Doğan gözlerini bana çevirdi. “Deren konuşabilir miyiz?” bir haftadır beni arıyor, sürekli mesaj atıyordu; her seferinde bir bahane ile görüşmeyi reddediyordum. Benden özür dilemesinin üstünden bir hafta geçmişti ve ben hâlâ onunla konuşmak istediğimi düşünmüyordum. “Kusura bakmayın Doğan Bey, molamız bitti hastalar bekler” diyerek reddedecekken Demir araya girdi. “Doğru, Deren’in çok hastası var… Neyse ki benim çok hastam yok. Ben Deren’in hastalarıyla ilgilenirken siz de konuşmanız gereken neyse konuşabilirsiniz komutanım” Gözlerimi şaşkınlıkla açarken dudaklarım dümdüz oldu. “Bu iyiliğimi de unutma, bir dahaki sefere sen de benim hastalarıma bakarsın” dediğinde “Gökçe hanımla sohbet edebilmeniz için bütün hastalarına bile bakarım Demir hocam” diyerek dişlerimin arasından konuştum. “Derenciğim hiç tehdit etmek sana yakışıyor mu?” Demir’e ters ters baktım. “Sen beni bakışlarınla öldürmeden ben gideyim güzellik” deyip gitti. Arkasından bakarken Doğan’ın sesi ile ona döndüm. “Arkadaşın değişik bir insan” dedi. “Arkadaşımı mı konuşmak istediniz Doğan Bey?” Demir arkadaşım değildi ama Doğan ile bunu tartışacak değildim. “Sadece Doğan lütfen” “Böylesi daha iyi Doğan Bey, anneniz ve kız kardeşinizle yakın olmam sizinle yakın olmamı gerektirmiyor.” dedim soğuk bir ifade ile kollarımı göğsümde kavuştururken. Ona karşı gardımı her zaman yukarıda tutmak istemem benim suçum değildi bence... “Deren lütfen, sana kendimi affettirmek istiyorum.” Neyi affettirecekti acaba? “Affedilecek bir şey yok, özür dilediğiniz için teşekkür ederim. Konu kapandıysa hastalarıma dönmem gerek” “Konu kapanmadı ve benim kapatmaya hiç niyetim yok. Sen beni tam olarak affetmediğin sürece biz ileriki aşamaya geçemeyeceğimiz için bu eski kırgınlıkları ortadan kaldırmamız gerek bir an evvel” “Hangi ileriki aşama?” dedim gözlerimi kısıp kaşlarımı çatarak. “Sen beni affedeceksin, sonra sevgilim olacaksın, sonra söz nişan derken düğün var. Sonra çocuklarımız olacak, onları büyüteceğiz, okula gittiklerini, âşık olduklarını evlendiklerini göreceğiz. Ben yaşlı huysuz bir ihtiyar sen tonton bir nene olacaksın. Yani yolumuz çok uzun…” gerçekten mi? Bunları bana gerçekten söyledi mi? “Sen benimle dalga mı geçiyorsun!” “Bak bu da bir ilerleme sizden sene geçiş yaptık.” Sinirden gülmeye başladım. “Güldüğünde de çok güzel oluyorsun, bence sen hep gülmelisin, merak etme sana bu konuda yardımcı olacağım.” Ağzım çok kısa bir an açık kaldıktan sonra kendimi toplamayı başardım. “Sen gerçekten kafayı yemişsin. Bak tane tane ve anlayabileceğin bir seviyede konuşacağım.” sakin olmaya çalışarak konuşmaya başladım. “Ben hayatımda kimseyi istemiyorum, hele senin gibi bir ego yumağını hiç istemiyorum. Anneni ve kardeşini seviyor olmam, onlarla görüşmeye devam ediyor olmam seninle ilgili bir düşüncem olduğu anlamına gelmiyor. Sen benim gözümde hâlâ o 18 yaşındaki düşüncesiz pisliksin ve benim seninle işim olmaz.” “O 18 yaşındaki pisliği elime geçirsem ben onu terbiye edicem ama maalesef öyle bir şansım yok… Bak… Seni anlıyorum ve hak da veriyorum inan bana, sadece seninle yeni baştan en baştan tanışmak istiyorum.” “Ben seni tanıyorum ve bu tanıdığım adamdan hiç hoşlanmıyorum. O yüzden mecbur kalmadıkça karşıma çıkmazsan sevinirim. En azında bu düşünceme saygı duyup benden uzak dur. Arama, mesaj atma, hasta olmadığın ya da hasta ziyaretine gelmediğin sürece buraya gelme, işte o zaman seni gerçekten affedebilirim. En azından benim düşüncelerime saygı duyduğun için sana saygı duyabilirim.” “Üzgünüm ama… Yok hayır üzgün değilim, çünkü senden uzak durmak gibi bir niyetim yok. Bana dikiş attığın andan beri seni düşünmekten kendimi alamıyorum ve bir zamanlar bana açtığın o kalbe girmek için tüm sınırları zorlayacağım. Şimdiden neyle karşı karşıya olduğunu bil diye söylüyorum… (kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı) kalbini tekrar ele geçireceğim ve bir daha asla oradan çıkmayacağım”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD