Adam adım adım ona doğru yürüdüğümü görünce şaşkınlıkla önce etrafına bakındı ve kendisinin yanına gittiğimi anladığında telaşlandı. Muhtemelen ona bu kadar erken gideceğimi tahmin etmemişti ama bilmediği bir şey vardı. Konser sonrası kendisi ile bir daha görüşmeyecektim. Ya da biraz düşününce… Bunu kim bilebilirdi ki?
Adam ben köşede onu beklerken yanındaki iki arkadaşına eğilip gürültüden becerebildiği kadarı ile bir şeyler söyledikten sonra önündeki siyah torbanın içinden iki adet içecek çıkarıp gülümseyerek bana doğru yürüdü. İçeceklerin birini bana uzattığında reddettim. Bütün bir geceyi sabaha dek tuvalet yolunda sonlandırmak pek de çekici görünmüyordu. Neticede öyle matah bir tadı yoktu, içmek için bu sonuca katlandığına değmezdi. Adam “nasıl istersen” anlamında omuz silktikten sonra elinde kalan şişeyi arka cebine sıkıştırıp bana doğru eğildi.
“Biraz gürültüden uzak bir yere geçelim mi? Seni yakından tanımak istiyorum.” dedi ama açıkçası pek niyetim yoktu. Ben oraya eğlenmeye gitmiştim ve eğlenceyi bırakıp kıyıda köşede manitacılık oynayacak havamda değildim. Hem ayrıca onun yanına gitmiş olmam teklifini kabul ettiğim anlamına gelmiyordu. Ben sadece yalnız kalmaktansa bu eğlenceyi bir partnerle geçirmek istedim. Bu yüzden orada kalacak ve şarkılara sonuna kadar eşlik edecektim.
“Buraya konsere geldik sanıyordum. Şarkıları dinleyip eşlik etmeyeceksek, telefon ışıkları ile görsel şölene katılmayacaksak ne anlamı var? Kusura bakma ama şu an pek kendimi tanıtabilecek havada değilim.” dedim.
“Nasıl istersen!” dedi ama yüzü biraz düşmüştü. Muhtemelen bu tür etkinliklere kız düşürmek için katılan tiplerdendi ama açıkçası ben bu kısmıyla ilgilenmiyordum. Aslına bakılırsa ilk geldiğinde oldukça etkileyici bir giriş yapmıştı tanışmak için, onun diğerlerinden farklı olabileceğini düşündüm bir an ama sonrasındaki bu tavrı beni hayal kırıklığına uğrattı. O da diğerleri gibiydi. Sadece olaya nasıl giriş yapacağını iyi biliyordu. Sonrası Pinokyo masalı… Ve ben o masalı dinlemeye pek hevesli değildim.
“Bu grubu seviyor musun?” diye sordu sahnede şarkı söyleyenleri işaret ederek. Çok fazla düşünmeme gerek yoktu çünkü ben müziğin her türlüsünü severdim ama evet, bu gruba karşı özel bir ilgim vardı. Ona cevap vermedim ama bağıra bağıra şarkıya eşlik etmem sanırım sorusunu cevaplamıştı. O sırada Zehra’nın ne yaptığını görmek için onların olduğu yöne bakmıştım ki aynı yönde hatta Zehra’nın bir sıra önünde çıkış kapısına doğru ilerleyen o adamı gördüm. Merdivenlerde çarpıldığım adam. Allah kahretsin ki ben yine doğru zamanda yanlış yerdeydim. Bunu her defasında nasıl beceriyordum bilmiyorum ama sanırım hayatımın kabullenmek zorunda olduğum bir gerçeğiydi.
O an yetişebilme umudu ile yanımdaki adamı çoktan unutmuş ve Zehraların olduğu yöne doğru kalabalığı yararak ilerlemeye çalıştım ama ne mümkün. Bu kalabalıkta değil adama yetişmek iki adım öteye gitmek bile işkence gibiydi. Aslında aynı kalabalığın onların önünde olduğunu da düşünürsek yetişmek için hala bir şansım olabilirdi ve ben bu şansı sonuna kadar kovalayacaktım. Önüme çıkan insanların bana söylenmelerine aldırmadan daha sert iteleyerek ilerleyip çıkış kapısına ulaştığımda adam çoktan taksiye binmiş kapasını kapatıyordu. Yetişememiştim işte. Zaten aksini düşünmem hataydı. Hem kaderin önüne kim geçebilirdi ki, ben geçecektim?
Tüm hayal kırıklığımla tekrar konser alanına dönmeye çalışırken onu bir kez daha nasıl görebilirim diye düşünüyordum. Aslında öyle saçma bir durumdu ki bu. Hayatımda ilk kez gördüğüm, hakkında hiçbir şey bilmediğim ve muhtemelen bir daha görme imkânımın dahi olmadığı bir adama tuhaftır ama âşık olmuştum. Şimdi de onu yeniden görmenin bir yolu olup olmadığını kafamda tartıp duruyordum. Polise şikâyet etseydim mesela… Çantamı çaldı deyip eşkâl verseydim bulabilirler miydi? Ama o zaman başına bela açmış olurdum. Muhtemelen ceza almazdı ama tertemiz sicili benim yüzümden leke almış olurdu. Gerçi sicili hakkında da hiçbir bilgim yoktu ki. Adam hırlı mıydı, hırsız mıydı, katil ya da dolandırıcı mıydı, bilmiyordum ama kılık kıyafetine, duruşuna ve böyle bir etkinliğe katılmasına bakılırsa kötü niyetli biri olmayacağı aşikardı. Ya da ben öyle inanmak istiyordum.
Ya da Müge Anlı’ya başvurabilirdim. Nihayetinde onun bulamayacağı hiçbir kayıp yoktu. Hem program için iyi de bir hikâye olurdu. Metrobüs merdivenlerinde gördüğü adama ilk görüşte âşık olup onu bulmaya çalışan kız… Nereden bakarsan bak, gideri vardı. Bu ihtimali etraflıca düşünmeliydim.