Bölüm 9

1098 Words
Tramvaydan inip Elif’e geçtiğimde Zehra henüz gelmemişti. Elif, tramvay durağının karşısında sık sık oturduğumuz üniversiteye yakın bir pastaneydi. Kendime trafikten olabildiğince denizi görebilen bir masa seçip oturdum. Zehra’nın gelmesini beklerken günaha girip kendime bir dilim çikolatalı yaş pasta sipariş ettim. Yoğun bir gün için enerji depolamam gerekiyordu. Ya da kimi kandırıyordum ki? Zehra ile pastam aynı anda geldiler. Zehra’ya isterse bir çatal daha isteyebileceğimizi söyledim ama kabul etmedi. Gelinliğe girebilmesi için formunu koruması gerekiyormuş. Önümüzde koskoca iki yıl vardı daha ama ne diyebilirdim ki? Bu da onun tercihiydi sonuçta. Şahsen hiçbir kuvvet beni bu günaha girmekten alıkoyamazdı. Gerekirse düğüne gelinliksiz giderdim ama o tatlıyı da yerdim. Tatlı benim kırmızı çizgimdi. “Ee! Anlat bakalım. Neymiş bu acil olan şey?” diyerek konuya direkt giriş yaptım. Hoş, tahmin ediyordum kimin neyi ne kadar söylediğini ama yine de duymam gerekirdi. “Tahmin etmişsindir ki dün gece ki mesele… İnanmazsın ama kayınvalide adayın bile konuya dahil oldu. Dün geceden beri arayıp duruyor kadın. Neymiş, oğlu seni çok beğenmiş. İllaki aralarını yap, oğlumun mürüvvetini göreyim diyor. Bir an önce babaanne olmak istiyormuş.” “Yuh! Gerçekten yuh! Ne kayınvalidesi, ne düğünü, ne torunu... Kızım bir gecede hayatımı karartmışsınız siz.” Doğrusu bu kadarını ben bile tahmin edememiştim. “Öyle deme. İnsanlar sevmiş seni işte. İstenen gelin olmuşsun, daha ne istiyorsun?” “İstemem, kalsın.” derken hâlâ şaşkınlık içindeydim. Ne ara bu kadar sevilmiştim de torunlarına ana olarak seçilmiştim. Nasıl bir aile ile karşı karşıyaydım ki daha ilk görüşmede adam akıllı sohbet dahi etmemişken ve ortada ciddi hiçbir şey yokken bu kadar planlar yapılmıştı. Bunlar şimdiden böyleyseler iş ciddiye binse olacakları tahmin bile edemiyordum. Artık bu işin olacağı varsa da olmazdı. Gözüm korkmuştu bir kere. “Yani, tabi sen de haklısın. Biraz acele ediyorlar ama sevmişler seni işte.” Her ne kadar Zehra’nın bana hak verdiğini bilsem de anlamsız bir şekilde onları savunmaya devam ediyordu. “Aması maması yok. Hem ne demiş atalarımız? Çok da güzel söylemişler. Acele giden ecele gider, acele işe şeytan karışır… Daha sayayım mı?” “Of Aysima! Bastın gaza gidiyorsun yine. Anladım, tamam! Acele işten uzak durmak lazım. Yani ben de tedirgin oldum, haklısın ama bunda senin de biraz payın var.” deyip üzerime eğildi. “Madem niyetin yok, ne diye adama numaranı veriyorsun?” “Ne ilgisi var ama ya? Numaramı verdim diye hemen evlenecek miyim yani?” “Onu numaranı verirken düşünecektin canım. İnsanlar ciddiye almışlar.” “Yok artık!” dedim ve derin bir nefes alıp Zehra’yı sadede gelmesi için uyardım. “Onu bırak da sen çıkarsana şu baklayı ağzından. Nedir derdin tam olarak?” dediğimde Zehra ellerini havaya kaldırıp arkasına yaslandı. Onu yakaladığımı biliyordum. “Yani, fena mı olur? Düzgün, efendi bir insan. Hem düşünsene ömür boyu bir ailenin içinde oluruz. Hiç ayrılmayız. Ben görüyorum, genellikle arkadaşlıklarda bir tarafın evlenip çoluk çocuğa karışması ile o eski yakınlıklar kalmıyor. Yine arkadaş oluyorlar ama yılda bir ancak görüşebiliyorlar. O da kısıtlı bir süreliğine… Ben senden kopmak istemiyorum. Hep bugünkü gibi her an yanımda kal işte ne olur ki?” “Kuzum, bu mu senin derdin? Sen zaten benim ailemsin ve hep öyle de kalacaksın. Bunun için saçma sapan bir evlilik yapmama gerek yok ki. Hem biz klasik miyiz ki sonumuz klasik olsun.” “Değiliz ama aynısı olur mu?” “Daha iyisi olur. Bugüne kadar akrabalarımın hiçbir faydasını görmedim. Akraba olmak çok da hayırlı bir şey değil. Emin ol sen hepsinden daha değerlisin ve ister inan ister inanma biz hep birlikte olacağız.” dedim ve konuyu çok da uzatmadan esas meseleye geçtim. “Sen onu bunu boş ver de bak sana ne anlatacağım?” Zehra biraz olsun ikna olmuş gibi görünmüşken bu evlilik meselesini unutturup asıl mevzumuza dönebilirdik. Çok büyük bit ihtimalle benimle alay edecekti ama olsun. Bunu ona anlatmazsam içimde şişe şişe patlatacaktı beni. “Ben âşık oldum.” deyip keyifle arkama yaslandım ve Zehra’yı izlemeye koyuldum. Vereceği tepkiyi çok merak ediyordum. Önce kaşları yukarı yönlü havalandı. Aynı anda açılan ağzı da kaşlarına eşlik etti. Sonra sandalyesine yaslanıp gözlerini gözlerime dikti. “Nasıl? Kime? Bir dakika…” deyip biraz düşündükten sonra sanki kafasında bir şeyleri oturtuyor gibiydi ama aklına gelen her neyse kesinlikle düşündüğü gibi değildi. “Hayır!” dedim o daha aklındakini diline dökmeden. “Sen benle kafa mı buluyorsun yani akşamdan beri. Yani…” “Hayır, hayır. Öyle değil. Yanlış anladın.” O an Zehra’nın aklından geçenleri anlamıştım. Aytekin’e âşık olduğumu ve onu istemediğimi söylerken kendisine şaka yaptığımı sanıyordu. Tabii ki yanılıyordu. Onu bir an önce durdurmalıydım. “Aytekin değil. İzin ver anlatayım.” dediğimde az önceki şaşkın ifadesi yeniden yüzüne yerleşti. Onun bu şaşkın hali çok hoşuma gidiyordu. “O zaman şu kâğıdı veren çocuk.” dedi düşünceli bir şekilde, sonra kafasını salladı. “Ama hayır, onunla bir daha görüşmeyeceğini söylemiştin. Sen şunu doğru dürüst anlatsana bana bir.” “Tamam. Anlatacağım ama önce bir sakinleş. Beni çok iyi dinlemen gerekiyor çünkü senin de zekana ihtiyacım var.” “O ne demek? Senin aşkının benim zekamla ne ilgisi var?” “Yardımın gerekiyor canım. Bu biraz çözmesi zor bir durum.” dediğimde daha da meraklandı Zehra. Saatine baktı, muhtemelen çok fazla vaktimiz kalmamıştı. “Acele et istersen. Bu derse girmem gerekiyor. Hoca yoklama konusunda takıntılı, anlatmıştım.” Anladım anlamında başımı salladım ve fuar günü hem bulup hem kaybettiğim aşkımı en ince detayına kadar anlattım. Detay veriyordum çünkü eğer benim atladığım herhangi bir şey varsa belki Zehra’nın dikkatini çekerdi ve bana bir fikir verirdi. Fakat onun da aklına benim bütün gece yapmaya çalıştıklarımın dışında bir şey gelmemişti. Sonra ben anlatırken yaptığı gibi yeniden gülmeye başladı. “Sen ciddi ciddi hiç tanımadığın bir adama âşık oldun, öyle mi?” Sonra birden ciddileşti. “Ve ben de aptal gibi senin başını bağlamaya çalışıyorum burada.” “Deme öyle. Yani bu benim bilincimin dışında gelişmiş bir olay. Nasıl anlatsam… Refleks gibi… Yani öyle bir anda… Etki tepki meselesi…” “Tamam tamam! İnandım. Sen böyle konuşmayı unuttuğuna göre kesinlikle âşık olmuşsun.” dedi gerçekten inanarak, sonra yüzü düştü bir anda. “Ama onu bulmamız neredeyse imkânsız. Farkındasın değil mi?” “İllaki bir yolu olmalı. Kaçırdığımız bir şey olmalı. İçimden bir ses onu bulacağımı söylüyor.” “İş içindeki sese kaldıysa… Söyle de o sese, adama telefon numaranı fısıldasın, belki arar seni.” “Alay etmesene…” diyerek kolundan dürttüm arkadaşımı. Sonra dayanamadım ve ikimiz de kahkaha atmaya başladık. “Sahi, arar mı dersin.” demeye çalışıyordum kıkırtılarımın arasından. Ne kadarı anlaşılır olmuştu bilmiyorum ama Zehra’nın beni anladığından emindim. “Kalk hadi, kalk. Geç kalıyoruz.” deyip çantasını koluna taktı Zehra. O kalkınca ben de hesabı isteyip eşyalarımı toparladım. Ardından hesabı ödeyip çıktık kafeden.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD