Bölüm 4

620 Words
Zehra imzasını almanın gururu ile kocaman bir gülümseme eşliğinde yanıma geldiğinde yüreğimdeki burukluktan başka hiçbir şey kalmamıştı geriye. O da müziğin ritmini duyana kadar sürdü. Zehra ile kendimize uygun bir yer bulduktan sonra çantaları sırtımızdan indirip ayaklarımızın dibine bıraktık ve birbirimizin ensesine dolanıp salınarak şarkılara eşlik etmeye başladık. Çok fazla zaman geçmemişti ki arkamdan omzuma dokunan bir elin uyarısı ile başımı geriye çevirdiğimde otuzlu yaşlarına yakın yakışıklı bir delikanlı ile göz göze geldim. Bu gürültüde ne söylediğini anlamak oldukça zordu. En sonunda konuşarak anlaşamayacağımızı anlamış olacaktı ki cebinden çıkardığı peçeteye bir şeyler yazmaya başladı ve bana uzattı. 'Benimle gelir misin?' Anlam veremediğim bu soruya cevap vermek için ben de yazmayı tercih ettim. Çocuğun elindeki kalemi işaret ederek bana vermesini söyledim ve Zehra'nın sırtından destek alarak kâğıda yazmaya başladım. 'Ne sebeple?' 'Biraz konuşmak istiyorum.' 'Sana neden güveneyim ki?' 'Kötü bir niyetim yok. Sadece tanışmak istiyorum.' Yazdığı son cümle ile anlamıştım ki adam düpedüz bana yazıyordu. Üstelik sadece mecazen değil, gerçekten yazıyordu. Bu düşünce ile kalabalığa karışan gürültülü bir kahkaha attım ve Zehra'yı dürterek kâğıdı ona uzattım. Zehra önce ne olduğunu anlamadı fakat kâğıdın asıl sahibini gördüğünde bana 'ne duruyorsun, gitsene!' bakışı atınca ona birazdan döneceğimi işaret edip çocuğun peşine düştüm. Söyleyecekleri az çok tahmin edilebilir şeylerdi ama bu defa zor kadını oynamayacaktım. Sadece akışına bırakacaktım. "Seni dinliyorum," dedim gürültüden uzak bir köşeye çekildiğimizde. Daha birkaç hafta önce aldığım o karar olmasa muhtemelen bunu yapmaya cesaret edemezdim. Bugüne dek hep kendini geri çeken ve normal şartlarda böyle bir teklife, sahibinin suratının sağ yanına indirdiğim şiddetli bir tokat ile cevap veren yabaninin teki iken şimdi işleri oluruna bırakmıştım. Artık hayat önüme ne koyarsa koysun ben aklıma geldiği gibi, kafama göre yaşayacaktım. Elbette bu kararımda, yıllardır takındığım despot halim yüzünden yalnız kalmış olmamın katkısı da büyüktü. Neticede bu despot tavrım o kararı aldığım güne dek bana hiçbir şey kazandırmamış aksine her defasında hayatı kaçırmama sebep olmuştu ve ben artık buna izin vermeyecektim. Ve sanırım sıradan devam eden hayatımdan sonra benim hikayem de böyle başlıyordu. "Ben az önce fuarda seni izliyordum. Daktilo başındayken..." "Evet..." "Orada, yani daktilonun başındayken bir ara daldığını fark ettim. Bakışların çok derindi. Beni sana çekti diyebilirim." "Bakışlarımdan etkilendiğini mi söylemeye çalışıyorsun?" "Hayır, yani evet ama asıl söylemek istediğim..." dedi ve söyleyeceklerini kafasında toparlamaya çalıştığını düşündüğüm birkaç dakikanın ardından duruşunu dikleştirerek devam etti. "Yazdıklarını okudum." "Hangi yazdıklarımı..." "Daktiloda boş kâğıda yazdıklarını..." deyince hatırladım kâğıda bir şeyler karaladığımı. "Yani?" Artık tüm bu söylediklerinden sonra sadede gelmesi gerektiğini hatırlatan ufak bir uyarı anlamı taşıyordu bu tek kelime. "Yani..." dedi ve kısa bir süre daha düşündükten sonra devam etti. "Yani, mühürlü kalbini aralamama izin verir misin Aysima?" Bir an adımı nereden bildiğini soracaktım ki kâğıda tarihi ile birlikte adımı da yazdığımı hatırladım. Zaten hemen sonra o notu tuttuğum kâğıdı, altına not edilmiş cep telefonu numarası ile birlikte bana uzattı. "Cevabını bekliyor olacağım. Lütfen, beklemekten yorgun düşen kalbimin durmasına izin vermeden ara." Cevap vermedim. Kâğıdı özenle dörde katlayıp düşüneceğim anlamında ona doğru havalandırdıktan sonra çantamın ön gözüne yerleştirdim ve kısa bir tebessümün ardından geldiğim yönde Zehra'nın yanına geri döndüm. Yalnız bıraktığımı düşünerek vicdan azabı çektiğim arkadaşım, kolunda nişanlısı ile birlikte, salladığı çakmakla şarkılara eşlik ediyordu. Az önce beni başından savmasının sebebini de böylece anlamış oldum. Zehra’ya kızsam da ona hak vermek durumundaydım zira ben de olsam böyle bir ortamda sevgilimin kollarında olmayı tercih ederdim. Fakat içinde bulunduğum durum, yani üçüncü kişi olma durumu benim en nefret ettiğim olaylardan biriydi. Ben ilişkilerde hep çift sayıyı yakalama taraftarıydım. Şu anda o nefret ettiğim, ortamın dışında kalan üçüncü şahıs kişisiydim ve çifti yakalamak için de bir partnere ihtiyacım vardı. Onlar birlikte keyifle salınırken ben geldiğim yönde geri dönüp az önce kâğıdı elime tutuşturan adamın yanına yürüdüm. Çok büyük ihtimalle böylesi çok daha eğlenceli olacaktı. Ya da ben öyle sanmıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD