bc

Sil Baştan Ömür +18

book_age4+
11.7K
FOLLOW
56.5K
READ
HE
opposites attract
arrogant
boss
bxg
campus
office/work place
assistant
seductive
like
intro-logo
Blurb

Birce Kaya, patronunun oğluna duyduğu hisleri kalbinin derinliklerine saklayıp karşılıksız aşkıyla yaşamaktadır. Fakat yaşanan bir olay sonrasında uzak durduğu adamla çalışmak zorunda kalır. Artık patronu aşık olduğu adam Arın Haroğlu’dur.

Tüm tabuları yıkılırken kalbi, bilinen zannedilen gerçekleri unutur ve geriye tek bir soru kalır.

Bir insanı her haliyle sevmek mümkün müdür?

chap-preview
Free preview
YAZGI
   İlkbahar rüzgarı genç kızın saçlarını havalandırırken titrek bir nefes çekti içine. Ciğerlerine nüfuz eden baharın kokusu, az da olsa sakinleşmesini sağlasa da endişe,  hâlâ oradaydı. Son birkaç saattir yaşadığı gerginlik, sırtına çöreklenmiş taşıması güç bir kambur gibi ona eşlik ediyordu. Ağzı çorak araziler gibi kupkuru olmuş, avuçlarının içi terlemişti. Dizleri ise öyle çok titriyordu ki ayakta durmakta zorlanıyordu.               Sakin olmalıyım, diye geçirdi içinden.     Sertçe yutkunurken sürekli kendine telkinler veriyordu. Ellerinin içindeki çantayı sıkıca kavrayıp ileriye doğru ufak bir adım attı. Alışık olmadığı topuklu ayakkabıların üzerinde durmak zordu. Fakat değerdi. En azından en yakın arkadaşı Ela, öyle söylüyordu. Başını iki yana doğru sallarken yürümeye devam etti. Attığı her adımda kambur ağırlaşıyor, nefes alması güçleşiyordu. Tüm bunların sebebi ise yıllardır platonik bir şekilde sevdiği adamı birazdan  görecek olmasıydı. Onu gördüğünde ise biliyordu ki içindeki heyecanın boyutu artarak arşa ulaşacaktı. Onun varlığından haberi dahi olmayan bir adamı göreceği için fazla heyecan yapıyordu. Ama kalbi, bu durumu umursamıyordu, tek isteği her seferinde ritmini bozan adamı görmekti.               Belki de bu yüzden adımları hızlandı. Lüks otel odasının lobisine adım atınca parlak zeminin üstünde düşmeden yürümek için fazladan çaba gösteriyordu. Attığı her adımda açılan yırtmacından görünen beyaz bacakları, çevresindeki erkeklere güzel bir şölen sunsa da o bundan habersiz çekingen bir tavırla yürüyordu. Özgüveni düşük bir kızdı. Bu yüzden çevresindeki bakışları görmezdi. Özellikle kalbinin orta yerinde hakimiyet süren adamdan sonra o bakışları görmesine imkan yoktu. Birce'nin kalbi bundan iki yıl önce çalıştığı şirketin sahibi olan Ali Beyin oğlu, Arın Haroğlu'na tutulup kalmıştı. Arın şirketin diğer şubesindeki büyük patrondu. Bu yüzden Birce, onunla aynı şirketlerde çalışmıyordu. Ancak ayda yılda bir karşılaştıkları için de Arın onu tanımıyordu. Hoş aynı şirkette çalışıyor olsalardı bile Arın onu görmezdi. Çünkü kendisi fark edilemeyecek bir kızdı. Birce, bakımsız, basit görünümlü hatta çirkin bir kız olarak tanımlıyordu kendini.          Kendisini Arın'ın yanına yakıştırmayan biriydi. Arın'ı gözünde öyle bir yere koymuştu ki değil kendisi dünyanın en güzel kızını bile ona yakıştıramazdı. Onu sevmeyi bile kendine yakıştıramıyordu. Herkese karşı merhametli olan Birce, sıra kendisine gelince fazla acımasızdı. İçli bir nefes çekerken içine şirketteki tek yakın arkadaşı olan fakat birkaç ay önce vekil şirkete yani Arın'ın şirketine alınan Eren'in kendisine doğru geldiğini gördü.     Eren ona yaklaştıkça kahverengi gözleri irice açılıyordu. Onu böyle görmeye alışık olmayan Eren, yanında durduğunda şaşkınlıkla "Selam," dedi.          Birce, hafifçe gülümsedi "Selam."          Eren dehşet dolu bir ifadeyle "Birce sensin değil mi bu?" diye sorunca Birce, hafifçe koluna vurdu.          "Of Eren, zaten gerginim bir de sen başlama."          Eren muzip bir ifadeyle gülerken ellerini cebine yerleştirdi. "Tamam tamam sakin ol. Bakıyorum da benim güzel sevgilimin sihirli elleri dokunmuş sana."          Birce hafifçe kıkırdadı. Eh haklıydı, Ela grip olmasına rağmen bu gece ona çok yardımcı olmuştu. O olmasaydı şirkette hisse sahibi olan Arın'ın kuzeni Erdem Beyin düğününe yine her zamanki gibi sade, makyajsız bir halde gelecekti. Fakat Arın'a duyduğu aşkı ve ümitsizliğini bilen Ela, bu duruma karşı çıkmış, Birce'yi güzelce hazırlamıştı.           Bu haline yabancıydı Birce. Çünkü ona göre her haliyle sevilmeliydi bir insan, değişimlere gerek yoktu. Arın, eğer olur da bir gün kendini sevecekse de sade haliyle sevmeliydi. Ela'nın düşünceleri bunun aksi yönündeydi. Bu yüzden Birce'yi zor da olsa ikna ederek ona, beyaz tenini vurgulayan gece mavisi bir elbise aldırmıştı. Bileklerine kadar uzanan elbisenin yırtmacı ve dolgun göğüslerini sergileyen cüretkar dekoltesi cesurdu. Düz saçlarına uygulanan maşa ve berrak mavi gözlerini ortaya çıkaran makyajı ona göre değildi. Kendisi gibi hissetmiyordu genç kız.          Birce iç geçirirken içinde yeşeren umudu söküp atmak istiyordu. Ya Ela haklı çıkarsa... Ya Arın, onu iki yılın sonunda nihayet bu gece fark ederse...     Bunun düşüncesi bile kalbinin boğazında atmasını sağlamıştı.          "Geldi seninki."          Eren'in sesini duyan Birce'nin kan basıncı arttı. Dizlerindeki titreme artarken bakışlarını kapıya çevirdi.     Oradaydı...     Farkında olmadan kalbine ve ruhuna sahip olan adam, tüm heybetiyle karşısındaydı. Nasıl da güzel, diye iç geçirmekten alamadı kendini. Bu düşüncesinde haksız sayılmazdı.     Haroğlu şirketinin veliahtı olan bu yakışıklı adam, düğündeki her kadının kalbini hoplatacak bir çekiciliğe sahipti. Uzun boyu ve atletik vücuduyla yeterince göz alıcı değilmiş gibi bir erkeğe göre fazla güzel olan yüz hatlara sahipti. Hele o ela gözleri...     Esmer teninde parlıyordu, kestane rengi asi saç tutamları ise az önce birinin parmakları içinden geçmiş gibi dağınıktı. Hülyalı bakışlarla ona bakan Birce, başını kaldırınca kendi gibi bir sürü kızın, Arın'ı göz hapsine aldığını gördü.          Pembe rujuyla renklendirdiği dolgun dudakları büzülürken, göz bebekleri titremişti. Ona bakan tüm gözleri söküp atmak istiyordu. Tek tesellisi vardı, o da Arın bu bakışların hiçbirinin farkında değildi. Ya da görmezden gelecek kadar umursamıyordu. Birce sevdiği adam hakkında şunları rahatlıkla söyleyebilirdi ki Arın, bencil olduğu kadar umursamaz biriydi.          "Birce, ne güzel olmuşsun öyle güzel kızım."          Birce patronu olan Ali Beyin sesini duyunca bakışlarını Arın'dan koparıp Ali Beye çevirdi. Yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken o sevecenlikle bakan adama baktı. Sevdiği adamın, gözleri haricinde babasına hiç benzemediği gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Ali Bey, oğlunun aksine beyaz tenli bir adamdı. Kırlaşan saçları ise eskiden kumraldı.           "Teşekkür ederim Ali Bey," diye mahcup bir şekilde mırıldandı.          Ali Bey, elinde tuttuğu içeceğinden bir yudum aldıktan sonra bakışlarını oğluna çevirdi. "Bizim hergele gelmiş."          Kuru çıkan ses tonunda oğluna duyduğu özlemi anında sezmişti Birce. Bilmediği bir nedenden ötürü baba ve oğlun arası açıktı.          "Evet, az önce geldi."     Sesindeki heyecanlı tonu zor bastırmıştı fakat yanaklarında oluşan tatlı kızarıklık, onu ele verir gibiydi.           "Ben yanına gideyim. Sen de gel."          Ne? Arın'ın yanına gitmek mi? Hayır, hayır bu asla olmazdı. Kalbi bunu asla kaldırmazdı. Başını şiddetle iki yana doğru salladı. Soru sorarcasına ona bakan adama bembeyaz kesilmiş yüzüyle bakarken "B-benim lavaboya uğramam gerekiyor," diye konuşup arkasını döndü.          Hızlı adımlarla düğün salonunun çıkış kapısına yürüdü. Garsondan öğrendiği lavaboya girdikten sonra ancak derin bir nefes alabilmişti. Aldığı nefesler ardından paniği yatışırken bu defa da kendine kızmaya başladı. Tüm fırsatları teperse Arın, onun nasıl farkına varacaktı? Elini sertçe alnına yerleştirdi. Neden bu kadar çekingen olmak zorundaydı sanki? Bıkmadan kendine sayıp sövdükten sonra doğruldu.          Saçlarını rastgele düzelttikten sonra ellerini soğuk suyun altına koyup yavaşça yıkadı. Bakışları aynaya takılınca kırık gözlerle yansımasına baktı. Gökyüzünü andıran toz mavisi gözleri, kederle dolmuştu. Söz konusu Arın olunca, ne yapacağını bilmiyordu. Bakışlarını aynadan kaçırdı. Birkaç dakika daha orada kaldıktan sonra kendine acımayı bırakıp lavabodan çıktı.          Düğün salona doğru yürürken nikah memurunun sesini duydu.  Telaşlı adımlarları anında hızlandı. Buraya düğün için gelmişti fakat nikah anını kaçırmak üzereydi. Hızlı adımlarla yürürken sigara içmekten dönmüş olan Arın'ı bile son ana kadar göremedi. Önünde yürüyen adamı görünce, heyecanlandığı için adımları birbirine dolandı ve adamın sırtına doğru sendeledi. Arın o an durunca, kaçınılmaz son oldu ve Birce  Arın'ın sırtına sertçe çarptı.          Bir anda gelen beklemediği temas sonucunda, öne doğru sendeleyen genç adam, ateş saçan gözleriyle ona çarpan kadına döndü. Böyle sakarlıklara asla tahammülü olmayan biriydi. Tahammülsüz bakan öfkeli gözleri, utançtan başını eğen kadına çevrildi.          "Biraz daha dikkatli olmayı deneyin lütfen."          Boğuk ses tonuyla sarf ettiği sözleri duyan Birce, bir an başının döndüğünü hissetti. Bu adamın ses tonuna bile aşıktı.           Bakışları buz kesen ellerindeyken, "A-affedersiniz," dedi titrek bir sesle.          Adamın gözleri öyle kördü ki ne o güzel yüzü ne de utangaçlığı görmedi. Sadece kısa bir an durdu. İlk defa gördüğünü düşündüğü kadının kokusu adamın ciğerlerine saldırmak için o anı seçmişti. Genç adamın kaşları çatılırken güzel kokuyor, diye düşündü. Daha sonra nikaha geç kaldığını anlayarak yönünü değiştirip yürümeye başladı. Arkasından bakakalan Birce ise ne yapacağını ne düşüneceğini şaşırmış bir vaziyetteydi.          Arın onu bu kadar şık kıyafetlerin içinde makyaj sayesinde güzelleşen yüzüyle bile fark etmemişti. İçinde, onu bu haliyle bile fark etmediği için dış görünüş meraklısı olmadığını fark edip avunan bir yan vardı. Diğer yanında ise bütün yapraklarını dökmüş bir ağacın umutsuzluğu vardı. Acı gerçek, genç kızın aşık kalbine sertçe çarptı. Arın onu asla fark etmeyeceği gibi onu, onun sevdiğinin yarısı kadar bile sevmeyecekti.          Aşkının imkansızlığının bıraktığı yanık tat, damağına yayılırken gözleri doldu. Fark ettiği gerçek acımasızdı ve kırık kalbini yaralamıştı. Çöken omuzlarıyla otelin çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Sanırım her şeyin bitme vakti gelmişti. Birce, o gece umutsuzluğun kollarında çırpınırken bilmediği bir şey vardı, o da inatçı olan kader, her şeye rağmen ağlarını örmeye başlamıştı.           ❄          Sabah uyanan Birce için o gün de diğer sıradan günleri gibi bir gündü. En azından her şey o sabah da öyle başlamıştı. Sabah uyanmış, sade kıyafet seçimlerinden birini yapmış, bağladığı saçları ve dün gece kullandığı lensler yerine gözlüklerini takarak işe gitmişti. Dün gece, erkenden eve gitmesine rağmen çok bitkindi. Çünkü bütün geceyi üzülerek geçirmişti. Uyku çok geç saatlerde gelmişti. Bu yüzden fazlasıyla yorgundu. Yüzüne hiçbir şey sürmeden çıkmıştı. Ela, gözünün altına çöreklenen morlukları görse muhtemelen kapatıcı sürmediği için ona kızardı. Ama pek de umrunda değildi. Dün geceden sonra bütün ümitlerini yitirmişti.           Şimdi tek bir hedefi vardı, Arın'a olan aşkını yok etmek.          Sürekli alıp bozduğu bu kararla birlikte şirketin içine girdi. Fakat şirket bugün haddinden fazla sessizdi. Kaşları çatılırken kendi odasının bulunduğu kata çıkmak için asansöre yöneldi. En üst katta indiği zaman bakışları etrafta gezindi. Kimse ortada olmadığı gibi uğursuz, yabancı bir sessizlik vardı. Kötü düşünmemeye çalışarak odasına gidip tabletini aldı. Ali Bey ona neler olduğunu anlatırdı nasıl olsa. Tam odasından çıkacaktı ki aniden odasının kapısı açıldı.          Karşısında görmeyi en son beklediği kişi, yalı kazığı gibi dikiliyordu. Birce'nin ciğerlerindeki nefes boşalırken yere düşmemek için koltuğunun sırt kısmını boş da kalan eliyle sıkıca kavradı. Kızdaki  bu değişimleri fark etmeyen Arın, her zamanki dümdüz ifadesiyle kıza bakıyordu. Yüzünde mimik oynamadan soğuk sesiyle konuşmaya başladı.          "Babam dün kalp spazmı geçirdi. Önümüzdeki bir ay işte olmayacak."          Birce'nin duyduğu sözlerle beraber elindeki tablet yere düşerek tok bir ses çıktı. Gözleri yaşla dolarken merhametli yüreği sızlamıştı. Babası gibi gördüğü adam hasta mı olmuştu? Ya ona bir şey olmuşsa?     Korkudan dolayı titreyen melodik sesiyle "Ali Bey, o iyi mi?" diye konuştu.  Bir yandan da akmak için fırsat kollayan gözyaşlarını geri itelemek için kıvrık kirpiklerini kırpıştırıyordu. Arın belki de ilk o an fark etti genç kızı. Patronu olan bir adam için gözlerinin dolmasını garipsemişti. Ve gözlerinin rengi. Ne kadar da garipti öyle. Daha önce hiç böylesine mavi göz görmemişti. Farkında olmasa da o buz parçalarını taşıyan gözleri yumuşadı.          "Evet, daha iyi."          Genç kız derin bir nefes alırken "Çok şükür," diye iç çekti.     Ne garip bir kız, diye düşündü Arın. Patronu olan bir adam için fazla tepki gösterdiğini düşünüyordu. Belki de işsiz kalacağı için korkmuştu.          Neyse neydi, bu gereksiz düşüncelerine son vererek kıza baktı.          "Asistanım doğum iznine ayrıldı ve babam, yokluğunda bana yardımcı olmanı istiyor."          Birce duyduğu sözler üzerine şok yaşarken iri gözleri kocaman açıldı. Duydukları gerçek miydi? Hayır hayır olamazdı, büyük ihtimalle rüya falan görüyor olmalıydı.          "Anlamadım?" diye sorması da bu yüzdendi.          Arın yüzünü buruştururken "Bilmem gereken bir duyma problemin mi var?" diye  konuştu. Dün babası rahatsızlandığı için tüm geceyi hastanede geçirdiği için yorgun ve uykusuzdu, bu yüzden de gereğinden fazla aksiydi. Üstüne bir de sırtına iki kat iş binmişti. Bunun verdiği gerginlik yetmiyormuş gibi şimdi de başına bu saf kız çıkmıştı.          Kız şaşkınlıkla "Neyin?" diye sorunca gözlerini devirdi.          "Hazırlan, yarın benim şirketimde işe başlayacaksın. Mesai saatin 08.00. Bir dakikalık  gecikmeyi bile kabul etmeyen biriyimdir."          Kız hâlâ alık alık bakarken adam,  başını iki yana salladı. Bir bu kız eksikti diye homurdandı içinden. Ardından kapıyı kapatıp çıktı. Arkasında şaşkınlık yüzünden baygınlık geçirmek üzere olan kızı bırakarak.          Anlaşılan, kader ağlarını gereğinden hızlı örmüştü.               ***          "Uykusuz geçen bir gece daha."          Yatağından doğrulan Birce,kendi kendine söylenmeye devam ederken yatağından kalktı. Dün geceden dolayı yeterince uykusuzdu bu gece rahatlıkla uyuyacağını düşünmüştü ama nerde? Arın Bey ve söyledikleri, küçük bir kemirgen gibi kafasının içindeydi. Ayrıca kalbinde sorun vardı, tüm gün boyunca hızlı hızlı çarpmıştı tıpkı şimdi olduğu gibi. Anlaşılan ne kadar yorgun ve uykusuz olsa da uyuyamayacaktı.           Bu yüzden bir artık bir olan evindeki küçük mutfağına girdi. Dolaptan çıkardığı süt bir cezveye boşalttıktan sonra ılımasını sağladı. Belki süt gevşemesini sağlardı. Bunun işe yaramayacağını ise yarım saat sonra anladı.           Yatağının içinde dönmeye devam ederken Arın ile sürekli yan yana olmanın nasıl bir şey olacağını deli gibi merak ediyordu. Ve içinde her şeye rağmen bir umut tohumu ekilmişti. İnatçı tohum kar kış demeden filizleniyordu. Ya Arın nihayet onu fark ederse. Ya o da ona karşı bir şeyler hissederse. Kalbi öyle hızlı çarptı ki elini göğsüne götürdü. Saçmalıyordu. Gerçek mana da saçmalıyordu. Gerçek hayatta böyle şeyler olmazdı. Masallarda olurdu bu olanlar.          Tüm acımasız düşüncelerine rağmen sabaha kadar uyanık kalan genç kız, topu topu bir iki saatlik kısa bir uykuyla güne başladı. Kendine gelmek adına kalkıp duş aldı.Uzun bir süre dolabın önünde vakit geçirse de en sonunda kendi gibi gitmeye karar verdi. Nasılsa Arın, onu hiçbir şekilde fark etmeyecekti. Bu yüzden hatlarını gizleyen geniş, siyah bir bluz ve aynı renk siyah kot giydikten sonra pırasayı andıran düz saçlarını kurutup sıkı bir topuz yaptı. Ara sıra kullandığı lensler yerine gözlüğünü takmayı seçerken bakışları aynaya takıldı. Stresten dolayı yüzünde sivilceler çıkmıştı. Aman ne güzel! Bir de beyaz teninde göze çarpan mor halkalar vardı tabii. Gerçekten felaket bir haldeydi. Ama umursamayacak kadar şaşkın, heyecanlı ve afallamış bir haldeydi. Selam bile vermeye çekindiği, iki yıldır umutsuzca sevdiği adamla yan yana çalışacaktı. Böyle hissetmesi gayet normaldi.           Kendine duyduğu öz güvensizliklerle beraber evden çıktı. Şirketin ona verdiği arabaya atlayıp evine çalıştığı şirketten daha yakın olan vekil şirkete gitmek için yola çıktı.           Yolda sakinleşmek adına dinlediği müzikler hiç yardımcı olmamıştı. Kuş gibi çırpınan kalbi çok daha kötü bir haldeydi. Arabasını park ettikten sonra yanında diğer şirketten getirdiği malzemeleri bulunan kutuyu alıp indi. Bu şirkete daha önce gelmemiştim. Kısa bir an göz korkutan yazılım üzerine kurulu şirkete baktıktan sonra derin bir alıp güvensiz adımlarla yürümeye başladı. Birce şirkete her girdiğin içinde oluşan güven duygusunu artık bulmamak üzere kaybetmişti. Aklında sürekli Arın ile ilgili duyduğu sözler dönüyordu. Fazla bencil ve zalim olduğunu ve insanları kırmaktan asla çekinmeyen biri olduğu söyleniyordu. Birce bunları hep iftira olarak düşündüğü için kulak asmamıştı fakat şimdi korkuyordu işte. Umarım öyle bir değildir diye düşündü.           İçindeki huzursuzluğu kapı dışarı edip lobiye doğru yürüdü. Gereğinden fazla güzel bir kadın onunla ilgilenip odasını götürürken yapacağı işleri sıralamaya başladı. Sarışın uzun boylu ve fazlasıyla bakımlı bir kadındı. Şirketteki kısacık yolculuğundan anladığı kadarıyla buradaki herkes fazla güzeldi. Adının Neşe olduğunu öğrendiği kadın, Arın Beyin odasını gösterdikten sonra ona odasına yerleştirip gitti. Tüm bu olanlar başını döndürmüştü. Kutusunu masanın üstüne koyup çöker gibi sandalyeye oturdu. Daha derin bir nefes alamadan odasındaki şirket telefonu çalmaya başlamıştı bile.          Telefonu açan genç kızın konuşmasına müsaade etmeyen sert sesin sözcükleri keskin ve netti. "Hemen odama gel."          Birce kapanan telefona şaşkınlıkla bakarken gözlerini kırpıştırmaktan başka tepki veremedi. Telefonu yerine bıraktıktan sonra yavaşça ayağa kalktı. Birkaç derin nefes ardından kendini biraz da olsa toplayarak odasından çıkıp Arın Haroğlu'nun odasının önünde durdu.          "Sakin olmam gerek," diye mırıldandıktan sonra yüzünde asılı duran sabit ifadeyle kapıyı çalıp içeri girdi. O ifadesizlik Arın'ı görene kadar. Onu gördüğü an iğne batırılmış balon gibi patlayıp gitti. O güzelim ela gözleriyle karşılaştığı an omuzları çöktü. Onunla çalışmak çok zor olacaktı. Hızlanan kalp atışlarını görmezden gelmeye çalışan Birce titreyen adımlarıyla ona doğru yaklaştı. Bir şahin gibi keskin gözlerle onu inceleyen Arın sırtını deri koltuğa yaslamış karşısındaki ürkek kadına bakıyordu. Tuhaf biri olduğunu düşündü ve sade. Çok sadeydi. Kıyafet, duru yüzü, saçları... Güzel olmak hiç çaba sarf etmemiş çekingen bir kız olduğu belliydi.          Onun ürkekliği sanki Arın'ın içindeki gerginliği kamçılıyordu. Bu yüzden sert bir ses "Birce Hanım, saat kaç?" diye sordu.          Bakışları bir an saate kayan genç kız "Sekizi on beş geçiyor, efendim," diye fısıldadı.          Ses onu en az o mavi gözleri kadar duruydu. Dik dik gözlüğün arkasındaki gözlüklere bakarak konuşmaya başladı. "İlk günün olduğu için bu gecikmene tolerans göstereceğim. Fakat bugünden sonra sekizde masanda olmanı rica ediyorum. Ve işe başlamadan önce sade kahvemi getir, lütfen."          Bir an için bu sertlik karşısında afallayan Birce sertçe yutkundu. "Peki Arın Bey."          Arın başını aşağı eğerken bilgisayarına döndü. "İki saat sonra babamın yarım bıraktığı projeyi tamamlayabilmemiz için odama gelirsin. Şimdi çıkabilirsin."          Açık ve net. Birce arkasını dönüp kırpıştırdığı gözleriyle odadan çıktı. Fırtına gibi diye düşündü. Ardından odasına gidip önce eşyalarını yerleştirdi. Ardından Neşe'nin yanına uğrayıp şirket ve işler hakkında yarım kalan bilgileri öğrendi. Doğum iznine ayrılan asistanın görevlerini ve yarım bıraktığı dosyaları incelerken bu şirketin diğer şirketten daha yoğun olduğunu anlamıştı. İki saat hızla geçip gitmişti bile. Elinde tuttuğu tablet ve dosyalarla beraber Arın'ın odasının kapısında dikilirken kendine şans diliyordu. Şu birkaç ayı sağ salim geçirmekten başka bir isteği yoktu.          Arın'ın odasına girdiği zaman genç adam, ona bakma zahmeti göstermeden işleriyle ilgileniyordu. Birce ona doğru ilerleyip eşyalarını masanın üstüne yerleştirdi. Arın sert yüz ifadesiyle bilgisayarına bakarken proje hakkında sorular sordu. Başta çekingen ve titreyen sesiyle yanıtlayan Birce konuştukça açılıyordu. Sesi kendinden emin ve omuzları dikleşmişti. Bu fazlasıyla dikkatli bir adam olan Arın'ın gözünden tabii ki kaçmamıştı.           Zeki bir kız olduğunu anlamış ve bununn için memnun kalmıştı. Aptal insanlara tahammülü yoktu çünkü.          Beraber geçirdikleri zaman hızla akıp giderken Birce'nin gözleri ara ara ona takılıp kalıyordu. Bu kadar yakın olmaları kalbini sarsıyordu. Ah bir de kokusu vardı... Hafifçe iç geçirdi, kokusu çok güzeldi. Bu adam ait olan her şey çok güzeldi.           Ve o kadar zekiydi ki bir kere daha hayran olmaktan alıkoyamadı kendisini. En ufak pürüzü ya da ilerde sorun teşkil edecek bir şeyi anında seziyordu. Tek sıkıntı vardı, o da mükemmeliyetçi kişiliğiydi. Eh biraz da huysuzdu.           "İş çıkış saatin kaç?"          Birce'nin gözleri onu bulurken "Dört," dedi.          Arın başını aşağı eğerken "Bundan sonra beş," dedi. Patron oydu ve artık onun istekleri gerçekleşecekti. Bu yüzden itiraz etmedi.           "Bugün dört de çıkabilir miyim? Ali Beyi ziyaret edecektim de."          Arın kısa bir az sessizliğin ardından "Olur," dedi. Birce hafifçe gülümsedikten sonra dosyaları toplamaya başladı. Öğle molası bile vermeden saatlerce çalışmışlardı.          "Ben de babamı ziyaret edeceğim, bekle beraber gidelim."          İlgisiz bir tavırla söylediği söz Birce için nefes kesici bir teklifti.          "Olur."          Ardından odadan kaçar adımlarla çıktı. Ah daha birkaç gün öncesine kadar onu gördüğü kısa sürelerle yetinen Birce için tüm bu olanlar o kadar uçuktu ki. Hala şaşkınlığını atlatamıyordu. Yüzündeki gülümsemeyle Arın'ı beklerken içi içine sığmıyordu. Arın odasından çıktıktan sonra beraber asansöre doğru yürüdüler. Arın'ın telefonu çalarken Birce asansörün köşesine çekildi. Birkaç kişi daha binince alan küçülmüştü. Kaçamak bakışlarıyla aklını başından alan adamı izlemeye başladı. Geniş kemikli çenesinde sakalları yeşermeye başlamıştı. Bu ona daha sert bir hava katmakla kalmamış daha yakışıklı bir hale getirmişti. Elini saçlarının arasından geçirince yumuşak saçları alnına döküldü. Bir an saçlarına dokunmak nasıl olur diye düşündü. Bunun düşüncesi bile anında yanaklarını kızartmıştı.           Asansör durunca Arın telefonu kapattı. Beraber şirketten çıkıp arabaya bindiklerinde ikisinden de tek kelime çıkmıyordu. Arın arabayı çalıştırıp yola koyulunca Birce de pencereden dışarı bakmaya başladı. Radyoyu bile açmamıştı Arın. Birce'nin ise bunu yapmaya cesareti yoktu. O da sessizliğe sığınarak Arın ile olmanın keyfini çıkarmaya karar verdi.          Araba kısa bir süre sonra durunca önce Arın ardından Birce, Ali Beyin gözetim altında tutulmaya devam ettiği hastaneye yürüdüler. Arın o kadar sessizdi ki Birce'nin varlığını unutmuş gibiydi. Daha çok kendi düşünceleriyle uğraşıyordu. Bu durum odaya girdiklerinde de devam etti. Arın babasına selam verip pencerenin kenarına doğru yürüdü. Bu duruma anlam veremeyen Birce yüzünde buruk bir gülümsemeyle hasta yatağında yatan patronuna doğru yürüdü. "Ali Bey, nasılsınız?"          Yorgun bir gülümsemeyle vefalı çalışanına bakan Ali Bey hafifçe gülümsedi. "Daha iyiyim, ufak bir kalp spazmı geçirdim."          "Daha dikkat edin lütfen."          Ali Bey, başını yavaşça salladı. "Ee, yaşlandık iyice naparsın. Siz nasılsınız beraber çalışmaya başladınız mı?"          Ali Bey, Birce'yi diğer çalışanlarından hep daha çok sevmişti. Bu kız çalışkan olduğu kadar iyi kalpli biriydi. Hep oğlunun böyle biriyle evlenmesini istemişti.          Birce gözlerini kaçırırken "İyi," dedi hızla. Ali Bey, Birce'nin duygularını anlayacak kadar yaşını almış biriydi. Belki oğlu da fark eder diye Birce ile ikisinin çalışmasını istemişti.          "Babamla biraz yalnız görüşebilir miyiz?"          Arın'ın onlara bakmadan söylediği sözler üzerine Birce, tekrar geçmiş olsun dileyip odadan çıktı. Kapıyı kapattıktan sonra içeriden bir takım sesler gelmeye başladı. Özel olduğunu düşündüğü için dinlemek yerine duvarın yanındaki sandalyelerden birine oturdu. Sesler hala geliyordu. Hasta bir adamla bu ses tonunda ne konuşuyor olabilir ki diye düşünürken Arın "Yeter," diye kükredi. Ardından kapı açılırken fırtına gibi geçip gitti yanından. Ne yapacağını bilemeyen Birce de onu takip etmeye başladı. Fakat içine dolan öfkeye hakim olamıyordu. Araba bindikleri zaman daha fazla kendine hakim olamayarak ona döndü.          "Babanız hasta, onunla bu şekilde bağırarak konuşmanız yanlış."          Arın o an öyle bir baktı ki Birce yerine sinmemek için kendini zor tuttu.          "Burada seni ilgilendiren bir durum yok!" dedi dişlerinin arasından. Ela gözlerinden resmen ateş çıkıyordu. Yüzü öfkeden kararmıştı.          "O hasta."          Arın önüne dönerken "Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" diye patladı. Ardından cevap vermesine müsaade etmeden konuşmaya devam etti. "Haddini bilmeni ve yerini unutmamanı tavsiye ederim."          Bu sözler Birce'nin sesini kesmesine yetmişti. Dişlerini öfkeyle sıkarken yaşadığı hayal kırıklığı yüzünden gözleri dolmuştu. Huysuz, aksi herif. Ellerini öfkeyle sıkarken dolgun dudakları tek çizgi halini almıştı.          Araba durana kadar tek kelime etmedi. Nihayet araba şirketin önünde dururken hızla kapıyı açtı. Fakat o kadar öfkeliydi ki arabadan inmeden önce ona döndü. Yola bakan Arın'ın yüzünden sabırsızlığı okunuyordu. Bir an önce yalnız kalmak istediği belliydi.          "Biliyor musunuz gerçekten söyledikleri kadar varmışsınız."          Arın'ın bakışları öfkeyle ona döndü. "Ne demek istiyorsun?"          Birce gözlerini gözlerine dikip devam etti. "Az önceki sözlerinize istinaden haddimi gerçekten aşmak istemem ama,” deyip duraksadı. “Gerçekten zalim birisiniz. Babanızı bile göremeyecek kadar hem de."          Ardından arabadan inip sertçe kapıyı kapattı. Kırılan hayalleri ve incinen gururu kalbine batarken içinden bir ses zor günlerin onu beklediğini söylüyordu.. Arın ile beraber hiçbir şey kolay olmayacaktı.        

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook